“Şeflik El Kol Sallamak Değil Eseri Yaşamaktır”

27 Ocak 2021

 

 

Erdinç Çelikkol, her anlamda verimli bir sanatçı olarak hayatı boyunca yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, mûsıkîmizin yarınlara kalması için nitelikli eserlere ve çalışmalara imza atmıştır. Çelikkol, gelenekle olan irtibatını hiç kesmemiş kendisine aktarılan bilgiyi olduğu yerde saydırmamış, daima araştırmış ve çalışmıştır. Çalışma azmi ve üretkenliği yaşadığı topraklarda büstünün dikilmesine sebebiyet verecek kadar aşikârdır. Nezaketi ve hayatı algılayışındaki duruluğu, tarihimizin bu güne yansıyan kadim irfan anlayışına bir örnektir. Klâsik müziğimizin günümüze kadar gelen önemli isimlerinden koro şefi, eğitimci, sanatçı, besteci, araştırmacı Erdinç Çelikkol ile sizler için sohbet ettik.

                                                                                                                                             

Bize biraz çocukluğunuzdan bahseder misiniz?

 

13 Mart 1938’de Bursa’da doğdum. Mûsıkî ile 13 yaşlarında Bursa Türk Mûsıkîsi Derneği’nde tanıştım. Annem Ayşe Hanım, babam Rahmi Bey. Babam terzi, Annem ev hanımıydı. Dedemin ney üflediği söylenir. Ben göremedim.

Mûsıkîye olan yeteneğinizi kim keşfetti?

Babamın kardeşi Rafet Amcam beni keşfedip mûsıkîye yönlendirdi.  Girgin bir insandı. Bursa’ya gelen sanatçılarla, konserlerinde sahneye davet etmeler filan şeklinde beni o tarafa meylettirdi. Kendimi 1951 yılında Bursa Türk Mûsıkîsi derneğinde buldum.

Hocanız kimlerdi?

İlki Ekrem Yöntem, diğerleri sırasıyla Yaşar Kızılay, Mehmet Kutlugün, İzzet Gerçeker ve son olarak 1960-63 yılları arasında Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti yani Emin Ongan malumunuz. Değerli hocamdan çok istifade ettim, yararlandım. 63 Yılı’nda Bursa’ya dönmek mecburiyetinde kaldım.

Image
Emin Ongan ile

Askerliğimi İzmir’de yaptım. 1958 yılında askere gitmeden 3 ay önce evlendik.  Eşim 15.5, ben de 19.5 yaşındaydım. 63 yıldır evliyim. Niyetim askerden geldikten sonra evlenmekti. Ama kaparlar diye hemen evlendik. İzmir’den İstanbul’a direk geldim. Bursa’ya hiç uğramadan. İstanbul’da bekleyenlerimiz vardı. Annem, babam, kardeşlerim. Malum eşim ve ben 7 kişilik bir aile, İstanbul macerasına Ümraniye’den başladık. O günkü Ümraniye’yi düşünebiliyor musunuz? Daha sakindi. İn cin top oynardı. Köpeklerin havlamasına bile korkardık. Oradan Üsküdar’a indik. Sahne çalışmalarım başladı.

İstanbul o zaman dahi zor, kalabalık bir şehirdi. Hele şimdi çok çok daha zor. Maceralar başladı. Bir taraftan Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti Emin Ongan, bir taraftan konserler, turneler v.s. o şekilde 63 Yılı’nın 7. Ayı’na kadar devam etti.

1963 Yılı’nda tekrar Bursa’ya mı döndünüz?

Evet, Bursa’ya döndüm. İstanbul Radyosunda ses sanatkârı Türkan Dizer ve Salih Dizer karı-koca vardı. Türkan Dizer ben Bursa’ya döndüğümde rahmetli olunca, Emin Ongan hocam, “Oğlum dön, radyoda münhal yer açıldı ben ve Münir Bey senin İstanbul’a dönmeni istiyoruz” dediyse de mümkün değildi artık. Borçlandık, dükkân açtık. Mûsıkî hayatıma Bursa’da devam edeceğim.” dedim.

Nasıl bir dükkân açtınız?

Bursa’nın malumunuz simgesidir havlu ve havluculuk. Hatta burada da bir müddet 62’de Üsküdar’da dükkân açmıştık. Hem o hem mûsıkî, gerek dernek gerek turneler. O zaman da geceler çoktu. Salacak’tan tutup da, Yeniköy’e, Bebek’e kadar pek çok gazino vardı. Ben de Casablanka’da çalıştım.

Ses olarak mı? Enstrüman mı çalıyordunuz?

Âcizane ses. Sesim fena değildi galiba. Öyle diyorlar. Velhasıl, İstanbul zor bir yer oldu. Dönmek zorunda kaldık. 1963’de Bursa’ya döndüm ve 1985 yılına kadar 22 yıl Bursa Türk Mûsıkîsi Derneği’nde şef olarak aralıksız 18 yıl görev yaptım. O arada 1983 yılında Bursa Belediye konservatuarı açılma sürecine girdi. Her iki topluluğu da yönettim.

Bursa’daki mûsıkî çalışmalarınızdan da bize bahsedebilir misiniz?

13 yaşında başladığım, feyz aldığım Bursa Mûsıkî Derneği’nde, gönlümün istediği çalışmayı burada 85 yılına kadar tam 18 yıl çalıştık. O arada 83 Yılı’nda Bursa’da Büyükşehir Belediyesi bir konservatuar korosu oluşturmaya çalıştı. Arkadaşlarımla yardımcı olmak ve bizim mûsıkî derneğine de katkısı olması amacıyla yardım ettik.  Bu arada ben Bursa’daki dükkânımı kapattım. Eşim 2-3 yıl kadar sürdürmeye çalıştı. Her şey bitti. Her şey mûsıkî oldu. 1983 yılından 2000’e kadar da 2 yıl daha hem mûsıkî derneğini hem Belediye konservatuarını yönetirken bu defa Bursa’mızda Devlet korosu kurulacak dendi. Hepsi birbirinin halkası oldu. 2000 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Bursa Klasik Türk Müziği Korosu’na şef olarak atandım. 13 Mart 2003’te yaş haddinden emekli oldum. Mûsıkîde emeklilik olmuyor, çalışmalarım ufak ufak da olsa devam etti tabii ki.

Hangi enstrümanları icra ediyorsunuz?

Ud ve keman. O zamanlar korolarda şartlar çok zordu. Örneğin benim Bursa’ya döndüğümde 1963 Yılı’nda Mûsıkî Derneği’nde bir tek bayan yoktu.  Koro tamamen erkekler korosuydu. Sazendelerde, hanendelerde. Yavaş yavaş, 1, 2, 3, 5 derken çoğalmaya başladı. Hatta benim yeni bir deyimim var: “Baylar şimdi karaborsa oldu.”

Bayanlar şimdi daha mı ağırlıkta?

Evet. Bir şey daha hatırlatayım. Bursa’da bir tek Mûsıkî Derneği vardı. 1949 yılında kurulmuş. Ayrıldığım 1985 yılına kadar yalnızca Bursa’da bir tek dernek vardı. Birkaç tane kurulur gibi oldu ama kapandı. Şimdi 70-80 tane dernek olduğunu duyuyoruz. Güzel bir şey aslında. Ama gelin görün ki aynı o birkaç sazende konserden konsere yetişemiyor.

İlk beste çalışmanız ne zaman, nasıl başladı?

Çocukluk çağından beri beste yapmaya özentim vardı. Zamanla öğrendim. İlk eser denecek bir çalışmam askerdeyken oldu. İzmir Orduevi’nde yaptım askerliğimi. Orada Kürdîlihicazkâr makamında güftesi Melahat Altındal zannediyorum. Mahur makamında “Kadehten dökülen mey gibi raks et” Sengin semâî usulünde bir eser bestelemiştim.

Peki, sizin sanatta idol olarak kabul ettiğiniz rehberleriniz var mıydı?

Tabii olmaz mı? Klâsik formda eser veren bestekârlara hayranlığım vardı, halen devam etmekte. Zamanımız bestekârlarına geldiğimizde ise yakın tarihte kaybettiğimiz sevgili Avni Anıl, Yusuf Nalkesen, Sadi Hoşses, Udi Hırant ve tabiî ki Emin Ongan hocadan çok istifadem oldu.

Hocanız Emin Ongan’ı biraz anlatır mısınız bize?

Tabii ki. Duygulu bir insandı. Çok çalışkandı. Yol göstericiydi. Kendisi örnek bir kişilikti. Şefliğin ne olduğunu hocadan öğrendik. Şeflik el, kol sallamak değildir. Eseri yaşamaktır. Müzik anlayışı tamamen amatörceydi. Hocanın sesi güzel değildi belki ama O’nun yorumu, O’nun güfteye, besteye, seslere, perdelere hâkimiyeti vardı. Yalnız hoca olarak değil aynı zamanda iyi bir rehberdi. Önümüzü, ufkumuzu hep açtı. Tevazuu ondan öğrendik.. Ayrıca meşk anlayışıyla eser geçmemizden dolayı eserler sapasağlam. Aradan ömür geçse de o eserler aynen hafızamızda kalıyor.

Siz de meşk usulü ile mi öğretiyorsunuz?

Tabii. Artık meşk olayı pek kalmadı. Unutmadan Emin Ongan’ın bir hatırasını anlatayım. İstanbul’dayız. Biraz evvel bahsettiğim gibi ilk eserim İzmir’de askerde olmuştu. İşte İstanbul’da da bu çalışmamı sürdürmeye devam ediyordum. Bir gün Üsküdar’daki dükkânımdayım. Hoca da uğramıştı dükkâna. Hatta yanılmıyorsam Amir Ateş’le beraberdik. Hoca ile beraber üçümüz; “Bakın, Erdinç ne güzel bir Saba yapmış” dedi. Dinledi. “Ver bakayım kalemini.” dedi. “Hayrola!” dedim. “Ver, ver” dedi.  Notanın altına güzel imzasını attı. “Benden geçti bu oğlum, devam et.” dedi. Bu çok moral verici bir olaydı. Güfte de şöyle idi; Dertlinin güftesi.

Bin gönül almış nişan her tiğ-i müjgânına

Girmek ister merhametsiz ehl-i aşkın kanına

Bir nigah-ı merhamet kılmaz dil-i bîmârına

Esme ey bâd-ı sabâ girme gönül büstânına

 

Nasip oldu, hocamızın yolunda gitmeye devam ediyoruz.

 

Image
Selahattin İçli ile

Sizin 600’ü aşkın beste çalışmalarınız var ve bunun 340 kadarı TRT repertuarına alınmış. Bestelediğiniz eserleriniz ne kadar oldu?

Binlerce. Şükürler olsun 333’ü sözlü, 14’ü saz eseri olarak 347 eser sahibiyim. Allah’a hamd ediyorum. 1991 Yılı’nda Milliyet Gazetesi okurları tarafından Ayşegül Durukan okuduğu “Gel gönlümü yerden yere vurma güzel ne olursun” eseri ile yılın bestekârı seçildik. Bu eseri okumayan sanatçı da kalmadı. Buradan eserin güftecisi sevgili kardeşimiz Mustafa Töngemen’e de sevgilerimi ve saygılarımı iletiyorum.

Bir ağacın dalları gibi, siz ve sizin öğrencileriniz her tarafı dal budak sarıp, sizi temsil etmesi oralarda, sizin görevinizi yürütmeye devam etmeleri çok çok önemli.

Mûsıkî derneğindeyim, yıl 1955, bugün 2013 bitiyor. 3 yıl 55, 56, 57 senelerinde malum askerlik bitene kadar, Cumartesi günleri çalıştığım yerden izin alıyor, Pazar sabahı ise tek araba var, tabii o zamanlar yol yok. 55’den bahsediyorum. İznik‘ten Yenişehir’e gidiyoruz. Akşam çalışma yapıyoruz ve Pazartesi ancak Bursa’ya dönüyoruz. 3 yıl bu şekilde İznik, Yenişehir. Sonra askerlik, İstanbul, Bursa’ya geldik. 83’e kadar Mûsıkî Derneği, sonra Belediye Konservatuarı ve Devlet korosu. 20 küsur yıl Yalova, 24-25 küsur yıl İzmit devam etti.

Peki, beste çalışmalarınız genelde hangi ortamlarda geliyor? Nasıl bir atmosfer arıyorsunuz?

Gerçek öyle ama bir yere kadar tabiatıyla. Nasıl ki askerde ilk bestemi yapmış isem, onun da bir zamanı zemini var. Bazı olumsuz durumlar da yaşadım. Örneğin fazla açmaya gerek yok, hak verilmez alınır değil mi? Ama verilmezse nasıl alırsın? Dereceye girecek eserin diye anılıyor ama bir baktık ne dereceye girmesi, adı bile anılmıyor finalde. Böyle şeyler üzdü beni. Şevkimi kırdı. Ondan sonra durakladım. O duraklama artık gidiyor. Ama durmuyorum. Bakın benim 2 ciltlik 1300 sayfalık kitabım var. Türk Mûsıkîsi’nin en büyük sorunu nedir? Sözlü mûsıkîde Arapça, Farsça, Osmanlıca sözcüklerden oluşan divan, aruz ve klasik anlamdaki güfteler. ‘Nihansın dideden’ diyor en basit, ne demektir o, bunu vatandaş bilemeyebilir. Sanatçı bile maalesef eğilmiyor. Ben buna karşı araştırmalarımı yapıyorum. Böyle 2 cilt kitabım var. Adı “Türk Mûsıkîsi Dili.”

Bu kitap yayınlandı mı?

Tabii. Bizde kitap almama hastalığı var biliyorsunuz. Neden Türk Mûsıkîsi Dili? Çünkü benim mûsıkîm Türk Mûsıkîsi. Türk Sanat Mûsıkîsi. Sanat olmayan müzik olur mu aslında? Türk Mûsıkîsi’nde hem Türkçe, hem Arapça, hem Farsça, Kürtçe, Osmanlıca sayın da sayın, bir sürü. Bu değil benim mûsıkîm. İşte o yüzden ona Türk Mûsıkîsi Dili adını verdim.  Bu arada son çalışmam. Türk Mûsıkîsi’nin bir formu var. Nedir o? Fasıl. Fasıl da nedir? Ara nağmelerdir. Birbirine geçecek eserler v.s. O geçmeler nasıl oluyor? 2 porte, 3 porte, 4 porte v.s. O çalışmamı yaptım. 3800 küsur ara nağme tespit ettim. 1650 civarında ara nağmeyi birleştirerek “Aranağmelerimiz” adı altına yayınlandı.

Peki, bu ara nağmeleri oluştururken hali hazırdaki yapılmış ara nağmeleri mi derlediniz?

Tabii tabii fasıl ara nağmesine ne denir? Beylik. Beylik ara nağmeler ağırlıktadır. Onlara uygun örneğin ağır aksak, sengin semâî,  devr-i hindi, müsemmen, yürük semâî, aksak gibi.

Peki, bu klasik fasılı oluştururken ara nağmesini bulamadığınız eserlerin, ara nağmesini bestelemek gibi bir düzenleme yaptınız mı?

Değerli dostlarımız, bestekâr arkadaşlarımızdan çok büyük istifade ettim.  Bundaki esas amacım yalnız ara nağmeler olarak değil, 2 portede, 3 portede makama nasıl başlanıyor ve o makama, o usule nasıl gidiyor. Türk Mûsıkîsi solfejimiz var mı bizim? Bir nevi Türk Mûsıkîsi solfeji. Eserimizin adı: “Türk Mûsıkîsinde Fasıl Aranağmelerimiz” oldu.

 

Erdinç Çelikkol Kimdir?

13 Mart 1938’de Bursa’da doğdu. Babası Hüseyin Rahmi ve annesi Ayşe Hanım’dır. Müziğe 1951 yılında Bursa Türk Mûsıkîsi Derneği’nde başlayan Çelikkol; İzzet Gerçeker, Ekrem Yöntem, Yaşar Kızılay, Mehmet Kutlugün, Mûsâ Kumral, Nebahat Üner' den faydalanmıştır.1960-1963 yıllarında İstanbul'a yerleşmiş ve Üsküdar Mûsıkî Derneği’nde Emin Ongan hoca ile çalışmalarını sürdürmüştür. 1963 yılında tekrar Bursa'ya dönmüş ve 1985 yılına kadar 22 yıl Bursa Türk Mûsıkîsi Derneği'nin şefliğini yapmış, aynı zamanda 1983 yılındaki kuruluş aşamasından, 2000 yılı Ağustos Ayı’na kadar Bursa Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı’nda şef, genel sanat yönetmenliği ve müdürlük görevlerini bir arada yürütmüştür. 14 Aralık 1999 tarihinde Kültür Bakanlığı Bursa Klâsik Türk Müziği Korosu Şefliği' ne atanmış, emekli olduğu 23 Mart 2003’e kadar bu görevini sürdürmüştür. Beste çalışmalarına 1960 yılında başlamıştır. 345 eseri TRT Repertuarına alınan bestekârın, sözleri Mustafa Töngemen’e ait “Gel gönlümü yerden yere vurma güzel, ne olursun.” adlı Nihâvend eseriyle 1991’de Milliyet Gazetesi okurlarınca Yılın Bestekârı unvanına lâyık görülmüştür.  1997 yılında İZMİT Sabancı Kültür Merkezi’ne büstünün konması…Bursa Büyükşehir Belediye Konservatuvarı’nın bir sınıfına adının verilmesi…Adına ”Şef Erdinç Çelikkol–Beste yarışması–2003” düzenlenmesi , “Bir Bursa Akşamında Sanat 2005–Erdinç Çelikkol Özel Gecesi” tertiplenmesi ve halen eserlerinden oluşan konserlerle hatırlanıyor olması sanatçının hayatta iken tattığı en büyük gururlarıdır.

Bursa Belediye Konservatuarı’nın plân ve programına uygun olarak 4 sınıf için 2 cilt ve 1300 sayfadan oluşan Türk Mûsıkîsi Bilgileri, Arapça, Farsça ve Osmanlıca kelimelerin açıklandığı “Türk Mûsıkîsi Dili” adını verdiği kitabı, “Aranağmelerimiz” adlı kitabı basılmış ve Türk Mûsıkîsi severlerinin istifadesine sunmuştur.

1955-1958 yıllarında Yenişehir, İznik korolarını

1986-2003 yılları arasında Yalova Mûsıkî Derneği' ni

2004-2006 yılları arasında Yalova Belediye Konservatuarı ( TSM ) Korosu'nu

1999-2010 yılları arasında İnegöl Mûsıkî Derneği’ni

1992-2017 yılları arasında Kocaeli İzmit Mûsıkî Derneği’ni

1995-2012 yılları arasında Orhangazi Halk Eğitim Merkezi TSM Korosu’nu

2011 yılında Bursa Türk Müziği Sevenler Derneği’ni çalıştırmıştır.

“Sanatçının emeklisi olmaz.” sözünü kendisine ilke edinen Erdinç Çelikkol halen 22 yıl çalıştırdığı Gemlik Belediyesi Kültür Sanat Derneği TSM Korosunun ve 2018 Yılı’nda kurulan “Erdinç Çelikkol'a Ahde Vefa” korosunun onursal başkanlığını yürütmektedir. Neriman Hanım ile evli olup, 3’ü kız 1’i erkek olmak üzere 4 çocuk ve 3 damat, 1 gelin, 7 de torun sahibidir.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 459 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.