Üniversite (Fr. université, İng. university) bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumudur. Bir başka ifade ile üniversite genellikle fen, edebiyat, hukuk, tıp, mühendislik gibi alanlarda eğitim ve araştırma yapan fakültelerden oluşan yükseköğretim kurumu olarak tanımlanmaktadır (Türk Dil Kurumu Büyük Sözlük). Bazı tanımlamalarda bilim kutsal bir uğraş olarak görülmektedir. Bu kutsalın mekânı olarak üniversite “mabet” olarak değerlendirilmekte, Humboldt üniversiteleri “bilim için bilim” in tapınakları olarak ifade edilmektedir (Wissema 2009).
Türk Yükseköğretimi Ne Zaman Başladı?
18. yüzyıla kadar medreseler üstlendikleri devlet adamı, din adamı ve bilim adamı yetiştirme görevlerini başarıyla yürütmüşlerdir. Ancak, 18. yüzyılın başlarından itibaren işlevlerini yerine getiremez oldukları düşüncesi ile yerlerini yeni eğitim kurumlarına bırakmaya başladılar. Çağdaş, bilimsel temellere dayanan yüksek düzeyde eğitim vermek amacıyla, İstanbul’da Batı’daki örneklerine uygun bir üniversitenin (Darülfünun) kurulması için 1846 yılında bir padişah emri (ferman) yayınlanmıştır. Ancak Darülfünunun kuruluşu 1863 yılında gerçekleşmiştir.
Türk üniversite sisteminin 1863 yılında başladığı konusu bu yıldan önceki eğitim düzeyinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Tanzimat öncesi eğitimin değerlendirilmesinde şöyle bir açıklama yapılmaktadır (Belge 2000; aktaran Küçükcan ve Gür, 2009): “ ‘Türkiye’de üniversite ne zaman kuruldu?’ sorusunun cevabı, ‘üniversiteden ne anlıyorsanız’ sorusunun cevabına göre değişecektir. En genel anlamıyla, insanlara, çağına göre ‘yüksek’ kabul edilen bilgiler öğreten bir kurum olarak tanımlıyorsanız, o halde medreseden beri bu iş yapılmaktadır.” Bu değerlendirme Türk yükseköğretimin tarihçesini açıklayıcı niteliktedir.
1912 yılında Darülfünun’un iyileştirilmesi ve ilimlerin ve fenlerin yayılmasına ve ilerlemesine hizmet edecek bir eğitim kurumu konumuna getirilmesi için çıkarılan bir yasa ile yapısı yeniden düzenlenmiş ve Alman ve Macar profesörler de görevlendirilerek bu kurumun niteliği geliştirilmeye çalışılmıştır. 1919 yılında yapılan bir düzenleme ile de Darülfünun’a bilimsel özerklik verilmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda Darülfünun, rektörünü seçimle belirleyen, bilimsel yönden özerk bir kurum olmuştur. 1915 yılında kızlar için de İnas Darülfünunu açılmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinde Yükseköğretim Kurulması veya Reformlar
Darülfünun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, çeşitli mesleki ve teknik eğitim amaçlı programlar uygulayan yüksekokulların yanında Osmanlı Devleti’nden devraldığı tek üniversitedir. 1923 yılındaki toplam yüksekokul ve fakülte sayısı dokuzdur. Bu kurumlarda 2.914 öğrenci ve 328 öğretim üyesi bulunmaktadır. Yükseköğretim alanında Ankara’da 1925’te Hukuk Mektebi, 1926 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü, 1930’da ise Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulmuştur.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, yükseköğretim alanında ilk kapsamlı düzenleme 21 Nisan 1924 tarihinde çıkarılan 493 Sayılı yasayla yapılmıştır. Bu yasa ile Darülfünun, İstanbul Darülfünunu adını almış ve tüzel kişiliğe sahip olmuştur (Akyüz 2015). 7 Ekim 1925’te yapılan bir yasal düzenlemeyle de bu kuruma bilimsel, yönetsel ve mali özerklik verilmiş, bölümleri fakülte statüsüne kavuşturulmuştur. 1933 yılında 2252 Sayılı Darülfünun Kanunu ile İstanbul Darülfünun İstanbul Üniversitesi'ne dönüştürülmüş ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak yönetsel özerkliği sınırlandırılmıştır. Bu gelişme ile üniversite özerkliğinde 1919'dan beri gelinen seviyenin gerisin düşülmüştür. Bu durumun değişmesi için 1946 yılını beklemek gerekecektir.
1944 tarihli 4619 Sayılı Yasa ile İstanbul Teknik Üniversitesi 1773’te kurulan Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’un devamı niteliğinde kuruldu. 1946'da 4936 Sayılı Üniversiteler Yasası ile Ülkemizin 3. Üniversitesi olan Ankara Üniversitesi kuruldu. Bu kanunla çok üniversiteli bir yükseköğretime geçiş; Üniversitelere tekrar özerklik ve tüzel kişilik kazandırılması ve araştırma etkinliklerine de yer vermesi gerekliliği hükme bağlamış oldu. Bundan sonra 1973 yılında çıkartılan YÖK kanunu Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi atlanacak olursa mevcut yapı devam etti.
Türk yükseköğretiminde önemli bir gelişme olarak 1981'de 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası ile YÖK'ün kurulması oldu. Kurulduğu yıllardan başlanarak YÖK ile birlikte bu dönem merkeziyetçi olmakla itham edildi.
Yükseköğretimin Kitleselleşmesi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 2015 yılına kadar açılan üniversite sayılarındaki değişim devlet ve vakıf üniversiteleri dikkate alınarak Tablo 1’de verilmiştir. Bu Tablodaki veriler incelendiğinde ülkemizde üniversite sayısında genç nüfusun yükseköğretim talebini karşılamak için son yıllarda önemli bir artışın olduğu görülecektir. Türkiye'de yüksek öğretimin gelişimine, toplam üniversite sayısı açıldığı yıllardaki ülke nüfusu dikkate alarak bakıldığında (Tablo 1) 1933 yılında 16 milyon nüfusumuza 1 tek üniversite düşerken günümüzde 400 bin nüfusa 1 üniversite düşer hale gelmiştir. Türkiye’nin nüfusunda üniversite mezunu oranını artırması gerektiği birçok düşünce insanınca savunulmuştur. Yükseköğretim sisteminde 2007'den sonra çok sayıda üniversite açılması, yükseköğretime olan talebi karşılamakla birlikte, yükseköğretimde nitelik sorununu da tartışılan bir konu haline getirmiştir. Bu durum gelecek yıllarda Türk Yükseköğretiminin çözmesi gereken bir konudur.
Tablo 1. Türkiye'deki Üniversite Sayısı ile Nüfus İlişkisi.
Yıl |
Devlet |
Vakıf |
Toplam |
Nüfus (1000) |
Nüfus/Üniversite (1000) |
1933 |
1 |
- |
1 |
16.158 |
16.158 |
1955 |
5 |
- |
5 |
24.065 |
4.813 |
1971 |
9 |
- |
9 |
35.605 |
4.421 |
1982 |
27 |
- |
27 |
46.912 |
1.737 |
1987 |
28 |
1 |
29 |
52.664 |
1.816 |
1994 |
53 |
3 |
56 |
60.000 |
1.071 |
2005 |
53 |
27 |
80 |
69.804 |
872 |
2006 |
67 |
28 |
95 |
70.158 |
738 |
2007 |
84 |
33 |
117 |
70.586 |
603 |
2010 |
101 |
61 |
162 |
73.722 |
455 |
2015 |
109 |
84 |
193 |
78.151 |
402 |
Vakıf Üniversiteleri: Ülkemizde 1985 sonrası vakıf üniversiteleri kurulmaya başlanmıştır. 2015 yılı itibari ile 84 tane vakıf üniversitesi mevcuttur (Tablo 1). Vakıf üniversiteleri yasal temelde bir vakıf ile ilişkili, kar amacı gütmeyen yükseköğretim kurumları olarak planlanmıştır. Ancak az bir kısmı istisna edildiğinde çoğu vakıf üniversitesinin bunun uzağında olduğu sıkça iddia edilmektedir. Gerçekte de yaptığımız gözlemlerde fiziksel imkânlar ve akademik kadro yetersizliği vakıf üniversitelerinde önemli bir sorundur. Bu nedenle özel üniversitelerin piyasa odaklı olarak düzenlemesi cihetine gidilebilir. Gelişmiş ülkelerde üniversitelerin çeşitlendirilmesi ve farklı hedeflere sahip üniversitelerin bulunması bir zenginlik olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde üniversitelerin tek tip veya aynı sınıf içerisinde değerlendirilmesi fikri gözden geçirilmelidir.
Değerlendirme
Yükseköğretim 2. Dünya savaşı sonrası toplumun imtiyazlı sınıfından topluma açılması, kitleselleşmesi ve devlete bağımlılığını arttığı bir sürece girmiştir (Yılmaz 2012). Ülkemizde bu eğilime uygun gelişmeler yaşanırken, 2007 yılından sonra yeni üniversitelerin kurulması ve üniversite sayısının hızla artmasıyla Türk üniversite sistemi kitle eğitimi olarak adlandırılan bir yapıya dönüşmüştür (Tanrıkulu 2011).
Yükseköğretimde okullaşma oranı I. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1963-1967) % 4.1, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planında (2001-2015) % 37.3 ve IX. Yıllık Kalkınma Planında (2007-2013) % 48 olarak hedeflenmiştir (Türk ve Katırcı, 2010). Sanayileşmiş ülkelerde 1960 ve 1970’li yıllarda gerçekleşen yükseköğretime geçişteki artış Türkiye’de 2000 sonrasında olmuştur. Brüt okullaşma oranı 1950’de % 1.3 iken 2012’de % 74.9 kadardır. Türk yükseköğretiminde 1990’na kadar erişimin kısıtlı kalmasında seçkinci üniversite anlayışının da etkisi olmuştur. 2011 verilerine göre, Güney Kore, ABD ve Türkiye’nin yükseköğretimde brüt okullaşma oranı sırası ile 100, 95.3 ve 60.7 kadardır. Aynı yılda Türkiye’nin net okullaşma oranı % 35.5’tir. Yükseköğretim gören nüfus değerlendirilirken mevcut yükseköğretim öğrencilerin ortalama % 46.7’si açık öğretim programına kayıtlı olduğu da dikkate alınmalıdır (Çetinsaya, 2014). Bu verilere göre toplumdaki yükseköğretim talebinin karşılanması olumlu bir durumdur.
Türkiye ile Güney Kore’nin 55-65 yaş arasındaki nüfusunun % 10’u yükseköğrenim mezunu iken 25-34 yaş grubunda bizde yükseköğrenim mezununun % 17, Güney Kore’de ise % 65 civarında olduğu bildirilmiştir (Berkan, 2015). Bu verilere göre son 30-40 yılda Güney Kore yükseköğretim talebini büyük ölçüde karşılayarak, vatandaşlarının büyük oranda yükseköğretim mezunu olmasını temin etmiştir. Türkiye’nin çok önce başarmış olması gereken bir durum yükseköğretim kurumlarının sayısındaki hızlı artışla düzeltilmeye çalışılmaktadır.
Ülkemizde çok sayıda yeni Üniversite açılmasıyla önemli bazı sorunlar da ortaya çıkmıştır. Son yıllarda çok sayıda üniversite kurulması yükseköğretime olan talebin karşılanması açısından olumlu karşılanabilirken, önemli bir nitelik sorunu ortaya çıkmıştır. İki unsurun birlikte hayata geçirilmemesi gelecekte önemli tartışma konusu olacaktır.
Yararlanılan Kaynaklar
Akyüz Y., 2015. Türk Eğitim Tarihi. Pegem Akademi Yayınları, 2015-27, Ankara, s:530.
Berkan İ. 2015. http://www.hurriyet.com.tr/ak-parti-nin-en-buyuk-basarisizligi-25045804#. Erişim Tarihi: 04.11.2015.
Çetinsaya G. 2014. Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye yükseköğretimi için bir yol haritası. YÖK yayın No:2014/2, s:199.
Küçükcan T. Ve Gür Bekir S, 2009, Türkiye’de Yükseköğretim Karşılaştırmalı Bir Analiz, SETA yayınları, 2009-1, Ankara, s:238.
Tanrıkulu D., 2011, Türkiye’de Yükseköğretime Erişim: 2025 Yılında Yükseköğretim Talebi Karşılanabilecek mi?, SETA Analiz, SETA Yayınları, 2011-33, Ankara, S: 43.
Türk E. ve Katırcı M. 2010 Cumhuriyet Döneminde Türk eğitim sistemindeki Gelişmeler. MEB stratejik Daire Başkanlığı yayını s: 267.
Wissema, J.G. 2009. Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru. Özyeğin Ü. Yayın . S:314.
Yılmaz M., 2012. Neden Üniversite Reformu? Yarım Kalmış Bir Reform Taslağı. Anadolu Üniversitesi yayını, Eskişehir, s: 164.