Bu yazıda size, Makedonya Türk-İslam kültürüne hizmet etmiş, Meddah Medresesi’nin mezunlarından biri olan merhum Hafız Bekir Sadak Hocaefendi’yi anlatacağız.
Üsküp’ün medâr-ı iftiharı olan Prof. Dr. Bekir Sadak Hoca, bu şehrin yetiştirdiği en ünlü alimlerinden biridir. Osmanlı şehri Üsküp’ün en eski medreselerinden biri olan Meddah Medresesi’nde (15. asır) Ataullah Hocaefendi’nin (1872-1946) yetiştirdiği önemli talebelerden biridir. Bekir Sadak Hoca, hem Ata Hoca’dan hem de Fettah Efendi’den ders alma şerefine nail olmuştur.
Hafız Bekir Sadak Hoca, Balkanlar’ın en önemli merkezlerinden biri olan Üsküp’te 1920 yılında kalabalık bir ailede dünyaya geldi. Bekir Sadak Hoca’nın dedesi Baki Efendi, babası Hafız Mahmud Efendi ve annesi Lütfiye Hanım’dır. Babası Hafız Mahmud Efendi, yıllarca Üsküp’ün eski camilerinden olan Hacı Gazi Camii’nde imamlık yapmıştır. Ayrıca, Tophane ve Barutçular semtlerinin nüfus kayıt memurluğu görevini de üstlenmiştir.
Hafız Mahmud Efendi ve Lütfiye Hanım’ın, Hafız Bekir, Letafet, Abdülkadir, Ataullah, Mesud, Melehat ve Semahat dahil, 4’ü erkek olmak üzere 7 tane çocuğu dünyaya gelir. Hafız Bekir Hoca, 12 kişilik kalabalık bir ailenin çocuğudur. Hafız Bekir Hoca, ailesinden ve çocukluğundan “sevgi ve ihtimamla dolu bir hava içinde çocukluğum geçti, varlıklı bir aile değildik” diye bahseder.
Hafız Bekir Hoca, ilk dini eğitimi ve terbiyeyi babası Hafız Mahmud Efendi’den alır. Çocukluk dönemi, merkezi Belgrad olan Yugoslavya Krallığı’na bağlı Üsküp’te geçecektir. 1926/27 yılında öğlenden önce Türkçe, öğlenden sonra da Sırpça eğitim-öğretimin yapıldığı bir ilkokul olan Vuk Karaciç İlkokulu’nda ilk öğretime başladı. Halk arasında bu okul eski adıyla Yahya Paşa Mektebi olarak bilinmekteydi. Daha sonra babası Hafız Mahmud, oğlunu Üsküp’ün ünlü alimlerinden 20 yılı aşkın Murad Paşa Camii’nde İmam-Hatib’lik görevinde bulunan Hafız İbrahim Efendi’ye Kur’an-ı Kerim’i hıfz etmesi için verir. Çok zeki olan Hafız Bekir Hoca, 1933 yılında çok kısa sayılabilecek bir zamanda, 7 ay içerisinde Kuran-ı Kerim hıfzını tamamlar. Hafızlığını tamamladığında yaşı 13’tür. Bekir Hoca, hocası Hafız İbrahim Efendi’den sadece Kur’an hafızı olarak değil, ayrıca geleceğine etki edecek manevi terbiyeyi de almış olarak ayrılacaktır. İlk hocasından aldığı bu eğitim ve terbiyenin önemini hiçbir zaman unutmayacak olan Hafız Bekir, Üsküp’e gelişinde ilk ziyaret ettiği ailelerden biri de, merhum hocası Hafız İbrahim’in ailesidir. Hafız Bekir Hoca, Hafız İbrahim’in iki oğlu olan Hafız İdris ve Hafız Adem’i ziyaret etmekle vefâkâr olduğunu göstermiştir.
Hafızlığını 1933’te tamamladığı sırada Hafız Bekir Hoca, Meddah Medresesi’nde ikinci sınıfa devam ediyordu. Resmi adı “Yüksek İslam Okulu” olan Meddah Medresesi, Üsküp’ün en eski medreselerinden biridir. Osmanlı döneminde Üsküp fatihi Paşa Yiğit tarafından yaptırılan medrese, uzun zamanlar hizmet vermiş olmasına rağmen Osmanlı’nın son zamanlarında metruk kalmıştı. 1924 yılında Ataullah Hoca’nın (1872-1946) İstanbul’dan Üsküp’e dönüşünden sonra 1925 senesinde Ata Hoca, medresenin başına getirilmiştir ve Meddah Medresesi yeniden canlanmıştır. Bu medresede Ata Hoca döneminde iki icazet merasimi (diploma dağıtım töreni) yapılmıştır. Birincisi 15 Nisan 1934 (27 Zi’l-Hicce 1352) tarihinde Sultan Murad Camii’nde; ikincisi ise, 1938 tarihinde. Üçüncü icazet merasimi 1944 yılında yapılması gerekirken, II. Dünya Savaşı’na denk geldiği için merasim yapılmamıştır.
1938 tarihinde Ata Hoca, Üsküp Ulema Meclisi üyeliğine seçilince başmüderrislik (dekan) görevine talebesi Fettah Efendi (1910-1963) getirilmiştir. Fettah Efendi, Ata Hoca’nın en önemli talebesidir. Fettah Efendi, bu görevde Sosyalist rejim kurulana, yani 1946 yılına kadar kalmıştır. Aslında II. Dünya Savaşı başladığında medresede eğitim kısmen sekteye uğramıştı.
Hafız Bekir Efendi, medreseyi 1944 yılında Fettah Efendi döneminde bitirmiştir. Savaş sebebiyle icazet merasimi yapılamamıştır. Savaştan sonra 1946 yılında Yahya Paşa Camii’nde Ramazan ayında icazet merasimi yapılır.
Hafız Bekir, hem Ata Hoca’dan, hem de medresenin üst sınıf öğrencilerinden / hocalarından ders almıştır. Fettah Efendi döneminde icazet alan öğrencilerden Hafız Bekir Efendi’nin yanısıra şu isimleri de zikretmek gerekir: Hafız Sami Efendi, Kemal Efendi (Aruçi), Cemal Efendi, Ramadan Efendi ve Salih Efendi. Dönemin komünist rejimi, Ata Hoca’yı ve talebelerini rahat bırakmıyor, olmadık eziyetler yapıyorlardı. Mesela, medresenin en meşhur talebesi Fettah Efendi, 7 yıl hapis yatmıştır. Talebeleri Kemal Efendi ve Cemal Efendi de 6’şar yıl hapse mahkum olanlardandır. Hakkı Efendi Hogoşti ise yıllarca hapse mahkum olduktan sonra dönemin despot rejimini savunan komünistler tarafından idama mahkum edildi. Bu tür baskılar tüm mslüman halkları rahatsız ettiği gibi müslüman halkların manevi önderleri olan hocaefendileri de huzursuz ediyor, endişeye sevk ediyordu. Hafız Bekir Efendi de bunlardan biriydi.
Hafız Bekir Efendi de, hiç istemediği halde memleketi olan Üsküp’ü bırakıp İstanbul’a yerleşmek zorunda kalmıştır. İsa Bey Medresesi gibi eğitim yuvası olan Meddah Medresesi, 1945 yılında komünist rejim tarafından tamamen kapatılmıştır.
Hafız Bekir Hoca, daha medresede öğrenci iken Üsküp’teki belli-başlı camilerde vaazlar vermiştir. Daha 15 yaşında iken Mustafa Paşa Camii’nde hocası Ata Hoca önünde vaaza çıkmıştır. Hocası, vaazını beğenmiş, fakat biraz daha halkın seviyesine inmesi gerektiği tavsiyesinde de bulunmuştur. Ayrıca, Mustafa Paşa Camii’nde Ramazan aylarında uzun süre mukabele de okuduğunu bizzat kendisi belirtmektedir.
Bulgarlar Üsküp’ü işgal edince Hafız Bekir, Arnavutluk’un İşkodra şehrinde iki ay kadar kalır, Ramazan ayında orada görev yapar. Oraya gidiş amacı hem irşatta bulunmak hem de Arnavutça’yı öğrenmektir. Savaştan sonra kurulan yeni Yugoslavya hükümeti, ilkokullardaki öğretmen açığını kapatmak için Türk, Makedon ve Arnavut dillerinde üç basamaktan oluşan eğitim kursları açar. Hafız Bekir Hoca, lise ve yüksek okul mezunlarının katılacağı birinci kısmın Arnavutça eğitim veren bölümüne katılmayı ihmal etmemiştir. Amacı, Arnavutça’yı öğrenmektir.
II. Dünya Savaşı’nı müteakip Hafız Bekir Hoca, 1947’de Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’e gider. Zagreb Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Mezun olduktan sonra Üsküp’e dönmez. Zagrep’te “Alkolle Mücadele Cemiyeti”’nde çalışmaya başlar. Bu arada, Zagreb’te aslen Üsküplü olan Karabey ailesinden Enise Ayşe Hanım’la evlenir. Enise Ayşe Hanım, Zagreb’te Fransız Dili ve İslav Dilleri Fakültesi’nden mezundur. On yıla yakın Zagreb hayatı, Hafız Bekir Hoca için çok önemlidir. Burada kendisini, müslüman aydınların yanısıra gayr-ı müslim münevverlerin arasında bulmuştu.
Hafız Bekir Sadak Hoca, Zagrep’te eğitimine devam ederken, baskıcı rejimin zoruyla ailesi 1955 yılında İstanbul’a taşınır. 12 Mart 1957 yılında Hafız Bekir ve hanımı Türkiye’ye gelme fırsatı bulur ve İstanbul’a taşınır. İstanbul’a taşınması, onun gönlünde derin fırtınalar estirmiştir. Bekir Hoca’nın “vatana kavuşmanın sevincinden ziyade, beş yüz sene bizim olan, beni doğurup yoğuran toprakların bağrından kopuşumun acısını hissediyordum” diye ifade ettiği bu günlerden, yani Türkiye’deki yıllarından, pişman ve şikayetçi değildi. Buna rağmen hayatının en acı ve unutulmaz hatırası nedir diye sorulduğunda, onun yüreğindeki memleket sevdasını dile getirecek nitelikte bir cevaptır: “doğup büyüdüğüm yerlerden kopup ayrılmamdır!”. Bir ara İstanbul’a göç etmeden önce Üsküp’e, hocası Fettah Efendi’yi ziyarete gelir. Fettah Efendi, Üsküp’ü bırakıp İstanabul’a gitmemesi gerektiğini söylese de talebesi Hafız Bekir’i fikrinden döndürememiştir.
İstanbul’a yerleşen babası Hafız Mahmud ve çocukları, Burgaz adasına yerleşirler. Hafız Mahmud ve ailesi 9 yıl Burgaz Adası’nda kalır. Hafız Mahmud Efendi, bu sürede bir camide imamlık yaparak geçimini sağlamaktadır. Hafız Mahmud, 1965 yılında İstanbul’da vefat eder.
1957-1960 yılları arasında İstanbul Barosu’na bağlı olarak avukatlık yaparak geçimini sağlamaya çalışır. Bir dönem ünlü İslam alimi Bediuzzaman Said Nursi’nin avukatlığını yapar. O dönemlerde Said Nursi’ye karşı olarak avukatlık yapan ceza hukukçusu Ord. Sulhi Dönmezer’e karşı Said Nursi’yi müdafa etmiştir. Uzun bir dönem asıl mesleği olan hocalık ta yaptı. İlk önce İstanbul’da İmam-Hatip Okulları’nda meslek dersleri hocası olarak görev yaptı. Hafız Bekir ardından Süleymaniye Kütüphanesi’nde “Eski Eserler Tasnif Komisyonu” nda çalışmaya başlar. İstanbul’un en meşhur kütüphanesi olan Süleymaniye Kütüphanesi’nin yanısıra, Ayasofya, Fatih vs. kütüphanelerde Arapça ve Osmanlıca uzmanı olarak tasnif heyetlerinde görev yaptı. Ardından, kurucularından olduğu İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne hoca/profesör olarak tayin edildi. Kendi arzusu ile Arapça dersi hocası olarak çalışmaya başlar. Değişik derslerde de hocalık yapmıştır.
İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü 80’li yıllarda fakülteye dönüşünce Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde, ilahiyat fakültesinin güzide hocalarından biri olarak ders vermeye devam eder. Bu süre zarfında yüzlerce talebe kendisinden ders görmüştür. Yetiştirdiği en ünlü talebelerinden Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve Prof. Dr. Bekir Topaloğlu’nu zikredebiliriz. Bu görevde emekli olana kadar kalır. İlahiyat Fakültesi’nden emekli olduktan sonra İslam Konferansı Teşkilatı (İKÖ) çatısı altında faaliyet gösteren İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)’nde vefat edene kadar Balkanlar ve Balkanlar’da Türk-İslam izleri üzerine inceleme ve araştırmalarda bulundu.
1970’te merkezi İstanbul’da olan İslami İlimleri Araştırma Vakfı (İSAV)’nın kurucu üyelerinden olan Hafız Bekir Sadak Hoca, bu vakfın vakıfnamesini bizzat hazırlayan kişidir.
5 Temmuz 1993 yılında İstanbul’da, kalb zaafiyetinden dolayı 73 yaşında rahmet-i Rahman’a kavuşur. Naaşı, Silivrikapı’da babası Hafız Mahmud’un mezarının yanına defnedilir. Bekir Sadak Bey’in Tarık adında bir oğlu vardır. [*]
İlmi ve Edebi Kişiliği:
Üsküp’te yaşadığı zamanlarda şair Fettah Efendi gibi bir hocanın rahle-i tedrisinden geçen Bekir Hoca, tabiatiyle edebiyat ve şiirle uğraşmıştır. Zaten Meddah Medresesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı dersi de okutuluyordu. Bu dersin hocası dönemin ünlü edebiyatçısı gazeteci-yazar Süleyman Aşkî Efendi idi. Hafız Bekir Hoca, Üsküp’te yetişen diğer hocaefendiler gibi yazı-nesir yerine görüş ve düşüncelerini şiirle dile getiriyordu. Hocası Fettah Efendi ona, “Hümayi” mahlasını vermişti. Fettah Efendi’nin mahlası ise Hâtif’tir.
Bekir Sadak Bey, İstanbul’a yerleştiğinde kendisini ilmi bir çevrenin yanında buldu. Bu durum, ona bir çok şey kazandırmıştı. Kendisinin ilmi kişiliği de dikkat çekiyordu. İstanbul’da kütüphanelerde, İmam-Hatip Okulları’nda ve Yüksek İslam Enstitüleri’nde başlayan ilmi hayatı, kimi zaman tercüme işiyle de devam ediyordu.
Bekir Sadak Hoca’nın tercüme ve telif eserleri:
1- Tac Tercümesi: Bekir Sadak Hoca’nın en meşhur ve en hacimli tercümesi hadis ilmi alanında olmuştur. Mısır’ın El-Ezher Üniversitesi ulemasından Şeyh Mansur Ali Nâsuf’un 1961 yılında neşrettiği “Et-Tâcu’l- Câmiu’l- Usûl fî Ehâdisi’r- Resûl” adlı eserini 1965 yılında “Tac Tercemesi” adıyla tercüme etmeye başlar. 1975 yılında tercümeyi tamamlanmıştır. Bu eser, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai gibi meşhur hadis kitaplarında bulunan hadis-i şerifleri bir araya toplamış olan 5 cildlik büyük bir hadis kitabı İstanbul’da Eser Yayınları’ndan çıkmıştır. Bu eser, hala önemli bir eser olarak ilim adamlarının kütüphanelerinde yer almaktadır.
2- Kuran-ı Kerim’in Türkçe Anlatımı: Bu meal, merhumun en önemli eseridir. Kur’an-ı Kerim’i orjinal şiirsel uslubuna bağlı kalarak yalın bir Türkçe anlatımla tercüme edilen Kur’an-ı Kerim, bir çok tercümelerden farklılık arz eder. Bu açıdan büyük ilgi görmüştür. Eser, 1993’te Ötüken yayınlarından çıkmıştır.
3- Tehâfutu’l- Felâsife: İmam Gazzâli’nin filozofları hedef aldığı bu dil ve muhteva ağır eser, bir çok mütercim tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Fakat Prof.Dr. Bekir Sadak Hoca’nın tercümesi diğerlerinden farklılık arz etmiştir. Bekir Sadak Bey, bu eseri hayatta iken tercüme etmiş, fakat basımı vefaat ettikten sonra yayınlanmaıştır. 2002 yılında Ahsen Yayınları tarafından yayınlanan bu eser, mütercimin arapça ve İslami ilimler konusunda vukufiyetini bariz bir şeklide ortaya koymaktadır.
Bizce, merhum Bekir Sadak Hoca’yı anlatmak bu satırlara ve sayfalara dar gelecektir. Şimdilik bu kadarla iktifa edeceğiz. Bir başka vesileyle Bekir Hoca’nın ilim ve irfan yönünü daha geniş bir şeklide bahsetmeyi düşünmekteyiz.
Merhuma Allah’tan rahmet diliyor, mekanının Cennet olmasını niyaz ediyorum.
[*] Tarık Sadak, İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Bölmü’nden mezundur. Şu anda özel bir yerde çalışmaktadır. Ayrıca, Hafız Bekir’in hayatı ile ilgili bilgilerin büyük bir kısmını bahş etme lutfunda bulunan ve bu makalenin yazılmasında emeği geçen, merhum Hafız Bekir Sadak Bey’in kardeşi Abdülkadir Sadak Bey’e teşekkür borçluyum. Abdülkadir Bey, Kimya ve Fizik alanında mütehassıs olup, yıllarca İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde görev yapmıştır. Halen emekli olup, İstanbul’da yaşamaktadır.