Büyük isimler çıkmazında isimsiz kalabalıklar

08 Aralık 2025

Tarih, büyük isimlerin isimsiz kalabalıklar için belirlediği yaşamlardan ibarettir. Dolayısıyla birçok inanç ve ideoloji kurucularının, öncü ve önderlerinin ismiyle anılır. Zaman zaman refahın, çoğu zaman ise savaş, zulüm ve sömürünün de bu isimler uğruna, bu isimler adına yapıldığı malumdur.

İnsanlık birçok alanda başladığı yerde değildir. Tekerleğin icadından yapay zekâya kadar sayısız alanda önemli yollar katetmiştir. Ancak adalet ve barış noktasında ise zaman zaman yola çıktığı ilk noktadan bile geriye gitmiştir. 

Bu gerilemenin; adaletsizliğin ve çatışmanın yaygın ve yerleşik bir hal almasının muhakkak birçok nedeninden söz edilebilir. Bunlardan biri de toplumların, halkların, yığınların önderlerinin isimlerini bayraklaştırmalarıdır. Bu bayraklaştırma zaman zaman görece başarılar sağlasa da genellikle akıl, vicdan, adalet, barış gibi meselelerde sonu çürümeye varan çirkinlikler doğurmuştur.

Peki, niçin?

Çünkü insan, insandır. İnsandan ilah çıkmaz. Ancak insan ağaçtan, taştan, sözden, güçten ve insandan ilah “yaratır”.

İnsanlar, modern ya da ilkel olsun, bir araya gelip bir yapı oluşturduklarında, bu yapı ‘insan ve insanlık’ dışında yeni ilişki biçimleri ve değerler üretir. Bu yeni yapı adalet ve barış dışında birçok kötülük için gerekli olan ahlaki çürümeyi de içinde barındırır. Kalabalıklar içinde ahlaken bozulmuş insanlar kendi arzu ve çıkarları için kalabalığın ürettiği yeni ilişki biçimlerini ve imkânları kullanarak kalabalığın yapısını-dokusunu çürütmeye başlar. Haliyle akıl ve vicdan gibi insana sorumluluk yükleyen kavramlar geriye itilir ve yerine uğruna “feda olunacak” bir bayraklaştırma yapılır. Bu da önder, lider şahsiyetlerin isimleri olur. O liderler yaşıyorsa bu bayraklaştırma bir kesim insana daha fazla çıkar ve itibar sağlar. Öldüyse onun uğruna feda olmak diskuru daha fazla itibar sağlama imkânı oluşturur. 

İlahlaştırılan-bayraklaştırılan “büyük isimler” artık birer tanrıdır. Türlü yetersizliklerle malül kalabalıklar artık basitçe bayraklaştırılan, sloganlaştırılan, sevk ve idare aracına dönüşen bu “büyük isimler virdi” ile yeni bir sosyal ilişkiler biçimi oluşturur. Bu yeni sosyal ilişkiler için değerler silsilesinde o büyük ismin uğruna ölmek, kendini feda etmek, onun yapıp etmelerine türlü hikmetler atfetmek, ona yönelecek eleştiri ve iddiaları şiddetle reddetmek, kalabalığı bu bağlamda sınıflandırmak (ilgili büyük isme karşı olanlar ve taraftar olanlar biçiminde) şeklinde yeni değerler üretilir. Kalabalıkları manüple ederek sevk ve idare eden, kendilerine statü ve kariyer devşiren alt seviyelerdeki aktörler bu isimleri kendilerine kalkan olarak kullanarak bir hareket serbestisi ve dokunulmazlık elde ederler. Bu alt seviyedeki aktörleri eleştirmek, onlara karşı olmak “büyük isimlere” cephe almak anlamına geldiği için kalabalıkları da bir çeşit mahkûm eder.

Türlü tarihi anlatılar, menkıbeler, kerametler, şehir efsaneleri, yayımlarla bayraklaştırılan büyük ismin ulûhiyeti, insanüstülüğü, olağanüstülüğü kalabalıklara güzelce benimsetilip romantizm-hamaset yoluyla çok heyecanlı son derece öfkeli kitleler yaratılır. Ve bu iklimde artık herhangi bir erdemin, ahlaki ilkenin, bilimsel ya da dini bir gerçeğin makul bir düzlemde hedeflenen iyi sonuçlara ulaşacak biçimde tartışılması-mütalaa edilmesi mümkün olmaz. Zira bu bayraklaştırma-ilahlaştırma coşkulu savunucuları için birçok statü-kariyer ve imkân doğurmuştur. Asla bunlardan feragat etmeyeceklerdir. Bundan başka, galeyana hazır kalabalıklar asla başka türlü bir ideoloji, inanç ve anlayışın kendisini ifade etmesine tahammül etmeyecektir.

Büyük isimler ne zaman ilahlaşmış sayılabilir?

Yaşayan veya ölmüş dini, tarihi ya da politik “lidere” yöneltilen herhangi bir eleştiri onun inananı, takipçisi, seveni açısından büyük bir öfkeye neden olup eleştiriye karşı saldırı ve hakaret hissi uyandırıyorsa bu büyük isim artık “seveni tarafından ilahlaştırılmıştır.” Bundan sonra iki taraf arasındaki ilişki kul tanrı ilişkisidir. Burada akıl vicdan değil; feda olmak, ubudiyet duygusu hâkimdir. Ancak eleştiri anlaşılmaya çalışılıp bu çerçevede bir savunmanın yapıldığı zemin sağlıklı-insani bir zemindir. (Eleştiri kelimesini lütfen eleştiri olarak anlayınız. Toplumun tüm kesimlerinde cari olduğu üzere aşağılama, küfür, hakaret olarak anlamayınız.)

Burada anlaşılması gereken insanlık tarihinin zirve şahsiyetlerinin varlığını reddetmek değil, bu isimlerin bayraklaştırılmasının kalabalıkların sosyopsikolojik gerçekliğinde yarattığı krizdir. Çünkü bu kriz bir iklim yaratır. Bu iklim tartışmaya, iyiyi kötüden ayırt etmeye, sorunları çözmeye engeldir. 

Hâlbuki peygamberlerin de tarihi liderlerin de mezhep önderlerinin de politik liderlerin de cemaat liderlerinin de kalabalıkların karşısına çıkarken vaat ettikleri şeyler adalet, barış, huzur, refah, iyiliktir. Ve birçoğu kendi zamanı, şartları ve coğrafyasında muhakkak iyi şeyler yapmışlardır. Zaten “çoğunun” büyük isimler listesinde olması da bu iyilikleri sebebiyledir. Kabaca tümünün iddiası “iyilik”tir. 

İnsanın ve insanlığın geliştiği, ilerlediği gerçeği göz önüne alınacak olursa olması gereken de akıl, vicdan gibi kavramların etrafında ortaya konulan erdemler-ilkeler etrafında insanların bir uzlaşma sağlamasıdır. Adalet ve vicdanı öncelediğinizde iyi bir yaşam için diğer erdemler de sahnede yer alacaktır. Yalnız bu insanların “prensipler etrafında bir araya gelebilen, her bir insanın sorumluluk üstlenebilen” bir olgunluğa erişmesi ile mümkün olur. 

Bu başlıkta birçok ütopya kaleme alınmıştır. Yani bu pek mümkün değildir. Bunun insan fıtratına aykırı olduğu, bazı insanların fıtraten yönetilmek zorunda olduğu söylenebilir. O zaman da büyük isimlerin bayraklaştırılması sonucu doğar. Ya da kalabalıklar içinde bilgi, akıl, erdem ve aksiyon anlamında ortalamanın üstünde olan insanların; kalabalıkları kolaylıkla sevk ve idare etme kolaycılığına kaçmaması “salt prensiplerin üstünlüğünü” zorunlu kılan bir sistem inşa etmesi gerekir. Prensiplerin üstünlüğünde anlaşmak yerine; kalabalık kitlelerin son derece benimsediği “taraftarlık” duygusunu coşturan yöntemlerin savunucuları ahlaken kusurlu ve kendi çıkarları dışında bir şey düşünmeyen tiplerdir.

Kalabalıklar homojen ve edilgen olarak betimlenmiş olabilir; tarihte prensipler etrafında hareket eden kitleler de görülmüştür. Mevcut iklimin genel hatları kabaca işaret edildiği için burada genelleme yapılmıştır.

Genellikle, kalabalıklar hakikati arzulamazlar, inanıp savundukları şeylerin hakikat olduğuna ikna olmak isterler. Maalesef adalet istemezler, kendi çıkarlarının korunmasını ve haklı sayılmak isterler.

Kalabalıklar; arenalardan tribünlere, inançtan ideolojiye kadar taraftar olunan, kahramanlaştırılan, "isimler" üzerinden kendilerini tanımlarlar. Bu yığınlar; güç, cesaret, iyilik ve adalet kavramlarını taraftarlık üzerinden sahiplenir. Prensipler etrafında uzlaşıp bu bağlamda yaşayamazlar. Konformist, edilgen, tam siper yaşarlar ve erdemli bir hayat için bedel ödemek istemezler. Bunun taraftarı oldukları isimler üzerinden gerçekleştirilmesini beklerler. Bu da ahlaken ve fikren kusurlu kalabalıklar oluşturur. Bu iklimde doğru, adalet, hakikat bağlamında tartışmalar yapılamaz. Mesele derhal "Sen kimcisin, necisin?" "Sen Ali'ye karşı mısın, sen yoksa Velici misin?" tipinde, akıl ve fikirden yoksun bir kürekçi kavgasına tepişmesine döner. Prensipler yerine; kahramanlar, liderler üzerinden örgütlenip yaşamı bu düzlemde anlayan kalabalıkların ölüp öldürmek dışında dikkate değer bir başarıları yoktur.

Tribünlerde, politik ve dini tartışmalarda takınılan tavır; kitlelerin ahlak, adalet, bilgi gibi başlıklardaki niteliğini son derece iyi yansıtır. Toplumsal uzlaşmanın konusu olan “din, tarih, bilim, felsefe” konularında prensipler dışında “büyük isimler”in tartışmalara konu edildiği zeminde; cehalet, nefret, öfke, kişisel ya da örgütsel çıkarlar söz konusudur. Kalabalıklar, prensipler üzerinden tartışıp uzlaşmayı beceremedikçe zulüm ve çatışma bitmez. Sadece zulüm ve çatışma yön, yöntem, sonuç olarak değişiklik gösterecektir.

Yaşayan liderler bayraklaştırıldığında itirazlar bizzat onlar tarafından cezalandırılır; bu, baskıcı bir iklim doğurur. Ölmüş liderler bayraklaştırıldığında ise “büyük isim” etrafında oluşturulan ruhaniyet-ulûhiyet fedaileri tarafından daha şiddetli biçimde tecziye edileceği için bambaşka bir iklim ortaya çıkar. Her iki iklim de tekâmüle, medeniyete, adalete, barışa engeldir.

Allah insanı diğer varlıklardan akıl, vicdan gibi bazı hususiyetlerle ayırmıştır. İnsan; akıl, vicdan zemininde var olması gereken erdemlerin ürettiği prensipler etrafında düşünmek, kendini ifade etmek, sorumluluk almak zorundadır. Adalet, özgürlük, medeniyet gibi kavramları sloganlaştırıp kitlelerin virdi haline getirerek ne adalet ne hürriyet ne de medeniyet gelir. Tüm kesimler en iyi kendilerinin en kötü de ötekilerin olduğunu bağırıp dururlar. Başka bir sonuca ulaşılamaz.

 

Dipnot:

Bu metinde 'lider, önder, büyük isim' gibi kavramlarla herhangi bir şahıs özel olarak işaret edilmemekte; din, siyaset, felsefe gibi her alandaki önder-takipçi ilişkisinin sosyopsikolojik dinamiği analiz edilmektedir. Böyle bir açıklamayı gerekli görmenin bile, tam da analiz edilen iklimin ne denli çürümüş ve tahammülsüz olduğunu gösterir.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.