Tütün, Bağımlılık, Biyokimya ve Şükür

12 Haziran 2016

 

“ Dernière tango  des ignorants académiques sur la nicotine”(*)

 

sebeb-i vürûd

Pek değerli fikir coğrafyası okurları,

Hani bilirsiniz, ya da işitmişsinizdir a canım,

“Müessesemiz sahura kadar açıktır!” levhası asmış dükkanlar olur;

söz temsili, lokantalar (şimdilerde Restaurant filan oldular),

kahvehaneler (e Café olanını mı ararsınız, Kaaave, ya da Kafes’ini mi),

tatlıcılar, dondurmacılar, pastaneler (patisserie you know)…

Buralarda sahur gözlemek evvel ezelden

Ramazan ayına mahsus bir erkek nöbetidir;

hiçbir ilmihalde yazmaz ama,

vacip diyenler bile vardır.

 

2016 Milâdî Ramazanı’nın ilk iftarını müteakip

Bir de baktım ki, pek azîz muhibbimiz Mustafa Everdi,

facebook mahallesindeki dükkanının (yok yahu, Noterhane değil)

sanal ve de sosyal kahvehanesinin vitrinine

kinayeli bir “yarenlik daveti asmış”

başlığı: “Ramazan Günlüğü1”

görseniz bir şirin, pek uysal, ne mülayemet timsali bir insan

sanırsınız yedi göbekten İsviçreli

yetmezmiş gibi bir de kalkmış

“Bu akşam iftarı beklerken çay ve sigara hazırlığı

ilk eylem önceliğine sahipti” diye

tütünkeşleri başına üşüştürmek için

Çilimli’den Virginia tütünü getirtip tütsü yakmış;

yaren durur mu, duyan gelmiş…

Eh, muhabbet çay sigara üzerine işte.

 

İsmail Hakkı arkadaşımız meseleye şöyle dalmış:

(İ.H. kısaltması onu remzen kullanılıyor, öteki kısaltmaları da yazının bitiminde yer alan son notta(**) buluyorsunuz)

İ.H.: Sigarayı gatmayaydın iyiydi hocam. Şimdi Halil Dalman abem damlar, pardon gürler :)))

Cevap biraz uzun:

H.D.: Yahu İ.H. Bey; damlasak ne olacak, gürlesek ne olacak. Ben ciğerlerimde sigara dumanının gürlemesinden korkuyorum. Sahte gürlemelerim hep bu gerçek gürlemeyi önlemeye yönelik.

Salonda oturuyorum. Sözde televizyona bakıyorum ama gözümün bir ucuyla balkon kapısının camından çay eşliğinde sigara içtiğim masa ve sandalyeye bakıyorum. Hadi gel diye el ediyorlar bana sanki.

Sen ve M.E. Üstad Üstad sanki oruç tutmanın müstehaplarındanmış gibi ballandıra ballandıra çay ve sigara bahsi açtıkça sabrım azaldıkça azalıyor.

Tekrar ediyorum; ya sabır, ya sabır, ya sabır...

Sonra şöyle ekliyor:

Az sonra bir şiir eşliğinde sigaradan, sigarayı bırakmak gerektiğinden bahsedersem anlayın ki yenilmişim ve yeni bir nefsani cenge hazırlanıyorum demektir. Olmaz inşallah. Evet M.E. Üstad ramazanın lütf u sabırdan istifade ederiz inşallah. Zorlandığı kadar zorlayacağım İsmail Bey. Hasan Bey'in (Hasan Boynukara) dediği gibi o aşkı fiilen yaşamayalım, belleklerimizde tatlı veya acı bir anı olarak kalsın. Bu akşam canım çok çekti. Bu günde içmezsem daha da içmem erenler...

H.B.: Sigara bırakma duası var mıdır acep?

H.D.: Hatipoğlu Hocaya soralım!

Mustafa Everdi kıraathane sahibi olarak devreye giriyor.

M.E.: Allahhümme inni eseluke bi ictinabi duhan. Bihafizi sigaratü el-aman.

Burada gündeme el koyuyorum:

V.B.: Hatipoğlu böylesini uyduramaz. Tamama'nın "âmân" şarkısı kadar da hoş olmuş.

N.Ç.: "Sigarayı yaratan rabbime şükürler olsun."

M.E.: Oruç, ehli duhanın hasretinde bereketlenir N.Ç.

 

gecenin ana fikri

Eh, baştan ana fikri vermek klasik bir tercihtir:

V.B.: Tütün, insandan çaldığı şükrü haz gıdımı olarak koklatan bir fahişe gibidir.

Buna karşılııık:

Bir tütün bağımlısı, sâim olmadığı vakitler, dumansız her nefes alışında aşkına ihanet halindeki bir zampara gibidir.

Sonra sazı eline Hüseyin Ali Yılmaz hocamız almıştır:

H.A.Y.: Çok değerli insan aziz dost Mustafa Bey kardeşim, şu mübarek ay münasebetiyle gel şu sigarayı bırak. Çok eyi bilirsin ki sigara sağlığa fevkalade muzırrdır. Sigarayı bırakıp sarma tütüne başla, hayatının bu faslını monotonluktan kurtar. Canın sigara çektiğinde mihaniki bir biçimde cebinden sigara paketini çıkarıp bir tane yakıyorsun. İçinde bir sürü katkı maddesi barındıran sanayii mamulü bu tütün artık tütünlükten çıkarılmış içine birçok kimyasal eklenmiş kanserojen plastik bir ottur. Kapitalizm keyfine kadar elini uzatmış senin isteğine göre deel de kendi düzenlemesine göre yalancı bir mükeyyifatı çok değerli zat-ı devletine yutturuyor. Muş ya da Bitlis tütünlerinin incecik misss gibi kıyılmış tel tel tütünlerinin verdiği keyfi dünyada nahgi nebat insana verebilir. Eğer bir de o cennet nebatı Muş ya da Bitlis tütününü elma kabuğuyla aromalandırmasını bilirsen Çin ordusu gelse de keyfine sinek konduramaz. Benim evde 2000 yılından beridir atıl vazıyette duran sigara tabakamı da kabul buyurursanız zat-ı devletinize “min tararafina ila tarafiküm” hediyyeten takdim buyururuz. Artık muvazzafeten mukim bulunduğunuz o havalide halk:"... Haaa... şu sarma tütün içen noter mi?" demeye başladığında artık keyfinizin kare kökündeki sıfırların adedi şu fezada ilâ nihaye tezâyüd edip duracaktır. Biz naçizane teklifimizi şeyettik, isterseniz gece iki rekatçık kılıp sağ tarafınızın üstüne yatarak alem-i gaybtan da bir işaret bekleyin derim. Baba daha ne diyek?!

Ş.A.: "Haa, şu sarma tütün içen Noter mi?" Kulağa hoş geliyor M.E. abi. Hele, tütün sararken, hatta kâğıdı yapıştırmadan önce dilinin ucuyla ıslatırken hâyâl ediyorum, göze de hoş geliyor.

H.A.Y.: [lâkin bu tirad, konuşma bittikten sonra zammolunmuştur] Sevgili M.E.’ye tali' ve kader elbette çok değerli bir fırsat hediyye etmek istiyor. Tali'in "VEHEBTÜ" süne "KABULTÜ" deyebilmesi için içerisinde bulunduğu kalıpların tazyıkini bertaraf edip meydane zuhur idebilirse "kabultü" yü akciğerlerinin en derininden söyleyebilir elbet. Tabii etraftan bazı ehibba ü udeba derlerse ki: "Üstad, madem ki sarma tütüne ibtidar eyledin bir yelek bir de SERKİSOFF marka köstekli saat olmazsa heç olmaz !!!" Gayet haklı olurlar tabii ki. Hemmen usta bir terziye bedene kalıp gibi oturan bir yelek ısmarlanıp ardından mezatçılardan bir SERKİSOFF saat temini cihetine gidilirse tali' ve kadere "ben hazırım ey tali' beni enzar-ı nâsta en mualla mevkiye yükselt de noter dükkanımızdaki işler artsın. Gelsin paralar çıksın dumanlar" deme hakkına sahip olur vesselaaam

V.B.: (bu da zam üstüne zamdır) Onun öyle yeleği var ki zaten, ama Serkisoff'unu bilemem…

H.D.: Hariçten gazel okumak gibi olacak emme! Yazı harika da teklif iyi değil bence. Ya hep ya hiç... Tütünün iyisi, kötüsü, faydalısı, zararlısı ayırımı olabilemez. Hepsi kötü vesselam. En kötüsü sağlıktan vazgeçtik diyelim, bizi bağımlı yaparak özgürlüğümüzü de gasp etmesi...

H.A.Y.: H.D. Bey, izahlarınız resmi ideoloci gibi. Biz bu dediklerinizin çooooooooookkkkkk ötesinde "BİR FEZA OLDU O DEMDE RU NÜMA" makamlarında dolaşıyoz. Oralarda bunnar mütedavil deel. Tütünün ibahası hakkındaki fetvalarımı burada bu izahlara karşılık yazamam tabii ki. Prof.Cevdet Erdöl çalıştı çabaladı yukarıda dediğiniz şeyleri şeyederek kanun çıkarttı. Tabii ki tütünün muzırr olduğu devletin resmi görüşünden ibarettir.Bu resmi görüşlerin hiç bir zeman millete faideli olduğu görülmemiştir. Tütünün özgürlükle alakası şööle vardır: İnsan keyfe gelip te tütünü yakıp derinnnnn bir nefes çektikten sonra özgür bir şekilde dumanı havalara salması akla merhum Cahit Zarifoğlu’nun şu mısralarını getiriyor: “ ŞİMDİ BİR AŞK SAYHASI SALACAĞIM HAVALARA. DERLER Kİ BU ADAM İSYAN BASIYOR DAMARLARA "Aha da sana özgürlük ve cigara...

 

peşrev

V.B.: Tütünün her nev'inde (sarma, dolma, puro, pipo, nargile, çubuk, pasif duman vb.) insan organizmasına aykırı en kritik unsur "kanda serbest dolaşan Nikotin" hâsıl etmesidir. Gerisi, boğaza duman basarak yaşanan haz ve eziyet, elde, ağızda, burunda meşgale, aldın verdin ikram hediye filan gibi teferruattır.

Malum, Nikotin denilen kimyasal, esasen insan organizmasında bir "besin sentezi katalizörü" olarak vücut tarafından da üretilip sentez sürecinde ortaya çıkmakta ve sentez tamamlanmadan imha edilmektedir. Yani, hücre biyokimyası bakımından vazgeçilmez bir kimyasaldır. Ancak, besin sentezi faaliyeti, hücre sınırlarındaki kimyasal reaksiyonlarla sınırlandırılmış, yani insan bedeni, bu kimyasalın hücre dışına çıkışından korunmuştur. Bu kimyasaldan bu şekilde korunmuş olmamızın bir sebeb-i hikmeti olmak icap eder.

Öte yandan, doğal ortamda, kimi besinlerde Nikotin maddesi bulunmakta ve bu besinlerle birlikte oral olarak vücuda Nikotin girişi mümkün olabilmektedir. Bunun pek lezzetli örneklerinden biri patlıcandır ve yoğun miktarda Nikotin alınmasına yol açmakta ve muhtemelen kanda serbest Nikotin husûlüne sebebiyet vermektedir. Bu, patlıcanı pişiren aşçı meleklerin kararmasını önlemek için tuzlu suda bekletmek tarzı besin hazırlama yordamları ile bir miktar azaltılabilmekte (o suyun, kahverengi bir hal almasına yol açan nedenlerden biri, tuzlu suda, patlıcandaki Nikotinin çözünmesidir) ama tamamen yok edilememektedir. Patlıcanı yoğurtlu olarak yemek ise, yoğurdun ana maddesi olan kalsiyumun tutucu özelliği nedeniyle Nikotinin bir kısmının da bu yolla nötralize olmasına, kanda serbest dolaşıma çıkamayıp kana karışmadan vücuttan atılmasına hizmet etmektedir.

Öteki Nikotin içeren doğal besinleri de erbabından öğreniverin bir zahmet.

İmdi,

Meselenin bam teli bu "kanda serbest Nikotin" denilen şeyin biyokimyasında yatıyor. İlgilenen varsa bunun üzerine de kulaktan dolma bilgilerimi paylaşabilirim.

H.A.Y.: Eee sadede gelelim hocam. Şimdi bu durumda tiryakiler sigarayı bıraksın mı yoksa cigara içmeye devam mı etsin?

V.B.: O kadar kestirme fetva bizde yok azîzim H.A.Y. İşin bam teline basmadık, basınca çıkan zangırtıya göre herkes fetvasını kalbinden alsın.

H.A.Y.: Katiyyen olmaz. Açık kart oynayacaan, yak kardaşım bi cigara diyeceen

V.B.: Demiycem işte Demiycem!

H.A.Y.: Neyse deme emme, yak bi cigara madem

V.B.: :) Abicim,

Nikotine ilişkin söylediklerimi  ciddiye alın. "Kanda serbest dolaşan Nikotin" sadece amelde fetva meselesi değil, "itikadî derinliği olan bir mesele"dir.

H.A.Y.: Gülmekten yarıldıkkk

V.B.: Gülme yau, Hakket diyom.

H.A.Y.: Ben bi şii demiyom sadece gülüyom

V.B.: Sizin "sigara değil, ekstra kimyasallar kanser yapar" teziniz çürük. Çünkülüm bu "kanda serbest dolaşan Nikotin" biyokimyasını bilmiyosunuz.

[Bir müddet ses çıkmayınca]

Ben, metâıma müşteri çıkıncaya kadar bir “ara bilgilendirme” yapayım.

 

psikopatın kimyasal teskini olarak mutluluk

"Kanda serbest Nikotin" biyokimyası, mutluluk hormonları ile yakından ilgilidir.

Ara bilgilendirmemiz itikadî fonksiyonunu anlamak için önce mutluluk hormonlarının mekanizmasını ortaya koymak olsun.

H.A.Y.: Çok şey bilmek her zeman eyi deeldir, dahası zararlıdır da. Rivayete göre Hamdi Efendi merhum tefsirini kaleme alırken bi yandan da fosur-fosur sarma tütün içermiş. Bir gün ziyaretine gelen birileri odaya girip de odanın göz gözü görmez vazıyette olduğunu görünce Hamdi Efendiye: "Efendim bu kadar kesif dumandan melaike muazzeb olmaz mı ?" diye sorunca Hamdi Efendi: "Zararı yok onlar da alıştı" demiş

V.B.: Yüce Hâlık, insanı yaratırken bakmış, "Ulan bu çok psikopat bir şey oldu, bu kadar gergin olmayacaktı bu mahlukat!" diyelekten bir çare aramış. Bulduğu çare, bu koskoca mahlûkatı, birkaç damlacık yumuşatıcılarla sükûnet, mülayemet, itmi'nân, şükür ve imana yatkınlık lütuflarına mazhar kılmak olmuş.

H.A.Y.: İşte bu gadder. Eğer tütün huşuneti izale ediyorsa- ki ettiği bittecrübe sabittir- içmek vücub derecesinde zaruri oluyor

V.B.: Öyle diyorsunuz amma kazın ayağı öyle değil. Mutluluk hormonları (Dopamin, Endorfin, Melatonin, Seratonin...) bu yumuşatıcıların kimyasal adları oluyor.

Temsil, insan pek susuz iken bir kanım su içiyor, "ohhhh!" demeden önce mutluluk hormonunun itmi'nan vermesi lazım.

Bunu başka nimetlerle de örnekleyebiliriz: Bir tepeyi çıkar, muhteşem bir manzaraya nazar edersiniz: "Aman Allah’ım" demeden önce, o nazarın hemen ardından bir mutluluk hormonu salgılanması, o hormonun ilgili reseptörlere bağlanması ve beyne "işlem tamam, uygun şekilde mutluluk hissedildi" talimatının iletilmesi gerekiyor.

H.A.Y.: Hah işte o zaman yakılan bir cigaranın hazzı tarif edilebilir mi?

V.B.: Siz çok kestirme gidiyonuz.

H.A.Y.: Balıkesir’in köylerinde tütün ekilen epey köy var. Get o köylere altın sarısı tütünlerden al kendi elcaazınla ince ince kıy ve keyifle iç.

V.B.: :) Men ne çegûyem, tambûrem ne çegûy!

Aslında, gerçek mekanizma, biraz daha karmaşık.

Beyin, zahmetli veya mahrumiyetli bir süreçte, hormon üretim talimatını hazırda bekletir.

Söz konusu zahmet veya mahrumiyet giderildiğinde talimat devreye girer. Hormon üretilip salgılanır. Kanda serbest bu hormon, hormon reseptörleri tarafından yakalanır. Reseptörler beyne işlemin tamamlandığı "tatmin, rölaksasyon ve mutluluk" hâsıl olduğu sinyalini gönderir. İnsan bundan sonra "Ohhhh! muhteşem, beni bu nimete kavuşturan ne Yücedir!" diye şükreder.

Bu doğal işleyiş, mesela bir öğün yemekte, cinsellikte, bir yükü taşıyıp yerine vasıl ettiğinizde tekrarlanan bir işleyiştir.

H.A.Y.: bu şükretme işi cigara içtikten sonra mı oluyor?

V.B.: Yok be yau, cigara içmeden, mutluluk hormonları ile oluyor.

Devam edeyim.

Mutluluk hormonlarının çok cüz'î salgılanmasında da bir hikmet vardır.

M.E. Tanrının insanın mutluluğunu bir programla vücuda dercetmesi; Nikotinin bunlardan biri olması, vazgeçemememizin müsebbibi demek V.B. hocam.

V.B.: İnsan, zahmet ve mahrumiyette dirimsel bir dinamizm kazanırken, mutlulukta bu dinamizm kaybolur ve bünye yaşlanır.

Daha kestirme formül: Mutluluk yaşlandırır.

M.E. Acıyı bal eylemek, tercihimiz olmalı yani.

V.B.: Bünyenin daha uzun dinamik kalması ve geç yaşlanması bakımından mutluluk hormonlarının çok cüz'î, gıdım gıdım kullanılması, biyolojik bir mucizedir.

H.A.Y.: Temam da bu elde olan bi şey değil ki?

V.B.: Üstelik, bu miktar kullanıldığında, insan, zahmet ve mahrumiyetleri ile başa çıkmak için nötralize olur; dinamizm kazanmak ve yeniden yük altına girmeye hazır hale gelir.

Çok uzattığımın farkındayım.

H.A.Y.: Bu " çok uzatmak "lafının tedaisi karşısında ve minel garaib !!! diyom

V.B.: Ama bizde "bir doz bilgi" köylü usulü "bir elif miktarı" değil, tertîl ve tecvîd üzre "dört elif miktarı"na ayarlıdır.

H.A.Y.: medd-i muttasılın meddi vacibtir

V.B.: İmdi efendim, mutluluk, şükrün ve imanın temelidir.

Mutsuzluk küfre (nankörlüğe) götürür, o da imandan mahrum eder ve ahlaksızlıktır.

 

nikotin seli kanı basınca

V.B.: Gelelim Nikotineee

H.A.Y.: Hah......

V.B.: Nikotin denilen kimyasal, bütün mutluluk hormonlarını, ama özellikle Dopamin ve Endorfini taklit kabiliyeti kesin bir kimyasaldır.

H.A.Y.: Kim diyo?

V.B.: Kim diyo diye sorarsanız "Ann Penmann" dan başka bir referansım yok.

Patlıcan yediğinizde olduğu gibi, sigara içtiğinizde de, bu yolla alınan Nikotin, kanda serbest dolaşan bir kimyasal haline gelir.

Patlıcan yediğinizde kana karışma yolu, midedeki hazım ve barsaklardan emilim sonrasına kalır. Ama sigara içtiğinizde, doğrudan akciğerden kana emilmekte ve temiz kana dahil olarak kalp marifetiyle damarlara pompalanmaktadır.

Bu suretle sigara içerek kanınıza Nikotin dışında da pek çok kimyasalın karışmasına yol açıyor olabilirsiniz. Ama onların bu bapta önemsenmesi şimdilik gerekmiyor.

Sigara, ağız, boğaz, nefes yolu ve ciğerlerdeki bronşlarda da kalıntı yapan kimyasallar barındırır. Lakin kana karışan Nikotin hepsinden önemlidir.

H.A.Y.: Peki sarma tütünle sanayii tipi sigaraların bir farkı yok mu?

V.B.: Hayır! Nikotin, her ikisinde de vardır ve hangi tip tütün kullanırsanız kullanın (sarma, sanayi tipi, nargile, pipo, puro) kana Nikotin karışır.

H.A.Y.: Sadece Nikotin olarak tamam, ama sanayii tipi sigaralarda daha bir yığın kimyasal var

V.B.: Fark, Nikotin dışındaki kimyasallar ile ilgilidir. Ve elbette sanayi tipi (sigara, nargile sarması, pipo ) tütünlerine katılmış başka kimyasalların fazladan radikaller üretmesi kaçınılmazdır. Ama en tehlikeli kimyasal Nikotin’dir yine de.

Bunun önemi şuradan kaynaklanıyor: Vücut öteki radikallere karşı bir savunma geliştirip onlarla mücadele etmeyi başarabilir. Ama Nikotin, bir mutluluk hormonu mukallidi olduğu için vücut ona karşı savunmasızdır. Siz Nikotine bağımlı kaldığınız sürece, sarma tütün de içseniz, kanser riskiniz (mesela üreme organı kanserlerinde neredeyse klinik kesinlikte kanser riski; çünkü, cinsel hazzı da taklit eder, Nikotin mutluluğu) devam eder.

H.A.Y.: Sigaralara konan aroma vericilerin durumu nedir? Acaba bu maddelerin Nikotinle mukayesesi yapılmış mıdır?

V.B.: Sigara üretiminde, sigaret, puro, nargile tütünü üretiminde kullanılan pek çok katkı maddesi var. Bunlar aromatik, arındırıcı, katran, nikotin ya da zifir azaltıcı, yanma artırıcı… pek çok türden kimyasallar. Bunların her biri ayrı ayrı olumsuz etkilere sahip.

Konumuza dönelim: Nikotin bir Truva Atı'dır.

Yaptığı şey, çok masum bir biçimde insanı "sebepsiz yere mutlu etmek"tir.

H.A.Y.: Temam ne eyi işte. Millet mutlu olmak istiyor zaten. Netekim adına mükeyyifat denmiş

V.B.: Sebepsiz yere diyorum, çünkü insan organizması, çok karmaşık bir biçimde insanın bir taraftan motor aktivitelerinin başarılmasına, ama öbür taraftan istemli çabaların biyolojik hasılalarına ulaşmasına bağlı olarak mutluluk hormonu salgılar. Buna ilaveten insan, esasen "ancak zihinsel onay" ile tamamlanan başarılarına bağlı olarak mutlu olacak şekilde yaratılmıştır.

Nikotin, mesela bir tabak patlıcan yediğinizde bir sigara içmiş kadar kana karışır.

H.A.Y.: O zaman patlıcanı da fazla yememek mi lazım?

V.B.: Ama ikinci tabağı yerseniz kusacak gibi de olabilirsiniz. Lakin üst üste 4-5 sigara içerseniz (mide devre dışı kaldığı için) kusacak gibi olmazsınız.

H.A.Y.: Tabii akciğer mide yolu farklı

V.B.: Nikotin reseptörlere bağlanarak beyne durmadan " işlem tamam 'tatmin, rölaksasyon ve mutluluk' hasıl oldu" sinyali gönderilmesine yol açar.

H.A.Y.: Patlıcan yoğurtla yendiğinde yoğurttaki probiyotikler Nikotinin halleder

V.B.: :) kıvırtmayın, sadece bir kısmını

İmdi, bu durumda beyinde bir tür kargaşa doğması kaçınılmazdır. Beyin sorar: "İşlem neydi ki tamamlandı? Tamam, tatmini anladım, rölakse oldum, mutluyum; ama işleme almam gereken öteki şeyler için yeniden dinamizm üretmem lazım”.

H.A.Y.: Yok, zaten hepsini kastetmedim ama Nikotini zararlı olmaktan çıkarır gene de

V.B.: Sanmıyorum.

Beynin bu dinamizmi üretebilmesi için şarıl şarıl akan bu mutluluk pınarını azaltması gerekir.

Bunu "sigara içme, beni bozuyorsun" talimatı üretemediği için de, "mutluluk hormonu reseptörleri"ni kapatarak yapar.

H.A.Y.: Sigarayı bırakmayı düşünüyor musunuz?

V.B.: Düşünmez miyim!

Siz sigara ile kanınıza bol bol "mukallit mutluluk hormonu" pompaladıkça, vücut daha fazla reseptörü kapatarak bu sahte hormonların o reseptörler vasıtasıyla "sahte mutluluk sinyali" üretmesini önlemeye çalışır.

H.A.Y.: Bırakmıyor musunuz bırakamıyor musunuz?

V.B.: Çok kez bıraktım sayılır, fakat bir noktada yeniden başlamış oldum. Buna daha sonra döneceğim.

 

tiryakilik tamamen biyokimyasal

Organizma, ilk aşamada reseptörleri kapatarak “mutluluk fazlalığı”na karşı önlem alır demiştik. İkinci aşamada, "ortalıkta çok fazla mutluluk dolanıyor" diye alınan bir önlem geliştirir beyin: "MUTLULUK HORMONU SALGILARINI KISAR ve giderek SONLANDIRIR"

Tiryakilik, tam bu noktada başlar: Tiryaki, organizması doğal yollardan mutluluk hormonu üretemez hale gelmiş insandır.

H.A.Y.: Ardından Hicraaaaannnnn yine hicran mı bu aşkın sonu mu olur?

V.B.: Sigara tiryakisi, bünyesi mutluluk hormonu üretmediği için madde bağımlısı haline gelmiş insandır.

H.A.Y.: Bu nokta sakat gibi gözüküyor

V.B.: Bir işi zahmetle tamamlarsınız. Bir şey olması lazım: MUTLULUK. Ama bu kendiliğinden gelmez. Rölakse olamaz, tatmin duyamaz, şükredemezsiniz.

M.E. O kadar değil dört elif miktarı sülün, bir elif miktarı tütün.

V.B.: :)

Susuzluktan kavrulurken bir bardak su içersiniz; bir şey olması lazım, o yine olamaz. Çünkü olması için gerekli mutluluk hormonu salgılanmamaktadır.

Açlıktan kıvrandığınızı düşünün. Karnınız doyar gibi olmaya başlayınca bir şey olması lazım. Mutluluk hormonu salgısı tokluk hissinin de bir bileşenidir.

Tokluk hissi oluşmadığı için sigara içenler oburcasına yemeye devam edebilir. Orgazm olduktan sonra tekrar sevişmek ister. Susuzluğu geçtiği halde birkaç bardak daha su içebilir.

M.E. Damardan geliyor hocam bu; kumardan değil...

V.B.: Bunları sonlandırmanın yegâne yolu vardır, bir sigara içmek ve o kendiliğinden salgılanmayan doğal mutluluk hormonu yerine sahte mutluluk hormonu olarak kana Nikotin pompalamak.

Nikotin, doğal şükür mekanizmasını bozar.

H.A.Y.: Demek sigarayı bıraktıktan sonra kilo alanların durumu burada ortaya çıktı.

 

sigarayı bırakma, kilo alırsın

V.B.: Şişmanlama işi biraz daha karmaşık

Kanda serbest Nikotin dokulara ve hücrelere ulaşır. Besin sentezi sürecinde vücudun üretip yıktığı az miktardaki doğal Nikotine ilaveten bir sel gibi hücrelere doluşur.

Bu, biraz şey gibidir: Hani beton karıştırırken fazla su koyarsanız, çimento şerbet olup akar ya

Hücreler düzeyinde besin sentezinde, besin maddeleri seyrelip alınamaz hale gelir ve hücreden önemli bir kısmı atılır.

H.A.Y.: Burası möhüm ve çok açıklayıcı

V.B.: Sigara içerken oburca yiyerek mesela ancak % 30-40’ından yararlanabildiğiniz miktardaki besini sigarayı bıraktıktan sonra da almaya devam edersiniz. Bu durumda diyelim önceden atılan % 60-70 oranındaki besin de, vücutta kalmaya başladığı için bu fazla besinden uygun yapıdakiler yağa dönüştürülerek saklanır ve hızla kilo alırsınız.

Esasen Nikotin, bir "yoksunluk sendromu" tetikleyicisidir.

Su içersiniz, yoksunluğunuz devam eder. Yemek yersiniz yoksunluğunuz devam eder. Güzel bir manzaraya mütenazır bir yere varırsınız, yoksunluğunuz devam eder.

Allah'ın bahşettiği bütün nimetlerin sizde hâsıl etmesi gereken "az miktardaki mutluluk" ve dolayısıyla itminan, şükür ve imanı çalar Nikotin.

Yeni dinamizm için gerekli az miktardaki mutluluğun yerine çok miktarda mutluluk boca etmek suretiyle de, vücudun psişik dengeleri sürekli alt üsttür.

Nikotin, bağımlılığına eşlik eden başka hasarlar da cabasıdır.

Sigarayı bırakmak istersiniz. Ama işte, yoksunluk sendromu, bazen 2 hafta, bazen 2 ay devam eder.

Çünkü vücut, mutluluk hormonu salgılaması gerektiğini geç kavrar.

M.E. : V.B. hocamıza bu aydınlatıcı bilimsel yorumlar nedeniyle teşekkür ediyoruz.

V.B.: Aman efendim Estağfirullah.

Sigarayı bıraktıktan sonra farklı kişilerde ve dönemlerde farklı süreye yayılan yoksunluk sendromu boyunca elleriniz titrer. Sigara içerken dumanın kuruttuğu geniz akıntısına karşı çok aşırı geniz salgısı bu süre boyunca devam ettiği için, sigarayı bıraktıktan sonra sahte bir nezle akıntısı yaşarsınız. Aslında nezle değilsinizdir, vücudunuz sigara tiryakiliği ile daha fazla geniz akıntısı sağlayarak ihtiyaç duyduğu geniz nemliliğini sağlama ayarı yapmıştır. Gözyaşınız sigara içerken sel gibi salgılanarak gözlerinizi ancak nemlendirebildiği için sigarayı bıraktığınızda gözleriniz yine nezle gibi akar.

Zihninizi toplayamaz, oriyante olamaz, düşünemez, uyuyamazsınız.

Vücut, zaman içinde mutluluk hormonu salgılamaya başlar ve siz normal biyolojik işleyişe dönersiniz. Ama bu, yoksunluk sendromu ile başa çıkabilmenize bağlıdır. Normal hayat akışı içinde (sigarayı bırakma kararlılığı içinde) katlanabildiğiniz yoksunluk sendromu, olağan dışı vesilelerle katlanılamaz hal alır: Ani, beklenmedik gelişmeler; aşırı sevinç, olağanüstü mutluluk, apati; sürpriz olumsuzluklar, ani üzüntü doğuran, travmatik ve hatta katastrofik durumlar… Bunlara tosladığınız zaman yoksunluk sendromu başa çıkılmaz bir biçimde ağırlaşır. Bir doktora şeyi sormak lazım, Adrenalin salınımı mekanizması ile mutluluk hormonlarının salgılanması arasında bir bağ var mıdır?

Böylece Nikotinin biyokimyasını tamamlamış olduk. Bu biyokimyayı çözen, ya da buna ilaveten vücuda yapay olarak mutluluk hormonu salgılatma yöntemi keşfeden kişi, Ann Pennmann (yazılışından emin değilim) Avusturyalı bir bilim insanı.

bırak bırak yine başla

H.A.Y.: Yok yahu bu gadder de deel. Bunu 31 yıl dolu-dolu içtik emme bu didiklerinizin heç biri olmadı.

Bu yazdığınız zararlar bazı kimselerde olabilir emme herkeste olmaz, ya da daha az olur.

V.B.: :) ne kadar içtiğiniz değil, kaç kere bıraktığınız ve ne kadar dayanabildiğiniz önemli.

H.A.Y.: Hocam bi kere bıraktım, bi daha da hiç içmedim.

V.B.: Allah’ın sevgili kulu musunuz nesiniz :)

Nikotin bağımlılığı, vücutta bir "aşırı durumda başvurulacak kurtuluş çaresi" virüsü bırakır. Tekrar denemeniz işten bile değildir.

H.A.Y.: Bu yannış. Böyle bir istek hiç duymadım.

Fekat bu şekilde tekrar başlayan birçok insan biliyorum.

 

V.B.: Sigara, aslında, "modern-postmodern" hayat kurgusunun insan hayatına dahil ettiği "öngörülemez girdiler" ile ilgili bir bağımlılık tekrarlanması yaratır ki, biraz önce sözünü ettiğim “yoksunluk sendromu direncini kıran” sıradışı yaşantıları bu cümleden anlamak gerekir.

Demek ki sizin için o sigarayı bırakma sonrasında "öngörülemez girdi" deneyiminiz daha zayıf.

H.A.Y.: Bilmiyorum ama ben sigarayı korkunç içen birisiydim. Ve hiç bir zaman bırakacağım aklımın ucundan bile geçmemişti.

Yukarıda yazılanların birçoğunun aksi bende vardı. Benim tütünü bırakmam tütünün beni tatmin edememesindendi. Yani tütün bendeki mutluluk hormonlarını etkilemedi sanırım

V.B.: Ann Pennmann, Mavi Lazer, ya da Soğuk Lazer denilen bir yöntem keşfetmiş. El ve baş çevresinde akupunktur noktalarına benzer noktalara bu lazer uygulaması ile, mutluluk hormonlarının yapay yolla salgılatılması baskısı oluşturuluyor.

Böylece, sigarayı bırakma kararı verdiğinizde, yoksunluk sendromu yaşamadan sigaradan kurtulabiliyorsunuz.

Ama çok önemli nokta şu: Soğuk Lazer, sigarayı bıraktırmaz, sigarayı kendiniz bırakırsınız; o sizde yoksunluk sendromu oluşmasını önler.

Ben bu yöntemle sigarayı çok rahat bırakmıştım. Ama yedi ay sonra virüs aktive oldu, bir sigara içtim. İki gün sonra, bıraktığım zaman olduğu gibi üç paket sigara içmeye geri döndüm.

Eh, çok yoruldum yau, hakkınızı helal edin, sizi de yordum.

H.A.Y.: Estağfirullah asıl siz hakkınızı helal edin

V.B.: Bu arada, ayrıntıları atlamama çabası içinde, mesajlarınıza da cevap verememiş olabilirim.

H.A.Y.: Sizi epey yorduk hakketten

Ben sigarayı bırakmak için ellerimi açtım: Ya Rabbi bunu benden uzaklaştır dedim ve bir ayı geçmeden sanki hiç içmemişçesine bıraktım. Nasıl bu kadar kolay bıraktığıma hala çok hayret ediyorum

V.B.: Duanın da yoksunluk sendromlarını aşmaya yarayacak bir enerji üretmesi mümkündür. Ben de bir Ramazan ayında öyle bırakmıştım. Kadir Gecesi günü, halaoğlunun öleceği tuttu. Virüs uyandı, yeniden başladım.

Dua deyince, millet sanıyor ki "Allah'ın anlayacağı sihirli sözler ya da formülle" var. Söylüyosun, anlıyo. Halbuki, duayı senin kalbinin, benliğinin ruhunun anlaması, onun gücüyle donanması, o güç ve kararlılıkla hayata yeniden başlaması ve geri dönmemesidir aslolan.

Dua, bir psişik yaşantıdır. Onu yaşamadığın takdirde, tekrarlayacağın hiçbir sözün, sihirli formülün, senin ruhunda bir enerji hasıl etmesi mümkün değildir.

 

hâtime

H.D.: (Bu tütün muhabbeti bittikten bir müddet sonra) Hocam bu muhabbet beni sigaraya başlatmasın diye yattım, yeni kalktım. İzahat muhteşem. Bölük pörçük duyduğum ama bu bütünlük içinde öğrenmediğim bir şey. Size teşekkür borçluyuz.

V.B.: Benliğimizin mimarisi, biyo-organizmamızla bağlantısı, ontik tecrübemizin kurgusu, bağımlılık zaafiyetleri ile güvenlik açıkları... çok şey kavramış oluyoruz bu sayede H.D. Beyciğim.

H.D.: Sizin anlattığınızı daha basit anlatanlar var. Bizim sigaraya ihtiyacımız yok. Yapay olarak onu ihtiyaç haline getiriyoruz. Normal mutluluk seviyemiz on'sa biz bu doğal mutluluk işleyişini bozunca sigarayla telafi ediyoruz. İçmeyince diyelim beş seviyesine düşüyor, içiyoruz on oluyor. Doğal olarak işleyen düzeni bozup sahte düzen koyuyoruz. Sürekli eşek sahibiyken, bilinçli olarak eşeği kaybedip bulma kısırdöngüsü oluşturup sahte sevinç ve mutlulukla oyalanıyoruz. Kısaca sigarayı bırakıp gerçek mutluluğa erelim. Hüseyin Bey, hayret ettim size madem bıraktınız, sigara lehine yazmalarınız ne oluyor. Komplo teorisi üreteyim. Tütün tarlanız mı var yoksa!

V.B.: Çok basite indirgersek "İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttılar", yahut "dünya ateşten bir toptu", yahut "lâ ilâhe illâ hû" diyebiliriz H.D.; lakin, o basitlikte, bu kadar ayrıntılanmış dertlerden kurtuluş için gerekli bilinç oluşabilseydi, ne bu kadar karmaşık bir dünya ile karşılaşır, ne de bu kadar derde düçar olurduk.

H.D.: Baştan söyledim Hocam, gerçekten hiç duymadığım şeyler duydum, öğrendim yazdıklarınızdan. Benim yazdıklarım aklımda kalanların hülasası.

Şunu hepimiz biliyoruz. Hani derler ya ayının kırk türküsü varmış, kırkı da armut üzerineymiş.

Sigara içenler bunun gibi hayatını adeta sigara üzerine bina ederler. Bunu çayla içeyim, ikincisini biraz sonra içerim. Üçüncüsü de öyle. Kahve mi? Tamam dördüncüyü onunla içeyim bari. Beşinciyi hiç bir şey olmadan da içerim. Altıncıyı şu evrak işi bittikten sonra balkonda içerim, yedinciyi içmeden balkondan içeri gelmem... Vs. Normal faaliyetlerden zevk alınmaz olur sizin de isabetle belirttiğiniz gibi asıl mutluluk hormonlarının yerine bu ikame edilir.

Allen Carr sigara içmek keyif verici değildir asıl keyif verici olan sigara içmemektir derken anlamakta zorluk çekiyor, sigara aleyhine basit bir algı yönetimi ve propaganda zannediyordum. Anlattıklarınızdan sonra bu ifadenin doğru olduğu anlaşılıyor. Kısaca sigara içmek değil, içmemek keyiflidir. Sigara olmayınca çaydan da, kahveden de, yemekten de, seksten de çok daha keyif alırız. Sigara bu faaliyetlerin keyfini azaltarak veya yok ederek yerine kendini ikame etmektedir. Bu kadar yeter sanırım. Kafadaki bilinmeyenleri çözüp bizi psikolojikman konu hakkında donanımlı hale getirdiğiniz için tekrar teşekkürler. Artık kendi kendimi keyiften mahrum bırakmış gibi hissetmeyecek tam tersine hayattan daha çok keyf almaya geri döndüğümü düşüneceğim.

H.D.: Son verirken, böyle bir derdim olmamakla birlikte derdi olanlar için faydalı olması umuduyla ve merakımızın tatmini için sorabilir miyim? Acaba Nikotin için söylediklerimizi, Alkol için de söyleyebilir miyiz?

V.B.: H.D. Beyciğim,

Sizinkisi biraz şey gibi,

"ağrısı dayanılmaz hale gelen dişi çektirmek lazım"

"Yahu bu yöntem ağrıyan göze de çare olur mu?"

H.D.: V.B. Hocam, sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerin bize verdikleri keyf aynı mantıkla çalışıyor gibi geldi bana. Doğal mutluluk yöntemlerini yok edip onun yerine bunları ikame etmek. Başka kuşun yaptığı yuvaya yerleşen hazırcı kuşlar gibi... Bunlara yol verip yuvayı sahiplerine teslim edemezsek gerçek manada mutlu olamayıp böyle sahte mutluluk hormonlarında teselli bulmaya çalışırız...

V.B.: H.D. Beyciğim,

Benim burada Nikotin hakkında aktardığım bilgiler, işin erbabı olmayan bir meraklının, akademik açıdan güvenilirliği teyide muhtaç, kendi idrakince anlama biçiminden ibarettir. Bu konuda, konuya ilişkin daha uzman bir arkadaşımız olan M. K., lütfedip inceleyerek varsa hataları düzeltici notlar ekleyip işin aslını bize açıklayabilir.

Alkolün ya da uyuşturucunun mutluluk hormonları ile ilişkisi konusunda yaptığınız çıkarım, bana sonucu itibariyle iş görecek olsa bile, bağımlılığın klinik mekanizması bakımından "kuş uçumu kestirmece" bir çıkarım olarak görünüyor. Zira, alkol mutluluk değil sarhoşluk verir; uyuşturucu ise aslî beyin fonksiyonlarından bazılarını bloke ederek sanrılara yol açan bir "gerçeklik çarpıtması" yaratır.

 

 

telhîs

Efendim,

Sohbetten çıkan netice bellidir.

En iyisi bu mutluluk mukallidi, sahte saadet afyonu Nikotin’i kanınıza hiç koklatmamaktır. Koklattıysanız, nadiren bir seferde silip kanınızdan, sinirlerinizden, beyninizden, benliğinizden kökünü kazıyabilirsiniz. Özellikle kaotik kent-metropol ortamında, stres dalgalanmalarına yol açan ani, aşırı hayat sürprizlerine açık çalışma ve hayat sürdürme şartlarında, tütünü bıraktığınız zaman ortaya çıkan yoksunluk sendromu ile başa çıkma direnciniz alt-üst olur. Yenilip yeniden nikotin almaya başlarsınız. Üstelik tiryakiliğe geri dönüşünüz, filmi durdurduğunuz yerdeki tempo ile hayatınıza geri döner.

Üstelik, tütün mamülleri, sadece Nikotin’in yarattığı bağımlılıktan ibaret bir zarar değil, el alışkanlığı, oral tatmin, duman teneffüsü alışkanlığı, boğazda, nefes yolunda, üst ve alt solunum sistemlerinde, kanınızda bir sürü kimyasala alışmanın yarattığı yeni adaptasyonlar, ikram, taklit, paylaşım yoluyla sosyal ilişkileriniz, sohbet, müzakere, dalaş, kavga, kendinizle başbaşa, kalabalık içinde yalnız bulunduğunuz durumlara ortakçı bir asalak kazanmanıza yol açar. Nefesiniz kirlenir, bayatlar, üstünüz-başınız, elleriniz, teniniz, eviniz, ofisiniz berbat bir pis kokuya mahkum olur. Tütün, çağımız dünyasının en sinsi, en yıldırıcı, en zor terkedilebilen, sizi yeniden en kolay biçimde alt edebilen, özgüveninizi en sinsi yollarla kemiren, bıraktığınız halde yıllar boyu rüyalarınıza girmek için fırsat kollayan ve başaran bir illettir.

Siz onu kendi başınıza yeneceğinizi sanırsınız, o sizi hayatınıza kattığı minnacık ayrıntılardan oluşan devasa bir ordu ile teslim almanın bir yolunu bulur.

Tütün, Şeytan’ın en güçlü silahıdır; onu yenmek için Allah’tan yardım almanız gerektiğini, bu yardımı sürekli ayakta tutmanız gerektiğini, Allah’ın ipini bir an bile bırakmamanız gerektiğini nasıl anlatalım. “Olay beyinde bit”mez, beyniniz teslim alınmıştır. “Mesele irade meselesi” değildir; iradeniz bir kere teslim alındıktan sonra, ona geri dönmeye hazırdır. Ancak Allaha bağlanarak, umudunuzu, mücadele azminizi, enerjinizi sürekli O’nun engin kudretinden devşirerek ve ömrünüzün sonuna kadar bunu akstamaz iseniz tütün ile ayrı yaşamayı başarmanız mümkün olabilir.

“Kim bir günah işler ve kötülüğü kendisini kuşatırsa o ebediyen Cehennemliktir” mealindeki ayetin mücessem timsali tütündür. Kötülüğü sizi kuşattıysa ondan kurtulduğunuzu sanmak ahmak tuzağıdır.

Dünyadan mesela çiçek virüsünün temizlenmesi gibi bir süpürme ile izi tozu yok edilmedikçe, tütün üretiminin bütün biçim ve endüstrileri yeryüzünden sürülüp atılmadıkça bu “mutluluk asalağı” avlayacak zavallılar bulacak, onlardan atlayacak başka avanaklar bulmakta da zorlanmayacaktır.

 

 

 

 


(*) “Dernière tango des ignorants académiques sur la nicotine”, konunun tıbbî, kimyasal, ya da biyokimyasal olarak uzmanı olmayan sohbet ehli için ironi: “nikotin üzerine akademik cahillerin son tangosu” anlamında

(**) Kısaltmalar:

V.B.       : Vehbi Başer

H.A.Y.   : Hüseyin Ali Yılmaz

M.E.       : Mustafa Everdi

H.D.       : Halil Dalman

H.B.       : Hasan Boynukara

İ.H.        : İsmail Hakkı

N.Ç.       : Nevzat Çağlayan

Ş.A.        : Şaban Abak

 

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 1,110 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.