Dünyanın gelmiş geçmiş en meşhur boksörü Muhammed Ali 3 Haziran 2016 günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Tüm dünya bu 74 yaşındayken bile unutulmayan “kahramanı” konuşuyor. Pek az faniye nasip olabilecek çapta bir bilinirlik bu doğrusu. Bunun nasıl elde etti Muhammed Ali? Dünya ağırsiklet boks şampiyonu ünvanını üç kez kazanarak mı?
Hayır!
Tarih boyunca nice şampiyonlar, nice gol kralları, nice birinciler çıktı ama hiçbiri onun kadar tanınmadı, sevilmedi. Spordaki başarısı, şöhretinin sebebini tek başına açıklamıyor.
O unutulmaz bir “kahramandı” çünkü parasını, şöhretini, kariyerini, madalyalarını hatta hayatını, inançları uğrunda feda edebileceğini göstermişti.
1960 senesinde henüz 18 yaşındayken olimpiyatlarda Amerika adına ağır siklet boks şampiyonu olarak dikkati çekmişti. Amerika'da ırkçılık tam gaz sürüyordu. Amerikan “müesses nizamı” zencilere sadece spor ve müzikte -nispeten eşitlikçi- bir hayat alanı tanıyordu.
Yani bu kaslı ve yumuşak sesli kölelerin öne çıkmalarına, sadece efendilerini eğlendirdikleri zaman göz yumuluyordu.
O zamanki ismiyle Cassius Marcellus Clay Jr. 1964 yılında, “yenilmez” Sonny Liston'u devirerek dünya ağırsiklet boks şampiyonu ünvanını ele geçirdi.
İçinden çıktığı zenci toplumunun neredeyse tamamı için “hayallerin ötesinde” bir hayatı yakalamıştı. Para kazanıyordu, meşhurdu, televizyonlara çıkıyordu.
Hemen şampiyonluktan sonra müslüman olduğunu açıkladı.
Bir basın toplantısı yapıp “bundan sonra beni Cassius Marcellus Clay Jr. diye çağırmanızı istemiyorum, bu benim köle ismim” dedi. “Bana bundan sonra “Cassius X” diyeceksiniz. Çünkü mevcut soyadım, beni anavatanım Afrika'da köleleştirerek Amerika'ya getiren beyaz efendime ait ve ben onu kullanmayı reddediyorum. Gerçek soyismimin ne olduğunu bilmediğimden matematikte bilinmeyeni göstermek için yararlanılan X harfini kullanacağım!”
Ortalık karıştı. Onu, sanki evlerindeki sevimli evcil hayvan gibi gören beyazlar anında ateş püskürmeye başladılar. Müslüman olduğu için şampiyonluk ünvanı elinden alındı. Boks maçı yapması yasaklandı. Beyaz efendilerin bu “küstah zenciye” dersini öğretmeleri gerekiyordu. Onu Vietnam'a savaşmaya gönderme kararı aldılar. Vietnam, soğuk savaş döneminin sıcak çatışmalarından birisinin yaşandığı yerdi. Dünyanın uzak bir ucunda, politik hedefler uğruna girişilmiş kanlı bir savaştı. Amerikan propaganda makinesi vatanseverlik pompalıyordu. “Komünistlere haddini bildirmek için öne çıkan kahraman Amerikalılar” hikayesi anlatılıyordu.
Genç şampiyona haince bir tuzak kurulmuştu. Eğer Vietnam'a giderse burnu sürtülmüş olacaktı. Hatta kimbilir, belki nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla öldürülecek ve yılanın başı küçükken ezilmiş olacaktı. Öte taraftan askere gitmeyi reddederse korkaklıkla, vatan hainliğiyle itham edilecek, gözden düşürülecek, hapse atılarak pasifize edilmiş olacaktı.
Gözler tamamen köşeye sıkıştırıldığı düşünülen Caissus X'teydi. Genç şampiyon öyle bir beyanat verdi ki “beyaz efendiler” bir dünya ağır siklet boks şampiyonunun yumruğu insanın yüzünde nasıl patlar öğrenmiş oldular:
“Benim Vietnamlılarla bir kavgam yok, vicdanım 'yüce ve güçlü Amerika' için gidip çamur içinde yaşayan fakir insanları, kardeşlerimi, koyu renkli insanları vurmama izin vermiyor. Onları ne için vurayım ki? Onlar ban hiç “zenci” diye hakaret etmediler, beni hiç linç etmediler, köpeklerini üzerime salmadılar, kimliğimi elimden almadılar, anama babama tecavüz edip öldürmediler. Bu zavallı insanlara nasıl ateş edebilirim? Gitmiyorum. Atın beni hapse.”
Bu beyanattan sonra Amerika'nın tüm eyaletlerinde boks lisansı iptal edildi. Hapis ve para cezasına çarptırıldı. Zamanın Illinois valisi Otto Kerner Jr., onun “mide bulandırıcı” olduğunu söylerken, Maine valisi John H. Reed “Her vatansever Amerikalı bu adama karşı tam bir ikrah hissetmeli, onu aşağılık görmeli” diyordu. 1971'de en üst düzey mahkeme olan Amerikan Yüce Mahkemesi'nin hakimleri temyiz başvurusunu oy birliğiyle reddettiler. Ama bu arada onun fitilini yaktığı bomba Amerika'nın kucağında patlamıştı. Bütün ülkede savaş karşıtı protestolar yayılıyordu. İnsanlar onun korkak olduğunu düşünmek bir tarafa, onun bu “cesur” çıkışının ardında saf tutmaya başlamışlardı. Nihayet bu protestolar işe yaradı ve Amerika Vietnam'dan çekilmek zorunda kaldı.
Muhammed Ali “delikanlı” tavrıyla tüm dünyada mazlumların kahramanı haline geldi. Onun maçları artık birer spor müsabakası olmaktan çıkıp sembolik bir önem kazandı. Ezilenlerin, sömürülenlerin sesi ve yumruğuna dönüştü Muhammed Ali.
İşte bu yüzden geçtiğimiz asrın en büyük kahramanı olarak ismini tarihe yazdırdı.
Allah ondan razı olsun.
Biz de düşünelim.
Eğer Muhammed Ali Müslüman olduğunu açıklamasaydı belki bunların hiçbiri başına gelmeyecekti. Yiyecek, içecek, gezecek, tozacak ve şampiyonluğun sefasını sürecekti.
Ama o “Muhammed Ali” olmayacaktı.
Onun meşhur sözlerinden birisiyle bitirelim yazımızı:
“Her günü hayatınızın son günüymüş gibi yaşayın. Çünkü eninde sonunda hakikaten öyle olacak!”