Toplum Bozuldu
Kim kimden şikayet ediyor, anlamak zor. Bir kısmımız toplumu ıslah etmek için "söylemesi kolay, yapması zor" basmakalıp vaazlar veririz, kimimiz "aklın ve bilimin rehberliğini" öne çıkarırız. Oysa çözüm basit ve herkesçe bilinendir: olmak.
Zurnanın Zırt Dediği
Asimov'un bir öyküsü var. Robotlar o kadar gelişiyor ki, sonunda rüya görmeye başlıyorlar. Post-apokaliptik bir bakış açısı. Batı, rüya gören makinelerin yaratacağı korkuyu dillendirirken, bizim ucuz soğan, patates alamama korkumuz arasında bir fark yok sanki. Ya da rüyasında şeyhini görmekle... neyse mevzuu beni aşar.
Sayısına Bereket
12.5 milyon emeklimiz var. 17 milyon 700 bini orta, 7.5 milyonu yükseköğretimde olmak üzere toplam 25 milyon küsur öğrencimiz var. Resmî kurumlarda çalışan, önemli bir kısmı "salla başı" 2.5 milyon elemanı da katarsak nüfusun yarısı ya emekli ya öğrenci, ya memur.
Allah çalışıp üretenlerimize zeval vermesin.
Avrupa Avrupa Duy Se...
Bağırdık, bazen öfkeyle bazen alttan alarak, bazen kıskanarak bazen posta koyarak.
Avrupa bizi duydu, cevap verdi ama ya hoşumuza gitmedi, ya işimize gelmedi ya da Batıya kafa tutma imkânımızı elimizden alacağı vehmiyle yok hükmünde sayıldı. Değil mi ki Batı tek dişi kalmış canavardı, öyleyse dost görüneceğiz ama düşmanlığımız baki kalacak, yani en azından retorik olarak. İşin en pis tarafı "Avrupa malı sağlamdır, güvenilirdir" düşüncesinin genlerimize kadar işlemiş olmasıydı.
Eğitim mi? Bizim oğlan Avrupa’da okuyor, bizim kız Amerika’da "yüksek" yapıyor. Bazı üniversitelerimiz yurtdışı eğitimlilere öncelik verdi. Çocuğu yurtdışı tahsilli olmak! Vaw. Avrupa ile entegrasyon icin AKTS sistemi getirildi, ama biz sadece kağıt üstündeki kısmıyla ilgilendik. Avrupa’ya, milyonlarca dolar harcayarak, öğrenciler gönderdik, bir kısmı dönmedi, bir kısmı da döndükten sonra "devlet memuru" oldu.
Avrupa ile ikili anlaşmalar çerçevesinde fonlar aldık. Aldığımız parayı çoğunlukla büro ihtiyaçlarımız için kullandık. Avrupa sesimizi duydu, biz bildiğimizi okuduk.
Dindar ya da seküler, ne zaman başımız sıkışsa kapağı Avrupa’ya attık. Orada da rahat durmadık, yasa masa dinlemedik, dernekler, örgütler kurduk. Her biri "haklı" davasını kanun kural dinlemeden yaymaya, dayatmaya başladı. En küçük müdahalede kıyameti kopardık, hani ile başlayan kurşun gibi sorular sorduk; hani demokrasi, hani özgürlük, hangi çoğulculuk!
Bilgi görgü artırmak için yüzlerce kamu görevlisini Avrupa’ya gönderdik. Gezdiler, yediler içtiler döndüler. Döndükten sonra da patenti bize ait olan "biz babadan böyle gördük" sistemini kaldığı yerden... Hiç kimse Afganistan’a, Doğu Türkistan’a ya da Pakistan’a gitmedi.
Avrupa’ya hukuk alanında uyum çağrısı yaptık. Cevap verildi ama biz işimize geldiği kadarını duyduk, geri kalan kısmı için "Avrupa, haddini bil" zılgıtı çektik.
Ortadoğu ya da Asya liginde futbol oynamak mı? Güldürmeyin adamı. Onları yensen ne, yenilsen ne! Bu arzumuz Avrupalı olduğumuzu ispat etmek için mi yoksa onları yenip madara ederek intikam almak için mi?
Sesimize ses verdi, Avrupa’da döner ve lahmacun imparatorluğu kurduk. "Bunlar yabancı, bunlardan yiyip içmeyin" demediler. Ama biz yabancı markalara istilacı, sömürgeci gözüyle baktık. Bakmadık mı? İyi öyleyse.
Evlerimizin içi dışı bahçesi Avrupai değil mi, içinde doğulu gibi yaşasak da!
...
Bir kısmımız bu yazıyı bir Avrupa güzellemesi olarak okuyabilir. Ama benim böyle bir niyetim yok. Demem o ki, Avrupa sesimizi duymuyor diye sızlanmayalım, duyuyor duymasına da, bizim canımız konuşmak istemiyor. Yoksa istiyor mu?!
Karnivalesk mi Hiyerarşik mi?
Bakhtin’in icat ettiği bir kavram; özne-nesne ilişkisi yerine özne-özne pozisyonu, sınıfsal çatışmanın ortadan kalkması, özgür, sahici etkileşimlerin yaşanması, yaşamayı bir oyun ve eğlence olarak görme.
En önemli özelliği ise hiyerarşiye başkaldırması. Dikey değil, yatay bir toplum yapısı önermesi. Toplumlar olgunlaştıkça, karnivalesk bir yapı kazanır. İlkel ve az gelişmiş toplumlarda ise katı hiyerarşik yapı egemen olur. İlki yaratıcılığı ve yeniliği teşvik ederken, ikincisi statükoyu, yüksek maliyetlerle de olsa, korumaya çalışır (Mehmet Menci Sürer Hocam hiyerarşi "korku"ya dayanır karnivalesk "ümit'e . Korkunun ve buna bağlı hiyerarşinin olmaması da eksiklik. Ümidin ve karnivalesk durumun olmaması da eksiklik. Bizi neden ikisinden birini tercih etmek zorunda bırakıyorlar. Bilim ve teknolojinin dinamiği korku ve dolayısıyla hiyerarşidir. Bu ikisinin birlikteliği; yatay ve dikey ekseni tamamlar ve analizlerin doğruluğunu güçlendirir. Öbür türlü ya ak ya da kara bakıyoruz.
Harlem Notları
Whoever I asked for some money or help, they told me to ask it from God. Do know where I can find him?
Kimden biraz para ya da yardım istediysem "Allah versin" dedi. Onu nerede bulabilirim acaba?
(Selma Medeni oldukça varlıklı bir adam ,üstü başı perişan ,hasta yaşlı bir dilenciye rastlar .bu perişan halini görünce gün boyunca üzülür şikayet eder.dilencinin niçin bu kadar kötü pozisyonda olduğuna bir türlü anlam veremez söylenir durur. Gece rüyasında zengin adama şöyle nida edilir : peki senin gibi sağlıklı bir zengin niçin yaratıldın? Bunca fakirin halini şikayet edeceğine ona yardım ediversene)
Yeni yorum ekle