Kapitalizmin Kalesi Komünist Çin

03 Mart 2021

 

                                                            “Zenginler için sosyalizm, geri kalanlar için kapitalizm”  

                                                                                                                      Ruchir Sharma

 

Bir aile ziyaretinde ev sahibinin küçük kızı oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmak istemeyince arkadaşım, “üç yaşındaki çocuğun mülkiyet duygusuna bakın, kapitalizm insanın ruhunda var, komünizm bu yüzden başarılı olamıyor” deyiverdi. Çocuğunun yaptığı haylazlığı bastırmaya çalışsa da esasında önemli bir hususa parmak basmıştı.

Günlük hayatımızda ekonomik bir terim olarak kullandığımız kapitalizm, aslında desteklediği siyasi ve sosyal sistem itibariyle hemen her alana dokunabilecek bir özelliğe sahip. Bu nedenle içerik olarak belki de insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın kendisine, ailesine, toplumuna ve devletine sahip olma güdüsüyle gelişen bu kavram, sadece ekonomide değil aynı zamanda sosyo-politik alanda da güç sahibi olmayı amaçlayan bir sistemi ifade eder.

Batı’da kilisenin desteklediği krallıkların, burjuvazinin güçlenmesiyle ters orantılı olarak zayıflaması, başta İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde Parlamenter devlet yapılanmalarının yolunu açtı. Kapitalizm yüzlerce belki de binlerce yıllık bu mücadelesinde, Makyavelist bir yöntemle her dönem farklı argümanları kullanarak güçlendi.

Coğrafi keşifler, uluslararası ticaret ve sanayi devrimi gibi süreçler kapitalizmi bir dünya sistemi haline getirdi. Bu süre zarfında sistemin rakibi veya düşmanı olarak bilinen yapılanmalar, ideolojiler ve devletler farkında olmadan kapitalizm için çalıştılar. Zira hiçbir ideoloji ve sistem ötekisi olmadan var olamazdı. Güçlü ideolojiler kendi ötekisini kendileri oluştururlar. Ötekileştirmediğini ise “kendileştirir”. “Kendileştirdiği”, her ne kadar bir müttefik gibi telakki edilse de esasında “ötekinden” daha iyi durumda olmadığı bir gerçektir. Egemen ideoloji, sözde düşmanı ile müttefikini kıyasladığında, müttefiki ile ilişkilerini sürdürmek için daha fazla enerji harcadığının farkına varacaktır. Bu da çoğu zaman ittifakları düşmanlıklardan daha anlamsız ve sürdürülemez hale getirmektedir.

Bu çerçevede, Marx’ı komünist ideolojinin kurucusu olmaktan ziyade, kapitalizmin koruyucu meleği olarak algılamak çok da yanlış olmayacaktır. Zira hiçbir ideoloji ve teori kapitalizme Marx kadar katkı sağlamamıştır. Komünist veya sosyalist ideolojinin hatırı sayılır teorisyenlerinin de hala kapitalist ülkelerden çıkmasının hikmeti buradan geliyor sanırım.

I. Dünya Savaşı sonunda Rusya’da, kendilerinin dahi anlamlandıramadığı Bolşevik devrimi olduğunda, iki kutuplu sistemin ikincisi de belli olmuş oldu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) yıkılmasına kadar devam eden bu süreçte esasında sosyalizm hiçbir zaman kapitalizminin düşmanı veya tehdidi olmadı. Bilakis kapitalist dünyanın ayakta kalmasının ve yıllarca yeni bir sistem içinde dünyanın önemli bir bölümünü sömürmeye devam etmesinin meşru kaynağı oldu.

Ancak, hiçbir yaşamsal tehdit ilanihaye sürecekmiş gibi insanları bunaltmamalıydı. Bu yüzden soğuk savaş döneminde yeni kurulacak alternatif düşmanın oluşturulması ihmal edilmedi. SSCB kendi üzerine düşen görevi esasında çok da sorgulamadan yerine getiriyordu. Bir gün bu anlamlı görevin bittiği ilan edildiğinde, SSCB’nin herhangi bir oyunbozanlık yapmasına mani olacak her türlü tedbir de zaten alınmıştı. Vakti gelip parçalanan ülke, yoluna yeniden Rusya olarak devam etmeye başladığında ülkenin elinde yarın için pek de bir anlamı olmayan petrol kaynaklarından başka hiçbir şey kalmamıştı. Ruslar, sosyalizm sevdasına kapitalist dünyanın penceresini açmamışlardı bile. Gün gelip bu pencereyi açtıklarında ise iş işten geçmişti artık.

Kapitalizm her türlü şeytani akıl oyunlarını ziyadesiyle başarılı bir şekilde oynayabiliyordu. Bunu yaparken de dini, milli ve insani hiçbir değer yargısıyla da hareket etmiyordu. Rusya sayesinde dünya sistemi haline gelen kapitalizm,  yeni bir bedene duyacağı ihtiyacı çok önceden hesaplamış ve Komünist Çin’i gözüne kestirmişti. Kapitalizm sosyalizm ile henüz balayı dönemini yaşarken Nixon torunlarının kiminle evleneceğine karar vermişti bile. 1971’de Çin’e açılma politikasını başlatan Nixon bir yıl sonra Mao’yu ziyaret ederek bu politikasını uygulamaya geçirdi. Halefleri Ford, Carter ve Reagan da aynı yoldan devam ettiler.

Bu muhabbet nedeniyledir ki, bu yıl yüz yaşına girecek olan Çin Komünist Partisi, yıllardır çok istikrarlı bir şekilde ekonomide elde ettiği başarılarla dünyanın en büyük kapitalist ülkesini kurdu. Kişi başına düşen milli gelirde olmasa bile, gayri safi milli hasılada ABD’yi yakalamış durumda. Rusya’nın aksine Çin, bilişim teknolojilerinde, iç ve dış yatırımlarda, üretim kapasitelerinde, sanayide elde ettiği başarıları pandemiye rağmen devam ettiriyor.

Bütün Batılı sermayenin üs kurduğu Çin, komünist bir ülke olmasına rağmen, kapitalizmin kurallarını en iyi şekilde uygulayabildi. Esasına bakarsanız, bir kapitalist için Çin her zaman ABD, Almanya ve İngiltere’den daha mantıklıydı. Zira otoriter bir yönetimin olduğu bu ülkede, işçi hakları başta olmak üzere sermayeyi ürkütecek hiçbir siyasi, hukuki ve ekonomik gelişmeye müsaade edilmiyordu. Aklı ve ruhu Batı’da ikamet eden kapitalizm Çin’in bedeninde neşvünema bulmuştu.  

Bilişim teknolojisinde elde ettiği başarı bugün dünyanın hemen her tarafında Çin’e karşı bir hayranlık ortaya çıkardı. Yakın bir zamanda sadece yüz tanıma değil vücut hareketlerini tanıyan kameralar sayesinde Çinliler hayatın her aşamasını dijital insanlar olarak yaşayacaklar. Toplu taşım araçlarından, alışverişlerine, eğitimlerinden yatırımlarına kadar günlük bütün hayatlarını bedenlerini ve gözlerini tanıyan kamere ve bilgisayarlarla hiçbir para, kart ve şifre kullanmadan idame ettirecek hale gelecekler. İnsanların her türlü aktivitesinin kontrol altına alındığı bu sistem, dışarıdan imrenilecek gibi görünse de esasında yeni bir köle tipini de ortaya çıkarmış oldu. Bu aslında yeni sömürgecilik sisteminin şirin bir görüntüsüdür.

Xi ile her geçen gün otoriterleşen Çin, bu teknolojik imkânları da kullanmak suretiyle dünyanın en büyük sömürge ülkesi haline geldi. Esasında kapitalizmin tam olarak istediği şey de buydu. Çin’in komünist bir zihniyetle böylesine büyük bir ekonomik güç olmasının ihtimali yoktu. Çin yapması gerekeni yaptı ve komünist bir ülkeye kapitalist zihniyeti yerleştirdi. Kapitalistler için Çin’i değerli kılan diğer önemli husus ise semavi dinlerin hiçbirisine mensup olmamasıydı.

Çin’deki mevcut yapı esasında tamamıyla uluslararası bir oyunun parçasıydı. Biden ve Trump mücadelesi de bunun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Biden’ın kazanması Çin’in ve mevcut uluslararası sistemin devamı anlamına geliyordu. Öyleyse yakın vadeli dönemde güçlü bir Çin ve stabil bir Batı görmeyi de kabullenmek durumundayız. Zira kapitalist sistem “bir kuşak bir yol” projesiyle bütün Orta Asya, Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Akdeniz ticaretinde Çin’e yol verdi. Xi bu yılbaşında çıkardığı bir yasa ile artık ülke içinde ve dışında askeri güçlerini çok daha rahat kullanabilme yetkisine sahip. Çin kalkınma yardımları ve dış yatırımlarla başta Afrika olmak üzere dünyanın hemen her coğrafyasında çok sağlam ekonomik ve siyasi bağlar kurdu. Latin Amerika’dan, Moğolistan’a, Baltık ülkelerinden Güney Afrika Cumhuriyeti’ne kadar geniş bir alandaki ekonomik varlığını askeri bir güç kullanmak suretiyle savunabileceğini ifade etmesi, Çin’in yeni bir döneme girdiğini gösteriyordu. Xi’nin seleflerinden farklı olarak daha fazla iktidarda kalabilmesinin önünü açması da bu politikanın bir sonucuydu. Xi döneminde başarının zirvesine yerleşen Çin’in gidecek başka bir yeri kalmadı. Bundan sonraki süreçte başarısını korumak için askeri tedbirleri de içeren yöntemler kullanmaya başlasa da geriye gidişin başladığını söyleyebiliriz.

Kapitalizmin, komünizm ile muhabbetini bu kadar geliştirmiş olması, elbette ki gelecek yıllardaki alternatif sistem ve buna entegre ülkelerin oluşturulması sürecine engel değildi. Buna yönelik çalışmalar muhtemelen 1990’lı yıllarda şekillenmeye başladı. Bir sistem zirveye doğru çıkarken yenisi eş zamanlı olarak filizlenmeye başlar. Yakın bir zamanda gözle görülür hale gelecek yeni yaşam şekli, üretim ve tüketim tarzı kapitalizmin nasıl bir dünya arzuladığını daha net bir şekilde gösterecektir. Esasında covid 19 pandemisi, sürece ilişkin ziyadesiyle önemli bilgileri bizlere vermeye devam ediyor.

Kapitalistler için paranın, gücün ve iktidarın nerede nasıl kazanıldığının bir önemi yok. Bu zihniyetin devleti ve dini de yok. Lakin bu kadar büyük bir güce sahip olmak, insanın ilahi güçlere sahip olma arzusunu da kışkırtmıyor değil.

Kapitalizm tanrı/ların olmadığı bir dünyada vücut bulmaya devam edecek. Bugün Çin yarın belki de pagan topluluklar. İslam ise bu sistemin en büyük düşmanı olacak. Lakin kapitalizm herkesin bir bedelinin olduğunu düşünerek hareket ediyor. Diğer taraftan, komünizm içinde kapitalizmi yaşatmak gibi ironileri de fevkaladenin de fevkinde gerçekleştirdiğini göz ardı etmemek lazım.

Sonuç olarak dün sosyalist ideolojiyi kullanarak dünyaya bir güç olduğunu gösteren kapitalizm, bugün bir komünist ülkede vücut bularak dünyanın sahibi olduğunu ilan ediyor. SSCB’nin çöküşünde “tarihin sonu” ilan edilirken, Çin’in çöküşünde “yeni bir dünya”dan bahsetmeye başlayacağız sanırım.

Bu dönemin sloganına Sharma’nın ifadesiyle “Zenginler için sosyalizm (komünizm), geri kalanlar için kapitalizm” diyelim. Geleceğin sloganı aklımda ama sanırım paylaşmak için biraz erken.

ERHAN

Covid 19 Pandemisi dijitalleşmeyi / sanallığı hızla zorunlu hale getiriyor maalesef. ÖSYM'nin yapacağı sınavlara dahi HES kodu olmadan başvurmak mümkün değil. HES kodu =Akıllı telefon, Akıllı telefon=daha çok para yani kapitalizme sıkıca sarılma ,.... bu listeyi uzatmak mümkün.
HES Kodundan kaçış yok
Müjde !!! Bahreyn ülkeye gelecekler için ''Aşı Pasaportu'' uygulaması kararı alarak öncü olmayı başarmış.
AŞI dan da kaçış yok .
YAKIN da FİZİKİ ÇİP geliyormuş (oluşturulan algı ve yönlendirme ile davranış biçimimize zaten müdahale ediliyor)
Maddi alemde her şeyin tahmin edemediğimiz bir hızda değişmesi , dönüşmesi Başımızı döndürüyor. Başı dönen bizlerin ''İslam yorumu'' ve buna bağlı olarak yaşam tarzı da değişiyor.
Yaşadığımız gibi inanmaya başlıyoruz . Önceleri Müslüman olmayanlardan bir çok yönüyle ayrışan İslam dininin müntesipleri şimdilerde dünya milletlerine benzemek için olağanüstü çaba harcıyor ve onlardan biri olmaya çalışıyor .
Ülke adları, dinler , kültürler farklı olsa da öngörülen ''tek tipleşme'' projelerine engel olunamıyor maalesef.
''BİNDİK BİR ALAMETE GİDİYORUZ KIYAMETE ''
Allah (cc) sonumuzu hayreyleye

Per, 03/04/2021 - 00:23 Kalıcı bağlantı

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 382 kez görüntülendi. 1 yorum yapıldı.