MÜZİK

“Senfonik” müziği doğru anlamak…

19 Haziran 2019

Süreli bir yayın organında genellikle Osmanlı/Türk müziği üzerine yazılar yazınca ve bunun yanında arada bir de Katolik kilisesinin elinde şekillenen müziği eleştiren yazılar kaleme alınca, senfonik batı müziğine karşı iflah olmaz bir önyargıya sahip olduğumu düşünenler de olmuştur. Hatta bu konu, sevgili Adnan Tekşen ağabeyin de dikkatini çekmiş olmalı ki, kendisiyle bu konuyu konuşurken neler düşündüğümü anlatan bir yazı yazmam hususunda tavsiyede bulundu. Ben de onun bu teşvik ve tavsiyesiyle yazmaya karar verdim.

Musıki İlmi ve Musıki Aşkı

27 Mayıs 2019

Gerçekte sanat ‘kuru’ ilimle değil duyguyla, ruhla, gönülle, yaratıcı düşünceyle ve elbete aşk ile yapılır. Genel anlamda sanat ve özellikle musıki ‘aşk’ işidir ve ancak aşkla yapılırsa ruhlarda ve gönüllerde bir karşılık bulur. Fuzuli, “Aşk imiş her ne var âlemde/İlim bir kıyl u kaal imiş ancak” derken amacı ilmi küçümsemek değil, varlığın ve yaradılışın özündeki aşkı yüceltmektir. Yunus da, “Şeyh u dânişmend u fakı/ Gönül yapan bulur Hak’ı/ Sen bir gönül yıktın ise /Gerekse var yüz yıl oku” dizeleriyle bunu anlatır. 

Erol Sayan: Bir Müziği Besteci İleri Götürür

23 Mayıs 2019

​Derin bilgisiyle mûsıkîmizin el değmemiş alanlarına getirdiği çalışmalar ile zekasını deha noktasında göstermiş olan Erol Sayan, tanbur enstrümanına olan hakimiyetiyle de otoritelerin haklı ilgisini görmüştür. Tanbura olan ilgisini sapını kesip denemeler yapacak kadar ileri götüren Sayan, bestecilik için operatörlük tanımını kullanıyor. İcracıların dışarıdan baktığını söyleyen Sayan; “Besteci, keser, açar, bakar. Onun için bestecinin nazariyat yazması lazım. İcracının değil. Bir müziği besteci ileri götürür. Dolayısıyla bestecinin çok bilgili, deneyimli ve yetenekli olması gerekir” diyor. 156’sı TRT repertuarında olmak üzere, değişik form ve makamlarda 300’ün üzerinde eserin sahibi olan, müziğimizin yaşayan efsanelerinden Erol Sayan ile sizler için sohbet ettik.

Sultan-i Yegâh

01 Nisan 2018

Nereden çıktı bu Sultan-ı Yegâh meselesi derseniz, Mor ve Ötesi grubunun “cover” çalışmasını işaret ederim. 23 Mart 2018’de ünlü grup yeniden yorumladıkları parçayı (ve klibi) yayınladı. Gazetelerden Sultan-ı Yegah’ın “miksinin”, daha önce Depeche Mode, Skunk Anansie, Moby, Royskopp, Manic Street Preachers gibi dünyaca ünlü isimlerin sayısız şarkısını miksleyen Dave Bascombe tarafından İngiltere’de gerçekleştirildiğini okuduk. Sultan-ı Yegâh’ın Mor ve Ötesi yorumunu dinlediğimizde maalesef bu reklam cümlesinden de hissedilen yabancılık hissinden başka bir şey bulamadık. Parçanın klipinde elektro gitarların ve rock davullarının eşliğinde söylenen “Gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının, Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın” mısralarını dinleyip çılgınca dans eden gençler vardı. Ne şarkıcı ne o gençler “Ruhta ölüm karanlığının gizemli kanatlarından” bahsedildiğini pek anlamış gibi görünmüyordu. Öte yandan, yapılan yeniden düzenleme ile sultaniyegâh makamının parçadan âdeta sökülüp çıkartılmış olduğunu gördük. Yani ne güftenin anlamı kalmıştı ne bestenin! Kocaman, anlamsız bir boşluk… Kuru bir gürültü…

Tamburi Cemil Ekolünün Son Temsilcisi: Necdet Yaşar

24 Ekim 2017

Eski mûsikî lisanımızı ve nadide makamları harfiyen bilen, bilmenin yanında onu dinlemekten ve çalmaktan fazlasıyla haz alan, son yarım asra damgasını vurarak, ustalarından öğrendiği üstün saz bilgisi ve tekniği ile genç kuşağı etkileyen, İstanbul beyefendisi kişiliği ve tavırları ile hemen herkesin sevip takdir ettiği,  Tanbûri Necdet Yaşar’la sizin için sohbet ettik.

Nietzsche: Yozlaşmış uygarlığın yeniden dirilişi müzikle olacak !

03 Nisan 2016

Eğer müzik akla ve duygunun üst katlarına seslenmemiş olsaydı ona sanat diyemezdik, onu basit gösteri danslarının estetik katlarına alırdık Nietzsche'ye göre. Bütün sanatlar içinde, yapısı gereği, insan duygularını en çok avucu içine alan, fiziksel olarak insanı büyüleme gücü en yüksek sanattır müzik onun için. Fârâbî başta, birçok İslâm filozofu da Nietzsche'den çok önce, müziğin yüksek ilim ve sanatlardan biri olduğunu söylemiyor muydu zaten. İslâmiyet hakkında çok güzel şeyler ileri sürmüş olan Nietzsche'nin müzikle ilgili düşünceleri de Avrupa'nın çok ilerisinde ve çok fıtrî. Yeniden okumak… anlayarak okumak gerekiyor.

Ney, İnsan Ruhunu Yansıtan Bir Aynadır

20 Mart 2016

”Fakat bugünkü neyzenler, bu bilginin, rivayetlerin dışındadır. Bugünkü Neyzenlerin neredeyse tamamı, belki Ney'in bu anlamı hakkında biraz mâlûmât sahibidirler, ama dedikodu yapmak ve para kazanma derdine düşmekten, bırakın olgun, kâmil insan olmayı, İslâm medeniyetinin tanımladığı “gerçek anlamda mûsikîşinas” olmaktan bile uzaktırlar. Bir de Ney üflüyor olmaktan dolayı yüzlerine yansıttıkları o sahte ciddiyetleri, kendilerine cahillerin “üstad” diye hitab ettiklerinde içten içe kasılıp kibirlenmeleri, ellerini kalbine götürüp tevazû gösterisi yapmaları yok mu! 

Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya ile Müzik Üzerine

19 Mart 2016

Sanat müziğimizi ve halk müziğimizi neden yeniden üretemiyoruz? Dini musikiden bahsedilebilir mi? Yeşil pop neden makes bulmadı? Müzikteki vaziyete bakarak edeniyetimizin ayakta olduğu söylenebilir mi? Musiki ve medeniyet ilişkisi nasıl kurulmalıdır? Ortaçağ Hıristiyanlığın müzik üzerine etkileri nedir?  Neden okullarımızda müziği öğretemiyoruz? Bu soruların cevabı  bu söyleşide.....

Ney, İnsân-ı Kâmil’i sembolize eder

06 Mart 2016

“Ney'in boyu doğru olduğu gibi, ârifin dahi hâli doğrudur. Kamışlıktan kesilen Ney, gariptir. Ruhlar âleminden ayrılan ârif de dünyada gariptir. Ney'in içi her şeyden boştur, yalnız aşk üfürüğü ile doludur. Ârif de her çeşit dedikodudan uzak, kalbi yalnız Allah'ın muhabbeti ve aşkı ile doludur. Ney, kendiliğinden âşıkâne ses çıkarmaz, üstad bir üfleyenin nefesine muhtaçtır. Ârif de zincirleme bir halde vâris olageldiği çok feyiz verici bir üfürükle yaşar.”

Müzik ve Türk Modernleşmesi

21 Şubat 2016

Avrupa müziğini de belki önce Rönesans ve sonra da Aydınlanma'ya kadar yine Kilise bağlamında ele almak gerekmektedir. Aziz Ambrossius ve Aziz Gregorius tarafından başlatılan "müziğe Hıristiyanlık öğretisine göre şekil vermek" uygulaması, Gotik Dönem içerisindeki Notre Dame sürecinde de açık bir şekilde devam eder. Kilise'nin bu süreçte müzisyen üzerindeki yönlendiriciliği, müziğe ve müzik aralıklarına muharref kutsala göre şekil verme baskılarıyla devam eder. Meselâ, özellikle fa-si aralığının "şeytan aralığı/müzikteki şeytan (diabolus in musica)" olarak kabul edilmesi ve bu aralığın kullanımının dönem bestecilerine yasaklanması Kilise baskı ve yönlendirmelerine verilecek önemli bir örnektir. Çünkü müzik veya melodi, aralıklardan oluşur ve bu aralıkları da Kilise doktrinine ve muharref kutsalın kriterlerine göre oluşturmayı istemek ve besteciyi bu kriterlere uymaya zorlamak da tipik bir engizisyon tavrıdır.