Fetva Sorma ve Verme Usulü

11 Aralık 2022

 

Müftinin bir mes’eledeki hükm-i şer’îyi bildiren, bağlayıcılığı bulunmayan görüşüne fetva denir. Fetva verme salahiyetini haiz kişi müfti, suali soran kimse müsteftî olarak adlandırılır. Sorulan suale mes’ele, bu suali cevaplandırma ameliyesine dahi iftâ tabir olunur. 

İftâ, resmi veya gayr-ı resmi müftîler tarafından icrâ edilen bir vazife olup, sonuçları genellikle bağlayıcı değildir. Bunun istisnâsı fetvâ-yı şerîfe diye isimlendirilen yetkili bir merci’ tarafından sorulmuş soruya verilen resmî cevaplardır. Mesela Osmanlı döneminde padişah veya sadrazam tarafından sorulan, umumu alâkadar eder bir mesele hakkında şeyhülislam ve müfti’l-enâmın vermiş olduğu fetvalar bu kâbildendir. Bunun dışında âmme-i nâsın suallerine verilen müstakil cevaplar prensip olarak bağlayıcı olmadığı gibi, genellikle kişiye ve sualin sorulduğu zamana, hale münhasırdır. 

Buna mukabil kaza ise kamu otoritesi tarafından yargıçlık vazifesine tayin edilmiş bir hâkimin verdiği bağlayıcı kararlar verme ameliyesidir. İftâ dahi kaza için bir merci ve doktrin addedilir.

İmdi,

 

Mes’ele sormanın âdâbı

 

Klasik litetatürde edebu’l-kâdî ve edebü’l-müftî bahislerine dair yüzlerce risâle ve kitap bulmak mümkün ise de müsteftî’nin âdâbına dair müstakil eser bulmak zordur. Bununla birlikte, fıkıh tarihinde konuyla alakalı birçok anekdot kayıtlara geçmiştir.

Mesela İmam Malik’in (rh) kendisine “istivayı” soran kişiye cevabı ve muamelesi mânidardır. Bir “gün bir adam gelerek Malik’e (rh) “istiva nedir?” diye sorar. İstiva, oturmak, tahtına kurulmak manasına gelen Arapça bir kelimedir. Soru soran kişinin kastı, “Allah Arş’a istiva etti” ayet-i hakkında kafa karıştırmaktır. Malik (rh) şu meşhur cevabı verir:

“İstiva malumdur, keyfiyeti aklın alanının dışındadır, bunu sormak bid’attir, senin fena bir adam olduğunu sanıyorum…” Sonra da adamın meclisten dışarı çıkarılmasını ister.

Yine İmam Malik’in (rh) yakın öğrencileri şunu anlatırlar: “Bazen İmamla birlikte bir yere giderken karşımıza çıkan birileri bir soru sorar, İmam da “La edrî” (bilmiyorum) diye cevap verirdi. Oysa o meseleyi dersleri sırasında bize en az dört kez izah etmiş olurdu.”

Demek ki Malik (rh) sorunun cevabını bilmiyorum demiyordu. Belki, “senin bu soruyu sormaktaki maksadının ne olduğunu bilmiyorum”, “senin bu sorunun cevabına gerçekten ihtiyacın olup olmadığını bilmiyorum”, “senin bu cevabı kötüye kullanıp kullanmayacağını bilmiyorum”, “senin bu sorunun cevabını anlayıp anlamayacağını bilmiyorum” gibi bir manayı kastediyordu.

İmam Ebu Yusuf (rh) de kendisine sorulan 40 sualin sadece birine cevap verip, diğerleri hakkında “Lâ edrî” deyince, soru soran kişi öfkelenerek “Hiçbir şey bilmiyorsun, o halde devlet sana niçin maaş ödüyor?” diye sorunca şu cevabı vermişti:

“Devlet bana, bildiklerim için ödeme yapıyor, bilmediklerim için maaş verseydi beytülmalde altın kalmazdı.”

Her ne kadar Hanefiler vuku bulmamış nazarî meselelere dahi cevaplar üretmiş iseler de, Malikiler tam tersine, teorik fetvalar vermekten kaçınmışlardı. Nihayetinde teorik fetvalar da ancak pratikte ortaya çıkan sorunlara uygun düştüklerinde yürürlüğe girebilirdi. Çünkü fıkıh, değişmez naslardan her an değişen hayata uygun çözümler çıkarmaktır. O yüzden içtihat dinamik bir faaliyettir ve içtihadın günlük hayata en çok yansıyan boyutu fetvalardır. Fetva ve içtihat hayattan kopuk olamaz.

Öyleyse müsteftînin riayet edeceği birinci edep, hayatta gerçekten karşılaştığı, kendi problemi olan bir konuyu sormaktır. Şu şöyle olursa, bu böyle olursa diye sormaktan ziyade, “benim şu problemim var, bu problemi şu şekilde çözmem şer’-i şerife uygun mudur?” diye sormalıdır. Demek ki kişinin kendi yaşadığı bir problem ve onun için bulduğu bir çözüm olacak, o çözümün İslam dininin kaynaklarına ve prensiplerine göre kabul edilebilir olup olmadığını test etmek amacıyla yetkili merci’e sual tevcih edilecektir. Gerçek olmayan bir soruyu sormak edepsizliktir.

Müsteftînin gözetmesi icap eden ikinci edep art niyetli soru sormamak, gerçekten cevabını alıp öğrenmek veya uygulamak üzere soru sormaktır. Mesela bir gazetecinin, haber yapmak amacıyla soru sorması edebe mugayirdir. Bir siyasinin, kendi derdine deva olsun diye değil, sadece siyasi bir sonuç olmak amacıyla soru sorması edebe aykırıdır. 

Üçüncü edep, müftîyi yanıltmak veya test etmek amacıyla soru sormamaktır. Kafasında cevabı zaten var olan bir konuda, “bakalım bizim imam efendi veya müftü efendi konuya vakıf mı?”, diye deneme amaçlı sorular tertip edip sormak ayıptır.

Mes’ele danışan kişinin gözetmesi gereken dördüncü edep işine gelen bir cevap buluncaya kadar birçok hocaya aynı soruyu sormaktan kaçınmaktır. Ancak ilk sorduğu müftînin cevabı kalbini tatmin etmezse, kalbi mutmain oluncaya kadar sorabilir, araştırabilir. 

Soru sormanın beşinci önemli kriteri sualin formüle edilişiyle ilgilidir. Sonuçta neyi nasıl soruyorsanız onun cevabını alırsınız. Aynı durumla ilgili farklı sorular sorulabilir. Mesela, “Allah’a ve peygamberlerine küfretmedikçe ölümden kurtulma imkânım yok, bunu yapabilir miyim?” sorusunun cevabı da, “Allah’a ve peygamberlerine küfretmeyi reddederek şehit olmayı seçmem caiz midir?” sorusunun cevabı da “evet” olabilir. Aynı durumdaki hangi pozisyonu sormayı tercih ettiğiniz sizin kararınızdır, müftînin değil. 

 

Fetvanın mahremiyeti

 

Fetva hükm-i şer’înin ifâdesi bulunduğundan, alenî ve âşikâr olması gerektiği düşünülebilir. Lakin çoğunlukla fetva kişiye özel olduğu gibi, kimi durumlarda da mahrem olabilir. Bu bakımdan müsteftî ile müftî arasındaki ilişki hasta-tabip ilişkisine veya danışan-psikolog ilişkisine benzetilebilir.

Bazen, umuma verilmeyen bir ruhsat kişiye özel olarak verilebilir. Rahmetli Said Ramazan el-Bûtî Hoca ile “banka kredisi ile ev alma” meselesini müzakere etmiştik. Hayreddin Karaman ve Yusuf el-Karadavi başta olmak üzere birçok müftî, birinci evi olması ve başka yolunun bulunmaması gibi şartlarla, “hacet umumî olsun, hususî olsun zaruret menzilesine tenzil olunur”  kaidesine istinaden faizli kredi ile ev almaya fetva veriyorlardı, ancak Buti Hoca kitap ve makalelerinde bunu caiz görmüyordu. Meseleyi vicahen mütalaa ettiğimizde özetle, böyle umumi fetvalara karşı olduğunu, ancak bireysel olarak sıkıntı içindeki kişilere bu fetvanın verilebileceğini ifade etti. Umumi fetva verilirse meselenin çözülmüş kabul edileceğini, oysa ev sahibi olmak için faizsiz sistem kurma alternatifinin hayat bulması için meselenin çözümsüz kalmasının gerekli olduğunu belirtti. 

Hayreddin Karaman Hocam da 28 Şubat süreci içerisinde öğretmen ve öğretmen olmak üzere tahsil gören kadınların “sosyal zaruret” sebebiyle, başörtülerini çıkararak dahi olsa mesleklerine devam etmelerinin azimet olduğu fetvasını vermişti. Sonra da bu fetvanın bir yıl için geçerli olduğunu, eğer istismar edilirse fetvasını geri çekeceğini bildirmişti. Bu tutum da “ezmanın teğayyürü ile ahkamın teğayyürü inkâr olunamaz” kaidesinin bir uygulamasından ibarettir.

Bir müftî tarafından bir kişiye verilen fetva bazen mahrem de olabilir. Müftî ile müsteftî arasında kalacak bir mesele olabilir. Nasıl ki bir hastaya yazılan reçete başka hastalar için emsal teşkil etmezse, bir şahsa ve bir duruma göre verilen fetva da başkalarına, başka durumlara şamil ve başka bir zamanda geçerli olmayabilir.

Hani meşhur bir örnek vardır. Bir kadın, hocaefendinin ders yaptığı meclise gelip kürsüye tam kızarmamış bir elma koyar. İmam da cebinden bir bıçak çıkararak elmayı ikiye keserek kadına uzatır, elmanın içi bembeyazdır. Kadın da elmayı alıp gider. Hadiseye şahit olan öğrenciler ne olduğunu hemen kavrayamazlar. Oysa kadın fetva sormuş, imam da cevabını vermiştir.

Fıkıh geleneğimizde ayıklanacak çok taş var. Nasıl ki felsefe yapmakla felsefe tarihindeki düşünceleri nakletmek birbirinden çok farklıysa, fıkıh yapmakla fıkıh geleneğini rivayet etmek de böyledir.

Nihayetinde fıkıh ince anlayış ve derin kavrayış demektir. Dinin özünü, felsefesini, makasıdını kavramak ve bunu insanların anlayışına, maslahatına uygun bir dille ifade etmektir. Müsteftînin ve müftînin riayet edeceği bir âdâp manzumesi vardır.

Fetvanın mahremiyeti ve istiftânın âdâbı vardır.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 495 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.