Kızıl Goncalar Dizisinin senaristlerinde Faniler grubunun iç dinamiğinde yaşananlardan bir Ortaçağ skolastik kilise baskısı üretme fantezisi oldukça baskın. Vakt-i Mekatil adı verilen aforoz mekanizması da bir tarz engizisyon uygulaması örneği gibi duruyor ve her fırsatta gündeme geliyor...Grubun etrafında dolaşan aydınlanmacı kemalist Dr.Levent ve taifesi ise bu dünyanın mağdur ettiklerini kurtarmak isteyen burjuvazi rolündeler.
Fanilerin, Meryem'den şeytan çıkartma denemeleri ve Tapınakçıları andıran ritüellerle dizi garip bir hal aldı.
Posta oturmak için yapılan münazarada iyice anlaşıldı ki grubun ortodoksu Sadi Hüdayi fikir olarak tutucu ve statükocu biri ama eylem pratiği, finansal işler sözkonusu olduğunda kriptolara, tokenlere yatırım yapacak kadar liberal, açık görüşlü ve pragmatist.
Müellefe-i kulüb konusuna yaklaşırken tekkeye bağış toplayacağı için içtihat kapısını sonuna kadar zorluyor fakat Meryem'i rızası olmadığı halde Naim'le nikahını devam ettirip boşamamasında da grubun ataeerkil yapısına halel gelir korkusuyla oldukça tutucu davranıyor...
Her iki meselede de Cüneyt Efendi, ilkeler, ahlak konusunda tutucu davranırken kafasında açık fikirli bir liberal yaşattığını gösteriyor.
Harici mantıkla bilinen katı ortodox bir grubu önünden geçip giderlerken işaret eden bir fransız aydınının çevresindekilere seslenerek "-Dikkat edin bu gidenler yarının sıkı kapitalistleridir..." şeklindeki ifadesi akla geliyor...Büyük ihtimalle bu işaret Sadi Hüdayi gibilerini gösteriyordu...
Tasavvuf mayası kadim olan cemaat ve tarikatlerin zühd, takva içerikli olması beklenen hayatlarının son 40 yıldır finans imparatorluğuna evrilen; holdingler, şirketlerle içkin bir görünüme kavuşmalarının nedeni Sadi Hüdayi gibi girişimci, pragmatist, rasyonalist tiplerdir. Çalışkan, disiplinli, organize, adanmış müritleri de bu tipler, bir püriten ahlak timsali gibi başarıya, kâra koşullandırdıklarında ortaya devasa bir yeşil sermaye çıkıyor...
Cüneyt Efendi ise Katolik Kilisesinin bu kokuşmuş yapısına ve yönetimine itiraz eden ve değiştirmek için yola çıkmış Katolik kilisesinin deli divane Luther'i pozisyonunda...Kuracağı protestan kilisesine bolca mürit toplamaya başladı bile...
Aslında Lutheryen tavır son noktada cemaatin katı kısımlarının buharlaşmasını hızlandırma görevini ifa ediyor. Yani aslında Sadi Hüdayi de Cüneyt Efendi de aynı amacın gerçekleşmesine hizmet eden zıt kardeşler gibiler...İşin sonunda kazanan sermaye düzeni oluyor...
Fakat senaristlerin hakkını teslim etmemiz gereken sahneler ve diyaloglar da çok...Özellikle münazara diyalogları müthişti. Can ve Cüneyt Efendi diyaloğu da...
Yeni yorum ekle