İnsanca Yaşamın Öznesi Hangi İnsandır?

13 Mart 2022

 

Kelimeler olmaksızın hayatı anlamak da yaşamak da çok mümkün değil. Üstelik kelimelerle bile hayatı ideal biçimde sürdüremediğimiz ortada. Yani kelimelerin var olması da kâfi değil. Bir de onları doğru tanımlamalarla kullanmak gerek. Eğer tanımlamalarda bir sorun varsa yaşam çeşitli ve bitimsiz sorunlarla dolar.

Kavramın tanımı, bağlamı ve kullanılış biçimi, kullanılış yoğunluğu amacımıza doğru biçimde hizmet edebileceği gibi kavramsal bir put da üretebilir. Dikkatle üzerine düşündüğümüzde zihnimizde çok fazla kavramsal putun varlığına şahit oluruz. Bu kavramsal bir puta dönüşen ifadelerden biri de “önemli olan insan olmak” anlamına gelecek söyleyişlerdir.

Hümanist bir perspektifle dini, etnik, kültürel aidiyetlerin insan olmaktan daha değerli olmadığını; bunların ikincil şeyler olduğunu, önemli olanın insan olmak olduğunu çeşitli biçimlerde ifade ederiz:

“İnsan olsun yeter, önemli olan insan olmak, hangi dinden hangi milletten olduğunun ne önemi var, insan olsun, insanca yaşamayı başarmalıyız vb.”

Hem gündelik dilde bu ifadelere sıkça rastlarız hem de öğretici, düşünsel ya da sanatsal eserlerde bu anlama gelecek mesajların sıklıkla kullanıldığını görürüz. Başlangıçta kulağa hoş, insana makul gelen bu ifadeler üzerine düşündüğümüzde farklı meseleler karşımıza çıkar.

Bu fikri, hümanizmden bağımsız okumak çok mümkün değildir. Ahlakın beslendiği din ve kültürden bağımsız olarak yeni bir ahlak anlayışının ve inancın bir ifadesidir aslında bu:

Asgari müşterekte buluşacağımız tek değer insan olmak.

İnsan olmanın tüm değerlerin önünde ve üstünde oluşunu ahlaki ve sosyal bir hedef haline getirmek de bir çeşit inanç ve ahlak biçimidir. Pek tabii ki bu da mümkündür. Ancak burada mesajın kaynağında aynı zamanda şu ifade edilmez: “Biz yeni bir dini ya da ahlaki öğretiyiz. Ve tek kutsalımız, en büyük değerimiz, asgari müştereğimiz, idealimiz ‘insan’dır.” Bu ifade daha önce de ifade ettiğimiz gibi inanç, kültür ve ahlak anlayışlarından bağımsız ve üstte konumlandırılır. Dolayısıyla da yeni bir öğreti-inanç olma iddiasında olmaksızın tüm insanlık tarafından kabulü talep edilir.

Peki, tüm insanlık için bir barış, uzlaşma, ortaklık, bağ ifade eden “insan olmak” ne anlatıyor?

Bu ifadede tanımın kavramla ilişkisi ve arzulanan mesajın sınırları net değildir. Zira insan kavramı yüceltilirken insan türüne ait olan iyi-kötü hususiyeti görmezden gelinmiştir. İyi ve kötü kavramlarının dini-ahlaki kavramlar olduğu, hâlbuki “insan olmanın önemi” vurgulandığında bunun din ve ahlaktan bağımsız söylendiği iddia edilebilir.

Bu da üç noktada sorunludur:

1- Eğer iyi-kötü kavramının insan türüne özgü olmadığını ya da insan türünün ontolojik olarak iyi olduğu, kötülüğün arızi-tali bir durum olduğu, başlangıçta insanın “iyi” olduğu ve yüceltilen “insan olmak” ifadesinde mebdedeki “iyi” insan kastedildiği söylenebilir. Ancak bu yaklaşım doğru değildir. Yaratılışçı bir perspektifle bakılırsa insan iyi ve kötü iş işleyebilme yeteneğine ve bunu tercih etme hakkına sahip bir varlık olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla özünde iyi ve kötüyü aynı anda barındıran bir varlık “idealize” edilemez. Önemli olan insan olmak dediğimizde kaynağı insan olan “öfke, nefret, ihtiras, kıskançlık duygularından doğacak öldürme dâhil tüm fiilleri hoş görmemiz gerekir. Çünkü önemli olan insan olmaktır. Ve insanın tüm tercih, eğilim ve eylemleri de değerlidir.

2-Hayır kast edilen bu değildir. Önemli olan “iyi insan olmak” denildiğinde tüm bu tartışmalar kapanır. Ve yeni bir tartışma ortaya çıkar: “İyi-kötü-doğru-yanlış” kavramları dini, kültürel ve ahlaki kökenli kavramlardır. Bu durumda da hangi dinin hangi kültürün kavramlarına göre, sorusu ortaya çıkar ki pek tabii bunun tek bir cevabı olmaz. Bu durumda da “önemli olan insan olmak” ifadesi irreel bir yaklaşım olur.

İnsanca yaşamak ideali diye ifade edilen, önemli olan insan olmak yaklaşımıyla anlatılmaya çalışılan şey “temel insani ihtiyaçlar, temel insani erdemler etrafında barış içinde yaşamak” gibi bir idealden bahsetmek romantik ancak pek de iyi niyetli bir yaklaşım gibi görünmez.

Bu romantik hedefin gerçekleşmesi için genelgeçer kabule göre bazı duygu ve durumlardan kendisini arındırmış bir insan profilinin varlığından söz etmek gerekir. Bu insan profili mümkün müdür? Öfkelenmeyen, arzulamayan, kıskanmayan, nefret etmeyen insan. Aynı zamanda mülkiyetçi ve hazcı dürtülerini dizginleyebilmiş insan. Bu dürtüler aynı zamanda tüm çatışmaların da kaynağıdır.

3-Yaratılışçı perspektifle yaklaştığımızda iyi-kötü hasletleri kendinde bulunduracak şekilde yaratılmış insan idealize edilemez. Ediliyorsa bu yeni bir inanç ve ahlak öğretisidir. Üstelik tutarlılık bakımından da kusurludur. Peki, evrimci bir anlayışla meseleyi anlamaya çalışırsak burada bir tutarsızlık söz konusu mudur? Bu nokta da çok sarih değildir. Evrim suretiyle “tanrısız” var olmuş insan türü de yemek, üremek ve barınmak için elde etme, sahip olma isteğiyle hareket edecektir. Bu durumda da muhataplarıyla bir ilişki içerisine girecek ve bu noktada da güç ve çatışma kavramları karşımıza çıkacaktır. Evrim devam edip insan geliştikçe bu güç ve çatışma kavramları etrafında bazı kurallar ve kurallara uyulmaması durumunda uygulanacak yaptırımlar belirlenecektir. Bu noktada da kural ve yaptırımlara uymak durumunda iyilik-kötülük, doğru-yanlış kavramları ortaya çıkacak, buradan da beşerî ahlak ve beşerî hukuk doğacaktır. O zaman da “önemli olan insan olmak, insanca yaşamak” değil “kurallara ve ahlaki ilkelere uyan, iyi insan olmak önemli” olacaktır.

İster ilahi ister beşerî olsun temel ahlaki normlar olmaksızın, iyi-kötü, doğru-yanlış kavramları olmaksızın insan türünü idealize etmek sorunludur. Bu kavramları insanın önünde sıfat olarak kullandığınızda da “hangi” sorusunu cevaplamak gerekir. Hangi inanç ve kültüre göre “iyi-kötü”. Bence bu çeşitlilikte bir sorun yoktur. Çünkü yaratıcı tek olsa da varlık çoktur. Ve çokluk zaten bir çeşitliliği, farklılığı içinde barındırır. Çeşitlilik ve farklılıklar ve bunlardan doğan tartışma ve çatışmalar da hayata dâhildir.

İnsanca yaşamak ve önemli olan insan olmak ifadeleri yalnızca bedensel olarak insan olmayı öncelediğinde “haz ve konfor” motivasyonu yüksek modern insanın geleneksel olarak onu huzursuz eden inanç ve kültür kökenli kısıtlanmalardan, sorumluluklardan kurtulması ve modern insanın haz ve konfora hızlıca ulaşması böylelikle bu iklimde semirecek sermayenin bekasını tahkim etmekse evet, önemli olan insan olmaktır.

Bence önemli olan iyi ve doğru insan olmaktır. Evet, iyi ve doğru kavramları “sorumluluk” gerektirir. Bu da külfetlidir. Ancak külfet olmadan nimet olmaz. “Önemli olan insan olmak ya da insanca yaşamak” anlamına gelen ve örgütlü dil tarafından yoğun biçimde kullanılarak kalabalığın bilincini-bilinçaltını üretmeye çalışan bu ifadeler kavramsal birer puttur.

Hülasa yaygın ve yoğun biçimde kullanılan kavramlar sorun üretme potansiyeline sahiptir. Kavram, kavramın tanımı, iletilmeye çalışılan mesajın hakikatle bağı üzerinde düşünülmeden herkesçe uzlaşıldığı, doğruluğu hakkında tartışma-şüphe olmadığı sanılan tüm söyleyiş ve kavramların kavramsal bir puta dönüşmesi söz konusu olabilir. Ve zihnimiz kavramsal putlarla doluysa zihnimizin hürriyeti de, hakikatle bağı da tartışmalı olur.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 448 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.