Cahit Zarifoğlu'nun Şifreli Dünyası

05 Haziran 2020

 

Image

Tam 33 yıl önce bu dünyadan bir de Cahit Zarifoğlu göçtü. Göçtü ama,  dünyanın sanıldığından daha girift ve çok katmanlı bir anlama sahip olduğunu duyuran bir kucak şiirle bizi bir başımıza bırakıp gitti.

O bize dünyayı şifreleyip sunmadı. Çünkü onun baktığı yerden dünya aslında bu şifrelerle yüklü görünüyordu. Yani o bize gerçekte kendisine görüneni sundu. Dünya karşısında duyduğu şaşkınlığı anlatırken, dünyayı çıplak mantıkla ve duyularla kavrayanların bönlüğünü adeta yüzlerine haykırmaktadır.

Şiiri bireyin iç serüvenini deşmesi bakımından yatay, toplumsala uzanması bakımından  dikey boyutlara sahipti. Ama galiba en ağır basan yönü yatay boyutuydu. Çünkü toplumsalın, ucuz varılmış bir sonuç olmaması  gerektiğini, bireyin iç kazanımlarının sorumluluğunu taşıyan bir toplumsallık olması gerektiğini düşünüyordu..

İlk mısralarıyla son mısraları arasındaki şaşırtıcı benzerliği dikkate alırsak, çok erken yaşta şiirde sesini bulduğunu, ya da dünya karşısındaki aynı duruşunu sonuna kadar muhafaza ettiğini söyleyebiliriz. Bohem izlenimi veren ilk şiirlerinde bile adeta yitik bir hikmetin peşindedir.

Şiiri bazı şiirlerle kimi yönlerden benzerlikler taşısa da ayrı, yani ‘biricik’ bir yerde duruyordu. Kimi zaman 2. Yenicilerin, hatta kimi zaman Sezai Karakoç’un şiirlerine benzeyen şiirler yazmış olabilir. Ama bu onun özgünlüğüne zarar verecek boyutlarda değildi.

Müthiş ve kendine özgü usüllerle çalışan bir muhayyilesi vardı. Çocuk edebiyatına yönelişi bile onun zengin muhayyilesinin zaptedilmez taşkınlığına bulunmuş bir çareydi. O muhayyilenin çocuk edebiyatına çıkış arayan sürece, kendi çocuklarıyla benimkileri yan yana oturtarak masallar anlatmaya başladığı ve benim de dinleyiciler arasında yerimi aldığım  dönemde tanık oldum. Coşan bir ırmağı yudum yudum nasıl dışarı bıraktığını bir büyük çocuk olarak gördüm. O hikayelerin irticali haldeki ilk dinleyicilerindenim.

Telefonla arayan bir tanıdığına, (müstear ismi olan) Ahmet Sağlam’la oturduk dertleşiyoruz demesi, onun yalnızlığının hem doğurganlığına, hem de muhayyilesinin yalnızlık dolambaçlarında onu çağırdığı çılgın yolculuklara işaret ediyor.

Zihni ve hayal gücü, kimi zaman kendisinin de ifade ettiği gibi aslında bir bütünlük taşır. Bu nedenle şiirleri hep bir tahkiye üslubuyladır. Bir bütünü anlatmaya kalkar. Şiiri hep bir bütünü anlatır. Ama bütünlüğü bize kopuk kopuk gösteren kendisinin de itiraf ettiği gibi  mısralar arasında, hatta kimi zaman cümlenin ögeleri arasındaki dışavurumdaki kopukluklardır. Şiiri, yer yer bu özelliğinden dolayı ilk okuyuşta okuyucuyu yorar.

Yazıyı bitirirken, şiirinin hayatla ilişkisine dair bir gözlemimi daha belirtmek istiyorum. Kimi şairlerde olduğu gibi şiiri,

Image

brüt hayatının neti değildir. Şiiri hayatın brütünün kendisidir. Bizi yaşadıklarından süzdükleriyle değil, yaşadıklarıyla baş başa bırakır. O biricik, özgün ve taşkın bir muhayyile ve idrak gücünün seli üzerimize boşalınca kendimize gelmemizi zorlaştıran odur. Onun şiiri hayatın vecizliğini ve berraklığını arayanlar için değildir. Slogancılara yabancı bir şiirdir. Zarifoğlu’nun şiiri, okudukça tad alınan, tadı artan bir şiirdir. Açımlama imkanları da kendi içindedir. Yani anahtarı yine kendindedir.

Onun şiiri, dikkatle açmazsanız, tazyikle üzerinize hayat fışkırtan bir musluk gibidir.

 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 395 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.