Avrupa, mülteci sorunlarını tartışırken Paris saldırılarıyla tamamen sarsılmış durumda. Charlie Hebdo saldırısının şokunu tam atlatmadan ikinci bir saldırının gerçekleştiği Fransa´da olduğu gibi bu saldırı, Alman kamuoyunu da emniyet açısından endişeye itmiştir. Nitekim Alman medyasında “benzer saldırılar kendi ülkelerinde de meydana gelebilir mi?”, “emniyet birimleri bu konuda ne kadar donanımlıdır?” gibi tartışmalar ağırlık kazanmıştır.
Fransa´nın özellikle Kuzey Afrika ülkelerindeki sömürgecilikten kalma bozuk sicili ve ülkede yasayan mağriplerin sosyal sorunları da bu ülkenin yumuşak karnını oluşturmaktadır.
Alman kamuoyundaki tartışmalarda da bu hususlara işaret edilmekle beraber, Almanya´da yasayan yabancı uyruklu insanların daha iyi şartlarda yaşadıkları vurgulanmaktadır. Yani Almanya´da, Fransa´daki saldırı gerekçelerinin olmadığı ifade edilmektedir. Fransa´nın Ortadoğu’da aktif rol almasının da bu sorunların ortaya çıkmasında etkin olduğu vurgulanmaktadır.
Paris saldırılarının özellikle aşırı sağ partilerin elini güçlendireceği de önemli hususlardan biridir. Nitekim, mülteci akınlarının başlamasıyla sınırların derhal kapatılması talebinde bulunan ırkçı ve aşırı sağ partiler, Paris saldırılarını siyasi emelleri için kullanmaktadırlar.
Almanya´da mülteci kamplarına yapılan saldırılar da küçümsenmeyecek boyutlara ulaşmıştır. Savaştan kaçan insanlar şefkat ve merhamet ararken ırkçı saldırılara maruz kalmışlardır. Bu nedenle aşırı sağ partilerin, her ne kadar güç kazansalar da halen azınlıkta olmaları da sevindiricidir. Mültecilerin akın ettiği tren istasyonlarına, birçok Almanın acil yardım paketleriyle karşılamaya geldikleri de ayrıca sevindirici insani bir mesaj olmuştur.
Peki, tüm bunlar yaşanırken diğer Alman siyasi partilerin tavırları nasıl şekillenmiştir?
Paris saldırılarını kınayan diğer partiler, saldırının tüm insanlığa yönelik olduğunu ifade ederek, Fransa ve Fransız halkıyla dayanışma içerisinde olduklarını net bir şekilde ifade etmişlerdir.
Paris saldırılarını siyasi malzeme olarak kullanan partilerden biri de Hristiyan Birlik Partilerinden CSU (Christian Democratic Union of Germany) olmuştur. Mülteci akınları başladığı andan itibaren sınırlarda daha sıkı kontrol ve üst kota belirtilmesi talebinde bulunan CSU, bu talebiyle Paris saldırılarını bahane ederek Merkel´i zorlamaktadır.
Paris saldırılarının en önemli etkisi, tüm Avrupa´da olduğu gibi Almanya´da da insanlar üzerinde korku ve saldırı endişesinin yayılmış olmasıdır.
Nitekim Alman medyasında bu konuda birçok yorum ve makale yayınlanmıştır.
Almanya´nın saygın dergilerinden olan Spiegel de Markus Feldenkirchen ‘’Korkakların Başkaldırısı“ başlıklı yorumunda şu ifadelere yer vermektedir: ‘’Almanya´da sağ siyasilerin Paris saldırılarıyla sigortaları yanmaktadır. Bunu alay olarak kabul etmezsek, geriye gerekçe olarak korku kalıyor. Korkunun yeri ise tıbbi tedavidir“ .
Yine Almanya´nın saygın gazetelerinden Frankfurter Allgemeine gazetesinde Peter Carstens ‘’Alman Polis Teşkilatı terör saldırılarına karşı ne kadar hazırlıklıdır ?“ başlıklı yazısında emniyet teşkilatındaki bazı eksikliklere işaret etmektedir. Südwest Presse´de Ulrich Becker´in ‘’ Geri dönüş yok“ başlıklı yorumunda ise, ‘’Paris saldırılarında toplum ikilem içerisindedir. Şimdi Avrupa fikrini yeniden keşif zamanıdır. Bunun anlamı: Geri dönüş yok, hayat tarzımızı değiştirmek yok, özgürlüklerimizi kısıtlamak yok. En önemlisi ise dışlamak ve önyargı yok“ diyerek topluma önemli bir uyarıda bulunuyor. Benzer bir uyarı ise NTV-TV yorumunda Issio Ehrich´ten geliyor: ‘’Hoş geldin kültürüne saldırı başlamıştır“ başlıklı yorumunda: ‘’Bazı insanlarımız ve politikacılarımız kalın kafalık yapıyorlar. Sahiden Avrupa da terörün engellenmesinin, mültecileri kovmakla olabileceğine inanıyorlar“ diyerek uyarıda bulunuyor.
Yukarda belirtilen yorum ve uyarılara katılmamak mümkün değil. Özellikle son zamanlarda camilere ve mülteci kamplarına yapılan saldırılar bu uyarıları doğrulamaktadır. Müslümanlara ve İslam’a karşı önyargıların çoğalmasında Paris saldırılarının önemli rolü olmuştur. ‘Terörün dini, ırkı ve milleti olmaz’ diyerek karşı argümanlarla mücadele edilmesi ne kadar etkili olacak? Bunu zaman gösterecektir.
Burada İslami teşkilatlara da önemli görevler düşmektedir. En önemlisi ise, yıllardır Almanya´da huzur ve barış fikrinden taviz vermeyen Müslüman-Türk toplumunun yaklaşımının daha iyi anlatılmasıdır. Aynı zamanda kadim medeniyetimizin de huzur ve barışın teminatı olduğunun çoğulcu topluma anlatılabilmesi taşımaktadır. Almanya´da en önemli eksikliğimiz medya alanında Müslüman- Türk olgusunun olumlu yönlerinin çok az yer almasıdır. Müslümanlar arasında sadece Türk müteşebbislerin 40 milyarı aşan cirosuyla, takriben yarım milyon insana istihdam sağladığı realitesi Alman kamuoyuna yeterli şekilde yansımamaktadır. Üretimden hizmet sektörüne kadar, tüm alanlarda faal olan Türk müteşebbislerin başarı öyküleri Alman toplumuna gerektiği şekilde yansıtılamamaktadır.
Üzülerek ifade etmek gerekirse Günter Wallraf´in ‘’ En Alttakiler“ adlı kitabındaki Türk imajı Alman medyasında ve kamuoyunda hâlâ tazeliğini korumaktadır. Bunda bazı Alman medyasının rolü büyüktür. Fakat her karanlığın bir gündüzü olduğu gibi daha fazla çalışarak ve daha iyi mücadele ederek Paris saldırılarının karanlık bulutlarını da aşmamız mümkündür. Nitekim yukarda verdiğimiz uyarı niteliğindeki yorumlar da bizi bu konuda desteklemektedir. Huzur ve barışın kahpe terör saldırılarıyla bozulmaması için herkes imkânlarını zorlamalıdır. İnsanlığa karşı yapılan saldırıların yine aklıselim ve sağduyulu insanlar sayesinde bertaraf edileceği hususunda hiç şüphemiz yoktur.
Yeni yorum ekle