Bir Köle Ticareti Hikâyesi: Ruh Zayıflatma Kuyusu ve Unutkanlık Ağacı

01 Ekim 2021

Gece yıldızların dansını seyrederek uyumak en büyük zevkiydi. Yalnız bu akşam yıldızların garip bir koşturmacası vardı. Pek anlam veremediyse de bir süre sonra kurduğu hayalleri bile tamamlayamadan derin bir uykuya daldı. 

Sabah çığlık ve bağrışma sesleriyle gözlerini açtı. Kamıştan yapılmış duvarı iki eliyle hafifçe aralayarak dışarıda olup bitenleri anlamaya çalıştı. Dahomeay kabilesinin savaşçıları acımasızca köyün bütün gençlerini meydana topluyor ve karşı gelen anne babaları ise gözlerinin yaşına bakmadan çocuklarının önünde katlediyorlardı. Savaşçıları engellemeye çalışan annesini gören Faremi, korkudan sıtma tutmuş gibi sırılsıklam olmuş ve terleri siyah teni üzerinde bir nehir gibi akmaya başlamıştı. O an farkında olmadan “anneeeee” diye çığlık atınca içeride bir çocuk olduğunun farkına varan acımasız bir yaratık hiç tereddüt etmeden kadının çıplak karnına bıçağını saplayıverdi. Kamış duvarda açılmış küçücük delikten son defa evladının gözlerini yakalayabilmişti. Kısacık bir sürede kendisinin ve evladının başına gelecekler film şeridi gibi gözlerinin önünden akıverdi. 

 

Image

İçeri giren iri yarı bir adam Faremi’nin zayıf kolundan tutarak bir çırpıda dışarı çıkarıverdi. Ve çocuğu köyün meydanına doğru fırlattı. Ayakları yerden kesilen Faremi, yere düşüp yuvarlanmaya başlayınca, bedeninde parlayan terler toprakla buluşarak teninin üstünde ince bir çamur tabakası oluşturdu.

Köle pazarında görücüye çıkan çocuk, ilk sahibi Abass’ın adını alarak yeni bir hayata başladı. Kölenin müstakil bir kimliği olmadığı gibi kendine özgü bir adının olması da mümkün değildi. Sonra Batılı bir tüccar olan Williams çocuk Abass’ı satın alarak Brezilya’ya götürdü. Benim diyen insanların dayanamayacağı bu zulüm kokan yolculuktan sağ salim çıkan Abass Williams (artık yeni bir adı daha olmuştu) efendisinin evinde köle olarak çalışmaya başladı. Kıvrak zekâsıyla kısa sürede herkesin dikkatini çeken Abass Williams delikanlı çağına geldiğinde anadili Yorubaca’nın yanında İngilizce, Felemenkçe, Portekizce ve İspanyolca konuşmayı ve yazmayı öğrenmişti. Bu üstün yetenekleri nedeniyle Efendi Williams onu kendi temsilcisi olarak Nijerya’ya gönderdi. Kaderin cilvesi öyle tecelli etmişti ki altı yaşında köle olarak satıldığı ülkeye köle tüccarı olarak yeniden dönmüştü. 

İlk sahibi Abass’tan etkilenen Faremi Abass Williams hayatının ilerleyen yıllarında Müslüman oldu. Köle ticaretinin uluslararası alanda yasaklanmasına rağmen Badagry şehrinde bir köle ticaret merkezi kurarak bu işten hatırı sayılır bir gelir ve sosyal statü kazandı. Sömürgeciler 1895 yılında Abass Williams’ı kendi bölgesinin hükümdarı ilan etti.  Diğer taraftan da Müslüman cemaate yaptığı yardımlardan dolayı Müslümanların Seriki (lider, başkan) olarak seçildi. Artık adı Seriki Abass Williams olmuştu. Müslümanlar için Badagry’de cami ve okul yaptırdı. 128 eşi ve 144 çocuğu olan Seriki Abass 1919 yılında Badagry’de öldü. 

Image

Faremi olarak vaftiz edilen Seriki Abass bir Müslüman olarak hayata gözlerini yumdu. Bir köle olarak başladığı hayatını efendi bir köle tüccarı olarak sürdürdü. Peki, Yoruba’lı genç aslında kimdi? Kendi kimliği ve kişiliği hakkında bir bilgisi var mıydı? Kendisini köleleştiren Hristiyanlara inat Müslüman mı olmuştu? Ya da köle gençliğine inat köle tüccarı mı? Yoruba’lı Faremi Seriki Abass Williams kimdi? Sanıyorum bunun cevabını kendi bile bilmiyordu. Hayatı çelişkilerle dolu olan bir tek kendisi miydi? Ne kendisi ne etrafındakiler aslında hiçbirisi “kendisi” değildi. Peki, ya köle olarak gidenler. Onlar.. onlar için söylenebilecek hiçbir şey yok. Onlar geçmişe dair ve hatta var oluşlarına dair hiçbir bilgiye sahip değillerdi artık. Belki de bu en iyisiydi. Yeni bir hayat ve yeni bir kimlik. İnanmasalar da bu herkesin işine geliyordu. 

Abass Williams Badagry’de köle toplama merkezi olarak Brezilya Baracoon’u kurdu. İspanyolcada fakir insanlar tarafından kullanılan ev anlamındaki Barraca’dan türetilmiş Barracon, birçok batı dilinde olduğu gibi Türkçede de hemen hemen aynı anlamda kullanılmaktadır. Ama Nijerya’da köle hapishanesi anlamında kullanılmaktaydı. Günümüzün köleleri de hala barakalarda oturmuyor mu? Bu baracoonda Yaklaşık 7,30 metrekarelik kırk oda bulunmaktaydı. Her odada kırk insan istifleniyordu. 

Image

Köle tüccarları köleleri karaya çok yakın Gberefu adasından teslim alıyorlardı. Buraya ayakları, boyunları ve hatta dudakları zincirlenmiş köleler kısa bir tekne yolculuğu ile geliyor ve adadaki patika yoldan tek sıra halinde yürüyerek yeni bir hayata doğru ilerliyorlardı. 

Gberefu adası köleler için dönüşü olmayan bir yolculuğun başlangıç noktasıydı. Kısa bir yolculuğun ardından köleler yaklaşık 7 metrelik bir su kuyusunun yanına getirilir ve bu kuyudan zorla su içirilirdi. Kabile şeflerinin ve dini liderlerin gizemli karışımlarla büyülediği bu kuyudan su içenler, geçmişe dair hafızalarını tamamen kaybettiklerine inandırılıyordu. “Ruh zayıflatma kuyusu” olarak bilinen bu kuyudan su içenler gittikleri yerde yeni bir hayata başlamış oluyorlardı. Köle olmakla sadece insanlığına değil, aynı zamanda geçmişine de son veriliyordu.

Image

Yerli halk yaklaşık 175 yıl önce yapılan bu kuyudan hala su içmiyor. Aslında onlarda bu yaşananların bir mitolojiden ibaret olduğunu biliyorlar ama yine de geçmişin izleri onları bugün dahi etkiliyor. Ancak farkında olmadıkları bir şey var ki sömürgeci bu sudan içsin veya içmesin esasında hemen herkesin hafızasına bir format attı. Köle olarak Amerika kıtasına gidenler de gitmeyenler de aynı acımasız sosyo-psikolojik terörizme maruz kaldılar. 

Gidenlerin de kalanların da ne ruhları ne bedenleri isyan etti, dudaklarına dahi prangalar bağlanmış insanlar çaresizce kaderlerine boyun büktüler. Ya geçmişlerini unutmuş gibi yaptılar ya da lanet ettiler. Ne kendisi olabildiler ne de ötekisi.  Araf’ta kalmış bir topluluğun çaresizliğini hala bir kambur olarak sırtlarında taşıyorlar. 

Esasında Batı Afrika benzer hikâyelerin sıkça karşılaşıldığı bir coğrafya. Bugün Benin sınırları içindeki Ouidah şehrinde vaktiyle kölelerin Amerika kıtasına transferinden önce hafızalarını kaybetmeleri için “unutkanlık ağacı”nın etrafında dolaştırıldığı bilinir. Erkekler dokuz kadınlar ise yedi kez bu ağacın etrafında dolanmaları sonucunda hafızalarını kaybederek yeni hayatlarına temiz bir sayfa ile başlarlar. Bugün yerinde olmayan bu ağaç için bir anıt dikilmiştir.

Image

Kölelik, başından itibaren, insanların mevcut hayatlarını unutup yeni bir hayata sorunsuz bir şekilde başlatacak psikolojik bir savaş sürecidir. Evlerinden koparılıp alınmalarından, küçücük odalarda onlarcasının hayvanlara reva görülmeyecek şekilde barınmalarına, karanlık odalarda günlerce ayakta uyumalarına, prangalarla kilometrelerce yol yürümelerine ve akabinde unutkanlık ağacı ve kuyusu gibi sembolik dini törenlere kadar her şey kültürel bir soykırımdır. Yeni vatanları bu sistematik soykırımın en acımasız örnekleriyle doluydu. Köleler yüzlerce yıl etnik ve kültürel soykırıma maruz kaldılar.

Afrika ne yazık ki hala bu kültürel soykırım sürecinden kurtulmuş değil. Bundan sonra geriye dönmek mümkün değil, zira eskiye dair bilgi eksikliği var. Yapılması gereken şey yeni bir kültürün oluşturulmasıdır. Bunun mayası da elbette ki Afrika kıtasının derinliklerinde ve insanların ruhlarında hala yaşıyor olmalı.  Sözlü kültürün mihenk taşlarıyla döşenmiş Afrika coğrafyasında, zor zamanların kurtarıcısı olan “ ataların ruhu” inancı vardır. Sömürgeciler her şeyi katlettiler ama atalar ruhunu sanıyorum tamamen ortadan kaldıramadılar. Bu ruh bugün de Afrikalılara mihmandarlık yapacak güce sahiptir. 

Bizler bugün Afrika’nın her türlü sömürülme hikâyesini hala üzüntü ve gözyaşları içinde dinliyor ve izliyoruz. Peki, dünyanın geri kalanı bu soykırımdan nasibini almadı mı? Dünya şu an bile muhteşem bir kültür soykırımı ile karşı karşıya olduğunun farkında değil mi? Sadece kovid 19 pandemisi dolayısıyla dünya kültürel değerlerinden neler kaybetti, hesaplayabildik mi acaba? Zoom üzerinden kız istedik, instegram üzerinden göbek attık, IBAN ile bayram harçlığı gönderdik, Whatsapp üzerinden toplu bayramlaşmalar ve el öpmeler yaptık, komşularımızı unuttuk, dostlarımızla uzaktan selamlaştık. Elbette ki bu bir zorunluluktu ve belki de kimsenin yapacak hiç bir şeyi yoktu. Ama hep böyle olmuyor mu? Abass Williams da bir zorunluluk ürünü değil miydi?

Sömürgecilik bir zihniyet, bir sistem ve bir din. O her zaman köle ister. Sömürgeci kölesiz yaşayamaz. Bazıları köle olduğunun farkındadır, bazıları değil. Hangisi iyi? Farkında olmak mı olmamak mı? Afrikalı için üzülüyoruz peki ya dünyanın geri kalanı? Onlar için de başkaları mı üzülmeli acaba. Belki de Afrikalı onlar için üzülüyordur. Bizler hafıza kaybına yol açan sulardan içmedik mi? Ya da unutkanlık ağacının etrafında turlar atmadık mı? Hatırlamıyorum… 

Unutuyoruz, daha çabuk ve hızlı unutuyoruz, unuttuğumuzu unutuyoruz. Peki ya içimizdeki Abass Williams’lar ne olacak. Kim bilir, Abass Williams belki de en yakın dostumuzun ruhunda yaşıyordur. Sahi, Abass Williams köle satıyordu peki ya günümüz Abass Williams’ları ne satıyor. Yitirdiklerimize bakarsak neyi sattıklarını anlarız. Bulamadıysanız geçmiş olsun artık siz de bir kölesiniz. 

Rabbim ruhunu kölelikten kurtarmak için köle tüccarlığına başlayanlardan korusun.

ERHAN

FİZİKSEL KÖLELİKTEN ZİHİNSEL KÖLELİĞE EVRİLENLER
Kölelik denilince aklımıza ilk gelen şey ''Afrika'dan alınarak başta Amerika Kıtası olmak üzere başka kıtalara çocuk yaşta götürülen Siyah tenli insanlar geliyor .
Sözü edilen Nijeryalı Siyahi zeki çocuk;
- Faremi ,Abbass ,Abbass Williams,Faremi Abbass Williams ,Seriki Abbass Williams isim değişiklik evrelerinin yanında
-Kölelikten Efendi Köleliğe statü değişikliği
-Tabi olmaktan , bölge liderliğine
-Yiyecek Ekmek bulma konusunda sıkıntı çekerken, bir çok insana yardım eden bir bölge liderine,
-Çocukken waftiz edilmekten Müslüman olarak defnedilmeye kadar
Bir çok safhadan geçmiş /geçirilmiş.
Bu hikaye siyahilerin yaşadığı hikayelerden sadece bir hikaye .
Ancak günümüzde yaygın olan Zihinsel köleliğin çok farklı şekillerde ve farklı aşamalarda dünyanın hemen hemen her bölgesinde devam etmekte olduğunu görmekteyiz.
Bundan sonrada çok daha farklı şekillerde devam edeceğe benziyor .
Hepimizin Akıllı Cep Telefonu başta olmak üzere Elektronik aletlere tutkunluğumuz ve bu elektronik ekipmanlar vasıtasıyla çok kolay yönlendirilmemiz Köleliğin bizzat kendisidir diye düşünüyorum.
Ali beye teşekkür ederiz .
Bu makalede hafızlarımıza şimdilik ,
Baraka kelimesinin kökeni , Ruh Zayıflatma Kuyusu, Unutkanlık Ağacı , Tekli sayıların (Erkekler 9 kez , kadınlar 7 kez Unutkanlık Ağacının etrafında dönmesi) inanışlardaki önemi
Kısa sürede de olsa unutulmamak üzere yerleşmiş oldu.
''Fikir , düşünce teatileriniz bereketli olsun inşaAllah ''

Pa, 10/03/2021 - 12:34 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 1,086 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.