Şiir Şöleni Bağlamında Devam Ederek Değişme

08 Kasım 2015

Türkiye Yazarlar Birliği kuruluş tarihi olan 1978 yılından bugüne kültürel varlığımızı güçlendiren, yurtiçi ve yurtdışında pek çok faaliyete ev sahipliği yaptı. Bunlardan biri de iki yılda bir gerçekleştirilen Türkçe’nin Uluslararası Şiir Şöleni. Türkçe’nin ‘ses bayrağını dalgalandırma’yı amaçlayan şölenlerin ilki 1992 yılında Bursa ve Konya’da gerçekleştirildi.Daha sonraki yıllarda Almatı, Aşkabat, Girne, Strazburg, Akmescid, Üsküp, Bakü, Prizren ve Bişkek’te Türkçe bayrağı altında toplanıldı. Sonuncusu ve de on birincisi 01-04 Ekim 2015 tarihlerinde Tataristan’ın başkenti Kazan’da hayat buldu. Böylelikle insanlık tarihi kadar eski şiirin saltanatına, bine yakın yerli ve yabancı şairin katılımıyla, yirmi üç yıllık bir halka daha eklenmiş oldu. Şiir aracılığıyla gönüller bir oldu; dostluklar, kardeşlikler güçlendirildi. Dil birliğinin önemi yaşayarak idrak edildi.

Türkiye Yazarlar Birliği kurucu başkanı ve şiir şölenlerinin başlatıcısı D.Mehmet Doğan’ın şölen değerlendirmesi âdeta bir ufuk çizgisi mahiyetinde: “Türkçe’nin Uluslararası Şiir Şöleni, geçmiş asırların anıtlaşmış şairlerini hatırlatmak yanında, yedi iklim dört bucaktan zamanımızın yaşayan dil ve şiir ustalarını bir araya getirerek yeni bir edebî dirilişin zeminini hazırlıyor.” Şölende ünlü Tatar şair Renat Haris’in “Şiirsiz dünya, topraksız ağaç gibidir”  nitelemesi yapılan etkinliğin nasıl bir ruh iklimine kapı açtığının veciz bir ifadesi olmuştur.

Bu önemli etkinlik; ‘varlığımızın evi’ olan dilimiz Türkçe’nin şiirleşmesinin yanısıra, varoluşun diriltici bir sırrını da ifşa ediyor:Devamlılık. İnsanlık tarihi  ‘her dem yeniden doğuş’lara sahne olsa da, bu doğuş’lar, devam eden bir zincirin halkaları olarak hayatımıza anlam katarlar, yaşantımızı kolaylaştırırlar. Yaradılış gayesinden uzaklaşmaları zincirin halkalarının kopmaları olarak niteleyebiliriz. Kopan halkalardır ki, dinleri, peygamberleri kaçınılmaz kıldı. Bu büyük gerçeklik, yalnız inanç bağlamında değil, düşünce tarihinin de en önemli kabullerinden olagelmiştir. Medeniyet tarihçisi Will Durant gelişmişlik tanımı bu gerçekliğe ışık tutuyor:”Gelişmişlik tarihî mirası muhafaza etme, ondan faydalanma ve daha zengin olarak gelecek nesle bırakmadır.”

Bilindiği üzere pek çok filozof düşüncesinin merkezine ‘zaman’ kavramını koymuş, zamanı parçalanmaz bir bütün olarak algılamıştır. Zamanda süreklilik arayışı salt düşünce planında kalmamış, edebiyat ve sanatta da klasik sayılabilecek eserlere yansımıştır. Meselâ, Marcel Proust’un Geçmiş Zamanın Peşinde romanını bu bağlamda mütalâa edebiliriz. Fakat, zaman ve devamlılık denince ilk akla gelen isim, 19.yüzyılın ünlü filozofu Henri-Louis Bergson’dur. Sezgicilik akımının kurucusu olarak bilinen Bergson’un bu konuda anahtar kavramı ‘dure’dir. Edebiyatçı olmadığı halde, 1927 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne lâyık görülen Bergson, Almanya’da geliştirilen ‘idealizm felsefesi’nin Fransa’da takipçisi olmuştur. Batı düşüncesinin putları haline getirilen Pozitivizme ve rasyonalizme şiddetle karşı çıkmış, metafiziği esas alarak insanî ve manevî değerlere vurgu yapmıştır. Zaman’da sürekliliği öne çıkararak, değişmenin öz’ü muhafaza ederek olması gerektiğini belirtmiştir. Aslında, ‘hiçbir şey yoktan var olmaz’ fizik kuralı da bu gerçekliğe tekabul ediyor. Bu açıdan bakılırsa, Bergson’un  ‘muhafazakârlık felsefesi’nin dayanağı olarak görmemiz gereken bir tavra sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Bergson düşüncesinin ülkemizde de hem düşünce planında hem de edebiyatta takipçileri olmuştur. Mustafa Şekip Tunç ve Nurettin Topçu gibi felsefecilerin yanısıra Yahya Kemal ve Tanpınar gibi edebiyatı fikirle taçlandıran yazarlarımız da bu akımın izini sürmüşlerdir. Yahya Kemal’in “kökü mazide ati” vurgusu ile Tanpınar’ın “devam ederek değişme, değişerek devam etme” motto’su bu bağlamda değerlendirilebilir

Bu fikrî temellendirmenin şiir şöleni ile bağını kurmaya çalışalım. Yazının başında belirttiğim gibi, şölen yirmi üç yıldır aynı minval üzre devam ediyor. Şölenin tertiplendiği şehirler ve mekânlar değişmekle beraber, mahiyetinde esastan uzaklaşacak bir değişme tercih edilmiyor. Şehir seçiminde temel kriter Türkçe’nin, farklı lehçeleriyle de olsa, yaygın olarak kullanılıyor olması. Ayrıca, son şölende olduğu gibi, karakteristik özelliği olan şehirler seçiliyor. Bu şehirlerin öncelikle bir şiir şölenini sırtlayabilecek vasıfta, yani bir kültür şehri olmaları gerekiyor.  Altıncı şiir şöleni Kırım Tatarlarının tarihî şehri Akmescid’te yapılmıştı. Sonuncusu ise Kazan Tatarlarının bin yıllık şehri Kazan’da gerçekleştirildi. Kazan geleneksel ile moderni hem fonksiyonel hem de estetik planda göz alıcı bir şekilde terkibe, sürekliliğe kavuşturmuş bir şehir. İçinden nehir geçen şehirlerin tabiî güzelliğine sahip.

Etkinlik planlanırken şölenin gerçekleştirileceği ülkenin yazarlar birliği ile müşterek bir organizasyonun işi kolaylaştırıcı boyutu ihmal edilmiyor. Bu birliktelik hem şölenin yapılacağı mekânların temini hem de o ülkeden katılacak şairlerin tesbiti, katılımlarının sağlanması gibi önemli bir katkıyı getiriyor. Şölen açılışı seçilen ülkenin, şehrin en görkemli kültür-sanat merkezinde  oluyor. Kazan’da Kerim Tincurin Tiyatrosu seçilmişti. Açılış konuşmaları yapılıyor, konserlere, modern ve halk oyunları gösterilerine yer veriliyor ve şairlerce şiirler okunuyor. Son şölene Türkiye’den 23, diğer ülkelerden 32 şair katıldı. Ayrıca, ev sahibi ülkeden de otuza yakın şair katılarak, Yunus’un söyleyişiyle,”dost bahçesinin bülbülü” olmaya gönül düşürdüler. Her şölenin bu bölümünde D.Mehmet Doğan; kültür, sanat, edebiyat, şiir, o ülke ile bağlarımız, ortak değerlerimiz bağlamında, âdeta bir deklarasyonda bulunuyor. Yetkinliği tartışılmaz bu metinler bir bakıma şölenin çerçevesini belirliyor, bir tür yol haritası yerine geçiyor.

Şölen ikinci ve üçüncü gün Tataristan Yazarlar Birliği’nin dört dörtlük imkânlara sahip binasında devam etti. Tataristan Rusya Federasyonu’na bağlı bir ülke. Fakat ‘derin tarih’i, kültürel ve ekonomik zenginliği ile tabir caizse en az bağımlı olma şansına sahip. Bağımlılık, sömürülen ülke olmaktan çok, karşılıklı çıkarların gözetildiği bir ilişki biçimine dönüşmüş. Bu yüzden SSCB dağıldığında bir ara bağımsızlık ilân edilse de, özellikle coğrafî konumu ve ağır sanayi merkezi olması bu bağımsızlığın sürdürülebilirliğinin önüne geçmiş. Mevcut statüden nasıl kazançlı çıkılabilirliğin yollarını büyük ölçüde bulmuşlar. Yazarlar Birliği örneğinden yola çıkarsak; devletin başta bina olmak üzere bütün imkânları kullanıldığı halde, hiç te ‘devlet memuru’ gibi davranmayan, aksine yeri geldiğinde eleştirel bir tavrı da göze alabilen bir yönetim anlayışını gözlemledim. Özgüveni yüksek insanların ülkesi Tataristan ve bilhassa Kazan. Cuma namazı kıldığımız Mercanî Camii 1766 yılında inşa edilmiş. Camie girerken henüz ilk okul çağına bile girmemiş 8-10 kadar çocukla karşılaştık. Kur’an öğreniyorlarmış, bize hep birlikte yanlışsız Fatiha Sûresi’ni okudular. Bir zamanların müftüsü Mercanî’nin torunları yol atalarının yolunda olmanın coşkusunu bize de yaşattılar. Bir başka örnek; Kazan Üniversitesi 1804 tarihine uzanıyor. Lenin ve Tolstoy gibi Rus büyükleri bu üniversitenin öğrencisi olmuşlar. Dünden bugüne sıçrayalım ve Putin’in bir sözüyle bu bahsi kapatalım: ”Hangi Rus’u kazısan altından Tatar çıkar.”

“Devam ederek değişme” atıfımızdan, işaret fişeğimiz olan şölene dönelim. Etkinlik şiir şöleni olunca, işin omurgasını şairlerin şiirlerini okumaları teşkil ediyor. Bunun için şiir fasılları programlanıyor ve bu fasıllarTürkiye’den ve ev sahibi ülkeden seçkin kişiler adına düzenleniyor. Remi Garipov, Reşit Rahmeti Arat, Mehmed Âkif Ersoy, Derdmend, Fatih Kerimi ve Abdürreşid İbrahim adına fasıllar. Böylelikle fikir ve sanat coğrafyamız düden bugüne taşınıyor. Bir bakıma köklerden beslenmenin önemi vurgulanıyor.

Şölenlerde bir de ‘karşılaştırmalı edebiyat’ olarak nitelenebilecek konferansa yer veriliyor. Kazan’da Türk Dünyası fikriyatının önde gelen ismi Prof.Dr. Yavuz Akpınar,”Tataristan-Türkiye Edebî ve Fikrî İlişkileri” üzerine ihatalı bir konferans verdi.

Şölenlerin zirve ânı, verilecek büyük ödüllerin açıklandığı ödül töreni oluyor. Büyük ödüller büyük şahsiyetler adına veriliyor. Bu şölende; Tataristan’ın ünlü şairi Abdullah Tukay, Başkurdistanlı şair Remi Garipov ve Muhibbi mahlasıyla şiirler yazan Kanunî Sultan Süleyman adına ödüller verildi. Törende Doç.Dr. Rıdvan Canım, ‘Muhteşem Sultan’ın şiiri ve kişiliği üzerine kısa, fakat özlü bir bilgilendirmesi oldu. Büyük ödüller Türkiye’den A. Ali Ural, Özbekistan’dan Fahriddin Nizamov, Kırım’dan Rüstem Celilov’a verildi. Şölenlerin gelenekselleşmiş bir boyutu da Sanat Danışmanı olarak Bekir Soysal’ın klasik sanatlarımızın ihyası ve üst düzeyde estetik yorumunun göstergesi olarak anılabilecek, şiir ruhlu tasarımları. Stilize Zümrüdüanka kuşu tasviri şölen logosu, ülke bayraklarının yer aldığı dev sahne afişi ile tasarımı, klasik cilt ve ebru sanatlarının terkibi mahiyetinde katılım beratları ve bir de büyük ödüller için hazırlanan, adına ödül verilen şair ve yazarların altın kaplama rölyefleri ve klasik cilt ve süsleme unsurlarının kompozisyonu şeklinde tasarımı gerçekleştirilen, hem sanat hem de maddî değeri olan beratlar Bekir Soysal’ın şölenlere ruh katan katkıları olmakta.

Bütün bunlar şölenlerin belli bir form üzerinden, yani süreklilik arzeden yönünün satır başları. Bu devamlılıkta değişmenin, yeniliğin de bir yeri olmalı. Bu şölende, daha önceki şölenlere ilişkin bilgilerin yer aldığı bir Şölenler Kitabı hazırlanarak dağıtıldı. İkinci yenilik, her ne kadar şölenlerin kapsamında yer alsa da, gerektiği şekilde gerçekleştirilemeyen Şiir Atölyesi yapılması benim koordinatörlüğümde bu defa tam anlamıyla yerine getirildi. Belirlediğim şiire ilişkin üç poetik başlık, ayrı atölye çalışmaları ile müzakere edildi ve birer bildiri hazırlanarak şölende sunuldu. Bir de Tatar şiiri üzerine ve Tatar şairlerce bir bildiri hazırlandı. Her ne kadar okunan şiirler, yapılan konuşmalar, şairlerin biyografileri şimdi hazırlanacak şölen kitabında yer alacaksa da, şölenlerin günümüz şiirine ilişkin söyleyecek bir sözü olmalı ve bu kayda geçirilmeli tezi böylelikle kuvveden fiile çıkmış oldu.

Ezcümle, çağdaş hayatın, geçmişimizde örnekleri olduğu gibi, ‘zamanın elinden tutabilen’ bir terkiple olduğu takdirde sağlıklı olabileceği idraki zihinlerimizde yer etmelidir diyebiliriz.

 

 

 

 

 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 266 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.