Şartlar Sandığı

28 Temmuz 2025

- Tek parti döneminde demokrasi, hukuk, ifade hürriyeti, insan hakları noktasında birçok sorun olmadı mı?

- Olabilir, o günün kendine has şartları öyle gerektiriyordu.

- Demokrasi vadederek antidemokratik uygulamalar, hukuk vadederek İstiklal Mahkemelerindeki hukuk dışı uygulamalar, ifade hürriyeti vadederek Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Sabahattin Ali, Mehmet Akif ve daha birçok yazarı, düşünürü mahkûm etmek, sürgün etmek normal mi?

- Tamam da o günkü şartlar bunları zorunlu kılıyordu. Bunların olması kaçınılmazdı.

***

Yukarıdaki diyalogda eleştiren ve savunan tarafların bir mantık işleyişi var. Eleştiren, vadedilenlerle icraatların taban tabana zıt olduğunu belirtiyor. Savunan da vadedilen hedefe ulaşmak için bu ihlallerin yapıldığını, bunu meşru ve mazur görmek gerektiğini, eleştirilerin haksız olduğunu, bu uygulamalar bahsedildiği gibi olmasa istenilen hedeflere ulaşılamayacağını belirtiyor.

Şimdi yukarıdaki diyaloğu farklı biçimde kurgulayalım. Eleştiren ve savunan tarafların mantık işleyişi aynı olsun ama diğer unsurları değiştirelim: Fatih Sultan Mehmet’in kanunnamesindeki “Kardeş Katli” meselesi bağlamında yukarıdaki diyaloğu tekrar kurgulayalım. Cemel Vakası bağlamında yukarıdaki diyaloğu tekrar kurgulayalım. 27 Mayıs, 12 Eylül darbeleri bağlamında yukarıdaki diyaloğu tekrar kurgulayalım. Hatta bugünkü herhangi bir yönetimsel mesele bağlamında yukarıdaki diyaloğu tekrar kurgulayalım. 

Görülür ki tarihi ve sosyal meselelerde bahse konu olan hatalar, savunucular tarafından “şartlar öyle gerektirdiği için” diyerek gayet kolay biçimde meşrulaştırılmaktadır. Bu noktada asıl enteresan olan savunma makamı, eleştirmeye başladığında karşı tarafa farklı davranır. Kendisi; işine geldiğinde ideolojisi, inancı noktasında getirilen tarihsel, sosyal, siyasi eleştirileri “Şartlar öyle gerektiriyordu.” diye savuştururken, pozisyonu değiştiğinde muhatabına bu hakkı vermez.

Tek parti dönemine dair eleştirileri “Şartlar öyle gerektiriyordu.” diye savunan birisi, Yavuz Sultan Selim’in Doğu politikasını, Fatih Sultan Mehmet’in kardeş katli uygulamasını şiddetli biçimde tenkit eder ve “Şartlar öyle gerektiriyordu.” savunmasını kabul etmez. Devletin uygulamalarındaki bir takım kanun ve hukuk dışı uygulamaları eleştiren partiler, cemaatler; kendilerine yöneltilen aynı başlıktaki eleştirileri “şartlar öyle gerektirdiği için mecburen” diye meşru ve mazur göstermeye çalışırlar. Ancak devletin bu savunmayı yapmasını kabul etmezler. ( Bu örneklerdeki rolleri ters çevirebilirsiniz.)

“Şartlar öyle gerektiriyordu.” yaklaşımı iki açıdan sorunlar doğurmuştur:

Birincisi,

İslam tarihi açısından ilk dönemleri kutsayıp “şartlar öyle gerektiriyordu” diye tartışmayı kapatmak doğru biçimde analiz edilip; hatalar, hatalara neden olan şartlar, yöntemler, ilkeler gözden geçirilerek sağlıklı sonuçlara ulaşılamamıştır. Bu da aynı hataların tekrarlanmasını doğurmuştur. Oluşturulan dokunulmazlık alanı, birtakım söylence ve hurafelerin doğması için uygun zemin oluşturmuştur. Politik ayrılıkların mezhepleşmesiyle birlikte İslam dünyası açısından bitmeyen çatışmalara zemin oluşturmuştur. Döneme atfedilen dokunulmazlık ve kutsiyet, sonraki yüz yıllarda da benzer sorunların hatta daha büyük sorunların yaşanmasına neden olmuştur. Bugün tüm kesimlerin ötekiler için kullandığı “Gerçek İslam bu değil.” Yaklaşımının en önemli sebeplerinden biri de budur.

Cumhuriyet tarihinin ilk dönemlerine dair koruma ve kutsama yaklaşımı da benzer biçimde sonuçlar doğurmuştur. Doğru analizlerin, sağlıklı tartışmaların yapılmaması, rasyonaliteden kopuş, hakikatle çatışma da cumhuriyetin ilanından yüz yıl sonra hala demokrasi tartışmalarının yapılmasına sebep olmaktadır.

Bu iki örnek ilke ve inançlar açısından belli hadiseleri “Şartlar öyle gerektiriyordu.” gibi, muğlak, irrasyonel, manipülatif yaklaşımların nasıl kalıcı hasarlar bıraktığını göstermeye yeter. Bu yaklaşım, yolsuzluk yapan siyasetçiden bir adi suçluya, hukuksuzluk yapan yöneticiden gayrimeşru işlere bulaşmış bir cemaat yöneticisine kadar herkesin işine yarar.

İkincisi, bu yaklaşım inanç ve ideolojiler açısından özeleştiri kültürünü yok ettiği gibi taraftarlarında ahlaken çürümesine, yozlaşmasına neden olur. “Biz seçilmiş bir topluluğuz, hatamızda-günahımızda bile bir hikmet vardır. Zafere ulaşmak için her yol mubahtır.” gibi fikirler yaygınlaşır.

Herhangi bir toplumun bu ahlaki yapıyla ayakta kalması söz konusu değildir.

İnanç ya da ideolojiniz belli şartlarda ilkelerinizle çelişmeyi mazur ve meşru görüyorsa o vakit her kesim ilkeleriyle çelişebilir ve pekâlâ çıkıp kendisini “Yüce hedefimize ulaşmak için şartlar böyle gerektirdiği için ilkelerimizi çiğnedik. Kimse kendimizle çeliştiğimizi söyleyemez.” der.

Hangi inanç, hangi ideoloji, hangi politik düşünce kendi hedeflerine ulaşmak için “hukuksuzluk, zulüm” gibi kötülükleri mazur ve meşru görüyorsa o inanç, ideoloji ya da politik düşünce insanlık açısından bir tehdittir, bir tehlikedir. Hedeflerin çok yüce, çok ulu, çok iyi olması sadece bir retoriktir. Bu vaatlerin kandırmak dışında hiçbir anlamı yoktur. Bir inanç ya da ideolojinin doğruluğu yanlışlığı, iyiliği kötülüğü; adalet, hukuk ve ahlak kavramlarıyla münasebetinin niteliğine göre ortaya çıkar. 

Tarihi ya da güncel hadiseler muhakkak kendine has şartlar taşımaktadır. Ve her mesele kendi şartları içinde ele alınmak zorundadır. Her kelime, her cümle ancak içinde bulunduğu metnin bağlamında değerlendirilirse işaret ettiği anlama doğru biçimde ulaşıldığı gibi, bahse konu olan hadise de ancak içinde bulunduğu şartlar zemininde değerlendirilir. Bu kaçınılmaz bir zorunluluktur. O değerlendirme neticesinde doğru-yanlış, iyi-kötü, faydalı-zararlı gibi sonuçlara ulaşılır. Bu konu tam da burada “aklama” aracına dönüştürülmektedir. Şimdi bu noktada doğru soruyu sormak gerekir:

Şartlar neden böyle gerektirdi?

İnsan hayatına mal olacak sonuçlar mı söz konusuydu yoksa tayin edilen hedefe ulaşmak için mi şartlar böyle gerektirdi? İnsan yaşamı kutsaldır, ölüm söz konusu ise haramların helal sayılması gibi bir mesele ise ayrı; başarı-kazanç için ise ayrı değerlendirmek gerekir. Ölüm-kalım meselesi için mubah sayılacak meseleler beşer tarafından belirlenmiş hedefler için mubah değildir. Hatta “Makyavelist” ifadesi bir sıfat olarak bu tür tartışmalarda muhatabı değersizleştirmek için kullanılır. Hülasa zafere giden yolda her şey mubah değildir. İslam hukukunda temel prensiplerinden olan "ez-Zaruratu Tubîhu'l-Mahzûrât" (Zaruretler, yasakları mübah kılar.) ifadesi kuralların zaruret halinde ihlal edilebileceğini belirtir. Bu prensip; insanın hayatını, dinini, aklını, malını ve neslini koruma (zaruriyat-ı hamse) amaçlarına dayanır. Bu bağlamda politik çıkarlar bu kaidenin konusu değildir. Hangi şartta olursa olsun failin, inanç ya da ideolojisiyle açıkça çelişerek ortaya koyduğu olumsuz sonuçları “şartlar öyle gerektirdiği için” öncülü ile meşrulaştırmak etik değildir. Bu etik dışı savunma yöntemini rakibine hak görmemek de ayrıca ahlaken çürümüşlüğün bir göstergesidir. 

Tabi “Bu noktaya insanları getiren şey nedir?” sorusu akla gelebilir. İslam tarihi de, Osmanlı tarihi de, Cumhuriyet tarihi de her devrin muktedirleri tarafından yazdırılmış ve bu metinler mutlak hakikat olarak sunulmuştur. Aynı zamanda bu metinler inanç ve ideolojiler için bir dayanak, bir referans noktası olarak kurgulanmışlardır. Bizde maalesef "tarih", bir bilim olma mertebesine erişememiştir. Bu tarihlerin aktörlerine de bir çeşit kutsiyet atfedildiği için savunanlar münakaşalarda kutsal bir vazife ifa etmek anlayışıyla kendi kutsallarını ne pahasına olursa olsun savunmak yoluna gitmektedirler. Ve insanlar inanç ve ideolojilerine dair tarihi şahsiyetleri insanüstü varlıklar olarak gördükleri için “bir bilim olarak tarih” başlığı bu toplumda hiçbir zaman gündem olamamıştır. Böyle olduğu için de tüm taraflar kendilerine ait ne kadar hata, kasıt, günah, yanlış varsa bunları “şartlar sandığı”na atıp onları meşrulaştırma yoluna gitmektedirler. “Şartlar sandığı” kirli çamaşırları temizleyen bir çeşit çamaşır makinasıdır. İnanç ve ideolojinizi ilgilendiren düne ya da bugüne ait ne kadar izahı olmayan konu varsa bu sandığa atıp bahse konu meseleler ile ilgili tartışmalardan kolaylıkla sıyrılabilirsiniz. Vicdanını rahatlatmak, muhatabını ikna etmek için kullanılan bu yöntem aslında amaçlanan noktaya götürmez. Tam aksine büyük tahribatlara yol açar. Aslında bugünkü kitlesel düşmanlıkların bir nedeni de budur. Böylece bu toplumun fertleri kadim düşmanlıklarla emzirilmiş kurbanlara dönüşür.

Doğru yaklaşım şudur:

O günün şartlarında bu meselede aktörler şartlara yenik düşmüş ve hatalı kararlar almışlardır. Yani hataya hata, yanlışa yanlış demek şartların inkârı anlamına gelmez. Bu yaklaşım; hataları mazur görmek, tarihi aktörleri kusursuz insanlar, dönemleri, inanç ve ideolojileri mütalaa edilemez görmek gibi kısır ve kusurlu bir anlayışa düşmeye engel olur. Daha önemlisi aynı hataları tekrar etme ihtimali zayıflar ve doğru şeyler yapmanın önü açılır. 

“Haklısınız ama”lı cümleler, “Kol kırılır yen içinde kalır.”, “Şimdi bunları konuşmanın zamanı değil”, “Şartlar öyle gerektiriyordu.” anlayışı bu ahlaki yozlaşma içinde ortaya çıkar. Hâlbuki tüm taraflar hakikatin, doğrunun, iyinin, güzelin peşinde olduklarını iddia ederler. Günün sonunda ise türlü yanlış ve çirkinliği “şartlar sandığına” atıp vicdanlarını ferahlatırlar. Öfke ve cehaletin sekülerinden dindarına, milliyetçisinden liberaline, eğitimlisinden eğitimsizine kadar tüm kesimlerde homojen biçimde yayılmış olmasının hakikate arkasını dönmek, hakikati örtmek, hakikati eğip bükmek dışında bir izahı yoktur.

Toplumların hayatı hakikatle kurduğu ilişkinin mahiyetine göre biçimlenir. Bu toplumun hayatına bakıp kolaylıkla hakikatle kurduğu ilişkinin niteliği anlaşılabilir.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
5 kez görüntülendi. 207 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.