68 yıl önce 27 şubat günü Makedonya’da bir grup Türk aydın kurşuna dizilir. 2. Dünya savaşı sonrası dünyanın durumu ve Türkiye’nin o zaman Misak-ı Milli dışındakilere duyarsızlık ortamında Türkiye’de hiçbir yankı bulmayan bir entelektüel soydaş katliamıdır bu. Hiç kimsenin haberi olmaz. Yücelciler ismi Türkiye’de çok sonraları duyulacaktır.
Kim bu Yücelciler? Neden Makedonya Türklüğü için bu kadar önemli?
Yücelciler, 1940’lardan sonra Makedonya topraklarında Türklerin milli varlıklarını, manevi değerlerini, örf adet ve geleneklerini korumak ve yaşatmak için kurulan Yücel Teşkilatı’nı destekleyenlerdi. Bizim bugün siyasi parti”ler” ve STK’larla “yapmaya çalıştığımız” gibi. Yücelcilerin bu yola girdikleri dönemle bizim içinde yaşadığımız dönem arasında kabul edersiniz ki önemli farklar mevcut. Onlar bu işlere kalkıştıklarında dünya büyük bir savaşın içindeydi ve daha sonra Balkanlarda komünizm rejimi altında bütün milliyetçi ve azınlık gruplara baskılar uygulanıyordu. Türkiye de zaten misak-ı milliyi koruma refleksiyle hareket ediyordu. Bugün ise hem Makedonya’nın bağımsızlığı hem Ohri çerçeve anlaşması hem de Türkiye’nin kendi öneminin farkına varmasıyla milli ve manevi değerlerimizi yaşama ve yaşatma konusunda daha rahatız (bu rahatlığın rehavete dönüşmesini, popüler kültür ile bizleri yani gençleri esir almaya çalışmasını başka bir yazıda tartışırız). Amaçlar aynı olsa da koşulların farklı olması, kıyaslamanın özellikle o dönemde bedeller ödeyen Yücelciler’e haksızlık olabileceğini düşünüyorum. Bununla birlikte bugün yaşadıklarımız o günlerle oldukça ilintili. Makedonya’nın önemli yazarlarından Avni Engüllü Yücel Teşkilatı hakkında, “Yücel boş bir hareket değildi. Yücel Makedonya Türklerinin başına gelecek olanları görenlerin bir teşkilatlanmasıdır. Onların aradıkları, Makedonya’da Türklerin haklarının savunulmasıdır. Nereye varmak istediklerini anlamak için, Ohri Çerçeve Anlaşmasını okumak yeterdir” yorumunda bulunuyor.
Öncelikle Yücel Teşkilatı olayının duygusal boyutunun, bilgi boyutunun önüne çıktığını söylemek gerek. Buna rağmen elimizdeki bilgilerden de teşkilat hakkında bir şeyler söyleyebiliriz. Yücel Teşkilatı’nın başkanı, teşkilatın tüzüğünü yazan Şuayb Aziz’dir. Şerafeddin Ferid, Nazmi Ömer, Muzaffer Ahmed, Fettah Süleymanpasiç ve Mehmed Dalip teşkilatın kurucu üyeleridir. Teşkilat üyelerinin büyük çoğunluğunu genç öğretmenler oluşturmaktaydı. En önemli teşkilatlanma Üsküp ve Köprülü (Veles) şehirlerinde gerçekleşmiş. Fahri Kaya, Yücelciler’in amaçlarını, “yeni devlette yaratılan yeni imkânlardan tamamen yararlanarak Yugoslavya Türklerinin eğitim, kültür, sosyal ve ekonomi bakımdan gelişmelerine yol açmak, bunları toplumdaki öteki milletlerle birlikte eşit bir duruma getirmek” olarak nitelendiriyor.
Yücelciler kısa sürede önemli faaliyetlere imza attılar. Makedonya topraklarında Latin alfabesiyle yayınlanan ilk Türkçe gazete olan “Birlik” gazetesi 23 Aralık 1944 yılında çıkarılır. İlk 4 sayısı Yücelciler tarafından çıkarılan gazete daha sonra devlet eliyle çıkmaya devam eder. Üsküp radyosunda ilk Türkçe yayın Yücelciler tarafından düzenlenir. Birçoğunun öğretmen olması hasebiyle gelişim ve değişimin eğitimden geçtiğini biliyor, birçok öğretmen yetiştirdikleri “Türk öğretmen kursları” düzenliyorlardı. Yine eğitimle ilgili ilk ders kitabı “sevimli kıraat” başlıklı okuma kitabını hazırladılar. Cezaevinde tutuklu bulundukları süre içinde bile hizmeti bırakmamış, Üsküp Türk Tiyatrosu için tiyatro eserlerini Türkçe’ye çevirmiş (Branislav Nusiç’in “şüpheli şahıs” oyunu), Türkçe – Makedonca, Makedonca - Türkçe sözlük çalışmaları yapmışlardır. Bütün bu saydığımız (ve sayamadığımız) çalışmaların birkaç yıl içinde yapıldığının altını çizmek istiyorum. Onlar onca baskının altında eğitime büyük önem verirken Bizler bugün meclise, bakanlıklara, müdürlüklere, kamuya onlarca yüzlerce adam yerleştirmemize rağmen liselerde fizik dersini Türkçe anlatacak bir kişi dahi yetiştiremedik!
Bütün bu başarılar, çalışmalar “cezasız” kalmayacaktı elbet. 1947 yılının ağustos – eylül aralığında Yücel Teşkilatı’ndan 17 kişi tutuklanır. Zaten verilmiş olan kararlara meşruiyet kazandırmak için mahkeme kurulur. Tutuklanan 17 kişiden 4’ü idam cezasına, diğerleri ise hapis cezasına çarptırılır. 27 şubat 1948 tarihinde Şuayb Aziz, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup ve Adem Ali Adem İdrizova hapishanesinden kamyona bindirilerek Suşitsa köyüne götürülür, köyün girişinde bir kayanın önünde bu 4 kahraman kurşuna dizilerek şehit edilir. Bu olaydan sonra Mayıs 1948’de ikinci ve üçüncü grup tutuklanmalar olur. Yücel davasında toplamda 60 kişi hüküm giyer. Ceza bununla da bitmez. Bütün bunlar halk arasında korkuya neden olur ve 1953 yılında Türkiye’yle imzalanan serbest göç anlaşmasıyla 15 yıl içerisinde 200 bin kişi Türkiye’ye göç eder.
Hem kendi değer ve düşünceleri için hayatlarını ortaya koyarak fedakârlık yapmaları hem de bu hareketin günümüzü yakından ilgilendirmesinden dolayı Yücelciler’i unutmamak, unutturmamak aksine yâd etmek, anlamak, anlatmak ve yaşamak mükellefiyetindeyiz. Bugüne baktığımızda göç edenlerle birlikte kardeşliğimizin ve azmimizin de göç ettiğini görüyoruz. Bu noktada da gençlere büyük görevler düşüyor.
Yücelciler’i anlatan her paragrafın ayrı bir tez, ayrı bir makale konusu olduğunun farkındayım. Amacım Yücelcileri bilmeyenlere, Yücelcileri duyurmak. Genel bir Yücel portresi çizerek insanların merak duygularını kamçılamak. 68 yıl önce şehadet şerbetini içen Şuayb Aziz, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup ve Adem Ali Adem’i saygı, sevgi ve rahmetle yad ediyorum.