KOLONYAL MANTALİTE
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur" demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.(A.İmran-75)
HABİL’İN FELSEFESİ
Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), «Andolsun seni öldüreceğim» dedi. Diğeri de «Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder» dedi (ve ekledi:) «Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.»(Maide-27,28)
TÜRKİYE DİYANET VAKFI 2024 YILI TANZANYA’DAKİ VEKALETLE KURBAN ORGANİZASYONU
Yıllardır bir din gönüllüsü ve din görevlisi olarak vekaletle kurban için cemaatimizi hep teşvik etmişimdir. Konuşmalarımda mutlaka bir şekilde Afrika anılır. Zira Afrika benim en temel dertlerimdendir, kendimi bildim bileli. Fakat bu kurbanların nasıl kesilip nasıl dağıtıldığı konusunda çok bilgim yoktu. Afrika’ya geldiğimizde göreve dair ilk toplantılarımızda ve sahaya ilk keşfe çıktığımızda, TDV’nin ne kadar büyük bir işi profesyonelce yürüttüğünü gördüm. Burada yerel STK’lar Diyanet’e partnerlik ve rehberlik yapmaktadır. Bu partnerlerin görevi, kurbanlıkların temini, kesim için ortam sağlaması, kesim ve etin işlenmesi için personel temini ve etlerin dağıtımın organize edilmesi şeklinde özetlenebilir ki işin başka detayları da bulunmaktadır. Yerel STK’nın bu organizasyon için hazırladığı ekipte, tercüman, kameraman, kesimci, yüzücü, et parçalayıcı ve dağıtımcılar bulunmaktadır. Sadece benim görevlendirildiğim kesim noktasında yüz civarında yerel görevli vardı ki, diğer kesim noktalarında da durum aynı idi. Organizasyon sırasında dört yerel STK, TDV’na rehberlik ve partnerlik yaptı. Benim çalıştığım kesim noktasında Türkiye’de üniversite okumuş, Türkiye muhibbi insanlar tarafından kurulmuş SETTA Vakfıyla çalıştık.
İlgili STK’lar ile ilk toplantılar ramazan ayında başlıyor ve muhtemel kurbanlık sayısı siparişi bu toplantılarda yerel stk’lara veriliyor.
Kurban Bayramı öncesi sahaya gelen TDV ekibinin ilk işi kendilerine eşlik edecek STK görevlileri ile bir toplantı yapmak ve kurbanlıkları kesim öncesi denetlemek. Bu denetlemede, kurbanlık havyanın kurban olmasında dinen bir sakınca olup olmadığı kontrol ediliyor. İlgili kriterlere uymayan hayvanlar ayrılıyor ve yerine yenisinin getirilmesi talep ediliyor.
TDV bu sene Tanzanya’da, benim de dahil olduğum, ilçe müftüsünden il müftüsüne, müfettişten başmüfettişe, imam-müezzin Diyanet görevlisi, TDV görevlisi, Türkiye ve Avrupa’dan katılan gönüllü vatandaşlarımızdan oluşan 33 kişilik bir ekiple çalıştı. 5000 büyükbaş hayvan, 35000 kurban hissesi kesildi ve halka dağıtıldı. Ekibin kaynaşması, yardımlaşması ve uyumu mükemmeldi. Çok güzel, çok nezih insanlarla tanıştık. Kesim ülkenin her yerine yayılmış olan yirmi ayrı noktada yapıldı. Bazı noktalara ulaşım 30 saat, bazılarına ulaşım 20 saat, bazı noktalara uçakla gidildi ki buralar ülkenin diğer ucu. Kesilen kurbanların etleri kesim noktasının çevresinde gerçekleşmektedir. Dağıtım, önceden tespit edilip kendilerine kart verilen aile veya kişilere kesim sırasında yapılmaktadır. Yerel STK’nın belirlediği cami veya okul bahçesi gibi yerlere kesim yapıldıkça etler gönderiliyor. Keza önceden belirlenmemiş, kart sahibi olmayan, kesim sırasında çevreye toplanan kişilere de dağıtım yapılmaktadır. Bir taraftan kesim yapılıyor, bir tarafta yüzülüyor, diğer tarafta işlenerek paketleniyor, bir taraftan da dağıtım yapılıyor. Bütün bu işlemler aynı anda gerçekleştiriliyor. Kesim sırasında her bağışçının ismi bizzat TDV görevlileri tarafından zikrediliyor. Her kesimin video kaydı alınıyor ve önümüzdeki yıllarda bu videoların bağışçılarla paylaşılması planlanıyor. Benim çalıştığım kesim noktasında iş iki gün sürdü, bazı kesim noktalarında ilk gün bitti, bazılarında ise üç gün devam etti.
TDV üç beş ülke dışında bütün Afrika ülkelerinde ve Asya’da bu çalışmayı yürütüyor. Tanzanya’da Din Hizmetleri Müşavirliğimiz bulunmaktadır ki, organizasyonun profesyonelce yürütülmesi konusunda Müşavirliğimizin büyük katkısı var. Diğer ülkelerde de Müşavirlik yoksa bile bir temsilcilik ofisi bulunmaktadır. Keza ülkedeki Büyükelçiliğimiz de bu çalışmalara katkı sağlamaktadır.
Et dağıtımı sırasında insanların muhtaçlığı büyük hüzün veriyor, memnuniyet ve minnet duyguları ise bir o kadar huzur veriyor. O sahneleri tasvir etmek çok zor. Saygı, sevgi, ilgi, gözyaşı, hüzün, mutluluk gibi şeyler anlık gerçekleşiyor ve sahne başka duyguya geçiyor.
Türk toplumunun kurban bağışı yapması ve TDV’nin bu kurbanları bağışçılar adına kesip dağıtması toplumlar arası bir gönül köprüsü kurmakta ve kardeşlik duygusunun pekişmesini sağlamaktadır. Bu organizasyonun gerçekleşmesi sırasında toplumlar birbirinden çok şey öğrenmektedir. Ayrıca bu yardım organizasyonları dünya ölçeğinde, ‘dışarıdaki Türkiye’ diyebileceğimiz, sınırları olmayan spesifik bir coğrafya yaratmaktadır.
TANZANYA’DA İNSAN
Vekalet’le Kurban organizasyonu kapsamında göreve gideceğim malum olunca, her sene Afrika’ya giden, Diyanet merkezde çalışan bir dostumun fikir ve tecrübelerini dinlemek için aradım. O sohbette ‘keşke beni Tanzanya’ya gönderseler’ demiştim ama bunun özel bir sebebi yoktu. Sadece Darusselam’ın yükselişini izliyordum birkaç yıldır. ‘Afrika’nın yükselen yıldızı’ ifadelerini hatırlıyorum medyadan. Dolayısıyla Afrika deyince Tanzanya aklıma düşüyor son yıllarda. Sonra görevimizi beklerken WhatsApp’ta Tanzanya 2024 diye bir gruba eklendiğimi gördüm. Grubun anonsunda görevli olarak Tanzanya’ya gideceğimiz duyuruluyordu. Sübhanallah dedim.
Tanzanya’ya ilk indiğimde, henüz havaalanı dışına çıkar çıkmaz, bir koku, bir hava hissettim. Biraz anlamadım, sonra otelin bahçesine geldiğimizde hatırladım. Bu Mekke kokusu. Ama burada Mekke kokusu derken manevi, lahuti bir şey kastetmiyorum. Bu coğrafi ve sosyolojik olarak Mekke kokusu. Mekke’de bir koku hissederdim, hacc yaptığım yıllarda. Havanın sıcaklığı, gürül gürül çalışan klimalar, sıcak esinti, gürültülü motorlar… bunlardan ortaya çıkan bir koku, kötü bir koku değil. O koku zihnimde Mekke ile özdeşleşmiş. Burada da aynısı var. Bir meslektaşım da beni doğruladı. Keza insanların iletişim tarzı da aynı diyebilirim. Mekke’de hizmet sektöründe çalışan yabancıların oluşturduğu bir sosyoloji var. Onların davranış kalıpları vardır. Herkese ya alışveriş yapacak müşteri, ya bahşiş verecek, ya da sadaka verecek bir zengin gözüyle bakarlar ve davranış kalıbı o bakışla şekillenir. Buralarda muadiller arası iletişim yoktur. Ast üst ilişkisi vardır. Burası da aynı. Doğu toplumlarında insanlar arası ilişkinin hep ast üst ilişkisi şeklinde gerçekleşmesi, belli bir orta sınıfın olmayışından kaynaklanıyor. Toplumun büyük bir kesimi alt sınıf, küçük bir kesim ise üst sınıf. İki sınıf arasındaki uçurum büyük.
Tanzanya insanı, ezilmişlikten gelen bir naiflik taşıyor. Mütevazi, gülümseyen, selamlaşan, ilgilenen bir insan tipolojisi. Sempatik ve güzel insanlar. Gözlerine bakarlar, gülümseyerek konuşurlar, fiziksel temastan kaçınmazlar. Gençler arasında kendi göğsünü yumruklayarak selamlaşma yaygın. Amerika’daki Afro-Amerikalıların da yaygın kullandığı bir selamlaşma şekli. Çocuklar şekerleme çok seviyor. Çocukken ben de çok severdim. Her gelen şeker verdiği için olsa gerek, sürekli bir şeker beklentisi var. Toplum 24 saat ayakta. ‘Akşam oldu eve gidelim’ yok. Gece her yerde çeşitli kalabalıklar var. Afrikalı ile resim çektirme klişesi çok yaygın, resim çektirmeye alışmışlar. Ama ben Afrikalı resmi çok çekmedim, Afrika resmi çekmeye çalıştım.
Tanzanya’da ve Afrika genelinde insan kalitesinin düşük olduğu söylenir. Burada kastedilen, okumuş ve meslek edinmiş insan kastediliyor. Bu anlamda insan kalitesi düşük denilebilir. Ama insanlık kalitesinde Afrika bütün dünyaya örnek olabilecek bir keyfiyete sahip. Ki bu yazı boyunca Afrikalının insanlığını konuşuyoruz aslında.
Tanzanyalı kendisinde olanı isterseniz verir. Sebepsiz verir. Camide, bir çocuğun elinde metalik bir para var, bana ver bunu dedim, verdi. Bir Masai yerlisi bana kolyesini ve Tanzanya bayrağını simüle eden bilekliğini verdi. Elbette ücretini ödedim, ancak o çocuktaki sevgi ve saflığın bedeli asla ödenemez. Her konuştuğum insan bir daha ne zaman geleceğimi soruyor. Kendilerine iyi davranan insanları burada sürekli görmek istiyorlar. Sürekli gülümseyerek konuşuyorlar. Asık suratlı insan görmek neredeyse zor. Ama Pazar yerlerinde bazı insanların yüzü gergindi. Para her yerde insanı bozuyor.
Köylerde çocuklar hep peşimizden koşuyor. Bazılarının özgüveni çok yüksek. Yıllardır tanışıyormuşuz gibi temas ederek selamlaşıyorlar, şakalar yapıyorlar. Tokalaşma, çak yapma gibi. Bazen çocuklar Türki Türki diye topluca sesleniyorlar. Ben de onlara Tanzanya Tanzanya dedirttim. Bize değil kendilerine inanmalılar. Türkiye sloganı attırmayı uygun bulmuyorum. Ama iyi bayramlar Türkiye demeleri güzel.
Afrika bir çok sebeple çok fazla insan tarafından ziyaret ediliyor. Kimisi macera için, avlanmak için, safari turları için adrenalin için. Toplumun tamamı ayırt edemese bile, çoğunluk Türklerin Avrupalılardan farklı olduğunu biliyor. Türklere güvenle yaklaşıyorlar. Avrupalılara daha temkinli ve resmi davranıyorlar. İnsanlar bizim ne için geldiğimizi biliyor. Bize bakışları daha farklı, daha sıcak, daha samimi ve daha güvenli. Vermeye geldiğimizi biliyorlar ve istiyorlar. Karşılığında sonsuz sevgi veriyorlar.
Tanzanyalılar her gördükleri beyaza ya sir ya da boss diye hitap ediyorlar. Sömürge yönetimleri Afrikalıları böyle konuşmaya zorlamış ve alıştırmış. Sömürge demişken, Tanzanya’da trafiğin soldan işlemesi, herkesin İngilizce bilmesi de birer sömürge bakiyesi olarak dikkat çekiyor.…
MASAİLER
Maasailer, maasai mara denilen Tanzanya ve kenyaya yayılan bir bölgede yaşıyorlar. Ancak şehirlerde her yerde yerel kıyafetleriyle maasaileri görmek mümkün. Maasai’ler çeşitli yerlerde, resmi kurumlarda, lokantalarda özel güvenlik olarak çalışıyorlar. Yerel kıyafetleriyle ve antik silahlarıyla. Bu sembolik ve turistik bir uygulama olsa gerek. Her gün görüştüğümüz iki maasai genci var. Konuşmaya anlaşmaya çalışıyoruz. Gelen herkesle resim çekiliyorlar, çok sempatik ve insancıllar. Maasai yerlisi gencin parayı sevdiğini fark ettim ve ona şaka yaptım. Resimler için para almasını, herkesle bedava resim çektirmemesini söyledim işaret diliyle. O da bana sineklerden korunmam gerektiğini, çok fazla sinek ısırırsa malaria hastası olacağımı anlatıyor. Hastanede kendisine kabadan iğne yaptıklarını anlatıyor. O çocuğun, biraz İngilizce, biraz Svahili diliyle, biraz Masai diliyle ve de işaret dilini de ekleyerek sizi sevdiğini atlatmaya çalışması o kadar tatlı ve güzel ki, bunun sinematik veya tiyatral bir gösterimini gerçekleştirmek mümkün değildir. Maasailerin turistik bir obje olarak şehirlerde çalıştırılmasına üzüldüm aslında. Parayla tanışıyorlar, kötü insanlarla muhatap oluyorlar. Doğallıkları bozulur endişesi taşıyorum açıkçası…
TANZANYA ÜLKESİ
Tanzanya’nın eski ismi Tanganyika. Eskiden bağımsız ülke, şimdi Tanzanya’nın bir eyaleti olan Zanzibar’la 64 yılında bileşerek, iki ülkenin ilk hecelerini birleştirip Tanzanya demişler. Afrika belgesellerinden aşina olduğumuz her şey Tanzanya’da bulunuyor. Sanki Afrika Tanzanya’dan ibaret. Kilimanjaro dağı Tanzanya’da. Afrika’nın en büyük üç gölü Tanzanya’ya sınır. Serengeti denilen vahşi yaşam alanının bir yarısı Kenya’da diğer yarısı Tanzanya’da. Meşhur masai kabilesinin yaşadığı masai mara, yine Kenya ve Tanzanya’ya yayılıyor.
Tanzanya’da zemindeki toprak yapısına bağlı olarak nehirler ve okyanus sahili bulanık çamurlu sularla kaplı. Nehir yataklarındaki kuşlar bile Afrikalılar gibi hep ince yapılı kuşlar. Her yerde keçiler görmek mümkün. Darusselam’ın mahalle aralarında bile keçiler dolaşıyor. Küçücük kahverengi keçiler, beyaz renkli olanları da var. Çok güzel tavuk çeşitleri gördüm. Tavuklar sıcak iklimi sever ve iyi yumurta verir. Her yerde meyve ağaçları var. Ananas, papaya, avakado, Hindistan cevizi, mango, muz… Afrika’daki bu meyve bolluğu gerçekten Allah’ın bir lutfu. Doyurucu ve pişirme gerektirmiyor. Ama bu meyveler disiplinli bir bahçecilik anlayışıyla düzenli üretimi yaygın yapılmıyor, gördüğüm kadarıyla. Görebildiğim köylerde bu meyveler yüzyıllardır oradaymış gibi duruyor, kendiliğinden olmuş gibi. Zirai bir faaliyetin sonucu olmadığı açık. Muzu kahvaltıda kızartarak yiyorlar. İçinde muz da bulunan bir çeşit sebze-meyve çorbaları da var kahvaltılık olarak.
Darusselam’da Türkiye’deki gibi bir şehir hayatı var. Uluslar arası standartlarda çeşitli işletmeler ve oteller var. Başkent değil ama diplomatik temsilciliklerin çoğu burada. Uluslar arası bir liman ve ticaret kenti. Çevre ülkeler de ihracat ve ithalat için burayı kullanıyorlarmış.
Şehirden 50 km çıkınca gerçek Afrika başlıyor. Ben en fazla 200 km içeriye açıldım. Gerçek Afrika daha derinlerde. Görebildiğim yerlerde insanlar küçük basit evlerde yaşıyorlar. Kadınlar rengarenk kıyafetler giyiyorlar. Her evin önünde bir satış tezgahı var. Dometes salatalık, yağda kavrulmuş balık, ve malum meyveler bu tezgahlarda satışa sunuluyor.
Darüsselam Hint okyanusu kıyısında bulunuyor. Sahilde gel-git olduğundan deniz sabahları üç yüz-beş yüz metre içeriye çekiliyor, öğleyin su geri geliyor. Darusselam’da Norveç’teki fyortlar gibi bir de fyort bulunuyor.
Darusselam’da, sadece batılıların oturduğu muhitler var. Zira arabayla bir semtten geçerken, aynı Avrupa şehirleri gibi, düzenli, bakımlı ve modern görünüyordu. Koşu ve yürüyüş yapan, köpek dolaştıran batılı insanlar vardı.
TANZANYA’DA EĞİTİM
Tanzanya’da örgün ve yaygın eğitimin sınırlı olduğunu tahmin ediyorum. İstatistikler okuma yazma oranını %71 olarak gösteriyor. Bir Afrika ülkesi için bu oran yüksek sayılabilir. Ancak ben okuma bilmeyen insanlar gördüm. Üniversite mezuniyet oranını bilemiyorum ancak daha düşük bir oran olduğunu söyleyebiliriz. Ama bizim çalıştığımız kesim noktasında bizimle çalışan yerel STK elemanlarının bir kısmı Tanzanya’nın beyaz yakalısı sayılır. İçlerinde inşaat mühendisi, veteriner, işletmeci, bilişimci ve ulusal kalkınma uzmanı statüsünde insanlar vardı. Bu çocuklar iyi derecede İngilizce konuşuyorlar. Türkiye’de okumuş olanlar da var ve dolayısıyla Türkçe de biliyorlar.
TANZANYA’DA EKONOMİK HAYAT
Tanzanya’da bankacılık sistemi ve para denetimi Avrupa’daki gibi, sıkı ve ciddi tutuluyor. Bankalarda para bozdurmak çok uzun sürüyor, çünkü matbu formlar doldurulup imzalatılıyor. Sonra bu formdaki bilgiler bilgisayara işleniyor. Sonra bir bilgisayar çıktısında size bu işlemi onaylayıp onaylamadığınız imzaya sunuluyor. Onaylarsanız parayı alıyorsunuz. Döviz bürolarında ise işlem daha kısa sürüyor. Ancak orda bile pasaportunuz isteniyor, inceleniyor, ana sayfanın fotokopisi alınıyor. İşlem sonunda hem bankalarda hem de döviz bürolarında detaylı bir dekont veriliyor.
Tanzanya’da bizim tarzımızda kebapçılar var. Çok pahalı sayılmaz. Lübnan kebapçısı aynı Türkiye’deki kebapçıların menüsünü sunuyor. Darüsselam’ın zenginlerine hitap ediyor. Türk kebapçılar da varmış üç beş tane, biz bir tanesine uğrayabildik. Avm tarzı mağazalarda fiyatlar çok yüksek. Sebze meyve çok ucuz. Her mahallede halk pazarları var. Halkın günlük giydiği kıyafetler ucuz sayılır, ancak özel ürünler satan butikler pahalı. Hediyelik eşya satan dükkanlar şehir içinde pahalı, havalimanında çok daha pahalı. Yerel işletmelerde, dükkan sahipleri herhangi bir satış için çok ısrarcı olabiliyorlar. Buralarda pazarlık mümkün, fakat avm tarzı yerlerde etiket geçerli…
Darusselam’da telefon uygulamasıyla çalışan taxi şirketleri var. Telefondaki uygulamadan üç ayrı seçenekte araba isteyebiliyorsunuz. Minibüs tarzı, normal otomobil tarzı, bir de bajaji dedikleri üç tekerlekli üstü kapalı motosikletler var. İstediğinizi çağırabiliyorsunuz. Fiyatlar çok ucuz sayılır. Üç beş dakikada bulunduğunuz lokasyona geliyorlar.
TANZANYA’DA DİNİ HAYAT
Toplum içinde Müslüman ve Hristiyan’ı ayırt etmek zor, gerekli de değil zaten. Et dağıtımında et alanların belki yarısı Hristiyan. Tanzanya’da insanların dinini sormak ayıp kabul ediliyormuş ve istatistiki araştırmalarda din sorulmuyormuş. Bu sebeple Hristiyan-Müslüman oranı tam olarak bilinemiyor. Müslümanların ya da Hristiyanların nüfusa oranıyla ilgili açıklamaların çelişkili olmasının sebebi buymuş. Beni alışveriş ve şehir turuna çıkaran gençlere buradaki Müslümanların mezhebini ve nüfus oranını sorduğumda biraz geçiştirerek isteksiz cevap vermişlerdi. Demek ki sebebi buymuş. Umarım onları rencide etmemişimdir. Bu basit bir şey değil. Tanzanya’da insanların başkasının diniyle ilgilenmemesi, iç barışın devamı için iyi bir garanti niteliği taşıyor. İdeolojik dindarlık ya da dincilik gözlemlenmiyor. Bu çok iyi. Kuzey komşuları Sudan dini ayırımcılık sebebiyle ikiye bölündü çünkü. Herkes neyse o olsun. Öyle olsun, öyle kalsın. Bir insanın başkasının dinini veya mezhebini merak etmesi, bütün terör ve savaşların mayasını taşıyor.
Camiler genelde çok mütevazi. Minber kullanmıyorlar. Zemminde hutbe okuyorlar. Mihrab’ları, bizdeki gibi oval bir derinlik değil, bir oda şeklinde. Bayram namazında çok fazla tekbir getirdi imam, sayamadım. Bayram namazı öncesi vaaz-konuşma yok. Namaz öncesi iki saat boyunca çocuklar camide tekbir getirdiler. Ben de katıldım biraz ama yoruldum. Bayram namazı hutbesi çok uzun sürdü. Biz kurban kesmeye gideceğimiz için yarım saat dinleyip çıktık. Sonra ne kadar sürdü bilmiyorum. Ezanlar çok farklı icra ediliyor. Bir tür ağıt veya çığlık gibi. Asimetrik bağırmalar ve usulsüz yüksek ses. Bunu sanatsal zayıflık olarak nitelemek mümkün. Ama ben bunu yokluk ve ezilmişliğin çığlığı olarak görüyorum.
TANZANYA MELANKOLİSİ
Ben bu tarz melankoliyi hacc tecrübemde yaşamıştım. Afrika’ya bu yardım organizasyonları vasıtasıyla gelen herkes bir daha gelmek istiyor. Sürekli Afrika’dan bahsediyor. Afrika’dan kopamıyor. Rüyalarında bile Afrika’yla uğraşıyorlar. Bunun sebebi ne olabilir?
Gittiğiniz her yerde bir sevgi yumağı oluşuyor. Etrafınız sarılıyor. Sevgi çıplak gözle görülebiliyor. Gönülden bakıyor insanlar. O bakışları görmelisiniz. Türkiye’de insanlar sadece tanıdıklarıyla selamlaşıyorlar artık. Avrupa’da selamlaşma semboliktir ve usulen yapılır. Selamın ötesine geçemezsiniz. Ama bir Tanzanyalı sizi gözleriyle öyle selamlar ki, bir söz söylemesine gerek yoktur. Sizi kendisine bağlar. Biz aslında orda sadece birkaç kilo et ve birkaç şeker veriyoruz. Onlarsa bize sevgilerini ve gönüllerini veriyor. Bize Afrika’yı sevdiren işte bu sevgi. Yıllardır bu tür organizasyonlara katılıp, ömür boyu gelmeyi planlayan dostlarımızı ve beni bu Afrika melankolisine sokan şey, Afrikalının bu sevgi bonkörlüğü olsa gerek.
Kendi kendime sordum. Neredesin? Neyin içindesin? Neye bakıyorsun, ne görüyorsun? Baktığınla gördüğün aynı şey mi? Kendin için mi buradasın? Bu insanlar için mi buradasın? Burada olan şey ne? Sendeki subje ile buradaki obje aynı mı? Kendini mi kandırıyorsun, bu insanları mı kandırıyorsun? Gerçekten ne hissediyorsun, ne yapmalısın? Ne yapabilirsin? Aslında bu soruları buradaki insanlar bakışlarıyla sana –bana soruyor.
Bir Kızılderili mahkum, yasak olmasına rağmen kendisine yemek veren beyaz kadına, ‘teşekkür ederim, bendeki seni gördüğün için’ diyor bir filmde. Gördüğümüz, konuştuğumuz, temas ettiğimiz, et verdiğimiz şeker verdiğimiz bir Afrikalı ne kadar içimizde? İçimizde ne kadar Afrikalılık taşıyoruz? Gerçekten onları anlıyor muyuz? Onları gerçekten kendimize eşdeğer ve muadil görüyor muyuz?
Bir Kızılderili atasözü, ‘Önümden yürüme seni takip etmem, arkamdan gelme sana rehberlik etmem. Yanımda yürürsen sana arkadaşlık ederim’ der. Et verip tepeden bakmak onları daha da üzecektir. Dağıttığımız etler iki günde biter. Afrika’ya yapılacak en iyi yardım, onları dost bilmek ve onlarla yürümek. Ben kendim böyle baktım, böyle yapmaya çalıştım. İnsanların başını okşamadım, elini tuttum, tokalaştım, sarıldım. Diyanet kurumumuzu da bu anlayışta görmekten mutlu ve gururluyum. Bir tür fahri Afrikalı-Tanzanyalı oldum. Dostlar edindim.
AFRİKA’NIN KALKINMASI
Afrika’ya balık vermek yerine balık tutmayı öğretme konusunu ekipteki dostlarımızla çok tartıştık. Afrika’nın kalkınma imkanı üzerine çeşitli sohbetler yaptık. Afrika’nın kalkınmasının önünde üç temel sorun görünüyor. Bunları sermaye yokluğu, insan potansiyeli ve kolonyal travma (F.Fanon’un ifadesiyle Psikosomatik patoloji) olarak sayabiliriz. İnsan potansiyeli ve koloni döneminin yarattığı travma, başka bir yazıya konu olacak derin ve uzun konulardır.
AFRİKA YAŞAM FELSEFESİ ‘’UBUNTU’’ VE ‘’HAKUNA MATATA’’
Afrika’nın ubuntu felsefesini özetleyen somut bir örnek olarak şu hikaye internette çok popüler. Anonim gibi olduğu için kaynak vermeden paylaşayım.
Afrika’da çalışan antropolog bir kabilenin çocuklarına oyun oynamayı önerir. Çocukları meydana toplar. İleride görünen ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülü o meyveleri yemek olacaktır. Çocuklara “Haydi, şimdi başlayın! Birinci olan meyveleri alacak!” der.
O an bütün çocuklar el ele tutuşur, koşarlar ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar.
Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu cevabı verirler;
“Biz “ubuntu” yaptık. Yarışsaydık yarışı kazanan bir kişi olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir? Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik.”
Afrika’ya gitmeden önce ubuntu felsefesine dair bir çalışma görmüştüm. Döndükten sonra inceleme fırsatı buldum. Ubuntu felsefesine göre;
"insan diğer insanlarla bir insandır ancak. Bende varsa onda da olmalıdır. Bendeki onun, ondaki benimdir. Ben katılmazsam toplum yok, toplum yoksa ben de yokum. Bütün insanlar bir ailedir. Her insan ailenin bireyi olarak yaşamalıdır. Birileri işkence görürken birisi acı duymuyorsa ubuntusu yok demektir. Yani insan olamamıştır. Ubuntu ideal insan olma anlamına geliyor dolaylı olarak. Yakına gideceksen yalnız yola çık. Uzun yol yapacaksan beraber yola çıkalım.
Ubuntu öğretisinde, insanların birbirine bağlıdır, sosyal uyum ubuntunun temel ilkelerindendir. Afrika atasözü “Kişi diğer kişiler aracılığıyla bir kişidir” der. Kişi acı çektiğinde tek başına değil tüm toplumla, mutlu olduğunda yalnız değil akrabaları, komşuları ve hatta ölmüş olan tüm yakınları ile sevinir. Bireyin başına gelen her şey tüm toplumun başına gelmiş, topluma ne olursa bireye de olmuş kabul edilir.
Ubuntu anlayışında; insanların birbirine bağlı olması, kişinin menfaatlerinin toplumun menfaatlerine katkı sağlaması ve insanların bencillikten uzak durması beklenir. Bu felsefeye sahip bir kişi başkalarına yardım etmek için her zaman hazırdır. Başkalarının yetenekli ve donanımlı oluşu ile kendisini tehdit altında hissetmez, bilakis bu durum bir bütünün parçası olduğu inancından ötürü kişiyi özgüvene sevk eder. Ubuntu’yu içselleştirmiş bir insan başkaları aşağılandığında ve zulme uğradığında, kendisini de ezilmiş ve zulme uğramış hisseder.
Demokratik Güney Afrika’nın ikinci başkanı Thabo Mbeki (görev süresi 1999–2008), Mayıs 2008’de Güney Afrika’da yaşanan zenofobik şiddete ilişkin konuşmasında, Güney Afrikalıların dikkatini ubuntu’ya çekmiştir. Mbeki, Güney Afrika toplumuna, yüzyıllar boyunca silah zoruyla dayatılan ırkçılığa rağmen siyah ve beyaz tüm halkının, yabancı ziyaretçileri bir dostluk ve şefkatle karşılamaları gerektiğini söyler. Sömürgecilik ve Apartheid tarafından yaratılan dürtülerin, insan dayanışmasına yönelik kişisel içgüdüyü tahrip etmesine rağmen, Güney Afrika halkının hala, ziyaretçilere su, yiyecek ve sığınak sağlamak için ubuntu’nun uygulamalarına riayet ettiğini ifade eder. Mbeki konuşmasında, bir sığınak bulmak amacıyla ülkeye giren yabancıların Afrikalılar tarafından öldürülmesinden utanç duyduğunu, bunu yapanların ubuntuya karşı geldiklerini söylüyor." (Esma KARADAĞ KÜRESELLEŞME ÇAĞINDA GÜNEY AFRIKA’NIN UBUNTU RUHU isimli çalışmadan özetle)
Bunları okuyunca yazının başında, Habil’in felsefesi diye anons ettiğim ayet aklıma düşüyor. Habil kendisini öldürmeye gelen kardeşine ne diyordu? «Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.» Afrikalılar aynı Habil gibi, kendisine kötülük yapan-yapacak olan insana bile kötülük yapmıyor-yapamıyor. Kendi topraklarını işgal eden, kaynaklarını sömüren insanları bile insanlık ailesinin üyesi olarak görüyorlar, onlara misafir muamelesi yapıyorlar. Çünkü onlar insanların iyi olanını ve ahlaklı olanını temsil ediyorlar, Ubuntu anlayışlarıyla…
Benim son yıllarda üzerinde çalıştığım ahlak felsefesini Afrikalılar çoktan, hatta bidayetten çözmüşler. Bendeniz son yıllarda şu sözleri her sohbetimde spot cümleler olarak topluma arz ederim. ‘’İnsan ancak başka insanlarla insan olabilir. Allah’a giden yol insandan geçer. İnsanı ihya etmeden Allah’ı razı etmek mümkün değildir.’’ Afrikalıların ahlak felsefesi olarak kabul edilen Ubuntu tam da bunu anlatıyor aslında, derinlemesine…
Tanzanya’da başka bir yaşam felsefesi ‘Hakuna Matata’. Ben bu ifadeyi ilk duyduğumda, hoş geldiniz ya da merhaba gibi bir anlama sahip olduğunu düşündüm. Zira herkes birbirine bunu söylüyor. Meğerse ‘sorun yok’ demekmiş. Bir daha sübhanallah diyorum. Afrikalının hayatında bize göre çok sorun var. Hatta her şey bize göre sorun. Fakat onlara göre sorun yok. Meseleleri mesele yapmazsanız mesele kalmaz gibi bir şey. Ceylan aslanı görmezden gelince aslan saldıramıyor. Görmesi, korkması ve kaçması gerekiyor aslanın saldırması için… Hiçbir şeyi sorun olarak görmedikleri için her şeyin üstesinden geliyorlar. Bana öyle bakma, bana acıma, benim için üzülme, ben böyle iyiyim, sorun yok diyorlar ‘Hakuna Matata’ derken.
Afrika’da insan homo economicus olarak değil, insanoğlunun insanlık değeri olarak çok zengin ve engin. Ademoğlunun insanlık yanı klonlanmış olarak Afrika’da muhafaza ediliyor. Günahlara bulaşmamış, bakir insanlık orda duruyor. Afrika’yla ilgili korkum buraya medeniyetin! gelmesi ve yaygınlaşması. Muhtemeldir ki, insanlık bütün teknolojileri ve bütün felsefeleri, hatta bütün dinleri tüketince, Afrika’nın kültlerine ve yaşam felsefesine geri dönecek. Adem babamızın köyüne, insanlığın başına…
Afrika ve İnsanlık üzerine…
Afrika ve İnsanlık üzerine güzel bir yazı. Teşekkürler Arif hocam. Gönlüne ve kalemine sağlık... KaribuTanzanya...Hakuna Matata... Vesselam
Arif Hocam Afrikaya fotoğraf…
Arif Hocam Afrikaya fotoğraf çekip gelince çevresine anlatmak için gider insanlar genellikle. senin fotoğraf, makinanın çektiği değil, insanın mişahede ettiği tam bir sosyolojik fotoğraf olmuş, bakılıp geçilen değil okunup düşünülen bir fotoğraf kalemine sağlık.
insanlık insanlığı kaybedip de nerede bulabiliriz insanlığı dediklerinde Afrika'ya müracaat edecekler çünkü insanlık orada diri olarak duruyor.
Son zamanlarda okuduğum…
Son zamanlarda okuduğum makalelerden en güzeli diyebilirim. Müthiş bir Afrika ve Tanzanya anatomisi çekmişsiniz. Kaleminize yüreğinize sağlık. Benzer makalelerin devamını diliyoruz.
Arif hocam çok güzel bir…
Arif hocam çok güzel bir anlatım olmuş afrikayı hep merak etmişimdir yazınızdan çok şey öğrendim bu sene bende gelmeyi istiyordum fakat geç kaldım seneye inşaallah hani dediniz ya balık vereceğine balık tutmasını öğret bu insanlar tarım yönünden sanayi yönünden hayvancılık yönünden kendilerini geliştirmeye çalışmıyormu biraz tembellik mi var avrupanın buraları sömürgesi bunların iyi niyetinden mi birlik beraberlik olamayışındanmı son zamanlarda Afrika'dan değişik ülkelerin tarım için arazi kiraladığı haberleri var bunlar kendi arazilerini kaptırırsa yine sömürülür gibi geliyor bana bence bunları önce uyandırmak gerekiyor kurbanda iki gün et vermekle çok bir şey kazanılmaz bunları hazıra alıştırmak bir sene boyunca onu beklemelerine sebeb olur tembelleştirir tekrar bulamayınca kızgınlık ve kırgınlığa sebeb olur diyanet bence bunlara tarım yapmayı hayvancılık yapmayı öğretmeli gerekli tarım aletleri göndermeli gerçek yardım bu olabilir diye düşünüyorum benim yazdıklarım doğrultusunda eklemek istediğin varsa bunlarıda paylaşabilirsin selam ve saygılar
Hocam çok teşekkürler…
Hocam çok teşekkürler Tanzanya başlığında bütün Afrika’yı yaşadık his etim yazında “ duru bir gözle “gözlemleyip yorumlamak ta önemli çok çok teşekkür ediyorum bir solukta okudum su gibi akıcı yazı dilin harika herkese tavsiye ediyorum saygılarla
Allah kendi yolunda bir…
Allah kendi yolunda bir hayat nasip etsin.
Yaradılanı severiz yaratandan ötürü.
Ne güzel anlatmışsınız hocam…
Ne güzel anlatmışsınız hocam. Hem çok ta "besleyici" bir yazı olmuş. Gönlünüze ve kaleminize sağlık.
Değerli hocam, makalenizi…
Değerli hocam, makalenizi büyük bir ilgiyle okudum ve derinlemesine araştırmanız için size teşekkür etmek istedim. Vekaletle kurban sosyolojisi ve Afrika yaşam felsefesi gibi karmaşık bir konuyu bu kadar anlaşılır bir şekilde ele aldığınız için sizi takdir ediyorum. Yazınızda sunduğunuz analizler ve örnekler gerçekten etkileyiciydi. Bu makale sayesinde, bu konunun kültürel ve sosyolojik önemini daha iyi anlamama yardımcı oldunuz. Ayrıca, okuyucuyu düşünmeye teşvik eden ve yeni bir bakış açısı sunan yazınızdan dolayı da sizi kutlamak istiyorum. Tekrar teşekkür ederim!
Muhterem Arif Karabacak…
Muhterem Arif Karabacak
Hocam. Elleine kalemine sağlık. Çok doyurucu,kapsamlı bir çalışma.olmus
Maşallah.
Maşaallah Arif hocam, çok…
Maşaallah Arif hocam, çok teşekkür ederiz, Allah razı olsun.
Emeğinize yüreğinize sağlık. Hem hatırlatma, hem bilgilendirme, hem de hislerimize tercüman olmuşsunuz.
Çalışmalarınızın ve başarılarınızın devamını dilerim.
Yeni yorum ekle