Balkanlar'da Türkçe Üzerine...

01 Aralık 2015

 

Balkanlar’da Türkçe ne ifade ediyor? Balkanlar, Türkiye kamuoyu için, bizler için ne ifade ediyor diye de farklı bir başlangıç da yapılabilir. Balkanlar’da yaşayan insanlar için severek kullandığım 3 ana kavram var: soydaş, akraba ve komşu. Bu kavramlar bizim kültürümüzde vazgeçilmez çok önemli manalar ifade ediyor. Doğu Trakyamız hariç, Balkanlar’da halen 1 milyona yakın Türk soydaşımız yaklaşık 10 milyon civarında da akraba topluluklar olarak nitelediğimiz Müslüman kardeşlerimiz yaşıyor. Bunların dışında birçoğuyla yaklaşık 500 yıl komşu hayatı sürdürdüğümüz Sırbı, Hırvatı, Bulgarı, Yunanı, Makedonu, Romeni vb. derken 50 milyon civarında insan yaşıyor.

Osmanlılar 1352’de Gelibolu’nun fethiyle Rumeli’ye ayak bastılar. 1912-13 Balkan harpleriyle ise (Doğu Trakya hariç) tüm Rumeli’yi kaybederek geri çekildik. Acısıyla tatlısıyla 561 yıl birlikte yaşadığımız insanları, soydaşlarımızı, akrabalarımızı komşularımızı, araya yeni sınırlar çizildi diye unutmamızı kimse bizden beklemesin. Çok değil 100 sene geçti ayrılıktan. Ancak değişen dünya dengeleri, ekonomik işbirliği alanları, turizm, ziyaretler, devletlerarası işbirliği temasları vs. unsurlar yüzünden son 20 yılda daha bir yakınlaştık. Unuttuğumuz hafızamızı yeniden tazeledik. Hatırladık, araştırdık ve yollara düştük. Gördüğümüzü öyle birkaç sayfada, yazıda ve hatta birkaç kitapta anlatmamızı beklemeyiniz lütfen. Bir insan bile zübde-i alem iken, bizler Balkanlar alemini nasıl sığdıralım birkaç cümleye. Bu sebeple yazımızda Balkanlarda Türkçe eğitime dair kısa bir girişten sonra günümüz Balkanlarında Türkçe’nin yerine değinmeye çalışacağız.

Osmanlı Devleti'nin bölgeden ayrıldığı 1913'den sonra, Balkanlar'daki Türklerin kaderi artık makûs bir talih haline gelmişti. Balkanlar'da en fazla Türk'ün yaşadığı Bulgaristan bu konuda daima sorunlu bir tavır sergilemiştir. Krallık döneminde bazı özel okullarda Türkçe'nin okutulmasına izin verilmesine rağmen devlet çatısı altında yaşanan zorluklar sosyalist dönemde de devam etmiştir. 1992'den sonra anayasal hak olarak, halkların ana dilinde öğrenim görmesine müsaade edilmiştir. Ancak uygulamadaki zorluklar, öğretmen yetiştirme sorunları vb'ye rağmen kısıtlı da olsa haftada birkaç saat seçmeli ders olarak Türkçe okutulması mümkün olmuştur.

Yunanistan'da Türkçe eğitim varolmasına rağmen günümüzde Türklerin varlığı resmi olarak kabul edilmemektedir. Romanya'da sosyalist dönemde Türkçe eğitime müsaade edilmemiş, demokratik dönemde ise bu eğitimde büyük zorluklar çekilmiştir.

Yugoslavya'da yaşayan Türkler, diğer Balkan ülkeleri ile mukayese edildiğinde nisbeten en iyi durumda olanlardı. Krallık döneminde Türkçe eğitim sözkonusu değildi. II. Dünya Savaşı'nın bitiminden bir müddet yaşanan konjönktürel gelişmelerden sonra Yugoslavya SFC'de 1951 yılından itibaren Türkçe eğitim başladı. Özellikle Makedonya ve Kosova'da yaşayan Türkler, birçok noktada 8 yıllık temel eğitimde Türkçe eğitime kavuştular. Daha sonraki yıllarda Üsküp, Ohri, Kalkandelen gibi şehirlerde Türkçe lise de açılmıştır. 1991 yılında Makedonya'nın ve 2008 yılında Kosova'nın bağımsızlığından sonra Türkçe eğitim sınırlı da olsa halen devam etmektedir.

Balkanların elimizden çıkmasından 103 yıl geçmesine rağmen tüm Balkan ülkelerinde yaşayan Türklerin en büyük problemi, halen Türkçe eğitim görme hakkıdır. Kağıt üzerindeki hakların pratikte verilmemesi, ders kitaplarının basım ve dağıtımında yaşanan zorluklar, Türkçe öğretmen yetiştirilmesi ve görevlendirilmesinde çıkarılan problemler, Türkçe eğitim alan öğrencilere üniversite kapılarının adeta kapanması vb. birçok problemler yaşanmaktadır. Aslında bir atasözü burada mana kazanmaktadır: Müslümana gâvur eziyeti.

Günümüz Balkanlarında Türkçe'nin yeri ve önemine Sevgili Tufan Gündüz hocamızın; Mehmet Akif, Arnavutlar ve Türkçe konulu güzel bir yazısı ile başlamak istiyorum. Bu yazının bir kısmında tanıştığı bir Arnavut arkadaşını hocamız şöyle anlatmaktadır:

"...Ben bir Arnavut milliyetçisiyim. İnşallah Arnavutlar başarılı olacak. (O sıralarda Kosova konusu gündemdeydi) Ama ben aynı zamanda bir Türk milliyetçisiyim. Türkiye'ye bir şey olsa ben Türkiye için savaşırım." Çok garibime gitmişti...

Onunla büyük fincanda kahve içerek yaptığımız sohbetlerin birinde bir konuğumuz daha oldu... Türkçe'yi nereden öğrendiğini, en azından İstanbul da mı kaldığını sordum. "Hayır biz evde Türkçe konuşuruz." dedi. Anneniz Türk mü diye sordum. "Hayır biz Arnavutuz" dedi. Büsbütün şaşırdım. Anlamaya çalıştım. Açık ve anlayacağım şekilde söyledi. "Biz Arnavutuz. Evde Türkçe konuşuruz. Neden bilmiyorum ama Türkçe bizim Anadilimiz gibidir. Arnavutçayı da konuşuruz." dedi. "Peki" dedim "İlk hangi dili öğrendiniz? Türkçe mi, Arnavutça mı?" Düşündü, bilmiyordu. O zamana kadar da aklına hiç gelmemişti ilk hangi dili öğrendiği, çünkü bir fark görmüyordu ikisi arasında.

...

Mehmet Akif aslen Arnavut idi. Hayatı İstanbul'da geçti. Hayatının hiç bir evresinde ne Arnavut, ne de Türk olduğu tartışıldı. Kimsenin de aklına gelmedi. Şiirlerini Türkçe yazdı ve yayınladı. Onun şiirlerini okuyanlar, "Vay be, adam Arnavut ama Türkçe'yi ne güzel kullanmış." demedi hiç bir zaman. Evinde ilk hangi dili öğrendiğini de kimse merak etmedi. Belki kendisi de bunu hiç düşünmedi. Tıpkı benim Tuzla şehrinde karşılaştığım Arnavut gibi o da ilk hangi dili öğrendiğini bilmiyordu. Akif için Türk olmak doğal bir duyguydu. Tabiatında vardı."

Mehmet Akif'teki basiretin binde biri bizde olsa, emperyalistler ne geçmişte, ne de şimdi Balkanlar ve de başka yerlerde başarılı olabilirlerdi. Türk, Balkanlarda ırkı aşan bir kavramdır. Türkçe ise sadece Türk ırkının dili olmayacak kadar üstün bir imparatorluk dilidir. Türkçe, Balkanlar'da orada yaşayanların tabiriyle “kasaba dilidir”. Balkanlar'da Türkçe'yi köylüler bilmez(di). Birazcık vizyonu olan bir Arnavut, özellikle Üsküp ve Makedonya'da yaşayanlar Türkçe'yi evde konuşurlar, yaşatırlar. Türk ırkından veya Türk milliyetçisi olmalarına da lüzum yoktur. Çünkü dedelerinden gelen Devlet-i Aliyye ruhunu genetik kodlarında taşırlar.

Hiç Türkçe bilmeyen Boşnakların birçok ilahiyi halen Türkçe okumaları, bize İslamiyet'i buraya getirenin kimler olduğunu haykırmaktadır adeta. Bosna'da Osmanlı görmüş yaşlı bir Boşnak hocanın sözünü duymuştum. "Kim ki Türkçe bilmez, Allah'tan korkmaz!".

Bu sözü Balkanları bilmeyen İslamcılar da anlayamaz, kendisine sadece milliyetçiyim diyen Türkler de anlayamaz. Bu olay Balkanlara özel bir durumdur.

Osmanlı'nın Balkanlar'dan çekilmesinden 1980 yıllarına kadar halk düzeyinde Arnavut ırkçısına rastlayamazdınız. Daha doğrusu, Arnavut milliyetçisiyim diyerek, Osmanlı Türk düşmanlığı yapana rastlayamazdınız. Özellikle Enver Hoca'nın Arnavutluk'unun Kosova'da yaşayan Arnavut milliyetçiliğini tetiklemesi, Yugoslavya'nın ana unsuru olarak güçlenen Sırp teorisyenlerin alttan altta dantel gibi işledikleri politikalarla, Arnavut unsur arasında Türk ve Türkçe düşmanlığı politikaları uygulanmıştı. Bu siyaset, özellikle üniversite düzeyinde eğitim almış Arnavutlarda daha bir aksülamel bulmuştu. Ancak 2000'li yıllardan sonra bu azalmaya başladı. Çünkü Türkiye artık eskisi gibi güçsüz bir ülke değildir.

Biz beğenmesek de dizilerimizi Balkanlar'da seyreden halklar Türkçe öğrenmeye, ve konuşmaya özenmeye başladılar. Balkanlar'da Türk ve Türkçe silinmemelidir. Onlar, Türkçe öğrenmek zorunda oldukları kadar biz de Arnavutça, Boşnakça ve de hatta Sırpça, Bulgarca, Yunanca konuşabilmeliyiz. Neticede kendimde gördüğüm en büyük eksikliklerden biridir son söylediklerim. Balkanlar özelinde tüm Balkanlılar keşke birbirlerinin dillerini öğrenebilseler. Balkanlar'da neden öncelik sadece birbirimizin dili olmalı? Biz en az 500 yıl bir arada yaşadık da ondan. Kosova, Bosna ya da Makedonya'ya gittiğimizde bir Müslüman Arnavut ve Boşnak ile, Hristiyan da olsa eski komşularımızla İngilizce konuşmak kadar berbat ve de utanılması gereken başka bir şey olamaz.

Günümüzde ise güzel gelişmeler oluyor. Sosyalist dönemde Balkanlar'da Türkçe ve Türkler (Osmanlı) aşağılanırdı. Şimdi ise binlerce insan Türkçe biliyor, Türkçe kurslara gidiyor. Hatta dizilerimiz (Türkiye'deki Türkler olarak dizilerimizden memnun olmasak da) yüzünden hayranlıkla Türkçe öğrenmek istiyor. Tabii bu meseleyi sadece dizilere bağlamak da doğru olmaz. Turizm, ekonomik işbirliği, siyasi güç vs. sebepler de var.

Tabii, Türkçe demişken, Balkanlar’da bütün zorluklara rağmen hala Türkçe yazan dostları da hatırlamadan olmaz. Kosova Türk Edebiyatı’nın yaşayan büyük çınarlarından biri olan ve Türkçem isimli bir çocuk dergisi yayınlayan Zeynel Beksaç'ın, yaptığı bir konuşmada Türkçe’ye dair sarfettiği, birkaç cümlesini hatırlamadan olmaz:

“...Balkanlarda, Rumeli kavşaklarında yüzyılı aşkın yalnızlığımızda Türkçe hep siperimiz oldu. Adam gibi yaşamak için; dilimize, geleneğimize, eğitimimize, kültürümüze, kimliğimize sahip çıktık. Varmak istediğimiz hep yarınlar olduğu için, direncimizi hiç yitirmedik. Bir dünya dili olan Türkçemize yosunun taşa sarıldığı gibi, hanımelinin duvara yaslandığı gibi, öylece bağlandık.

Balkanlarda Türkçe yazmak, soluk alışımızın dört dörtlük anlamı, görkemli yazgımız; kardelenimiz, ölmezotumuz, asırlara meydan okuyan çınarımız demekti.

Türkçemiz, buğulu aynalarda pak ve biricik gerçeğimiz, Balkanlarda, Rumeli tuzaklarında Hızır’ımızdı. Kerpiç duvarlarımızda deste deste sararmış tütün yaprağı, viran tavanlarda tozlu kuru üzüm, bırakıp giden atların pas tutmuş nalı, uğurumuz, muştumuz, tiryakimizdi.

Evet, bizler buralarda kalanlar, vatan diye bellediğimiz bu toprakları terk etmeyenler olarak bu dille nakış nakış dokundu direnç kilimimiz Rumeli’de. Kaldırımda çiçek açıp, dilkalemizde bayrağı onurlu onurlu dalgalandırdık. Serpilmişliği bir ilenç diye yakıştıramadık kendimize. Hoşgörümüzle, sevgimizle Mevlâna’ydık, Yunus’tuk, Köroğlu, Karacaoğlan’dık.

Balkanlarda yazmak, bu coğrafyada; yüzü ak, alnı açık, başı dik, aslımıza yakışır bir duruşla varolmak demektir. İnsanlık kıyılarına vuran dalgaydık ya, sözünün eri olana saygımız sonsuz oldu. Ancak, iç çamaşırlar gibi değişen insanlardan olmadık hiç. Ne ettiysek, kimliğimize, dilimize, edebiyatımıza şemsiye açarak, bizler için olmazsa olmaz özelliğini taşıyan bu değerleri doludan, selden, kem gözle bakanlardan korumak içindi.

Bizler ki Balkan Türkleriydik, Prof. Dr. Mustafa İsen’in dediği gibi “ötelerden bir ses”tik yani. Oyuncağı elinden alınmış çocuklar misali... Hüznümüz yüreğimizde tutsak kaldı. Dokunsalar, hasret dağları gözyaşı döker içimizde. Bir haykırabilsek Tuna akar, Vardar akar, Arda akar, Akdere akar. Öylesine doluyuz Türkçe sevgisiyle, Öylesine dolup taşar Türkiye sevdamız... Balkanlarda Türkçe yazmak böyle bir şey işte!”

Hayranlıkla okuduğum bu satırlardan sonra ayrıca eklemek isterim ki bu aynı zamanda bir güç meselesi. Çok şükür Türkiye güçlü ve de ister beğensin, ister beğenmesinler, Türkçe'nin ve Türkiye'nin rolü günümüzde Balkanlar'da artık etkin (Ve daha da artacak bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Yeterli mi? Şüphesiz değil daha da gelişmeli).

Zaten Balkanların/Balkanlıların gönül başkenti İstanbul'dur. Etki merkezi İstanbul'dur. Hayali İstanbul'dur. Turistik destinasyonu İstanbul'dur. Para kazandığı ticaret yaptığı yer İstanbul'dur. Su mecraını bulur. Sömürgecilerin amaçları akamete uğradı.

Türkiye'de yaşayan Türklerin yıllarca unuttukları Balkanlar, önce gönüllerine sonra da gündemlerine girdi artık. Onun için Boşnağı, Arnavudu, Sırbı, Hırvatı, Yunanı artık Türkçe öğreniyor, öğrenmek de zorundalar. Balkanlar'dan gelen nesiller olarak biz de Balkan lisanları eksikliğimizi giderdiğimizde problem tamamen ortadan kalkacaktır. Balkanlar'da Türkçe ve Türkiye'ye düşman yaşlı ve inatçı ihtiyarların nesli birer birer tükeniyor.

Balkanlar’da yaşayan tüm asli unsurlar yani bizim tabirimizle komşular, kulaklarına dışarıdan laf üfüren emperyalist Batı ya da Ortodoks mezhebini kullanarak klasik politikalarını devam ettiren Rusya’yı değil, önce birbirlerini dinlemeliler. Önyargılarından kurtulmuş olarak tahliller yapabilen tüm Balkan aydınları; bölgede emperyalist amacı olmayan tek dünya gücünün, tek devlet ve milletin Türkiye olduğunu görecektir.

Balkanlar’da yaşayan Müslüman unsurlar birbirlerinin milli kimliklerine, kültürüne saygı duyarak, bizi birleştiren İslamiyet'in özüne vakıf olup, aralarındaki muhabbet ve tevhid ruhunun çoğalmasına gayret göstermeliler.

Eh madem ki artık Türkiye ve Türkçe bölgede etkisini arttırıyor; Balkanlar’da yaşayan Hristiyan komşularımız da Türkçe’nin konuşulmasını artık kabullenmeliler. Bizlerin ikinci hedefi ise Balkan dillerini öğrenmek olmalı tabii ki. Bu iki hedef, bütün Balkanlıların birbirini tanıyıp sevmeleri neticesini doğuracak bir köprü olacaktır. Bu da Balkanlar’da kalıcı barışı gerçekleştirecek, inşa edecek ana unsurlardan sadece biridir şüphesiz.

Bitirirken son olarak Balkan kelimesi Türkçe zaten. Başka söze gerek var mı?

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 1,220 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.