Tüm tanımlamalar yapılmış, teşhisler konulmuş, çözümler biliniyormuş, en iyi sistemler inşa edilmiş gibi kabul edilse de aslında insana- insanlığa dair sorular ve sorunlar ortada dağ gibi duruyor. Dağ gibi sorunların çoğunluk tarafından görmezden gelinmesi ya da rıza gösterme, ikna olma hali dikkat çekiyor. Sanıyorum ki kapitalizmin en büyük başarısı artık kendisinden başka bir yaşam formunun olmadığına insanlığı ikna etmiş olması olmalı. Yaygın ve yerleşik kabuller ile alanını tahkim eden modernist-kapitalist anlayış insanı b
aşka türlü düşünmekten alıkoyuyor ve insana başka türlü düşünme imkânı tanımıyor. Bu noktada ikna olan insan artık modernizmden-kapitalizmden kaynaklanan sorunları hayatın doğal ve aşılmaz bir parçası olarak görüp bunlarla yaşamayı içselleştiriyor.
Mevcut sorunları oluşturanların değil de bu sorunlara muhatap olanların kabullenmişliği modernist-kapitalist bir dünyada emek ve sermayeye dayalı sorunları da çözümsüz kılıyor. Adil olmayan, çatışmacı bir emek-sermaye ilişkisi; modern ahlakla hayatı tanzim eden insanın kapitalist bir ekonomik anlayış içinde yaşamını sürdürmeye rıza göstermesi, hatta başka türlüsünün mümkün olmadığını kabul etmesi herhangi bir iyileşme ihtimalini de ortadan kaldırıyor. Çünkü sorunların kaynağı olan bir anlayış aynı zamanda o sorunlara çözüm geliştiremez. Yani su içerken boğulan birisini su içirerek kurtaramazsınız. Emek-sermaye ilişkisini sömürü düzenine çeviren şey modern ahlak ve kapitalizm ise çözümü aynı yerde bulamazsınız.
İnsanlığın içinde bulunduğu duruma dair gözlem yapan, bu konuda düşünenler genel itibarla “sistemin kötü olduğu, sömürünün hakim olduğu, adaletin olmadığı, insanlığın bir ahlak krizi ile boğuştuğu” serzenişlerinde bulunsa da çözüm noktasında “artık elden bir şey gelmeyeceğini” belirterek bahsi kapatıyor. Sorunun ne olduğuna dair hemen herkes doğru noktalara işaret ediyor. Çünkü herkes bir biçimde sorunu yaşıyor. Ancak bu sorunun nereden-niçin kaynaklandığına dair derli toplu bir analiz ve bu sorunun nasıl çözüleceğine dair kendi içinde tutarlı bir alternatif yaşam anlayışı ortaya koyamıyor. Alternatif yaşam önerileri daha önce denense de “ütopya” diye nitelendirilmekten kurtulamamışlar. Güzel ama uygulanması mümkün değil.
Tam da bu noktada Prof. Dr. Cengiz Anık ’ın Modernitenin Meşruiyeti ve Emek isimli çalışması karşımıza çıkıyor. Nobel Yayınlarından Temmuz 2022’de çıkan kitap yazarın ifadesi ile “alternatif bir dünya ile yeni bir yaşam alanı” iddiası taşıyor.
Tabii ki bu bir iddia. Ancak yaygın ve yerleşik kabullerin içinde olan bitene rıza gösteren, kabullenen, hız, haz ve konfor kavramlarıyla kuşatılmış insanlığın durup düşünmek, bakış açısını değiştirmek noktasında bir irade gösterip göstermeyeceği meçhul. Çünkü alternatif bir yaşam alternatif bir ahlak anlayışına, bu da farklı kavramlarla tekrar düşünmeye yani yeni bir dil kurmaya işaret ediyor. Bu noktada yazar birçok yerde “bunun bir iddia olduğunu, bu iddianın tartışılması gerektiğini, üzerinde akademik çalışmalar yapılması gerektiğini” ifade ediyor. Yani çalışma aslında nihayete erdirilmiş, son noktası konulmuş değil. Bir başlangıç bir ışık niteliği taşıyor. Kabul edelim ki eser çok değerli bir bakış açısı, ciddi bir emek ve cesaret ürünü.
Yazar, insanlığın içinde bulunduğu durumu kavramların-dilin bir sonucu olduğunu bildiği için ayrıntılı biçimde insanlığın düşünüş serüvenini ve bu serüvenden hasıl olan kavramları ve bu kavramların fiili durumu nasıl tesis ve tahkim ettiğini ayrıntılı biçimde ele almış. Metin aslında felsefi ve sosyolojik açıdan kavramlara panoramik bir bakış içeriyor. Zira bugün politikadan finansa, sanattan bilime kadar her süreç “kavramlar” ile tesis ve tahkim edilmiş durumda. Onun için bu kavramların ne olduğu, hangi kültürlerde, nasıl, hangi insani tecrübe ile üretildiği, kavramlar üzerinde oluşan kabullerin daha sonra bir yaşam biçimine nasıl evrildiğini ortaya koymadan herhangi bir sorunun doğru teşhis edilemeyeceği açıktır.
Kitabın ilk üç bölümünde, insanlığın “insanı, varlığı tanıma ve tanımlama çabası (ontoloji), bu çabalar sonucunda kavramlar üretmesi(epistemoloji) ve bu ontik ve epistemik hasılanın bugün içinde yaşadığımız “emeğin sömürüldüğü, adaletin olmadığı, iklim ve çevre sorunlarını doğuran ürkütücü bir tüketimin olduğu” hayatı nasıl ortaya çıkardığı ayrıntılı biçimde ortaya konulmuş.
Sanayi devrimi sonrasında özellikle emek-sermaye ilişkisinde görünür olan ve insanlığın büyük çoğunluğunu etkileyen emeğin değersizleşmesi ve emekçinin-insanın değersizleştirilip sömürülmesi de bu konuda işçi sendikalarına bir misyon yüklemektedir. Bu bağlamda yazar kitabın dördüncü bölümünde sendika kavramını tarihi süreç içinde ayrıntılı biçimde ele alır. Sendikaların sermaye ve devletle ilişkisini analiz eden yazar bu noktada alternatif yaşam iddiasında “ahilik” kavramına işaret eder.
Kitapta ahilik ve fütüvvet kavramına yapılan atıflar çok kıymetlidir. Hatta alternatif yaşam iddiasının zemininin önemli bir parçası ahiliktir. Yazar sonuç bölümünde “İnsanlık tarihinin bazı evrelerinde burjuvazinin var olması ve ekonomik faaliyetlerin, siyasal sistemin, yaşam tarzının genele teşmil edilmesine yönelik koşullar mevcut olmuş ancak bunun sakıncaları ve tehlikeleri önceden fark edildiği için tevessül edilmemiştir. Nitekim burjuvaziye yataklık eden orta tabaka yani zanaatkar, esnaf, imalatçı tüccar kesiminin ilk örgütü ve yaşanmış örneği olmasına rağmen Ahilik; toplumun belirli bir kesiminin ticari kapitalizmi var etmesini bizzat önlemiş ve bunun engellenmesine yönelik zihniyet dünyasını bizzat telkin ve tesis etmiştir”* der.
İşte bu ahilik ve fütüvvet tecrübesini var eden anlayış Maturidi ’nin tevhid anlayışıdır. Yazar kitabın Alternetif Ahlak ve Yaşam isimli beşinci bölümünün Alternatif Zihniyetin Kuramsal Zemini alt başlığında konuyu ele alır. Teslis ve pagan anlayışından doğan modern ahlakın tabiat ve varlık üzerindeki tahribatına karşı Maturidi’in tevhid perspektifli ahlak anlayışının nasıl alternatif olduğun ayrıntılı biçimde ele alır.
“Maturidi modern zihniyetin muhtemel tahribatını bin yıl kadar önce gözler önüne sermektedir. Ona göre kainattaki tüm varlıklar birbiriyle ilişkilidir ve entegre bir organizma özelliği arz etmektedir… Günümüzdeki ekolojik dejenerasyon ham madde israfının, havanın, suyun, toprağın ve canlı yaşamının tehdit altında olmasının nedeni modern bilim ile zihniyetin Maturidi’yi anlayamaması ya da çarpıtması sonucudur.”**
der yazar. Bu bağlamda yazar aslında modernist zihiniyetin hegemonyasından kurtulup insanın tekrar alternatif kavramlarla düşünmesini ister. Teslisten ve pagan anlayıştan doğan modern zihniyetin yerine Maturidi’nin tevhid anlayışıyla üretilecek bir bakış açısının geçmişte var ettiği ahilik-fütüvvet tecrübesi gibi insanlığa bir ışık olabileceğini, bu ışığın aydınlattığı alanda “alternatif ahlak ve yaşam alanı” iddiasının tartışılmasını ister.
Alternatif ahlak vurgusunu yazarın çözüm yolu olarak kabul edebiliriz. Kişinin ve toplumun alternatif ahlak anlayışı ile inşa edilmeden herhangi bir sorunun çözülemeyeceğini vurgulayan yazar, ahlak kriterlerini “ adalet, muavenet, haya, basiret ve şecaat ” kavramları etrafında detaylandırıyor. Bu noktada aslında tüm sistemlerin teorik olarak kendi içinde tutarlı olmaya çalıştıklarını, teorik olan pratiğe aktarıldıktan sonra sorunların ortaya çıktığını düşünürsek yazarın iddiasını anlamak daha kolay olur. Çünkü insan faktörü yaşam sahasında teorik iddianın aktörü olunca problemler ortaya çıkar. Bu da insanın ve toplumun hayatı anlama biçimi yani ahlak ve zihniyetin temel belirleyici olduğunu gösteriyor. Yani adil bir yaşam da sömürü içinde bir yaşam da doğrudan ahlakla ilgili bir durumdur, dolayısıyla sorunlu mevcut durumdan kurtulmanın yolu da “alternatif ahlak” ile mümkündür, iddiası belirginleşiyor. Tabii ki yazar bunu detaylandırıp gerekçelendirdikten sonra bir iddia olarak sunuyor.
Prof. Dr. Cengiz Anık, kitabın girişinde
"Kitabın ortaya çıkmasına Hak-İş Konfederasyonu ve Hizmet-İş Sendikası Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın teşvik ve tavsiyelerinin neden olduğunu söyleyebilirim. En fazla mağduriyetin yaşandığı endüstriyel ilişkiler alanındaki kurulu düzenin neden olduğu tahribatları, bir işçi lideri olan sayın genel başkanın sürekli vurguladığı bilinmektedir.”
diyor. Yani “Adaletsizlik ve sömürü var!” diyenlerin “Peki çözümünüz nedir?” sorusuna verdiği bir cevap olarak görülebilir bu kitap.
* Modernitenin Meşruiyeti ve Emek- Prof. Dr. Cengiz Anık sf 298
**age sf 189
Not: Kitap, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı NO:86 06570 MALTEPE – ANKARA adresindeki Hizmet İş Sendikası Genel Merkezinden “elden” ücretsiz temin edilebilir.
Yeni yorum ekle