Kara Göründü (mü)

20 Temmuz 2019

Çok değil, on beş yirmi yıl önce herhangi bir üniversiteye kapak atanlar (üniversiteye kapak atmak ne demekse), hayatım kurtuldu diye düşünüyorlardı. Özellikle bazı bölümler, fakülteler ve bazı üniversitelerin hemen bütün bölüm ve fakülte mezunları çok büyük ölçüde iş bulabiliyorlardı. Üniversite sayısı az olunca giriş puanları da ister istemez yüksek oluyordu. Üniversite kazanılan bir kurumdu, şimdi girilen yer olmaya başladı. Dün iki yıllık meslek yüksek okullarına girilemeyen puanlarla mühendisliklere, iktisatlara işletmelere, iletişimlere… girilmektedir. Girebilmekte ama öğrenci artık kısmen de olsa tercihte seçici davranmaktadır. Doğal olarak çok sayıda bölüm/fakülte öğrencisizlikten işlevsiz hale gelmektedir.

Öğrencilerin en çok sorduğu sorulardan biri hangi bölümü/fakülteyi tercih edeyim sorusudur. Buna gönül rahatlığıyla şu ya da bu bölüm demek son derece zor. İlk 20 bine giren öğrenciler çoğunlukla tıp, dış hekimliği, eczacılık gibi, iş bulma sıkıntısı olmayan ve iyi kazanç sağlayan meslekleri tercih etmektedir. Bu tercihlerin ideal değil ekonomik olduğu acıktır. Ne var ki artık tıp dışında- ki onun da ne kadar süreceği belli değil- diğer mezunların da işi artık çantada keklik değil. Bununla birlikte yüksek puanlarla girilen üniversitelerin mezunlarının iş bulma şansları oldukça yüksektir. Geriye kalanlar ne mi yapıyor? Bir kısmı devletin açtığı sınırlı sayıdaki kadrolara atanmak için bazen yıllarca bekliyorlar. Bazı branşlarda atanmak için KPSS sınavlarında 95 ve üstü not almak zorundalar.

Halihazırda YÖK ve üniversitelerin yaptığı şey kontenjan artırmak. Sayı çoğalınca büyük üniversite oluyoruz ya, ondan herhalde. Artırıyoruz da noluyor? 2018 yılında kayıt yaptırmayan ya da yaptırdığı halde devam etmeyen/kayıt sildiren öğrenci sayısı -sıkı durun-, iki yüz binin üzerinde (basından).  Bu, yapılan tercihlerin, tercih değil, zaruret olduğunu gösteriyor. Devam edip diploma alanların akıbetini tekrarlamaya gerek yok.

Tablonun ne kadar iç karartıcı olduğunu gösteren bir kaç rakam vermek gerekirse; 670 bininci sıra ve üzerinde Kimya, 224 bininci sırada Bilgisayar Mühendisliği, 689 bininci sırada Sosyoloji, 750 bininci sırada Ziraat Fakültesi. Giriş Puanları her şeyi anlatıyor; 200 puanla iktisat, işletme; 210 puanla biyoloji, 247 puanla Makine Mühendisliği. Petrol, Maden, Orman mühendislikleri daha vahim.

Peki ne yapalım? Oturup ağlayalım mı? Ağlamayalım ama çok sayıda üniversitenin, çok sayıda üniversite diplomalı işsiz, mesleksiz, dolayısıyla geleceksiz genç demek olduğunu artık en üst düzeyde itiraf edelim. Fiilen ve alenen, birçok gencimiz "mesleksiz". Devlet kapısında iş bulamayan tarihçi, coğrafyacı, ilahiyatçı, edebiyatçı ve benzeri bir çok branş, mesleksiz gençler yetiştiriyor.

Sonra? Sonrası da şu; Yüksek Öğretime geçişler Seçme Sınavıyla sağlanmalıdır. E zaten seçme sınavı var diyorsunuz değil mi? Maalesef, yapılan seçme sınavı değil, eleme sınavıdır. Bunun da anlamı basitçe "en iyiden en kötüye doğru sıralama"yı tespit etmek. Bu da dönercide, boya-kaportada, bir fabrikada ara eleman olarak çalışacak birini, her türlü kolaylığı sağlayarak, dört beş yıl trilyonlarca lira yatırım yapılan, her yıl  yüz milyarlarca gideri olan kurumlarda oyalamak, hatta eğlendirmek… Hani şu çok havalı, çok renkli,  bol pohpohlamalı mezuniyet törenleri de olmasa, eğitim külliyen zayiata dönüşecek. Mezuniyet töreninde kep fırlatma, eğitimin en büyük mükafaatı sanki.

Üniversitelerimizin/fakültelerimizin ihtisaslaşmasi, giriş puanlarının bütün bölüm ve fakültelere teşmil edilmesi, boş kalan fakülte ve bölümlerin tasfiye edilmesi, buralarda çalışan akademik personelin, araştırma merkezlerinde istihdam edilmesi, her üniversiteye benzer bölümler açmak yerine, Kimya, Fizik, Filoloji, Coğrafya Fakültelerinin açılması kısa vadeli daha makul görünmektedir.

Bırakın Fakülteyi, üniversitelerimizin her biri bir konuda uzman ya da referans olsa, iki yüz küsur konuda söz sahibi oluruz. Bir kaç alandaki başarıyı vitrine koyup içerideki pespayeliği gizlemek bize sadece zaman kaybettiriyor.

Şimdi değilse, ne zaman!

Biz değilsek, kim!

Gökçay

İçim sızladı. Maalesef makine mühendisliği için alt sınırı okuyunca hayretler içinde kalmıştık. 248'e dahi mühendislik!
Hayatımda iki defa ciddi sınava katıldım. Birincisi 93 ÖSS /ÖYS, ikincisi ehliyet sınavı... TS puan türünde en düşük puanla eğitim fakültesi 450 civarındaydı. Hukuk ile eğitim eşdeğer hatta daha da mühimdir. Binlerce çocuğun kalbine, zihnine dokunacak yaşamında rehberi olacak bir öğretmen; işini, öğrenciliği ciddiye alan gençler arasından seçilmeli. Üç yüz puan civarında pek çok fakülte var. Gerçekten hayret verici. Lise eğitimini düzeyinde ahbap Çavuş ile sözde fakülte bitiren gençler hayatı, mesleği, dünyayı da kendisi ve yakın çevresi gibi algılamaya başlıyor. Boşvermişlik, olduğu kadar,...
Olmuyor işte o kadar!
Bu ülke bizim.
Yığılıp çuvallamamıza ramak kalmış. Tüm meslek gruplarının ya sapı var ya da çöpü... Oysa, mesleğine hor bakan boğazına torba takar...
Hazıra hanık pişmişe konuk gençleri "Ben üniversite mezunuyum, falan filan mühendisiyim, nerde bu devlet!" derken bağırıp çağırıp ortalığı velveleye verirken görüyoruz. Kendisini geliştirmeden, gerçek hak sahiplerinin üçte biri başarıyı, emeği gösterememişken, mağdur edebiyatı yapanları görüyoruz...
Bundan elli yıl önce, ilkokulu bitirme sınavı vardı. Şaka gibi ama gerçek.
Şimdi herkes "pekiyi" merhaba tebrikler...
Sarhoş yıkılan kadar mı gitsin?

Kıymetli Hasan Boynukara Hocam, derdimiz ortak. Teşekkür ediyorum gündemde tuttuğunuz için.

Pa, 07/21/2019 - 04:41 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 412 kez görüntülendi. 2 yorum yapıldı.