Kişi eğer hakikaten bir hakikat ve onurlu yaşam kaygısı taşıyorsa zihnini kuşatan her şeyi bir süreliğine paranteze alması, hedeflediği nitelikli yaşam için de zorunlu bir çaba olarak görülmelidir.
Öncelikle bu topluluktan, bu kalabalıktan bir toplum olmaz. Olsa da bu sefer müreffeh bir toplum olmaz, gelişmiş bir toplum olmaz, adaletin hakim olduğu bir toplum olmaz; çatışmasız, barış, huzur ve dayanışma içinde yaşayan bir toplum olmaz.
Adalet üzerine oluşturulmuş bir teori olan “Adalet Dairesinin” temeli kadim Mezopotamya toprakları içerisinde atılmış; Sümer, İran, Hint gibi medeniyetlerin birikimiyle şekillenerek Selçuklu/Osmanlı’ ya kadar uzanan din/devlet/toplum ilişkilerini düzenleyen siyaset felsefesinin özet (söz dizimi) halidir.
Kralların, sultanların, padişahların aileleri olmaz. Taht kavgaları nedeniyle kardeşlerini dahi öldüren insanların ailesi olmaz. Birden fazla eşi, cariyeleri, köleleri olan insanların sevgi temeli ya da aşk temeli ile kurdukları aileleri olamaz.
Sevgimizi insanlara hayattayken ifade etmeliyiz. Kalbimizi dolduran güzel duygular, iyilik sözlerini söylemek için kişilerin ölümlerini beklememeliyiz. Çünkü hayat çabuk geçiyor ve öldükten sonraki sevgi ifadeleri ölen için bir anlam ifade etmiyor. O sevgi, ilgi kişi sağ iken gösterilmeli ki bir anlamı olsun.
Seçimin hemen ardından çalakalem yazdığım bir değerlendirme whatsapp gruplarında dolaştı ve epeyce de tartışıldı. Bu yazıda o değerlendirmemi genişleterek meramımı biraz daha derli toplu şekilde anlatmayı deneyeceğim.
Bu sefer farklı olmalı... Önce sakince durup düşünmeliyiz. İçi boş, göz boyayıcı acil eylem planlarını değil, yaraya dokunan gerçekçi, bilimsel, akılcı eylem planları yapmalıyız. Acele ile enkazları kaldırmak yerine uzun uzun bakmalı, incelemeli, delilleri toplamalı, hepimiz suçumuzu, suçluları tespit etmeliyiz.