Fransız sineması, Fransız sanatı daha çok insanın hayata karşı zayıf yönüne, tutunamayan yanına odaklanır gibidir; şecaati değil acziyeti, hayatla boğuşmayı değil, uyum sağlamayı göstermeyi tercih eder. Bu bağlamıyla uygarlığı temsil eder. Zayıflık kişiye hayatı bohem bir yaşam alanı olarak hissettirir. Hırs yapmadan, acele etmeden hayatı iliklerine kadar yaşamanın yollarını araştırır.

Gündelik hayat Paris'te yavaş akar. Çevre ona göre düzenlenmiş, parklar, bahçeler, bulvarlar, kafeler, restorantlar öylesine serpilmiş, gelen-geçenin dinlenip keyif aldığı yerler olarak sakin ve sıcaktır. Hayat bir yeme-içme, keyif alma ve muhabbet etme ritüeli gibidir. Hem salaş hem de kendi içinde bir harmonisi olan estetik bir sergidir. Adem ile Havva'nın yasak meyveyi yemeden önceki cennet hali gibidir.
Bugünkü Doğu daha çok yasak meyvenin yenildikten sonraki pişmanlık hali ve bağışlanma telaşı içinde didinme, korku ve pişmanlıkların zehrettiği kusurlu bir varoluş gibidir. Gergin, somurtkan ve bu bağlamda saldırgandır. Kabilin Habili öldürdükten sonraki kızgınlık ve şaşkınlığını da barındırır. Suçluluk psikolojisi doğu insanını kendisine yar olmamış hayatı, başkasına da yar etmemek, zehretmek üzere anlam kazanır. Günümüzün doğu yaşamı tanrıların lanetine uğramış, dolayısıyla hayatı zehrolmuş bir pagan gibidir. Daha kötüsü tanrıları memnun etmek için ne yapacağını da bilememenin, tanrılarla iletişim kuramamanın, dolayısıyla tanrıların gazabını savamamanın kahru-perişanlığı içindedir.
Mitos dilini, tanrıyla iletişim kurma imkanını kaybetmiş, aklını kullanmayı lanetlemiş bir yobaz, bir barbar olarak dünyayı ateşe vermek, böylece tanrının gazabını yatıştırmayı umarak hayatını cehenneme çeviren kişidir. Siyonizm doğulu bir imandır, doğulu fetihçi bir mefküredir, batı doğuya benzedikçe, kendini doğu kökenlerinde arayıp buldukça barbarlaşıyor, dünyayı felaketin, nükleer bir savaşın eşiğine taşıyor.
Yeni yorum ekle