Uzun bir yaz tatili arasından sonra Fikir Coğrafyası okurlarına tekrar merhaba diyoruz.Aradan geçen süre içerisinde gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’ da ve Ortadoğu’da çok önemli hadiseler yaşadık ve kısmen yaşadığımız hadiselerin etkileri devam ediyor.
Yaşanan hadiseleri sıralayacak olursak İngiltere’ nin AB’den ayrılma kararı (Brexit),Türkiye’deki darbe girişimi ve terörle mücadele kapsamında sınır ötesi operasyonlar ve Almanya’da yapılan son eyalet seçimlerini öne çıkarabiliriz.
İngiltere’nin AB’ den ayrılma kararı şüphesiz Almanya’nın gündemini de sarsmıştır.Yunanistan’da yaşanan ekonomik kriz ve son olarak mülteci akımı konusunda AB’nin Balkanlardaki ufak üyelerinden gelen çatlak sesler, AB’ye ömür biçilen makalelere ve tartışmalara da konu olmuştur.Merkel AB’yi bir arada tutabilecek mi? tartışmalarının alevlendiği bir anda İngiltere’nin ayrılma kararı tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır.Böylece Merkel ve Almanya’nın Avrupa’daki önemi ve sorumlulukları daha da artmış oluyor.Nitekim Birliğin ekonomik finansörlerinden olan İngiltere’nin payına düşen miktarın, özellikle Almanya ve Fransa gibi ülkeler tarafından karşılanması gerekiyor.
Avro (€) bölgesinin olumsuz etkilenmemesi için ayrılma sürecinin hızlandırılması hususunda Almanya ve AB Parlamento Başkanı Martin Schulz İngiltere’ye çağrıda bulunmuşlardır.
Ayrıca İngiltere’nin AB’den ayrıldıktan sonra AB imtiyazlarından yararlanamayacağı da ifade edilmiştir.Böylece stratejik ve ekonomik ağırlığı küçülen bir Avrupa Birlği realitesiyle birlikte AB’nin Lider Ülkesi konumuna yükselen bir Almanya’dan bahsedebiliriz.
Merkel siyasi vizyonuyla ve yetenekleriyle AB’ yi İngilteresiz de stratejik ve ekonomik bir güç haline getirerek, Almanya’nın küresel ligde en önemli aktörlerden olmasını sağlayabilir mi?
Şüphesiz Liderlik vasfı ve özellikle Dünya Lideri olma vasfı birçok konularda cesaretli olmayı da beraberinde getirir.Cesaretle büyük düşünebilen Lider vasfı Avrupa Birliği’ ni her alanda küresel güç haline tekrar kavuşturabilir.Nitekim özellikle Kohl,Miterrand ve Thatcher gibi son dönemlerin efsane Liderlerinden sonra AB’deki Lider sıkıntısı kendini belirgin şekilde göstermeye başlamıştır.
Almanya’dan örnek verecek olursak, son eyalet seçimlerindeki sonuçların da tasdiklediği gibi büyük partiler hızla küçülmeye devam ederek, halk partisi olma özelliklerini kaybediyorlar.Toplumdaki endişe ve korkuları makûl argumanlarla gideremeyen liderler,toplumun ırkçı partilere kaymalarına engel olamıyorlar.
Nitekim son eyalet seçimlerinden alınan sonuçlar Almanya’da artık ikili değil üçlü koalisyonlar dönemine işaret ediyor.
Peki Merkel bu girdaptan nasıl kurtulabilir? İngiltere’nin kendi istikbalini Avrupa’da değil Asya ve Uzakdoğu kıtalarında görürken Almanya ne yapmalıdır?
İngiltere özellikle Osmanlı’dan sonra kazandığı mevzileri kaybetmemek için tüm performansını ve gücünü sınırlarını büyük ölçüde kendi çizdiği bölgelere ayırmak istiyor.Yine birçok uzmanın da işaret ettikleri gibi önümüzdeki 100 yılın yeniden dizayn edildiği bir süreçten bahsediyoruz.
Hadiselere bu perspektifden bakıldığında Merkel’in stratejik ve ekonomik olarak güçlü bir Avrupa Birliği için Türkiye’ ye olan ihtiyacı kaçınılmazdır.Mülteciler sorununun çözümünde Türkiye’nin etkisi aynı zamanda Merkel’e de hayat iksiri oluşturmuştur.Türkiye terörle mücadelede önemli başarılar elde etmiştir ve sınır ötesi operasyonlarla bu başarılarını sürdürmektedir.Cerablus’dan Daeş’in kovulması ve muhtemel bir Musul operasyonu Türkiye’nin gücüne güç katacaktır.
Neden mi? Altmış ülkenin mücadele ettiği söylenen Daeş terör örgütüne karşı başarı sağlayamayan ittifak güçlerininin yapamadığını Türkiye nin kararlılığı ve inisyatif alması başarmıştır.
Küresel terörün önemli bir parçası oldukları anlaşılan hainlerce planlanan Türkiye’deki darbe girişiminin halkın efsanevi karşı koymasıyla etkisiz hale getirilmesi ve Erdoğan’ın tartışılmaz Liderlik vasfı Türkiye’yi olduğu gibi,esasen Avrupayı da büyük bir tehlikeden korumuştur.
Henüz Avrupalı siyasiler ve kamuoyu bu tehlikenin boyutunu kavramış gibi görünmüyorlar.Ancak ilerleyen sürecte şüphesiz bu tehlikeyi onlar da kavrayacaklar ve Türk halkının ve Erdoğan’ın demokrasi mücadelesini takdir edeceklerdir.Ümidimiz bu feraseti fazla vakit kaybetmeden yakalamalarıdır.Aksi halde zaten dağılma sürecine giren AB’nin hazin sonuna engel olamazlar.
Almanya’daki köklü halk partileri olarak kabul edilen CDU (Hırıstiyan Demokratlar Birliği) ve SPD (Sosyal Demokrat Parti) nin küçülmeleri AB için alarm veren önemli belirtilerdir.Almanya’daki bu realite diğer Avrupa ülkelerinde de geçerlidir.Fransa ve Avusturya’daki ırkçı partilerin hızla yükselmeleri adeta tüm Avrupa Birliği ülkelerine sirayet etmiştir.
Avrupayı bu tehlikeli durumdan kurtaracak olan, içine hapsolmuş sınırlarını herkese kapatmış ve paranoyak bir korku siyaseti değildir.
Bilakis küresel ve büyük düşünerek çok kültürlü demokratik yaşam biçimi tek kurtuluş yoludur.
Değişik kültürlere ve dinlere mensup insanlarla birlikte yaşamanın ve toplumsal barışın önü sonuna kadar açılmalıdır ve desteklenmelidir.Ekonomik varlığını dış ticaret ve ihracata borçlu olan bir Almanya’nın kapalı bir toplum haline dönüştürülmesi düşünülemez.
Kapalı toplumlar ırkçı partilerin etkisinden kurtulamazlar.Gerek Merkel gerekse koalisyon ortağı Gabriel çok kültürlü ve birlikte yaşama politikasını açık ve net olarak desteklemelidirler.
Irkçı partilerin dümen suyunda giderek amalı fakatlı kaçamak cevaplarla toplumun güvenini kazanmaları mümkün değildir.Nitekim ileri ülkelerin başarılarında çok kültürlülük en büyük faktör olmamış mıdır?
Merkel hükümeti NSU cinayetlerinin aydınlatılmasına katkıda bulunmalıdır.NSU mahkemelerinin yıllarca uzaması ve Alman hapishanelerindeki şaibeli intiharlar Almanya hukuk sistemini ve demokrasisini tehlikeye sokmaktadır.
Kendi hapishanelerine hakim olamayan ve NSU cinayetlerini çözemeyen bir Almanya başka ülkelere demokrasi ve hukuk tavsiyelerinde bulunma hakkını kaybeder.
Göçmen yurtlarına ve ibadethanelerine yapılan yılda binin üzerindeki ırkçı saldırılar Almanya için alarm sinyalleri vermektedir. Almanya insanların huzur ve refah içersinde yaşayabileceği güzel bir ülke olma özelliğini kaybetmemelidir.
Yukarda saydığımız tehlikelerle mücadele vermesi gereken Almanya, bu sorunları yok sayarak adeta hedef şaşırtarak maksatlı olarak Alman medyasında sürekli Erdoğan ve Türkiye aleyhtarlığıyla nereye götürür ?
Yoksa üst akıl olarak adlandırılan güçler, Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da gerçek sorunlarla değil suni sorunlarla meşgul olunmasını mı isteniyor?
Almanya ve Türkiye’nin güçlü ve samimi bir işbirliğinden kimler endişelenip engel olmaya çalışıyorlar?
Merkel acilen bu suallere cevap bulmalıdır.Türkiye zaten kendi coğrafyasında hak ettiği itibarı ve saygınlığı kazanmaya hızla devam etmektedir.Artık reaksiyoner değil aksiyoner bir yol takip eden bir Türkiye realitesi vardır.Zira şartlar Türkiye ve Erdoğan’ı buna zorlamaktadır.
Merkel Türkiye’ye yapılan gayri ciddi ve samimiyetsiz siyasete alet olmadan, Türkiye’ye yapılan haksızlıkları Alman ve Avrupa kamuoyuna en ince ayrıntılarıyla izah edip, hem kendi siyasi ikbalini hem de Avrupa Birliğini daha güzel seviyelere taşıyabilir.
Tarihte olduğu gibi günümüzde de büyük düşünen ülkeler ve siyasiler hep kazanacaklardır. Yeterki hedefler insanlık için olsun ve birlikte huzur ve refah içinde yaşamayı vad etsin.
İnsanlığın hararetle beklediği de bu değil midir ?