Siyâset
Hepsinin değilse de siyasetçinin cebinde iki rapor vardır; bir şey olduğunda "iyi ki oldu, zaten bizim de arzuladığımız buydu" raporu, aynı şey olmadığında ise "iyi ki olmadı, zaten biz de başından beri böyle düşünüyorduk" raporu. Gerektiğinde de "bakın, biz bu konuyu daha önce rapora döktük" diyerek her halükarda haklı olduklarını ispata çalışır. Vatandaş siyasetçinin ne yaptığına değil de, ne söylediğine baktığı sürece bu oyun devam edip gider.
***
Tavında Dövmek
Her şeyin bir tepki gösterme zamanı var. Zamanında gösterilmeyen tepki yararsızdır. Bir fıkra anlatıldığında gülmeyi sonraya bırakmak ya da gol atıldığı anda da tezahürat yapmayı ertelemek bizi komik duruma düşürebilir. Gecikmiş adalet de böyle bir şeydir.
***
Çıkmazdayız
“Ya ben, çıkmaz sokaklar paratoneriyim !
Ya da bu şehrin bütün sokakları çıkmaz” diyor Hacı İsmail Karatoprak
***
Minnet
“Rızkımı veren Hüdadır
Kula minnet eylemem!”
Sizce de böyle bir iddia atomu parçalamaktan daha zor değil mi?
***
Bilmek İnanmak
Bilmek mi önce gelir, inanmak mı? Bilgilerimizin büyük bir bölümünü hazır buluruz ve inancımız yine çok büyük ölçüde bunlardan oluşur. Biliyoruz dediklerimiz bize öğretilendir, tıpkı inandıklarımız gibi. İnanmak eleştiriyi kapıda bırakır, bilmekse eleştiriye açıktır.
***
İyilik
" Hayatında birilerine, asla geri ödenemez bir iyilik yapmamışsan, yaşamış sayılmazsın."
Gökçen Demiray Erk
***
Eyvallah
“Yaşam eşsiz güzelliğini, hayatın kıyısında durup seyredenlere değil, cesur olanlara sunar”
Aysel Kelekçi
***
Aptal
“Yanlışa düşen değil; yanlışı savunan aptaldır”. Pehlivan Uzun
***
İzzet Molla demiş ki
Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harab; Eyler anı müdahane-i aliman harab.
***
Hak Hukuk
“Benim haklarıma tecavüz eden müslüman bile olsa kardeşim değildir... Her ne sebeple olursa olsun onu kardeş görürsem çakallık bendendir derim...” Hasan Yıldız
***
Bir Türkü
Maslahatin nedir şarı sorarsın
Sarraf olmayınca girme şâra sen
***
Yok Öyle Şey
“Herkese giden, bize gelmesin”
Hasan Kahraman
***
Körler Sağırlar
“Allah kimseyi burnunun dibindeki sevabı görmeyecek kadar kör etmesin”. Hasan Namlı
***
Olmak ya da Olmamak
Yazmak ya da yazmamaktan daha anlamlıdır
Yazma ve düşünme çabası olsa olsa yaşama katılmama ya da katılamama ezikliğinin bir kılıfı olabilir. Yazamadan hatta düşünemeden duramama bir erdemden çok hastalığa benziyor.
Bence düşünme ve yazma kaygısı saadetten çok sorun getirir. Sanki her geçen gün, biraz daha, birer yazı ve düşünme makinasına dönüşüyoruz.
Saksıdaki çiçeği koklamak ruhumuza bıraktığı letafeti, zerafeti hissetmek o çiçeği düşünüp yazarak bir sorun haline getirmekten daha önemli ve sağlıklıdır. Etrafımızda, düşünemeden ve yazmadan duramayan hasta tipleri tedavi edebilmek için önce böyle bir hastalığı tarif ve yine böyle bir hastayı teşhis edebilecek sosyo-psikolojik yaklaşıma ve zihni derinliğe sahip olmak lazım. Çok seslilik demokrasinin hem sebebi hem de neticesidir. Kuru gürültü ise cehaletin hem sebebi hem de neticesidir.
Her şeyi yazmak, her şeyi düşünmek zorunda mıyız? “Hem yazdıklarımız, okuyanları azıcık bile olsa rahatsız etmiyorsa” niye yazalım ki
Değerli yazarımızı tebrik…
Değerli yazarımızı tebrik ederim. Her zamanki gibi bizi düşüncelere sevk etmiş ve acıların içinde kıvrandırmıştır. Bense yazmak ve yaz(a)mamak konusunda birkaç söz söylemek istiyorum. Yazmak yaşamanın veya tam tersi yaşayamamanın azığı gibi. Her iki şekilde de elimizle önümüze a4 kağıdını koydurtuyor. Ancak ne var ki bir el yazarken diğer bir el yazamıyor. Gerekçeleri farklı olsa da insan, ya boğulmaktan kurtuluyor ya da boğulup gidiyor. Yazmak kolay olmuyor. Düğüm olmuş hayatı sözlere aksettiremiyor. Yılıyor veya yıldırıyor kalem. Ah, ben de yoruldum birkaç satırla üstat. Selamlar, hürmetler.
Yeni yorum ekle