Bir Doğu Mefkûresi olarak Siyonizm ve Batının Doğulu (barbar) Kökenleri Üzerine

08 Ağustos 2025

Siyonizm doğulu bir imandır, doğulu fetihçi bir mefkûredir.

Image

Siyonizm, Yahudiliğin bilindik tarihsel doğu karakterini yansıtır: Tanrıya inanıp ona karşı sorumluluğunu mümince kuşanmak yerine, seçilmiş millet olma şımarıklığıyla tanrıyı kendi işine koşturmanın yollarını arar. Musa, Turi-Sinaya çıktığında aralarında kardeşi (peygamber) Harun bulunduğu halde, Yahudiler hemen pagan bir tanrı arayışına girmiş, yeni ayak bastıkları toprakların tanrısı Baal'a ve onun kutsal hayvanı boğaya tapınmaya başlamış, kısa yoldan yerli Kenan dinine eklemlenerek alışık oldukları Mısırdaki yerleşik (ve çöle nispeten) konforlu hayatın tadını çıkarmak istemişlerdi. Ancak tanrının onlar için başka planları vardı; istedikleri dünya nimetlerine ulaşmak ve sözde va'dedilmiş topraklara girmek için Filistinlilerle savaşmaları gerekiyordu. Bu savaş kendilerinden istendiğinde Musa'ya git sen ve rabbin savaşın biz burada oturuyor olacağız demişlerdi. Bu küstahlıkları yüzünden hepsi çölde ölmüş, Filistine girememişlerdi.

Image

Siyonistler, İbrahim'i, Yakub’u hatta Musa’nın onları çağırdığı İbranilerin tanrısı Elohim'i terk ettiler. O seçilmişlik fantezileri ve derindeki inançsızlıklarını koruyarak yeni bir mit oluşturdular. Daha sonra onlara fetih sağlayan savaşçı tanrı Yahwe'ye dayanan ve Talmudik kehanetler üzerinden doğulu köklerinin derinlerine inerek yıkıcı ve fetihçi iman düzeyinde bir ideolojiye ulaştılar. Sadece bir mitostan ibaret olan Arz-ı Mevud fantezisini ne pahasına olursa olsun gerçek/hakikat kılmak için inanılmaz stratejiler çabalar ortaya koydular. Bunun için ayrı bütçeler oluşturup Dünya’nın önde gelen akademilerini kurdular. Akademideki üstünlüklerine dayanarak Arkeolojik ve Antropolojik kazı ve araştırmalar yaptırdılar, bulgu ve bilgileri manipüle ederek, sözüm ona mitoslarına güçlü bir arka-plan oluşturdular. Mitosun yaratıcı gücünden yararlanarak Batı toplumlarının elit tabakasını ayarttılar, Siyonizm’in amaç ve hedeflerine inandırdılar. Batılı devletleri ve yönetici elitleri satın alarak, zaaflarından yararlanıp şantajlayarak kendi gündemleri için seferber ettiler. Bu bağlamda batıyı, Hristiyanlardan devşirdikleriyle inşa ettikleri evangelizm üzerinden doğuya benzettiler. Doğuya benzedikçe, ve kendilerini doğu kökenlerinde arayıp buldukça batıyı barbarlaşmaya, dünyayı felaketine, nükleer bir savaşın eşiğine taşıdılar. 

Image

Oysa seküler Batı kuruluş sürecinde kendini doğudan ayrıştırarak, doğu kökenleriyle önce hesaplaşarak, sonra unutarak,  görmezden gelerek inşa ettiği modernite üzerinden kendini tanımlamaya başlamıştı. Bu doğrultuda doğulu kökenlerinden miras kalan köleciliği kaldırmaya, kadın-erkek arasındaki ayırıma son vermeye, hümanizmin aydınlığında ırklar ve sınıflar arası farklılığı kader olmaktan çıkaramaya, en azından buna teorik bir çerçeve oluşturup, ona bağlı anayasal metinler yazmaya, bu metinleri ve onlara dayanan icraatlarını denetleyen, sapmaları eleştirip düzelten uluslararası üst kurum ve kuruluşlar inşa etmeye yönelmişti. Bunu ayakta tutacak ekonomik birlikler ve kültürel süreçler hayata geçirmişti. Böylece batı, kendi “özgün” değerlerine yaslanarak dünyanın geri kalanından medeni olmakla göneniyor, “geri kalmış” toplumlara örneklik teşkil ediyordu. Ancak ne olduysa 1948’de İsrail kurulduktan sonra, Siyonist aygıt bindiği hümanist, modern değerler treninden inmeye, doğu-batı diye bölünmesinde başat rol aldığı doğu ve batı bloklarını manipüle etmeye, yöneldi. Bir yandan daha doğulu, daha gerici refleksler edinen muhafazakarlar, daha sefih, daha marjinal yaşam tarzlarını tercih eden, daha lümpen kesimler ortaya çıkmaya ve bu bağlamda sömürü sisteminin güçlenerek hümanizmanın ürettiği evrensel değerler aşınmaya, gözden düşmeye başladı. 

İşte böyle bir süreç sonunda doğu bloku dağıldı, batı hümanist değerlerinden vaz geçerek doğulu kökenlerini ön-plana çıkarmaya ve bu bağlamda skolastik Hristiyanlığın aksine, Siyonistlerin patronajını, seçilmişliğini onaylayan bir zemine ve bu zeminin ürettiği çelişki ve çatışma kültürüne evrildi. Siyonizmin batılı toplumlar için beğendiği, tercih ettiği doğulu, gerici-yıkıcı hedefler batının kutsal değerleri, amentüleri haline geldi. Böylece halk desteği bulamamasına, hatta halkların iradesinin hilafına rağmen günümüzdeki Siyonizm’in dünya çapında yakıcı ve yıkıcı etkinliğinin, soykırım ve katliamlarının dünya elitleri tarafından tasvip ve takdir edilmesine tanıklık ediyoruz.

Başka bir yazıda devam edeceğiz…

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
1 kez görüntülendi. 118 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.