Fransa cumhurbaşkanı "Evimiz yanıyor" diye Amazon'daki yangınlarla ilgili olarak tweet attı ancak ortalık birden karıştı. Bu tepki, acaba eski bir sömürgeci gücün kibrini mi yansıtıyordu? Her durumda, Macron'un niyetinin dürüst, tavrının düzgün olduğu söylenemezdi.
Siyaset dünyasında çoğul zamir olarak "Biz" sözünden daha etkin başka bir kelime yoktur sanırım. Bir politikacı "biz" derken kimi kastedebilir? O 'kim' oyunun bir parçası olarak 'biz' değil miyiz? Dilbilim, kapsayıcı ile kendine özgü "biz"i birbirinden ayırır. Kapsayıcı "biz" şu anlama geliyor: Ben, konuşmacı ve sen, muhatap olarak ikimiz. Ancak, kendine özgü "biz" demek: Ben, konuşmacı ve arkadaşlarım. Ama sen, kesinlikle muhatap değilsin!
Peki, o halde, Emmanuel Macron "evimiz yanıyor" tweeti attığında ne demek istedi? Tabii ki, Fransa Cumhurbaşkanı'nın sonra açıkladığı gibi, bu "biz" ile kapsayıcılık kastedilmiştir: Amazon yağmur ormanları tüm gezegenin eko-sistemi ve dolayısıyla ortak yarınımız için çok önemlidir. Öte yandan Brezilya'nın sağcı devlet başkanı Bolsonaro, hem sömürgeci bir yaklaşımdan şüphelendi hem de kendine özgü bir "biz" ile Macron'a karşı çıktı: "Biz - Brezilya olarak - ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyoruz ve ne senin tavsiyene ne de parana ihtiyacımız bulunuyor."
Fakat karşımızdaki insanı güvenilir olduğumuza inandırmak için, atılması gereken ilk adım, akıl satmak değil, sorunun bir parçası olduğumuzu ona hissettirmektir. Örneğin; Avrupa'nın et talebini düşük fiyatlarla karşılayan bu ülkelerdeki yangınların ekonomik boyutu üzerinde kimse durmuyor.
Macron'dan daha açık ve seçik bir biçimde, hatta yarım yüzyıl önce, bu sorunu gündeme getiren bir başka isim vardı: Claude Lévi-Strauss. Kendisini ölümsüz kılacak eserini yayınlamadan yirmi yıl önce, São Paulo'da Fransızların kurduğu yeni bir üniversiteye öğretim üyesi olarak atanır. Ve Amazon yöresinde Portekiz sömürgeciler ve onların Avrupa'dan getirdikleri hastalıklar yüzünden henüz tamamen yok edil(e)memiş Caduveo, Tupi-Kawahib ve Nambikwara gibi kabileleri yerinde araştırır. Paris’e geri döndüğünde, ömrünün ilk akademik eserini yazar; “Yaban Düşünce” ile hiçbir zaman ve hiçbir yerde var olmadığını savunduğu 'doğal kültür' konusunu inceler. Öyle bir kültür ne uzakta ne de yakında vardır ona göre. “Hüzünlü Dönenceler”(1955) ile adı antropoloji tarihine geçecektir. Kitabın bizzat kendisi zamanla 'vahşi' bir çalışma alanı haline gelir! Claude Lévi-Strauss, orman içerisinde akan bir ırmak gibi değişik - serbest şiirden ironik denemeye, makaleden bilimsel yazıya uzanan - kalıplarda ve alanlarda düşüncelerini aktarır.
“Hüzünlü Dönenceler”, Avrupa egemenliği ile kapitalist düzenin yağmur ormanlarında ve sakinlerinde açtığı derin yaraları keskin bir dille anlatmaktadır: ''Bu seyahatler bize insanlığın yüzünü kirlettiğimizi gösterdi. Batı, beşeri kültürlerin gökkuşağı, öfkemizin uçurumuna inmeden asla akıllanmaz!''
"Brezilya kelimesini işitince, burnuma ilkin yanık kokusu geliyor." der, usta yazar aynı kitapta. Bugün yine ormanlar yanıyor Brezilya'da. Yeşil ulusal bayrağın mavi küresinde, Fransız Devrimi'ne uzanan ve Auguste Comte'dan mülhem "Ordem e progresso" vecizesi yer alıyor: İntizam ve Terakki. Claude Lévi-Strauss, klasikleşen bu eserinde şunları da yazmıştır: "Tasavvurumda Brezilya, tuhaf mimarileri gizleyen, tütsü kokuları içine bürünmüş kıvrımlı hurma dallarından oluşan bir demet idi. Görünen o ki, brésil' (brezilya) ve 'grésiller' (cızırtı) kelimelerinin bilinçsizce algılanan ahengi sayesinde akla gelen küçük bir ayrıntı, neden hala Brezilya kelimesini yanık kokusu olarak düşündüğümü açıklıyor.''
Orjinal başlık “Tristes Tropiques” bile bir kelime oyunudur: Dönence örneğin, bir şaşkınlık ve belirsizlik halidir. Hüzün, yalnızca belli bir coğrafyaya özgü değil, aksine tüm insanlığın ortak duygusudur. Ortak kökeni arayan, kültürel masumiyeti özleyen bir insanlık ülküsünü çağrıştırır, çünkü yazar uygarlık tarihinin iyi gitmediğini sezmektedir. O yüzden Lévi-Strauss, “Dünya insansız başladı” diyor, “ve onsuz bitecek.” Ona göre; ormanlar olmasaydı insanlık asla var olamazdı. İlerleme ve uygarlık için ormanları önce Batılılar yakmıştı...
O zamandan beri, ormanlar yok oldukça çok eski uygarlıkların parlak izlerine rastlıyoruz. Az ya da çok - ormanlar çevreyi tekrar kuşatıncaya kadar - sürdürülebilir bir tarım toplumu kurduklarını görüyoruz. “Hüzünlü Dönenceler”de bile ormanlar, her devirde hem başlangıç hem de bitiştir. “Hüzünlü Dönenceler” artık Marx'ın 'Kapital'i ve Freud'un 'Rüya Yorumları' gibi 20. yüzyılın "başyapıtlarından" biri sayılıyor günümüzde. Son gelişmelerin özellikle bu kitap ile birlikte anılması durumun aslında daha da kötüye gittiğine işaret ediyor sanki. Zira yanan ormanlarda yaklaşık üçyüze yakın küçük kabilenin yaşadığı konuşuluyor, en azından 148 tanesi halihazırda varlık mücadelesi veriyor, çünkü alevler yalnızca toprak zemini değil, gelecek hayalini de tahrip etti. Yaşam alanları yok oldu. Halbuki bu insanları Lévi-Strauss birçok kez ''insanlık rezervi'' olarak nitelemişti...
Kitabın başlığına da yansıyan büyük bir hüzünden geçiyoruz ve bu acı bir aydınlanma ile tetikleniyor: İnsanlık dibe vurmadan bilincin açılması imkansız gözüküyor. Evet, ''Biz Avrupalılar'', demişti Levi-Strauss, "işgalci ve sömürücüyüz." İlerlemeyi bu nedenle ''büyünün bozulması" olarak anladı. Küreselleşmenin bir sonucu olarak kültürel zenginliklerin kaybolacağını öngördü. Çünkü ''medeniyetin cebirleşmesi'' insanlığı tehdit ediyordu.
2009 yılında ölen Lévi-Strauss, yapısalcı akımın öncüsü ve beşeri bilimlerin en etkili isimlerinden biriydi. Kızılderili ve Fransız aydının düşüncelerinde ortak noktayı yakaladı. Yeryüzü aydınlarını yüzleştirirken tek bir soru karşısına çıkıyordu hep: İnsan nedir? Bu soruyu hümanizmin en büyük ortak tecrübesi olarak gördü Lévi-Strauss.
“Hüzünlü Dönenceler” 21.yüzyılda adını çok duyacağımız bir kitap. Bir gezinin şiirsel yansıması olan bu kitabı okuyan herkes, dünyaya eleştirel bakmayı da öğrenecektir. Ormanın içine girer girmez, her şey değişecek ve hayat bir başka anlam kazanacaktır: "Buradan bakıldığında, bu karışık gövde anıtsal bir evren olarak önümüzde duruyor. Ormanı artık dünyevi bir düzensizlik şeklinde değil; tam aksine, bizimki kadar zengin bir gezegenin yeni dünyası olarak düşünebiliriz.”
Yeni yorum ekle