Bir Garip Seçim Yazısı: Geç Kalmış Bır Erken Değerlendirme

21 Mayıs 2023

GİRİŞ

Bu yazıyı, 14 Mayıs 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimi akşamı, sandıkların açılmasına bir saat kala yazmaya başladım. Amacım, kesin sonuçlar açıklanmadan paylaşmaktı ama araya başka şeyler girince maalesef bu gerçekleşmedi. İşte o yüzden bu yazı geç kalmış bir yazıdır.

Bununla birlikte, göreceğiniz üzere, metnin % 95'i seçimin gündeme gelmeye başladığı günden bugüne kadar sosyal medyadaki paylaşımlarımdan oluşuyor. Hemen hemen yeni hiç bir şey eklemedim, sadece kronolojik bir derleme yapmaya çalıştım. İşte bu nedenle de erken bir değerlendirme...

Bu derlemeyi yapmaktaki maksadım, bir münzevi, yani hemen hiç sokağa çıkmayan, toplumdan izole yaşayan bir anti-sosyal olarak, bu denli isabetli tespitler yapabilmiş olduğumu herkese gösterip, hava atmak...

Değil elbette... Tam da aksine. Zaten paylaşmış olduğum ve orada durmakta olan yazıları sadece bir araya getirmekle maksat, durumun siyaset dışı bir münzeviye dahi bu denli aşikar olmasına rağmen, bu işlerle profesyonel olarak iştigal eden özellikle de muhalif kesim aktörleri tarafından nasıl olup da görülemediğini sorgula(t)maktır...

 

SEÇİME DOĞRU

Daha seçim gündemde değilken, Erdoğan'ın sık sık Kılıçdaroğlu'na meydan okuması bende şu kanaati oluşturmuştu:

Erdoğan'ı seçim konusunda hiç bu kadar endişeli görmemiştim. Tekrar seçilebilmek için tek şansının, karşısına aday olarak Kılıçdaroğlu'nun çıkması olduğunu bildiği için artık açık açık bu (son) koza oynuyor!

(19 Ekim 2022)

Kaldı ki benim Erdoğan'ın uzun süreli iktidarına dair düşüncem zaten şöyleydi:

Aması, fakatı yok! Bu Ülkeyi, bu Milleti Erdoğan'a mecbur bırakan Kılıçdaroğlu'dur...

(25 Ekim 2022)

Ve muhtemel bir seçim kararına ilişkin olarak da şöyle demiştim:

Ülkenin içinde bulunduğu (özellikle de olumsuz ekonomik) koşullar çerçevesinde, Erdoğan'ın seçim kazanabilmesi mantıken imkansız görünüyor. Lakin muhalif siyasi cephenin halihazırdaki tavrını sürdürmesi halinde Erdoğan'ın yeniden alternatifsiz tek aday gibi algılanmaya başlanması da hiç sürpriz olmayacak. Yani demem o ki, böyle giderse, seçimi Erdoğan kazanmayacak, rakipleri (kaybederek) ona hediye edecek!

(15 Ocak 2023)

Daha sonra, altılı masanın 15 Ocak tarihli Ortak Politikalar Mutabakat Metnini gördükten sonra bu kanaatim pekişmiş ve şu tepki eşliğinde tekrar etmiştim:

"Açıkladıkları (vizyonsuz) Ortak Politikalar Mutabakat Metni'ni gördükten sonra aşağıdaki kanaatim güçlendi. Ama gerçekten anlamıyorum, bunlar neyin hesabını yapıyorlar? Geri geri yürüyerek ileri gideceklerinin mi?"  

(2 Şubat 2023)

 

SEÇİM ATMOSFERİ

Nihayet, seçim tarihinin dillendirilmesinden sonra, altılı masanın aylardır bir sır gibi sakladığı adayını Kılıçdaroğlu olarak açıklamasını takiben şöyle bir iddiada bulunmuştum.

 İddia ediyorum: Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan karşısında tek aday olduğu seçimin galibi bellidir. Cumhurbaşkanımızın yeni dönemi, Chp'nin yeni genel başkanı ülkemize hayırlı olsun!
(3 Mart)

Ve aynı gün 15 Ocak tarihli (muhalefetin seçimi kaybederek Erdoğan'a hediye edeceği yönündeki) görüşümü bir kez daha paylaşmış ve bununla kalmayarak (hala test aşamasında olan) başka bir mega iddia ortaya atmıştım:

Herkes siyasetini yapacak ve perde inecek... Oyunun sonunda Kılıçdaroğlu hiç seçim kazanamayan bir lider olarak adını tarihe yazdıracak!"
(3 Mart)

Sonra madem durum bu hale gelmişti, ben de üşenmeyip(!) kazanmak için ne yapmaları gerektiği konusunda kafa yormuş "Seçim ve Adaylığa Dair" başlıklı bir yazıyla, bazı kısa tespitler yaparak, muhalefete önerilerde bulunmuştum:

Muhalefet tarafından, eğer gerçekten bir iktidar ve sistem değişikliği samimiyetle isteniyorsa, kanaatimce tepki oylarının tamamını konsolide edecek 3., gerekirse 4. adaylarla seçimi ikinci tura götürecek, ikinci turda ise en çok oy alan aday etrafında kenetlenmeyi sağlayacak bir seçim stratejisi geliştirmeleri zorunlu görünüyor.

Ülkemizin çok partili dönemdeki tüm seçimlerin ortalama oy dağılımları ve son 21, özellikle de 13 yıllık siyaset deneyimi, seçim sonuçları ve kamuoyu anketleri açık biçimde gösteriyor ki, bire bir karşı karşıya kaldıkları bir seçimde, kişiliklerinden bağımsız olarak bile Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan karşısında pek şanslı olduğu söylenemez.

Genel başkanlığı sürecinde Kılıçdaroğlu'nın her ne kadar sağ seçmene yönelik helalleşme türünden olumlu mesajları olmuşsa da bunu oya tahvil edebilecek bir başarı elde edemediği gibi, partisi içindeki bazı radikallerin tepkisini çektiği de malumdur.

Hikaye çok uzun ama özeti kısa. Bu ülkede çok partili ilk seçimden son seçime kadar sol partilerin toplam oy potansiyeli nerdeyse hiç bir zaman % 40'ı aşmamıştır. Kılıçdaroğlu'nun, son Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi adayı İnce'nin aldığı % 31 oyu 20 puan birden artırarak % 51'e çıkarması ihtimali çok zayıftır. Kanımca bugüne kadarki performansı da böyle bir potansiyele işaret etmemektedir. Dolayısıyla beşli masanın desteğinin sürmesi ihtimalinde dahi, Kılıçdaroğlu'nun seçim kazanması ancak bir mucizeye bağlıdır.

(3 Mart)

Bütün bunlardan başka bir de seçimden 33 gün önce seçim sonuç tahminimi yazmıştım:

Dünden itibaren Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimi takvimi işlemeye başladı. Henüz resmi adaylık başvuruları yapılmadı. Ancak şimdilik görünen o ki, Cumhurbaşkanlığı yarışı Cumhur İttifakının müşterek adayı, mevcut Cumhurbaşkanını ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Millet İttifakının müşterek adayı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında geçecek.

Şüphesiz, önümüzdeki günlerde yeni aday ya da adaylar çıkabilir, beklenmedik başka gelişmeler de yaşanabilir. Ancak ben şimdi burada, olağanüstü bir değişiklik olmaması haline münhasıran iki ihtimalli bir tahmin yapacağım. ...

Son bir not: Bu tahmini bugünden yapmakla ve daha önceki benzer bazı tespitler paylaşmakla demek istediğim basitçe şudur: Ülkemiz siyaseti halktan kopuk bir zeminde ve halka hizmet motivasyonu dışında görünür görünmez bazı başka faktörler tarafından belirlenmektedir. Aksi takdirde görünen köye kılavuz gerekmezdi. ...

Şimdi geleyim iki alternatifli tahminime:

1. İki adaylı ihtimal

Recep Tayyip Erdoğan en az 2 puan farkla ilk turda seçimin galibi olacaktır.

Tahmini oy oranları:

RTE : %51-54

KK   : % 46-49

(Not: bu aynı zamanda 3. ya da fazla oy potansiyeli düşük aday olması ve seçimin ikinci tura kalması ihtimalinde de geçerli tahmindir. İlk turda, yukarıdaki oylarda toplamda 2-5 puan düşme olabilir)

 

2. En az birisinin % 5'ten yüksek oy potansiyeli olan 3. ya da daha fazla adaylı seçimde, ilk turda hiç bir adayın % 50+1 oy oranını bulamayacağını tahmin ediyorum.

Tahmini ilk tur oy oranları

A. Üçüncü güçlü aday Cumhur İttifakına yakın olursa

RTE    : % 42-47

KK      : % 39-44

DİĞER:  % 5-8

TÜM D: % 1-3

İkinci Tur tahmini oy oranları

RTE : % 53-56

KK   : % 44-47

B. Üçüncü güçlü aday Millet İttifakına yakın olursa

RTE    : % 45-49

KK      : % 37-42

DİĞER:  % 5-7

TÜM D: % 2-4

İkinci Tur tahmini oy oranları

RTE : % 51-52

KK   : % 48-49

(Muhalif cephe için en doğru ve kazanmaya en yakın strateji bu ihtimal üzerine kurulmalıdır.)

11 Mart 2023 Saat 21:00

Seçim çalışmalarındaki gidişat beni değişim ve iyiye gidiş ihtimali konusunda öylesine ümitsizliğe sevk etmişti ki, seçimlerin ertelenmesi yönünde çağrı bile yapmıştım. Bu çağrının gerekçelerinden biri olarak, deprem ve sel felaketi yaralarının henüz sarılmadığı bir ortamda yapılacak seçimlerin, sağlıklı bir tercih imkanı vermeyeceğine dair endişemi ifade etmiştim.

Seçim sonucunu şartlı refleksler belirleyecektir ve geleceğimiz için çok tehlikelidir. 
(16 Mart)

Muhalif cephenin aday tercihinin yanlışlığına sonra bir de bu açıdan değinmiştim:

Akıl Tutulması!.. Ülkeye 20 yıl iyi kötü hizmet etmiş, yorulmuş ve yıpranmış 69 yaşındaki hitabeti güçlü, "karizmatik bir lideri" değiştirmek iddiasıyla, karşısına, koltuğunu bile komploya borçlu, bugüne kadar elle tutulur hiç bir siyasi başarısı bulunmayan, hitabeti zayıf, genç nüfustan destek bulamayacağı açık 74 yaşında bir "bürokratı" çıkarmak nasıl bir akıl tutulmasıdır. Yoksa (komplo teorisi ve tasviye dahil) çok ihtimalli bir siyasi proje ile mi karşı karşıyayız?"

(20 Mart)

Daha sonrasında Kılıçdaroğlu'nun oy potansiyeli ile ilgili çok kısa bir analiz paylaşmıştım ki bu paylaşımdaki, sosyolojik verilerin mantıksal analiziyle teorik olarak belirlenen maksimum toplam oy oranının seçim sonucundaki oran ile örtüştüğüne dikkatinizi çekerim:

SEÇİM NOTLARI 2

Kampanya başlangıcından itibaren anketler de net olarak söyleyecektir. Kılıçdaroğlu'nun adaylığı, ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu defa oy vermeyecek olan pek çok, özellikle orta yaş ve üzeri milliyetçi muhafazakar seçmenin rotasını tekrar Tayyip Erdoğan'a çevirmesine yol açtı. Özetle tepki oylarının bir kısmı, aday seçimindeki basiretsizlik dolayısıyla yine tepkisel olarak geri döndü.

Şu an dahi mantıksal ve matematiksel açıdan alabileceği maksimum oy (%27 + % 8 + % 7 + 3) Kılıçdaroğlu'nu %50+1'e taşıyacak gibi görünmüyor ki ben bunun giderek daha da zorlaşacağı kanaatindeydim.

Seçimlerin ertelenmesi ve başka aday ya da adaylarla yapılması herkes, özellikle de Ülke ve Millet için görünen en iyi alternatiftir."

(20 Mart)

Bu arada giderek yoğunlaşan algı yönetimine karşı şöyle bir tepki göstermiştim:

Türkiye siyasetinin sosyo-tarihsel matematiği şu:

70 yıllık ortalama : 65 - 35

Bugünkü esneklik : 55 - 45  (65 -10 -  35 + 10)

Tüm sözler tükendiğinde, en son sözü, değer (din gelenek - ideoloji), duygu (evlat - kuyruk acıları) ve vicdan verecek. O yüzden diğer tüm sözde anket ve hesaplamalar kanaatimce (algı yöneterek) hayal pazarlıyor!

Ve nihayet, tüm adaylar ortaya çıktıktan sonra, çaresiz çırpınışlarımın son noktası olarak şöyle bir uyarı yapmıştım:

En az tanıdığım Sinan Oğan'ı da dinledim.  Kanaatim şu: Bu seçim her ihtimaliyle Ülkeyi felakete sürüklüyor! Siz ister stratejik hata deyin ister komplo teorisi ya da siyasi proje... Ülkemiz için olabilecek en kötü senaryonun içindeyiz."

(30 Mart)

Muhalif cephenin, kanaatimce yanlış adayı hakkında yeniden düşünmesini tahrik için soru formatlı şöyle bir paylaşım da yapmıştım:

Erdoğan'a karşı Kılıçdaroğlu'nun kazanabileceği varsayımı hangi ihtimal ya da ihtimallere dayandırılmıştır?

a) Kılıçdaroğlu Erdoğan'a göre daha vasıflıdır. Seçmen rasyonel ve tarafsız bir yaklaşımla bu farkı oylayacaktır.

b) Erdoğan çok yıpranmıştır, rakibi (her kim olursa olsun) kazanacaktır.

c) Millet ittifakına dahil partilerin toplam oyları, Cumhur ittifakına dahil partilerin toplam oylarından daha fazladır ve firesiz olarak Kılıçdaroğlu'na yönelecektir.

d) Kılıçdaroğlu, dürüst ve güvenilir, başarılı bir siyasetçidir. Karşısında kim olursa olsun seçimi kazanır.

e) Kılıçdaroğlu'nun vaatleri daha inandırıcı ve caziptir.

f) Kılıçdaroğlu yaptığı açılım ve söylemlerle milletin gönlünü fethetmiş, milliyetçi muhafazakar kesimin hassasiyetlerine hitap eden bir politikacı haline gelmiştir.

g) Kılıçdaroğlu, toplumun nabzını tutma, hitabet, halka yakınlık bakımından Erdoğan'dan göre daha başarılıdır.

h) Bilgi, birikim, tecrübe bakımından (örneğin siyaset bilimi, iktisat, dış ilişkiler konularında) Kılıçdaroğlu, Erdoğan'dan daha iyidir...

i) Kılıçdaroğlu toplumun her kesiminden oy alacak bir potansiyele sahiptir."

(24 Nisan) 

Arada bu minval üzere bazı küçük değiniler de paylaşmış olmakla birlikte Nisan sonlarında bazı kısa tespitlere dayandırarak uyarılar yapmış ve medya tabiriyle, "çarpıcı" bir iddiada bulunmuştum:

Bir kez daha söylüyorum:

  1. Seçimin zamanlaması yanlıştır.
  2. Muhalefet cephesinin aday tercihi yanlıştır.
  3. Eğer İnce son anda çekilmezse ilk turda seçimi kazanabilme ihtimali olan tek aday Erdoğan'dır.
  4. Seçim ikinci tura kalırsa (Cumhur İttifakının potansiyel maksimum oyunun (% 47) Millet İttifakının maksimum oyundan (% 45) fazla olması hasebiyle) kazanmaya yakın aday yine Erdoğan'dır.
  5. Özetle, eğer olağanüstü bir gelişme olmazsa, önümüzde seçimden ziyade bir nevi kritik bir güven oylaması süreci vardır."

(25 Nisan)

Sonrasında başka bir boyuttan siyaseten yapılmakta olan temel bir yanlışa, "kaçan tarihi fırsat" vurgusuyla işaret etmiştim:

Akıl tutulması mı, Ülke'nin kaderi mi?

Ülkemizin çok partili döneme dair siyasi tecrübesinin ortaya koyduğu en önemli gerçeklerden biri, iktidarda yıpranmış bir merkez sağ partinin alternatifinin, yine bir merkez sağ parti ya da milliyetçi muhafazakar zeminde yeni bir oluşum ( /ittifak / cephe) olduğudur.

Günümüzde merkez sağda böyle bir oluşuma ön ayak olması beklenen siyasi parti ve liderler, özellikle de Akşener ve İYİ Parti, ana muhalefet partisiyle ittifak kurmak suretiyle, adeta kendilerine çelme takarak büyük bir tarihi fırsatı heba etmektedirler...

Bu, ya tam bir akıl tutulması ve basiret bağlanması ya da Erdoğan'ın şansı ve Ülke'nin kaderi..."

(26 Nisan)

Son olarak, İnce'nin adaylıktan çekilmesi sonrasında seçimin ikinci tura kalmaması, zaten ekonomik sıkıntıda olan ülkenin boşuna vakit ve nakit kaybına uğra(tıl)maması adına, hiç kazanma şansı olmadığı gibi, ikinci tura kalması da ihtimal dahilinde olmayan Oğan'ı çekilmeye teşvik eden bir paylaşım yapmıştım:

Şu saatten sonra Sinan Oğan'ın çekilmemesi ilkeli bir politik tavır ya da dik duruş falan değildir. Hem siyaset stratejisi açısından yanlış bir karardır hem de ülke ve millet yararına değildir. Zira ısrarının, şahsı ya da Türk milliyetçilerine hiç bir faydası olmayacağı gibi zayıf da olsa, Ülkeye iki hafta ve milyarlarca lira kaybettirmesi ihtimali vardır..."

(13 Mayıs)

İlk tur sonrasındaki halen geçerli önerim de şudur:

Demokrasi: İlle de Uzlaşı

Biliyorum, söylediklerimi çok ütopik, beni de hayalperest bulacaksınız. Hiç sorun değil ben yine de fikrimi söyleyeceğim. Bir yandan tarihe not düşmüş, öte yandan "işte biz bunu beceremediğimiz için bu haldeyiz" demiş olurum.

Kılıçdaroğlu'nun ikinci tur için derhal adaylıktan feragat etmesi, buna karşılık ve % 45 oranındaki oyu hatırına, önereceği adaylar arasından Cumhurbaşkanı tarafından bir CB yardımcısı ve belirli sayıda bakan veya bakan yardımcısı atanmasıyla kurulacak bir milli mutabakat hükümeti, mevcut şartlar içerisinde, Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğazdan (daha da derinleşmeden) çıkış aramak için, en kestirne yoldur. Böyle bir girişim, Kılıçdaroğlu'nun ve tabii ki Erdoğan'ın millet yararını hangi ölçüde kişisel hesaplarının önüne taşıyabileceklerinin bir göstergesi olacak, daha da önemlisi Kılıçdaroğlu siyasi hayatının son dönemecinde, vaat ettiği uzlaşmacı yaklaşımın hayata geçmesine olumlu bir katkı sunma başarısı gösterecektir.

Aksi takdirde, herkesçe malum bir sonuç için, yani bugüne göre  hiç bir şeyi değiştirmeyecek seçim uğruna boşu boşuna vakit ve kaynak israfı yapılmış olacaktır."

(17 Mayıs)

 

SONUÇ

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Ak Parti küskünleri, hatta sempatizanı olmakla birlikte çeşitli sebeplerden dolayı Recep Tayyip Erdoğan’ın gitmesi gerektiğini, artık bir değişim ihtiyacı olduğunu düşünenler başta, pek çok farklı toplum kesimi bu seçime değişim adına büyük ümit bağlamış bulunmaktaydı. Muhalif Cephe (Millet İttifakı başta) adaylarını açıklayana kadar bu beklentinin toplumda ciddi bir karşılığı da bulunmaktaydı.

Ancak ne var ki, yanlış aday tercihi ve sonrasındaki bir dizi stratejik hata, rüzgarı tersine çevirdi ve nihayetinde seçim, seçim olmaktan çıkıp bir güven oylamasına dönüştü. İlk tur sonrası, Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’ı % 50’yi aşamadığı için başarısız ilan etmesi, bilinçaltındaki böyle bir algıyı, yani seçimi kazanmasını, kendi başarısına (seçim stratejisi ve performansına) değil de, Erdoğan’ın başarısızlığı (seçmenden güven oyu alamaması) beklentisine endekslediği gerçeğini açığa çıkardı.

Kanaatimce, seçmenin bir küçük uyarısı dışında, seçim ilk turda tamamlanmıştır ve mutlak galibi de Erdoğan’dır. İkinci tur yasal prosedür gereği yapılacak ve muhtemelen adaylar arasındaki oy farkı da açılacaktır.

Tek ümidim, Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın, bu seçimden doğru dersler çıkarmış olarak, toplum beklentileri doğrultusunda bir değişimi hayata geçirecek adımlar atmalarıdır.

 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 364 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.