Yenilerde bir gazete makalesi yayımlandı. Yazarı akademi kökenli bir siyasetçi. Siyaset Bilimci ve CHP Genel Başkan Yardımcısı (1). Kapsamlı, uzunca bir yazı. Baştan sona dikkatle okudum. Okurken adı geçen gazetenin tahmini okur profiline seslenen bir metinle değil de sanki bir siyasi partinin seçim beyannamesiyle karşı karşıya olduğum izlenimine kapıldım. Teorik içeriği yüklü kavramlarla örülü bir “yapılacaklar listesi” idi okuduğum. Nitekim metnin sonunda makalenin CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’yle bağlantısı açıklığa kavuştu. Yazar söz konusu beyannamenin “...Cumhuriyetimizin tüm demokrat yurttaşlarını; Sosyal Demokratları, Muhafazakâr Demokratları, Milliyetçi Demokratları ve Kürt Demokratları demokrasi ortak paydasında buluşmaya” çağırdığını ifade etti. Bu cümle aynı zamanda makalenin vurucu cümlesi (punch point) idi de. Makalede işte bu kitleye seslenilmekte, ülke sorunlarına önerilen çözümlerin bu kitleye duyurulması arzulanılmaktaydı.
Ancak, benim için bu cümlenin işlevi burada bitmemekteydi. Bu cümlenin iki işlevi daha vardı. İlki; oyuna talip olunan kitlenin kimlerden oluştuğunun varsayıldığıydı. CHP seçmene “Gel gel, her kim, her ne olursan ol gel” demiyordu. CHP seçmene “demokratsan gel” diyordu. CHP böylece “demos”u demokrat olanlar ve olmayanlar olarak ayırıyordu. Demek ki “Demos” olmak için oy verme koşullarına sahip olmak ya da daha isabetli bir ifadeyle polis’in ortak sorunları için çözüm önerileri üretme yetkisine sahip olmak yetmiyordu. Oysa Eski Yunan’da köleler ve kadınlar dışındaki sağlıklı, varlıklı, özgür erkekler halk meydanlarında fikir açıklamakta serbestti. Demek ki bazılarımız “demos” olmaya daha layıktık. Demek ki “demos” tüm oy verenler değildi. “Demos” olmak için bir sıfatınızın da olması gerekirdi: Sosyal, Muhafazakâr, Milliyetçi, Kürt. Tabii buradaki Milliyetçi’nin Türk milliyetçisi olduğu açıktır.
Cümlenin ikinci işlevi ise gerek makaledeki bu cümlenin gerek bu cümlenin alıntılandığı Beyanname’nin seçmen kitlesine bir kimlik biçmekte olduğuydu. Oy verenler şimdi düşünmek zorunda idi, seçmen oy sandığı başına gitmeden önce kararını vermeliydi bu demokratlardan hangisi kendine daha uygun düşerdi? Seçmenin kendine bir kimlik bulması gerekmekteydi. Demos’un önüne gelecek sıfat herhangi bir sıfatı değil bir kimliği işaret etmeliydi. (İşte beyannamenizi böyle kimlikler üzerinden hazırlarsanız sonunda kimlik siyasetinin çıkmaz sokaklarında kıvranır durursunuz).
Makaleyi okuduktan sonra düşündüm, demek şimdi moda demokrasi. Diğer siyasi partileri bilmiyorum ama görünen şu ki CHP’nin olası seçimlerde oy kazanmak için vurgulayacağı kavram demokrasi olacaktır. Kim bilir belki diğerleri de aynı kavramı vurgulayacaklardır.
Merak ediyorum; demokrasi diyenler içini nasıl dolduruyor? Demos'ları kim, yerleşik sosyolojileri kim, bağlantıları nasıl, kendi yazıhaneleri pardon örgütleri ile bu sosyolojiler arası köprüler, iletişim kimler kanalıyla nasıl kuruluyor? O sosyolojilerin profili nedir? O sosyolojilerin beklentisi nedir (Esnaf Bakanlığı?) Demos kime neden güvensin? Demos dese ki “Sen nesin ki sen kendinin ne olduğunu biliyor musun ki ben seninle kendimi özdeşleştireyim” ne cevap verirsin? Kaldı ki, CHP örneğinde, demos olmak da yetmiyor. O demos’un bir kimlikle taçlandırılması da gerekiyor. Bunun gibi onlarca soru cevaplanmayı bekliyor.
Yine düşünmeye devam ediyorum: Demokrasi diyenlerin ağızlarından tek bir defa "liberal" kavramı çıktı da ben mi duymadım. Libere olmak ne demek acaba hiç üzerinde düşündüler mi? Açık edeyim, bana göre Liberal denince akıllarına ya 17. yüzyıl Locke felsefesi ya 18. yy emperyal kolonyalizmi ya 19. yüzyıl vahşi kapitalizmi geliyor ya nepotizmle karışık crony kapitalizm (ahbap çavuş kapitalizmi yani "ihaleyi sana vereyim ama sen de istihkakının %90'ını benim havuzuma akıtacaksın) geliyor ya Thatcher-Reagan-Özal döneminin özelleştirmeci neoliberalizmi. Kapitalizmin ne olduğunu bile bilmiyorlar (Bunu aslında hiçbiri bilmiyor). Unutuyorlar ki Demokrat Parti ortaya çıktığında “Yeter Söz Milletin” sloganıyla çıktı. Partinin adı demokrat idi ama o demokratlığı “millet”in bir özlemi ile doldurmuştu. Millet’e (demos’a) bir gelecek tasavvuru sunmuştu. Millete milletin sözünün geçeceği bir gelecek vaad etmişti. Şimdikiler ne vaad ediyor? Sadece DP’nin Parti adını. Demokrat Parti liberal idi.
Sözkonusu beyannameye dayalı makalede tek bir kelime olarak dahi “liberal” geçmiyor. Libere olmak ile kendini-gerçeklemek (self-actualization) arası bağlantıyı kuramıyorlar. Ama umarım, dilerim o görmedikleri BİREY var ya, o birey bir gün bu toprakların düşünücüsü, yaratıcısı, söyleyicisi, yazıcısı, besleyicisi, ekicisi, dikicisi, sulayıcısı, üreticisi olacak. Hayal kurmak özgürlüğüm varsa bu hakkımı kullanıyorum: Bir gün bir kuşak gelecek ve onlar diyecekler ki "Sen bana masal anlatma. Sen bana bu toprakların tarihiyle, bu toprakların kültürüyle, kendimizle, birbirimizle, doğayla, komşularımızla, dünyayla barışı hedefleyen diyalogdan, özgürlükten, emekten, değerden, sanattan edebiyattan, bilimden, sevgiden, iyi olmaktan, insanca yaşamaktan söz et. Bunların içini dolduramayacaksan vaktimi alma".
(1) Açıkel, Fethi (2020) “Kurtuluş, Kuruluş, Kucaklaşma ve Kalkınma Yolunda Yeni bir Yüzyıl”, Karar Gazetesi 10.10.2020. s.11.
Digital Demokrasiye geçince…
Digital Demokrasiye geçince bu sorunlar ortadan kalkacak. Bütün rejimler halkına refah vaadeder. Vaatlerini, bu refahı sağlayacağını düşündükleri rejimi/sistemi aciklamakla yola koyulurlar. Sistemin reddi veya kabulü refahın halka yansımasıyla doğru orantılı. Halk adının ne olduğu, ne kadar doğru anlatıldığıyla ilgilenmez; krallık padişahlık, demokrasi ya da derecelik
Saygılar hocam
Birsolukta okudum kaleminize…
Birsolukta okudum kaleminize sağlık 👍👍
Demokrat insan olmaz,…
Demokrat insan olmaz, demokrat devlet olur. Laik insan olmaz laik devlet olur. Demokratik bir devlette iki farklı düşünceden insan birbirlerini sevmek zorunda değildir ama devlet her ikisine de eşit yaklaşmak zorundadır.
Yeni yorum ekle