Anarşizm’den Öğrenilecek Ders

18 Temmuz 2019

Zulüm, kendi mükemmeliyetini zalim ile mazlumun ortak eylemi haline geldiğinde tamamlar. Bu zirvede, zalimler zulümlerinden vaz geçmeye kalkacak olsalar dahi mazlumlar buna isyan eder ve bu isyanda başarı kazandıkları takdirde, kendileri, ikincil doğaları haline gelmiş zulmü “eşyanın doğasına riayet” yerine koyarak muhataplarına tatbik ederler.

Genellikle zalimler, zulümlerinden elbette kendiliklerinden vaz geçEmezler; buna kabaca “zalimin zulmüne mahkumiyeti” diyoruz. Çoğu durumda zulme maruz kalanlar, zalimler çok güçlü oldukları için zulmün sona ermediğine inanır ve yine de onları yenip yenemeyeceklerini araştırırlar.

İlk yol, zalimi zulmün yanlış bir yol olduğuna ikna ederek onu zulmünden vaz geçirmektir (Thrasymachos hipotezi: Hukuk, güçlünün [aslında zalim] iradesinden ibarettir). Zalimler güçlü oldukları için zulümlerini sona erdirmeye genellikle yanaşmazlar. İkinci yol, zalimin gücüne erişemeyen mazlumların, zulmün egemenlik alanını aşarak “zulüm sahası”ndan kurtulmalarıdır (Musa ve arz-ı mev’ûd kıssası). Şayet zulme maruz kalanlar onlar kadar güç devşirebileceklerine kâil olurlarsa üçüncü yol, sahip olduğu türden ama daha fazla güç devşirerek zalimleri yenilgiye uğratmaktır (Semitik ruhun siyasal bir ifadesi olan devrimci mücadeleler, Marksizm ve ondan türeyen materyalist devrimcilikler).

Bütün bu süreçler boyunca unutulan çok önemli bir nokta vardır: Zulüm, çoğu durumda gücün zalimin elinde bulunmasından değil, o tür bir gücün birilerinin elinde bulunmasından kaynaklanır. Zulme maruz kalanlar, gücün elde edilme yollarını ve kullanılma biçimlerini zalim öğretmenlerinin yolunu keşfederek, bir anlamda onların kastedilmiş rehberliği altında öğrenirler (Begoviç itirazı: ”Düşmanlarımız bizim öğretmenimiz değildir!”) Farkedemedikleri asıl şey, elde ettikleri bu gücün zalimler ile kendileri arasındaki mesafeyi kapattığı, bu mesafe kapandıkça kendilerinin de zalimler haline gelmekte olduklarıdır.

Hınçla dolu bir mazlum geçmişin öfkesi kadar insanı zulmün meşruiyetine ikna edecek daha etkin bir yol yoktur. Böylece mazlumlar önce zalimlerden intikam alırken zalim bir tatmin yaşadıklarının ve daha sonra da zalimleri saf dışı bırakıp elde ettikleri gücü yeni bir iktidar tesisi yolunda kullanırken aynı Şeytan tarafından ayartılıp iğfal edilmiş yeni zalimler haline geldiklerinin farkına varamaz olurlar. Onları kim, ellerinde toplanan bu kirli güçten arınmaya ikna edebilir ki! Zulüm, insanî varoluşun bütün organlarına, dokularına, hücrelerine kadar nüfuz etmiş kirli bir güç oyunudur. Sadece güçlülerin ondan arınması yetmez; kirli gücün hayatımızın bütün katmanlarında kanserleşmiş yapılarının kökünü kazımak gerekir ki, sadece bir kısım değil her türlü gücün kirli olduğunu ve ancak güçten bütünüyle arındırılmış bir dünyada zulüm ve kötülüğün ortadan kaldırılabileceğini önerenlerin ideolojisine “gücün yok edilmesi gerektiği inancı” anlamında “an-archism” denir.

Anarşistlerden öğreneceğimiz en önemli ders, “masum güç” masalının zulüm okulundaki en aldatıcı ve zulme ayartan masal olarak okutuluyor olmasıdır. Yeni zalimler, “onların elindeyken masumdu da, bizim elimizdeyken mi mahkum hale geldi bu güç” diyerek mazlum geçmişlerinde de zulme müstehak olduklarını onaylamış olurlar. Eski zalimleri alt etmiş olmanın gururu tarafından gözleri kör edilmiş bu yeni zalimler, zulmü ortadan kaldırdıklarını sanırlar, oysa sadece zulüm nöbetini kendileri devralmış durumdadırlar ama sürüklendikleri iktidar şehvetinin kör ettiği vicdanlarıyla bunu asla göremezler...

 

Erk kullanımlarının mesela mon-archy, oligo-archy gibi biçimlerini savunmak ya da halkın mutlak eğemenliğine taraf olmak konusundaki tartışmaları anlamlı kılan, aslında “güç ve iktidar”ın “makul ve ahlakî bir biçimi olabileceğine inanç”tır. An-archy taraftarları, kudretin her biçiminin yoldan çıkarıcı olduğuna dair bir inanca bağlıdırlar. Onlara göre, kötü olan şey, erkin bir tek kişiye ya da bir zümreye ait olması ya da mesela millete ait görülen egemenliğin “kayıtsız şartsız” olması değildir; asıl kötü olan, insanlar arasındaki ilişkilerin “bir erk dolayımı ile kurulması”ndan doğan “kudret ve iktidarın tefessüh ettirici etkisi”dir. Gücü kimden alıp kime verseniz, ilişkilerimizde bir “hükmetme imkanı”nın bulunduğu her durumda, gücü hem kullanan hem de ona maruz kalan varlıklar ahlakî olmayan bir yola girmiş olurlar.

Bu, “kötülüğün kaynağı” konusunda “ahlâkî endişe”ye en derin biçimde vurgu yapan radikal perspektiften “iyi de bizim emekli maaşları hak revâ mıdır, siz bu işi nasıl hal yoluna kouacaksınız” yollu pratik çözüm beklemek, bir emekli hayal kırıklığından ibarettir. Bir başka analoji de şey olur mesela: Doktor sana şeker hastasısın diyor, sen de ona “şöyle basit bi ameliyatla bi tedavi edemiyon ki beni” diye kafa tutuyorsun. Deli Yürek dizisinde Kuşçu karakteri diyordu ya “hem şarabı işçeğ, hem gafan döğmeeecek, nerde o bolluh!”

Son olarak gücün yani siyasî kudret ve iktidarın vaat biçimleri ile çözüm ummaya büyülenmiş bir zihinle an-archy veya anarşist reddiyeden çare ummak, Tanrı’ya “Şeytan’ın vaatlerine yetişemiyorsun ama sen de” diye dudak bükmeye benzer. Aldatılmak istiyorsan Şeytan ve avenesine gideceksin, Tanrı, özü gereği seni aldatamaz. :-)

Cu, 07/19/2019 - 18:33 Kalıcı bağlantı

Ama bizim  kültürde  arkhe'nin olmamasi hali hic ama hic ozlenmemis , talep edilmemiştir.  Zira Zalimin zulmü  varsa  mazlumun da Allahi var! Denmiştir.  Bu, tabii gerçek, ama cevap değil.  Cevabım var. O da güç kavramına yukledigim içerikle bağlantılı. Kaleminize sağlık.

Bir kaç kez yazdım. Kısaca: Güç ile şiddeti ayırmaktan yanayım, hatta muktedirin karakteristiği bile değildir güç. Güç çok önemli  bir kavram. Güç birikmiş emek. Ne kadar çok emeği (fizik enerjiden, bilgiye, üstlenilen yüksek statüden biriktirilen paraya, alınan oydan sahip olunan mal mülke...ki bunlar zamanın ruhuna göre değişebiliyor) ya siz biriktirirseniz ya da biriktirenlerden ister şiddet ister rıza ile elinize geçirirseniz o kadar güçlüsünüzdür. Aslolan gücün içeriğinin temiz enerji misali ahlakî olması, rızanıın zorlamayla, şiddetle değil müzakere ile sağlanmış olması. (Bu 'müzakere' 'negotiation' Habermas'ın da kullandığı ama ondan çok önce Anselm Strauss gibi Amerikalı sosyologların geliştirip kullandıkları bir kavram, Alaattin Diker e selam). Vehbi hoca bu konu çok kapsamlı buraya sığmaz. kısaca yazayım deyince de bir sürü oluşturucu detayını dışarıda bırakmak zorunda kalıyorsunuz.

Cu, 07/19/2019 - 19:42 Kalıcı bağlantı

Kudret (iktidar gücü) ile şiddet arasında bir asimetri olduğunu düşünüyorum. Kudret esasen sınırları belirlenmiş, kontrollü, dereceleri tefrik edilmiş, belirli gerekçelerle gerekliliği tartışmaya açık, hedefi hakkında haklılık yargısına tâbî, meşrûiyeti sorgulamaya açık, elinde bulunanın keyfine değil, kamunun takdir ve onayına göre kullanılan, ahlâkî bir ölçü ve hukukî ve/veya örfî bir prosedür ile operasyonalize olan ve en mühimi muadili, mütekâbili, rakibi, ikamesi bulunmayan “rıza/onay-tasvip” talebine bağlanmış şiddet tekeline sahip otorite demektir. Şiddet ise, daha ziyade çerçevesi belirlenmemiş bir caydırma/cezalandırma/bastırma/boyun eğdirme/intikam alma ve/veya hınç çıkarma, potansiyel olarak birikmiş bir gerilimin kendisini zapt u rapt altında tutan kayıtlardan kurtulması, ardında biriktiği bendi aşması ya da bendini yıkması ile gerçekleşen bir sökün etme, boşalma hali olarak da karşımıza çıkan bir performans anlatır. Şiddetin kasıtlı, planlı, rasyonel, derecesi maksada göre artırılıp azaltılabilir, hedef belirlemeye ve sonuç gözetmeye tâbî kullanımları onu kudret kılmaya yetmez; çünkü bu hayvanda da karşılaşabileceğimiz bir “şiddetini yönlendirme becerisi”dir. Şiddet üstün bir değer gözetmeyi barındırmaz, ahlakî bir dayanağa, hukukî ve/veya örfî bir prosedüre riayeti... kudreti kayıt altına alan öteki çerçevelere tâbî değildir.

Kudret bir şiddet kullanımı halinde kinetize olabilen bir potansiyel barındırsa da bunu aşan maslahatlar ve ödevlerle yükümlenmiş bir kâdir olma çerçevesi içinde biçimlenir. Şiddet bu kabil üstün bir çerçeve içinde potansiyalize olmak durumunda değildir.

Cu, 07/19/2019 - 19:44 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 570 kez görüntülendi. 3 yorum yapıldı.