Dünyada Küresel ve Bölgesel Çatışmalar Işığında Darbe Görünümlü İşgal Girişimleri

İsmail Aktürk
22 Eylül 2016

 

 

Dünya 20. yüzyıl sonlarına doğru adaletsiz, acımasız, vicdansız, akıl almaz bir savaş girdabına sürüklenmiştir. İnsanlığın var olduğundan bu yana iyilerle kötüleri arasındaki mücadele hiç bitmemiştir. Din, petrol, ticaret, altın… vb nedenlerle ortaya çıkan bu savaşlar genellikle müstevlilerle mazlum milletler arasında cereyan etmiştir. İnsanlık tarım, sanayi, teknoloji, bilgi çağı evrelerini geçirmiştir ama batı toplumunun geçmişi gerek tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte gerekse sanayi toplumundan bilgi ve teknoloji evresine geçişteki sicili kara lekelerle doludur. Örneğin sanayileşme döneminde başta İngiltere olmak üzere sömürgeci ülkeler mazlum Afrika ve Asya halklarını zorla köleleştirip iş gücü olarak kullanmışlardır. Şimdi gelişmiş diye bilinen ülkeler, süreç içerisinde bu mazlum Afrika ve Asya ülkelerinin kaynaklarına el koymuşlardır. Petrol, doğalgaz, altın, uranyum vb. madenler bunların başında yer almaktadır. Altın madenini işleyen teknolojiye sahip üç ülke Güney Afrika, Almanya, Kanada ilgili ülkelerin altın madenlerini, çeşitli yollarla elde edip sembolik bir pay bırakıp geri kalanını sömürmektedirler. Örneğin Kanada, Kırgızistan’da Kumtor altın madenlerini işletmektedir. Sembolik bir pay vermektedir. Kırgızistan aslında petrol hariç çok zengin su, kömür, altın gibi kaynaklar yanında tabii ve doğal güzelliklere sahip bir ülkedir. Fakat ne yazık ki günümüzde uluslararası kuruluşların işgalindeki ülke insanı hak ettiği noktanın çok gerisinde bir refah seviyesine sahiptir.

İngilizlerin Avustralya’da yerli Aborjinlere yaptığı katliamlar, Amerika’da Kızılderili vb. yerlilerin katliamı, Güney Amerika’da Aztek ve İnkaların yok edilmesi, Fransızların Cezayir katliamı, Ruanda da 900 bin kişinin çok yakın geçmişte soykırıma maruz bırakılması, Almanların Namibya katliamı, Güney Afrika’nın 300 yılı aşkın İngiliz işgali ibretlik olaylardandır. Her ne kadar 1960’lı yıllarda Afrika ve diğer Asya ülkelerinin önemli kısmı bağımsızlıklarına kavuşmuşlar ise de batı; sömürgeciliğini kılık değiştirerek yerli işbirlikçileri marifetiyle devam ettirmektedir. Geçirdiği badirelere baktığımızda tarih boyunca Selçuklular, Osmanlılar VE bugün Türkiye haçlı zihniyeti ile daima muhatap olmuştur. En büyük tahribatı da kültür ve medeniyetimiz üzerine yapmışlardır. İngilizler Magna Carta (Büyük Ferman-Kutsal Şart), Fransızlar 1789 ihtilali ile kendi uluslarına demokratik haklara kavuşturmuştur. Fakat bu anlayışı mazlum milletlere layık görmemişlerdir. Onlara demokrasi lükstür fantezidir, haramdır.

Birinci Dünya savaşı sonrasına kadar dünyada altına dayalı bir para sistemi hâkimken daha sonra İkinci Dünya Savaşı ile 70 milyonu aşkın insan kaybına yol açmış olmalarına rağmen kendi aralarında anlaşarak bir para sistemi oluşturmaya çalışılmışlardır. Amerika ve Kanada, savaşa girmeyen ve savaştan galibiyetle çıkan ülkeler ile diğer mağlup ülkeleri de yanlarına alarak uluslararası parasal sistem üzerine çeşitli toplantılar yapmışlar. Savaşı sona erdirmek için Birleşmiş Milletler teşkilatı (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin veto yetkisi olan) oluşturulmuş tur. Amacı sözde çatışmaları önleme, barışı sürekli kılma olan bu kuruluş o günden bu yana hangi çatışmaları önleme barışı sürekli kılma gibi hedefleri gerçekleştirdiği sorusu ibretlik olarak ortada durmaktadır.

Birleşmiş Milletlerin kurulması ile uluslararası para sisteminin kurulmasına ilişkin toplantılarla ABD ve İngiliz aklı ile IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşları oluşturulmuştur. Ödeme aracı olarak İngiliz önerisi Bankor (Belli miktar altına dayalı) ilgi görmemiştir. Onun yerine IMF’nin ödeme aracı olarak belli sınırlı sayıda ülke paralarının ortalaması olan SDR (Özel çekme hakları) kullanılmıştır. Avrupa’nın savaş izlerini ortadan kaldırılmaya başlamasıyla Dolar, Sterlin, Mark, Yen, Frank Bölgesi gibi alanlar oluşturulmaya çalışılmışsa da dolar en güçlü para birimi olma durumunu sürdürmektedir. Avrupa zenginleşmesiyle altına endeksli Dolar’ın değeri Avrupa’da hızla düşmüş ve adı Euro Dolar olan karşılığı olmayan dolar bollaşmaya başlayınca Avrupa elindeki Dolarları ABD’ye iade edip İkinci Dünya Savaşında topladığı altınlarını geri istemeye başlamışlar fakat ABD, doların birkaç defa değerini düşürmek suretiyle devalüe ederek bu durumu engellemeye çalışmıştır.

Osmanlı İmparatorluğunu yine günümüzde oynanan oyunlara benzer bir şekilde yok etme planlarıyla (yine mevcut üst akılların yerli işbirlikçileri ile) Birinci Dünya Savaşına iştirak ettirilmiştir. Günümüzde işgal uygulamalarına pek benzemeyen tarihe mal olmuş varlığını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik Çanakkale Savaşları ve İstiklal Savaşlarına muhatap bırakılmıştır.

Türkiye İkinci Dünya Savaşı sonrasında hem BM ve hem de Uluslararası finans kuruluşlarına üye olmuştur. Fakat zikredilen kuruluşlar ne Türkiye’ye ne de özellikle diğer Müslüman âlemi ve diğer mazlum milletlere dişe dokunur hiçbir katkıda bulunmamıştır. BM bünyesinde çok sayıda ekonomik, finansal, ticari birçok kuruluş oluşturulmuştur. Bunların bazıları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yönelik olsa da nihai hedefi daima gelişmiş, çoğu müstevli ülkeler lehine sonuçlar doğurmuştur.

Günümüzde Türkiye, dünyada son hızla gelişen Çin, Rusya, Hindistan, Güney Afrika, Avustralya gibi ülkelerle boy ölçüşmektedir. Ayrıca IMF, Dünya Bankası, G-20 gibi önemli kuruluşların kurucusu ya da üyesidir. Türkiye bu grup içerisinde kendisi yanı sıra az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler lehine de diğer bazı ülkelere rehberlik etmeye çalışmaktadır. Türkiye ekonomik güç olarak dünyada 16. sıradadır. Türkiye çoğunluğunu gelişmiş ülkelerin oluşturduğu OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) üyesi olarak gösterdiği çabalarla da dünyadaki ilk 10 ekonomi arasında yer alma mücadelesini sürdürmektedir. Dünyada 200’ü aşkın ülke olduğu varsayımıyla ülkemiz ilk 10’a girme hedefine ulaşmada insan gücü, teknoloji, bilgi birikimi, coğrafik ve jeopolitik, enerji yollarının kavşağında olması nedenleriyle ihtimal dışı değildir. Bunun göstergeleri de; boğaz köprüleri, üst geçitleri, hızlı trenler, dev hava limanları, duble yollar, üstün teknoloji ürünü, silah ve ulaşım araçları üretme, enerji dağıtım hatları kurulması gibi yatırım ve planlamalardır. Karşı karşıya kaldığımız saldırıların altında da bu büyük hedefleri görmek gerekir.

Takribi 100 yıl önce İngiliz-Fransız üst aklıyla oluşturulan sistem ve Sykes-Picot anlaşmasıyla şekillenen suni Ortadoğu haritası petrol, doğal gaz, diğer yer altı ve yer üstü kaynaklarına el koymanın diğer adıdır ve günümüzde yerli iş birlikçilerin desteğiyle devam ettirilmek istenmektedir. Duyûn-i umumiye idaresiyle de, Osmanlı gelirlerine el koymuşlardı. Kutül-Amare gibi birçok savaşların kazanılmasına rağmen masa başı entrikalarla Orta Doğunun suni devletleri oluşturulmuştur. Günümüzde müstevli zihniyeti Sykes-Picot anlaşmaları ile oluşan coğrafyanın ABD’nin Irak, Suriye vb. ülkelere de müdahalesi ile yerini İngiliz ve Amerika Neocon Üst Akıl, Almanya stepneli ve Şerikleri Üst Akıl (AB), Vaat Edilmiş Topraklar Hayali güden Üst Akıllar ile Türkiye’yi de saf dışı ederek coğrafyayı yeniden dizayn etme planları yürütülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkeyi toptan yok ederek ya da Irak ve Suriye gibi iç savaşa sürükleyerek Sevr Anlaşması benzeri bir uygulamayı dayatmaktadırlar. Bu dünyada güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti olmasını engelleme hareketinden başka bir şey değildir.

Osmanlıdan bu yana Çanakkale zaferleri, İstiklal Savaşı ile elde edilen kazanımlarımızı ortadan kaldırmak üzere hazırlanan bu planın son safhası “15 Temmuz 2016 Darbe Girişimli İşgal Planı” ortaya konulmuştur. Yaşım itibari ile gördüm ki; 1960 ihtilali ile Adnan Menderes’in idamı, 1980 İhtilal öncesinde öğrenci hareketleri ile 5000 aşkın genç dimağların birbirleri ile çatıştırılarak öldürülmesi, geleceğin aydın neslinin yok edilmesi (öğrencilik ve asistanlık yıllarım),1980 ihtilali (yedek subaylık yıllarım) sonrası neticesinde öğrenci hareketlerinin sona ermesi ve Türkiye ekonomisinin en az 30 yıl geriye götürmüştür. Rahmetli Turgut Özal ile birlikte yeniden toparlanma Türkiye’nin yeni güç olarak ortaya çıkması maalesef yine akamete uğratılmıştır.1997 itibaren 28 Şubat post-modern darbe ile ülkede büyük fay hatlarının oluşması yine ülkenin ekonomik ve toplumsal olarak geriye götürmüştür.

15 Temmuzdaki kalkışma, yerli işbirlikçilerin ihaleyi alması ile ülkemizi topyekûn işgal ve parselleyerek yok etme politikasıdır. Meclisin, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve devletin en önemli kurumlarının, en kötüsü de halkın üzerine mermi ve bombalarla saldırılması bunun darbe dışında bir işgal uygulaması olduğunun göstergesidir. Neredeyse 40 yıldır, bir yandan oluşturulan FETÖ ve beraberinde PKK (PYD), DHKPC, sonra FETÖ taşeronlu üst akılların stratejik plan ve lojistik desteği ile ülkemiz Çanakkale misali yeni bir İstiklal Savaşı verme hadisesi ile karşı karşıya kalmıştır. Allah bir büyük beladan güzel ülkemizi milletin feraseti ile korumuştur.

Maastricht (Ekonomik Kriterler) ve Kopenhag (insan hakları ve azınlıklar) kriterlerini ortaya koyan AB, darbe girişimi sürecinde tam bir sefil demokrasi anlayışı sergilemiştir. Darbe girişimini kınayıp, destek vereceklerine dilsiz şeytan misali suskun kalarak adeta darbe girişimini onaylar görüntü vermişler ve hala çatlak sesler çıkmaya da devam etmektedir. Kökü dışarıda olan yerli işbirlikçi teröristlerin adeta kollayıcısı olmuşlardır. Yoksa batı ülkeleri demokrasi, insan hakları, azınlık hakları, hukukun üstünlüğünü savundu da bizim mi haberimiz yok. Küresel Emperyalist güçler; böyle durumlarda adaletli, hukuka uygun, genel kabul görmüş demokratik kurallara saygı göstermedikleri sürece dünyada iyilerle kötülerin mücadelesi devam edecektir.

Türkiye, düşmana karşı dostlarını çoğaltmada daha fazla gayret göstermelidir. Bir yandan yurt dışında FETÖ’ye ait üst akıl projeli Türkiye’yi yıkım politikalı eğitim kurumlarını ilgili ülkelerle anlaşarak kapattırmalı, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) ülkelerinin oluşturduğu kuruluşta yer almalı; NATO ağırlıklı AB ülkeleriyle ilişkiler Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterildiği, karşılıklı menfaatler gözetildiği ölçüde sürdürülmeli, aksi halde zikredilen bölgesel ve uluslararası kuruluş anlaşmaları yeniden gözden geçirilmelidir. Türkiye çok yönlü uluslararası politikalarla dünyada ilk 10 ülke arasında yer alabilecek şekilde Bölgesel ve uluslararası örgütlerdeki pozisyonlarını da yeniden gözden geçirerek Dolar- Euro yerine ticareti yoğun olan ülke dövizlerini de kullanarak dünyadaki yerini almalıdır. Coğrafyamızda ihanet stratejilerini sezinleyerek, başkalarının hak ve hukukuna saygı gösteren medeniyetlerin varlığı daha uzun ömürlü olmuştur.

 

 

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
1 kez görüntülendi. 280 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.