Geçtiğimiz günlerde iki haftalık bir süre dahilinde Türkistan seyahatim olmuştu… Bu seyahat, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)’nın alt kuruluşu olan İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRİC) ile Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi (AYÜ) arasında başlatılan “Türkiye’den Türkistan’a Manevi Eğitim Köprüsü” başlıklı bir proje kapsamında gerçekleşmişti. Projenin temel amacı, AYÜ’nün Türkistan’daki Kampüsünde faaliyet gösteren bölümlerinin, hususen İlahiyat Bölümünün kurumsal kapasitesini artırmaktı. Nitekim projenin, öğrenci ve öğretim elemanlarının farklı kültürleri tanımalarına ve akademik deneyimlere sahip olmalarına yardımcı olacağı düşünülmüştü.
Benzeri bir projeye katkıda bulunmak üzere, 2013 yılı içinde de bir seyahatim olmuş ve bu seyahatten hareketle iki adet yazı kaleme almıştım: Bu yazılardan ilkinde, “Pirin huzurunda” (http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=30357) başlığıyla Türkistan kavramının daraltılarak sadece Yesi şehrine isim olarak verilmesini mesele edinmiştim. İkincisi ise, “Asya'nın kalbinde bir güneş” (http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=30359) başlığıyla burada kurulan üniversiteye dair gözlemlerimi ve tespitlerimi kayda almıştım. Keza izlenimlerim ve tespitlerimden yola çıkarak, bazı üniversite ve gönüllü kültür kuruluşlarında bölgeye ilginin oluşması ve Pîr-i Türkistan’ın hatırlatılması ve gençlerimize tanıtılması maksadıyla “Ahmet Yesevî’nin İzinde” başlıklı seminerler sunmuştum. Dolayısıyla bu son seyahatimde, iki farklı zaman dilimlerinde yapılan ziyaret, mukayeseli bir şekilde yeni değerlendirmeler yapma fırsatı doğmuş oldu. Önceki seyahatten farklı olarak Almatı’da bilgi üreten ve bölgeye ilişkin önemli analizler yapan Avrasya Araştırma Enstitüsü (ERI)’nü, Diller ve Kariyer Üniversitesi (YDU)’ni ve diğer bazı eğitim kurumlarını ziyaret etme imkanım da olmuştur.
Evvela, AYÜ iki dost ve müttefik devletin bilim, kültür ve sanat ocağı bir yükseköğretim kurumu projesi etrafında buluşmasının neticesi ortaya çıkan bir projedir. Üniversitenin kuruluşu tüzüğü, iki milleti bir ortak iş üretme noktasında bir araya getiriyor. Bu itibarla, iki farklı tecrübenin bir araya gelmesi, yönetim ve eğitim anlayışı bakımından bazı sorunları beraberinde getirmesi kaçınılmazdır. Ancak vizyonu ve misyonu itibariyle “Asya’nın güneşi” olmaya odaklanmış bu eğitim kurumunun, sağlıklı bir iletişim ve anlayışla aşılması güç badireleri aşarak tarihi bir vazifeyi ifa edeceği de aşikârdır. Dolayısıyla AYÜ’de geçmişe dönük aksaklıkların dile getirilmesinden ziyade, yeni hedefler etrafında ortak bir eğitim ve yönetim üslubunun telif edilmesi iktiza ediyor. Bu konuda da güzel hedeflerin olduğunu, İslami ilimlerle alakalı bir birimin kurulacağını, tıp eğitimiyle bölgenin ihtiyacını karşılayacak hekimleri yetiştirmenin yollarının arandığını, dil eğitimine büyük bir önem verildiğini ve üniversitenin sosyal imkânlarının artırılarak cazibe merkezi haline getirileceğine dair düşüncelerin olduğunu görmek bizi umutlandırdı. Bu umuda ihtiyacımız var; zira AYÜ sadece Türk-Kazak ilişkileri açısından değil, bütün bir Avrasya açısından da önemli görevler ifa etmesi beklenen bir kurumdur. Bu bakımdan üniversite yönetimi aşılması güç gibi görünen dağları aşmanın yolunu ve yordamını arayıp bulmak durumundadır.
AYÜ, Asya’nın kalbinde, Türkistan’da umut veren bir yükseköğretim kurumudur. Söz konusu “umut”, bütün bir Avrasya’dan öğrencilerin aynı sınıfta ders alıyor olmasından kaynaklanıyor. Eğer burada, adındı taşıdığı Pir-i Türkistan’ın ruhuyla buluşan “değerler ve mana” eksenli samimi bir eğitim ve öğretim sistemi oturtulur ise, derin tarihi tecrübelere sahip devletler ve milletler arasındaki sosyo-kültürel köprülerin daha muhkem hale geleceği aşikardır. Bunun için dil, kültür ve tarih çalışmalarının yanında İslami ilimlerin, dini araştırma ve çalışmaların eksene oturtulduğu bir yapılanmanın uzun vadede kalıcı katkılar sağlayacağını söylemek mümkündür. Çünkü uzun vadede bu bölgenin iktisadi ve teknolojik kalkınmışlığının yanında, sosyal ve beşeri bilgilere ve manevi ilimlere ihtiyacının oluşacağı görülmektedir. Bu ihtiyacın sağlıklı bir kanaldan karşılanması, ortaya çıkması ihtimal dahilinde olan sosyo-kültürel eksikliği telafi etmeyi kolaylaştıracaktır.
Bu seyahatin en önemli noktalarından birisi, Çimkent ve Almatı’da ziyaret etme imkanına sahip olduğumuz, medrese, kolej ve üniversiteler olmuştur. Bilhassa Kazakistan 2030 Kazak-Türk Gençleri Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ile Kul Hoca Ahmet Yesevî İlim ve İrfan Vakfı’nın medrese ve kolejleri, eğitim ve öğretim alanında kardeş ülke Kazakistan’da önemli bir boşluğu dolduruyor. Bunun yanında Diller ve Kariyer Üniversitesi (YDU)’ni Türkiye yükseköğretim tecrübesini Almatı’ya taşıyan modern bir eğitim kurumu olduğunu görmüş olduk. Bu kurumlar, AYÜ’nün misyonuna katkı veren “köprü kurumlar”dır. Köprü kurumların, yetiştirdiği gönül erlerini adeta birer çerağ gibi Anadolu’ya atan; böylece kültür coğrafyamızı aydınlatan ve Asya’nın nefesiyle kültürümüzü mayalayan Türkistan ulularına vefa borcunu ifa etmenin çabası içindeler… Evet, alplik ve erenliği şahsında cem eden Asya’nın steplerinden kalkıp gelen “ulu kişiler”in kültür coğrafyamızın mayalanmasında ve Anadolu’nun aydınlanmasında büyük emekleri geçmiştir. Şimdi bu topraklarda “alp-eren” tipolojisine ne kadar sahibiz, bu ayrı bir konu; ama Asya’ya AYÜ ve YDU gibi, eğitim ve kültür odaklı muhkem köprüler kurma çabası anlamlıdır.
Almatı’da bendenizi derinden etkileyen en önemli kuruluş, Ahmet Yesevî Üniversitesi (AYÜ)’nin bünyesinde faaliyet gösteren Avrasya Araştırma Enstitüsü (ERI) olmuştur. ERI, Ahmet Yesevi Üniversitesi’ne bağlı olarak Türkistan merkezli Almatı Avrasya Araştırma Enstitüsü’nün kapatılıp, yerine onun lisansıyla Almatı’da yeniden kurulan bir merkezdir. Bu haliyle ERI, 1 Ağustos 2014 tarihi itibariyle hizmetine başlayan Almatı merkezli bir araştırma kurumudur. Enstitünün kurucu müdürlüğünü yapan Doç. Dr. Nevzat Şimşek’in ifadesiyle, “ERI’nin amacı, genelde Balkanlardan Moğolistan’a kadar uzanan bir alanı kapsayan Avrasya bölgesinin, özelde bu bölgede yoğun olarak yaşayan Türk Dili konuşan Devlet ve Topluluklara ilişkin, ekonomi, finans, enerji, uluslararası ilişkiler, güvenlik, ulaşım, teknoloji, eğitim, kültür, sanat, dil, din, felsefe, sosyoloji, siyaset, tarih, arkeoloji ve çevre konularında disiplinler arası özgün bilimsel araştırmalar yapmak ve veriler üretmek, bu alandaki projeleri planlamak, desteklemek, bölgenin tarihî ve kültürel mirasının korunmasına, bölgesel barışın ve işbirliğinin geliştirilmesine katkıda bulunmak, stratejik önerilerle politika ve iş çevrelerine katkı sağlamaktır.” Geniş araştırma hedefleri olan bir düşünce ve eğitim kuruluşu olarak coğrafyamızın ihtiyacı olan bilgiyi derleyip toparlama, analiz ve tahlillerle yeni bilgiler oluşturma ve bir kısım verilerden yola çıkarak muhtemel bir gelecek tasavvuru yapma çabasında olan bir kuruluş…
ERI’nin beni heyecanlandırması iki sebeptendir; ilki Asya’nın bilgi temelli kalkınmasına öncülük etme fikri... Bu günübirlik, duygusal ve ivedi kararlar almaya yatkın olan “bizler” için önemlidir. Derinlemesine analizler yaparak kalkınma ve uluslararası ilişkiler kurma çabası, uzun vadede kalıcı işlerin yapılmasına katkı sağlayacaktır. İkincisi de kuruluşu iki sene öncesine dayanmakla birlikte, gayet verimli ve umut veren çalışmalar yapmış olmaları… Verimli diyorum; zira konferanslar, çalıştaylar ve seminerlerin yanında, bülten, analiz ve raporlar yayımlayarak siyasi ve iktisadi hayata katkı veren işler yapmışlar. Kitaplar ve makaleler yayımlamış, bazı uluslararası toplantılara ev sahipliği yapmışlar. Beni umutlandıran husus ise, bu çalışmaların ekseriyetini Türk Dili konuşan Devlet ve Toplulukların üye olduğu bölgesel ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde hayata geçirmiş olmalarıdır. Umutlandım; zira ortak projeler yapabilmek, ortak duygu ve düşüncenin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Bugün bizim ivedilikle ihtiyacımız olan iksir, bu ortaklık bilincidir… ERI, Almatı’da farklı üniversitelerde lisansüstü çalışmalar yapan öğrencilere akademik Türkçe kursları düzenliyor, nitelikli tez projelerini bursla ödüllendiriyor ve sunulan projeleri misyonuna uygun görmesi halinde destekliyor. Bütün bu güzel çalışmalar “bilgiyle yol alma” çabasında önemli adımları teşkil ediyor.
Bilgiyle yol alma çabası ve niyeti, sağduyulu makul çözümleri beraberinde getirecektir… Bugün Avrasya’nın sağduyu ve makul çözümlere dünden daha çok ihtiyacı var. Bu ihtiyacı, Pîr-i Türkistan’ın bıraktığı manevi mirası tevarüs eden bir yükseköğretim kurumunun bünyesinde karşılama niyetini de önemsiyorum. Kimbilir belki bu gayretler, bilgi, ilim ve irfanın yeniden buluşmasına ve böylece Avrasya’nın kayıp kimliğini arama gayretine, bölgenin ihya ve inşasına nice katkılar sağlayacaktır.