Yahudiliği Anlamadan Yahudilerle Savaşmak

11 Ekim 2025

Binlerce yıllık bir yaşanmışlığın psikolojisini anlatabilmek için ciltler dolusu kitap yazmak gerekir. Oysa onlar kendilerini anlatmak yerine hep başkalarını tahlil etti. Dünyanın en iyi filozofları, psikologları ve sosyologları oldular. Yaşadıkları her toplumun ruhunu Tanrısal bir güçle anlamaya çalıştılar. Zira “diğerlerini” yönetebilmenin başka yolu olmadığını biliyorlardı. Bizler Yahudilere hep zengin ve iktidar sahipleri olmaları vesilesiyle güç vehmettik. Halbuki onların gücü kendilerini ve ötekini tanımış olmalarından kaynaklanıyordu. 

Bu tanımışlığın en kötü tarafı, ötekini yönetilebilir hale getirmesiydi. İnsanları parayla satın almak işin en kolay tarafı. Yahudiler bunun ötesinde felsefe, tarih, sanat, estetik, sinema, tiyatro ve edebiyatla insanları ve toplumların hayatını şekillendiriyorlardı. Yaşamın en az üç nesil öncesi ve sonrasını tasarlayabildiklerini fark ettiklerinde, Tanrının onları neden kutsadığını(!) bir kez daha anladılar.

Bugün üzerinde konuştuğumuz hususun başlangıcını Yahudilerin Mısır’dan çıkışına kadar götürmek istiyorum. Öncesi de vardır ama buradan tarihe dalış yapmak bizim işimizi ziyadesiyle görür. Kutsal kitaplarında da uzun uzun anlatılan bu “çıkış” (exodos) ezilmişliğin, sömürülmüşlüğün, dışlanmışlığın ve nihayetinde sürgünün hazin hikayesidir. Tanrı’nın yardımı ve korumasıyla kendilerine vaat edilen topraklara doğru yeniden dirilişin hikayesidir aynı zamanda.

Image

Yahudiler olayları iki türlü hikâye ederler. Kendileri için varoluş, ötekiler için yok ediş olarak. Ötekilere karşı Mısır’dan çıkış, mazlum Yahudilere yapılan zulümdür ve onların yok edilme girişimidir. Kendileri için ise Tanrı’nın bahşettiği yeni topraklarda huzurlu bir hayatın başlangıcıdır. Ötekilere hep zulme uğrayan Yahudilerin hikayesi anlatılır. Çocuklarının öldürülmesini, kadınlarına tecavüz edilmesini, hayvan gibi muameleye tabi olduklarını en mahrem detaylarına kadar anlatmaktan çekinmezler. Onlar tarihlerini mazlum edebiyatı üzerine inşa ettiler. Hak, hukuk ve bedenlerinin maruz kaldığı taciz kendi toplumlarının varoluş enerjisi oldu. Hiçbir zaman kahramanlık edebiyatı yapmadılar, ta ki devletlerini kuruncaya kadar.   

Mısır’dan sürülmüşlüğün Kudüs’te sürgün verdiğini gördüklerinde bu hayatlarının dönüm noktası oldu. Bu sürgün bütün sürülmüşlüklerin ve sürgünlerin de başlangıcı oldu. Her sürülmüşlük hikayesi yeni sürgünler verdi. Ve böylece Yahudiler dünyanın dört bir tarafında kendilerine muazzam bir yaşam alanı oluşturdu. Her ne kadar insanlara gettolardaki tükenmiş, ezilmiş ve dışlanmış Yahudilerden bahsetseler de yaşamaktan zevk aldıkları o izole hayatlarda, sadece kendilerinin değil, ötekilerin de hayatlarını şekillendirdiler. 

Gözyaşı, kin, nefret ve acı üzerine bir yaşam inşa ettiler. Onlar hiç kahraman olmadılar. Her daim şu fani dünyaya sığdırılamayan mazlumlardı çünkü. İspanya bile varlıklarına tahammül edememiş ve sürgün etmişti. Kuzey Afrika’dan başlayıp Osmanlı topraklarının en uç bölgelerine kadar kendilerine yeni yaşam merkezleri kurdular. Her sürgün onlarda yeni var oluşlar ortaya çıkardı. Böylece acı çekmeyi özgürlüğe dönüştürdüler. 

Hüznün gözyaşları acılarını beslemekten aciz kaldığında, yeni bir ezilmişlik hikayesi yazıldı. Bu defada Alman soykırımı dünyayı dar etti Yahudilere. Bir tükenmişlik sendromu ruhlara kazındı. Gözyaşlarının söndüremediği bir yangın sardı dünyayı. Almanlar bile işledikleri günahın bedelini ödeyemedi Tanrılarına. 

Image

Bu binlerce yıllık sürgün ve getto hayatına bir de soykırım eklendiğince, bazıları bu zavallı insanların bir ülkesinin olması gerektiğine kani oldu. Bu çok uzun soluklu ezilmişliğin karşılığında Tanrı onlara Kudüs’ü bahşetmeliydi. Öyle de oldu. Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardı tarihlerinde. Almanya’nın soykırım travması onların bir devlete sahip olmalarına vesile oldu. Ancak aradan onlarca yıl geçtikten sonra, devlet olmanın kibri yeni nesil üzerine bir lanet gibi yapıştı. Artık dünün sümüklü ezilmişleri değillerdi. Kendi ülkeleri ve devletleri vardı. Kimseye muhtaç olmadan özgürce yaşayabilecekleri bir toprağa sahip olmuşlardı. Başları dik, onurlu ve gururlu İsrail vatandaşları olarak kendi pasaportları ile dünyayı gezebiliyorlardı. 

Devletin üzerinden henüz üç nesil geçmedi. Ancak hali hazırdaki ikinci nesil acı ve ezilmişlikten değil, güç ve iktidardan beslenmeye başladı. Bu binlerce yıllık Yahudi aklının sonuydu aslında. Farkında olmadan bugüne kadar mücadele ettikleri insanlara benzemişlerdi. Kendilerini güçlü kılan silahlarını toprağa gömüp, ürettikleri son teknoloji silahları ellerine alarak masum çocukları öldürmeye giriştiler. Artık mazlumu değil, zalimi oynuyorlardı. 

Bir zamanlar insanlara hüznün bedelini ödetirken, bugün zulmün diyetini ödemeye razı oldular. 7 Ekim ironik de olsa bir dönüşün hikayesidir. Kahramanlık elbisesinin kendilerine yakışmadığını düşünen bir grup Yahudi, vatanı için canını vermiş kardeşlerinin başında ellerinde mendillerle ağlamayı tercih etti. Zira nihavent makamında bir şarkı dinleyip, hüznün umuduyla yaşamak onlara daha çok yakışıyordu. 

Öyleyse yeni bir senaryoya ihtiyaç vardı. Yeni mezar taşları, yeni kan ve gözyaşları. Bir annenin gözyaşında bir çocuğun çığlığında sürgün olmak istediler. Ama sürülecekleri bir toprakta yaşamıyorlardı artık. O zaman “senin kalbinden sürgün oldum ilkin” dediler ve modern zamanın sürgününü yaşadılar, yani insanların kalbinden uzaklaşmaya başladılar. 

İşte ironi de tam burada başlıyor; zulmederken mazlum olmak. Böylesi bir serüvene girmekten çekinmediler, zira insanları nasıl yöneteceklerini bildiklerini düşünüyorlardı. Hemen kalplerdeki sürgünü icra etmeye başladılar. Hatta bu öylesine bir sürgündü ki Müslüman topluluklardan çok Hristiyan toplumlar bu sürgüne sahip çıktı.  Dünyanın her tarafında gösteriler düzenlendi, boykotlar yapıldı, mahkemelere gidildi. Tıpkı eskiden olduğu gibi, her sürülüş Yahudiler için yeni bir sürgün vermekti. Dünya çapındaki Siyonizm karşıtı eylemler ne kadar çok olursa Yahudiler kendi içlerinde o kadar güçleniyordu. 

Binlerce yıllık bir Yahudi tarihinden bahsediyoruz. Bugünü değerlendirmek için en az üç nesil sonrasını görmek lazım. Bu, tarih için kısa, insan için uzun bir zaman. Ama bugün yaşadıklarımızın tarihsel analizi en az yüz yıl sonra yapılacak. Öyleyse asıl savaş barış anlaşması imzalandıktan sonra başlayacak. Bugün yaşadıklarımızı yüz yıl sonra nasıl hatırlayacağız? Sorusu bu savaşın sonucudur aynı zamanda. İnanın ki bu savaşı tasarlayanların yüz yıl sonrası için bir öngörüsü vardı. Zira Yahudilerde akıl bireysel değil toplumsaldır. Devredilen yaşanmışlıklar kesintisizce devam eder. 

7 Ekim’in yıldönümünde İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un verdiği mesaja bakarsak konuyu daha iyi anlarız. Bu söylemi ciddiye almayabilirsiniz ama onların amacı bunu gerçekleştirebilmek. Savaş yeni başladı haberiniz olsun. Ve her barış, yeni bir savaşın uzlaşmasıdır. Bu mirası torunlarına aktarabilecek gücü olan savaşı kazanır. 

“İsrail ruhunun paramparça olduğu, Hamas teröristlerinin masum erkek, kadın ve çocuklara karşı tarifsiz kötülükler sergilediği o karanlık günün, 7 Ekim 2023’ün üzerinden iki yıl geçti. O karanlıktan askerlerimizin cesareti, vatandaşlarımızın kahramanlığı ve dağılmayı reddeden bir halkın birliği doğdu. 48 rehinenin tamamı evlerine dönene kadar dinlenmeyeceğiz, sessiz kalmayacağız. Antisemitizm tüm dünyada bir gelgit dalgası gibi yayılırken, biz her yerdeki Yahudi topluluklarıyla omuz omuza duruyoruz. İsrail çalkantılı bir bölgede özgürlük ve demokrasinin simgesi olmaya devam ediyor ve ben bu yılların acılarından, işbirliği ve ortak refahın yeni bir döneminin doğabileceğine gerçekten inanıyorum. 

Kederin derinliklerinden güç alırız, trajedinin küllerinden yenilenmeyi inşa ederiz. İsrail’in hikayesi, asla pes etmeyen, asla teslim olmayan ve ışığın karanlığı yeneceğine inanmaktan asla vazgeçmeyen bir halkın direncin hikayesidir.”  

Bu yazı, Yahudilerin yaşananlara bakış açısını analiz etmek üzere kaleme alındı. Yahudi mantığını bilmeden onlarla mücadele ederken batağa saplanabilirsiniz. 

Tarih yüz yıl sonra 7 Ekim’de neyi yazacak; 

“Dünyanın bütün vicdanlı milletleri ve devletleri bir araya gelerek, Yahudilerin Filistin halkına yaptığı soykırımı lanetledi, hatta birçok devleti ve dini temsil eden insanlar gemilerle Filistin halkına yardım götürürken Yahudilerin zulmüne uğradı.”

Ya da;

“Milletimizin çektiği zulüm ve acı binlerce yıldır kesintiye uğramadan devam ediyor. Yüz yıl önce bugün Hristiyanlar ve Müslümanlar bir araya gelerek aziz milletimizi ortadan kaldırmak için bir savaş başlattı. Ancak biz her şeye rağmen dimdik ayaktayız”

Tarihe göremeyeceğimiz bir not düştük. 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.