PORTRELER
Evine dönen yazar: Cemil Meriç
1960’lı yılların sonunda Kadıköy PEN Kulüp’e davet edilmiş bir Fransız romancı Jacques Bellefroid, bir etkinlikte konuşmasını yaptıktan sonra sorulan soruları cevaplandırır ve çevresindekilere “Ülkenizde çok sayıda sanatçınız, düşünürünüz vardır herhalde, onlardan biriyle beni tanıştırabilir misiniz?” diye sorar. Sonra da Fransız dili ve kültürüne en az bir Fransız aydını kadar vâkıf olan Cemil Meriç’in evine getirirler. Fransız yazar, dört tarafı kitaplarla çevrili salonu görünce hızla rafları gözden geçirir, sonra da savaş kazanmış mağrur bir eda ile yazarımızın yüzüne karşı şu cümleyi kurar: “Mösyö Merik bu kütüphane mükemmel bir Fransız entelektüelinin kitaplığı. Ama siz Türk’sünüz. Sizin kütüphaneniz nerede?”
Bir Tutam Wittgenstein
Batı felsefe geleneği bir zincir olarak düşünülmelidir. Rastgele bir halkadan yola çıkılırsa ya eksik ya da yanlış anlaşılabilir. Felsefeciler bunu bizden çok daha iyi bilirler ama biz vasat okuyucular da gözlem ve deneyimlerimizle bunun böyle olduğunu biliriz. Eski Yunan Felsefesini bilmeden Hümanizmayı, Hümanizmayı bilmeden Rönesansı anlamakta güçlükler yaşarız; tıpkı Rönesans’ın üçayağından biri olan Reformasyonu, tek başına ele alıp anlamaya çalışırken "deformasyona" uğrattığımız gibi.
Nuri Pakdil: Bir Yalnız Ardıç’ın gölgesinde devinim
Nasılsa en iyi devrimci gömleğini değiştirmiş olandır! Yine de okurlarının, özellikle gençlerin gönlünü genişletmeye devam edecek Pakdil’in geride bıraktığı yapıtları. Biz evrene tanık olmak için gelmiş canlarız. Ben Pakdil’i gördüm. Nuri Pakdil’in yargıçlığa, savcılığa, avukatlığa soyunmayıp sadece ve sadece tanık makamında durduğuna şehadet ederim.
Azmin zaferi: Emin Işık Hoca
Biz bu yazımızda, elimizdeki notlardan da yararlanarak muhtasar bir Emin Işık portresi çizmeye çalışacağız. Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Emin Işık Hocamıza ve onun da hocalarına rahmet niyazı ile…
Immanuel Wallerstein'ın Ardından
Hakikati ararken herkesten farklı düşünüp düşüncelerini ortaya koymaktan korkmayan Immanuel Wallerstein'a veda ettiğimiz günün hemen ardından bazı fikirlerini, hatırlatmak istedim. Dünyadan bir Wallerstein geçti…
Şule Yüksel Şenler'in Ardından
Şule Yüksel Şenler vefat etmiş. Allah rahmet eylesin. Uzun süredir hastaydı sanırım. Ben Şule Yüksel Şenler'in adını 1960'lı yıllarda işittim. 27 Mayıs 1960 darbesi sonunda Türkiye çok ilginç bir döneme girdi. Bu ilginç dönem 12 Mart 1971'de "sosyal uyanış ekonomik uyanışı geçti" diyen Memduh Tağmaç diliyle askeriye tarafından şak diye kesildi. Kesiliş o kesiliş. ANAP değil de Turgut Özal yıllarında ve AKP'nin ilk yıllarında inkıtalı olarak, sanki yeniden o 'ilginç' döneme döneceğiz gibi sanır olduk
Derdi Olan Mütemeddin ve Eygi Bir Adamdı
Mehmet Şevket Eygi, şehirli bir insan, bir İstanbul efendisi idi. Eygi, estetik hazları son derece gelişmiş, sanatkâr ruhlu, Batı kültürünü de (Galatasaray Lisesi mezunu, özellikle Fransız kültürünü iyi bilirdi) bu toprakların birikimini ve kültürünü de iyi bilen, seçkin bir entelektüeldi. Eygi, bize aykırı gelen düşünceleri ile de farklı ve daima taze (yeni değil taze) kalmayı bildi.
Habermas'ın Düşündürdükleri - III
Siyaset alanında Habermas'tan öğrenebileceğimiz en önemli şey iletişim ruhundan doğan, sivil toplumun bağrından çıkan tartışmacı demokrası tasarısıdır. Ancak son yıllarda Amerika'nın tek taraflı yeryüzüne dayattığı 'America-First' politikasında ve özellikle ulusalcı-popülist ideolojilerde demokrasiye yönelik tehditler görüyor Habermas.
Celâl Hoca’nın Mirası-II
Son yazımızda Celâl Hoca’nın İmam-Hatip Okullarının açılışı sırasında çektiği sıkıntıları anlatmıştık. O devir için imkânsızı başaran Celâl Hoca’nın on yıllık İmam-Hatip tecrübesinden sonra faturanın Adnan Menderes’e ve arkadaşlarına kesildiğini görüyoruz. Mehmet Niyazi Özdemir’in ifadesiyle, Menderes’in asılmasının asıl suçu(!) bu okulların açılması ve ezanın orijinal şekliyle okunmasıdır.
Sayfalama
- Sayfa 1
- Sonraki sayfa