Yeraltı İnsanı ve Onun Gölgesi

20 Eylül 2025
Image

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar kitabının ana karakteri “Yeraltı İnsanının” adı yoktu, yalnızdı, kimseye sığınamıyordu.  Sadece kırk yaşında ve hasta olduğu belliydi. Yeraltı İnsanı sadece kendi ile konuşabiliyor ve sevmenin yol açtığı acıları içindeki sesler ile hissediyordu. Kendiyle aslında kendi iç sesiyle konuşuyordu. Bu yoğun konuşmalar ve aramalar kendini bulmak içindi. Zorlayarak meleksi yanına ulaşınca “Yeraltı İnsanımız” asıl ikiz ruhunu buluyordu yani, “şeytanını”. 

Yeraltı İnsanı “Öteki”, kitabının içinden fırlamış gibi duran, sonunda deliren “Bay Golyadkin’i” ile beraber kentli mağdurluğu yaşıyordu. Hatırlayacağınız üzere bir köprü de Bay Golyadkin kendisi ile karşılaşmış sonunda delirmişti. “Yeraltı İnsanı” kendini; İnsancıklar’ daki “Makar Devuşkin”‘i fakir, ezik bir yaşlı hal ile sınırlayan sınırlardan taşıyor ve onun yaratımının üstesinden geliyordu. Zavallı “Devuşkin”, zaten fakirdi küçük bir memurdu ve bu eksikliği ondaki sınıfsallığın sınır geçişini engelliyordu. Hatta sadece yaşlı olmasının ötesinde çok sevdiği Varenka‘yı cinsel anlamda bile kıskanamıyordu. Güçlü olmak, özgür olmak bu onun yaratılış desenlerine aykırı bir durumdu ve Dostoyevski böyle olsun istemiyordu. 

Adı zikredilen karakterler bir yana Dostoyevski isimsiz gizemli adamına sınır geçicilik vermişti. Fakat her sınırda kendini kaybeden, sınırın çizgisinde yeni buhranlar yaşayan karakterini uyumsuzluklar ile sınıyordu. Yeraltı İnsanı her çözülen bağdan sonra daha çok duygu bataklıklarına saplanıyordu. 

Günümüz dünyasının Yeraltı İnsanı dev plazaların ortasında, sosyal medyada zuhur eyleyen narsist tanrılarının önünde hünerlerini sergiliyor. Ve onlara yaranmak istiyor. Yeraltı İnsanı bu ruh çöküntüsünü kendi ailesinden, en sevdiklerinden çıkarıyor. Yeraltı İnsanı mecburi maskelerle dolaşıyor, gülmeye, mutlu görünmeye çalışıyor; en alt kesimin cahil fakat zengin tiplerine karşı yaşadığı yenilgiyi daha çok gülerek, onlardan daha entelektüel olmaya çalışarak yenebileceğini sanıyor. Yeraltı İnsanı kendini sistemin kancalarına lime lime veriyor. Bedeninden çimdik çimdik etler koparılıyor. Kendini tükettirerek var olmaya çalışıyorKurtuluş onun için paradoksa dönüşüyor. Yeraltı İnsanı ismi konulmadan yaşamaya alışmak zorunda bırakılıyor.

DostoyevskiYeraltından Notlar” kitabında şöyle anlatır yok sayılmanın trajedisini:

“ Evet  baylar, dinlemek isteseniz de, istemeseniz de, neden bir böcek bile olamadığımı anlatmak istiyorum size. Önce gurur duyarak söyleyeyim ki, böcek olmayı bir çok kez istedim. Ama bunu bile başaramadım. Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır.” (1)

Image

Yeraltı İnsanı bir böcek gibi modern zamanların ezilmesi gereken ve onun için yaratılmış nesnesidir. Dostoyevski‘nin de belirttiği gibi böcek olmayı dahi başaramamış hiçliğin, isimsiz kahramanıdır. Hayatın sadece tozu olabilen kum tanesidir. Yeraltı İnsanının acı çekişi dahi insanlarca önemsenmez, acı çektiği bir normalin sadece yansıması olarak görülür. Toplum, Yeraltı İnsanını hiç var olmamış gibi sayar.

Yeraltı İnsanına eklediğimiz bu ürkütücü portre, onun modern zaman gölgesidir. Bu post modern gölge daha çok kentli acıların ürünüdür. Yeraltı İnsanı anımsattığı haliyle her büyük şehrin kaybedeni olmalıdır. Zaten kendisi kendisine yetememektedir. Nietzsche tabiriyle “sistemin baskıcı gücü” üzerine boşalmıştır. Bu bir metanın taşıması gereken mecburi sorunudur. 

Yeraltı İnsanı Nietzsche‘nin “üst insanının” tam zıddıdır.  Belki hukuk fakültesi öğrencisi Raskolnikov da Nietzsche‘nin üst insan kalıbına uygun değildir. Temel tezimiz: Normal şartlarda hiç bir entelektüel cinayet işlemez. Entelektüel insan barbarca hisleri barındıran insanlık dışı bir eyleme imza atamaz. En azından bu yolları denemeye yeltenmez. Yeraltı İnsanı da Raskolnikov da üst insan olmayı hak etmez. 

Yeraltı İnsanı, dönemin şifreli şiirler yazan Puşkin'i kadar gizemlidir. Varlığı ile kendi romanını yazmaktadır. Yeraltı İnsanı; Puşkin‘in Sen Petersburg üzerine yazdığı fakat aslında çarlık dönemine eleştirel bir yaklaşım barındıran şiirleri kadar gizemli ve derindir. Kendi varlığı sadece hedefidir. Yeraltı İnsanı dönem Rusya’nın o anındaki macerasının ilginç bir karakteridir. 

Adı sanı olmayan kahramanımız kendi iç yolculuğunda bazen meleksi yanına inmeye çalışırken orada şeytanını bulmuştur. İnsanoğlunun doğasında acı çekmek isteği olduğu gibi günah işlemek isteyen kötü bir yanı olduğu gibi. 

Yeraltı İnsanı doğası gereği düzenin içinde düzensizliği, huzur içinde kaosu ,varlık içinde yokluğu isteyebilir. Post modern çağın bütün bunalımlarını bünyesinde taşıyabilir. Dostoyevski belki bu bunalımlı karakterin varlık doğasını desenleştirmiş ve onun kendini bulması ya da bulamaması yolunu değil kendindeki çelişkileri süregelen bir yaklaşım yaşamasını sağlamıştır. Yeraltı İnsanı  Genç Dostoyevski‘nin ve Bay Golyadkin‘inin sanayi toplumuna seyahatidir. 

Yeraltı İnsanı olabildiğince kaygılıdır; modern zamanlarda endişeleri daha çok artmıştır. Efendilik, efendiliğe, kölelik köleliğe götürür; efendinin yaratımı ve  var olma sürecinin en anlamlı noktası  kölelerdir. Efendi, yönetmek arzuları bittiğinde dahi etrafında kullanışlı köleler arar ve bu köleleri hemen tanır. Yeraltı İnsanının vahim trajedisi, kölelik halinden kurtulma isteğinin kendinde yarattığı akıl almaz baskıdır...

Yeraltı İnsanı doğası gereği ve sistemin biçtiği rol gereği köle ruhlu olmak zorundadır. Yeraltı İnsanını, yaşadığı sosyal ortamı ve iş yaşamındaki yerini Dostoyevski nasıl anlatıyor; 

“Dairede belki yalnızca benim bir ödlek olduğumu düşünüyordum. Özellikle de bu yüzden ,kafası çalışan biri olduğumu sanıyordum. Ama yalnızca sanmıyordum bunu gerçekten de öyleydim: Bir ödlek, bir köleydim. Hiç çekinmeden söylüyorum bunu. Çağımızın kafası çalışan, aydın her insanı ödlek ve köle olmak zorundadır.” (2)

Ekmek parası için çalışmak insanı özgür kılmaz. Bir sistemin bir dairenin içinde olmak insanı sınırları belli bir köle yaşamına taşır. Orada yaşlanılır, sürünülür ve ölünür. Çalışma acısının bağlamında Yeraltı İnsanı kendini inşa edememiştir; çünkü Yeraltı İnsanının ruhunda bir devredilmez, devralınmaz bir yeraltı vardır ve bu yeraltından çıkış, bir nevi kendi çukurundan çıkması demektir. Bunu modern çağda başarabilme şansı olan pek az Yeraltı İnsanı vardır. 

Düşünmek ile kalın…


Kaynakça 

  1. Dostoyevski “Yeraltından Notlar” Can Yayınları sayfa 14 
  2. Dostoyevski “Yeraltından Notlar” Can Yayınları sayfa  55

     

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
9 kez görüntülendi. 182 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.