DÜŞÜNCE

Kilis Aynasında Osmanlıdan Cumhuriyete Modernleşmenin Taşrası ya da Taşranın Modernleşmesi-1

10 Mart 2016

Tek Parti döneminde şehrin çok sayıda tarihi camisi satıldı. Bunların bir kısmını halk kendi arasında para toplayarak satın aldı ve amacı dışında kullanılmasına mani oldu. Bir kısmı ise Hacı Derviş Camii gibi, Kilis’in CHP’li bir ailelerinden birine satılmıştı. Şehrin merkezinde, bulunan Hacı Derviş Camii, cami ve medrese olarak 400 yıllık bir geçmişe sahiptir. Medresesinde yetişen alimler arasında; Kilisli Muallim Rıfat Bilge, Sağıroğlu Müftü Muharrem Kemal Efendi, Bedrizade Müftü Hâki Efendi, Kilis’in büyük velisi Şıh Efendi namıyla maruf Baytazzade Mehmet Vakıf Efendi ilk akla gelenlerdir. Bu tarihi camii, beyaz eşya ve tüp deposu olarak kullanılıyordu. 1976 yılında bu aile, karanlığın bastırdığı bir saatte, tarihi caminin örneği çok az bulunan minare ve kubbesini yıktırmaya başladı. Görenler yıkıma engel oldu. Ertesi gün AP, MSP ve MHP’lilerin organize ettiği, neredeyse Kilis halkının tamamının katıldığı bir gösteri düzenlendi. Gösteriden sonra üç partinin yöneticileri ve Kilis’in aydınları tutuklandı. (Bu camii, yine Kilis halkı, topladığı parayla sahibinden satın aldı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devretti. Vakıflar Genel Müdürlüğünün tamir ve restorasyonundan sonra geçen yıl yeniden ibadete açıldı)

Üniversitelerimiz ve İnsani Sorunlarımıza Çözüm Arayışları

09 Mart 2016

Evet, bende hamasetle biz bin yıldır aynı kültürü paylaşıyoruz, aynı şeylere gülüyor, aynı şeylerden etkileniyor ve ağlıyoruz, aynı gelecek ümidiyle yaşıyoruz, aynı hülyaları kuruyoruz demek isterdim. Yaşadığım bu beş sene bunun böyle olmadığını, en azından her şeyin bu kadar yolunda gitmediğini fısıldamaktadır. Ankara’dan ya da İstanbul’dan görünen, okunan bir Türkiye, Diyarbakır’dan, Hakkari’den, Tunceli’den aynı şekilde okunmamaktadır. İnsani sorunlarımız, kimlik sorunlarımız artmaya devam etmektedir. İki taraf arasındaki yorum farklılıkları, anlayış farklılıkları üzerine gidilmekte, körüklenmekte, ardı alınmaz derecelere getirilmek istenmektedir. Ekonomik yetersizlik içerisindeki vatandaşlarımızda bu cambazlıklara alet edilmektedir.

Modern Özne

08 Mart 2016

Marx, Modernite’ye yönelik ilk amansız eleştiriyi dile getiren düşünür olmasına karşın, şu veya bu biçimde Marx’tan mülhem olduklarını Türkiye’de seslendirip duranların kafasında çağdaş olan ve çağdaş olmayan kategorileri vardır. Daha da ilginç olan şu: Kafalarındaki bu kategorilere göre, Marx; çağdaş olmayanların aforoz edilmesine fetva veren modern bir azizdir. Marx, “yanlış bilinç”le, tam da bunu anlatmaya çalışıyor. Ama ne yazık ki, biz bunu anlatamıyoruz ve artık bununla zamanımızı israf etmeyelim.Belirli bir zaman aralığında, belirli insanların ve insan kümelerinin yaşam koşullarından bazılarına “modern” etiketi yapıştırabiliriz. Bu etiketin yararlı ve iyi yenilikleri işaret ettiğini düşünüyorsak, bu güzelliklerin yaşanmasına ve yaşandığı zaman aralığına modernite deriz. İyi olanın, yararlı olanın bütün insanlar için iyi ve yararlı olduğuna inanıyorsak, bunun adı modernizmdir. Başka insanların ve toplumların da bu güzellikleri yaşamasını, benimsemesini istiyor ve bunun için çabalıyorsak, bunu modernizasyon kavramı ile anlatırız

Guénon Bize Ne Söyler?

06 Mart 2016

Guénon Batı medeniyetinin temel parametrelerini ele alarak bugün bütün insanlık ve bu arada Batı dışı bütün topluluklar tarafından gıpta ve bazen aşağılık kompleksiyle izlenmeye ve taklit edilmeye çalışılan yönelimlerini ciddi eleştiriye tabi tutmuştur. Öyle ki modernliğin insanlığa sunduğu bütün değerler onun eserlerinde tamamen sorun üreten yönleriyle sunulur. Onu okuduğumuz zaman Batı dünyasına ait bütün olumlu özellikler gözümüzde küçülür ve değerlerini yitirmeye başlar. İlerleme, gelişme, bireycilik, bilimcilik, sekülerlik, rasyonalite vs. bütün bu kavramların ifade ettiği değerler hep modernliğin insanlığa armağan ettiği ancak bizi büyük bir uçurumun kenarına getiren yönelimler olarak ortaya konulur.

İslamcılık mı Müslümanlık mı?

01 Mart 2016

Dindar kesim için, ideolojik çıkış, o günün dili ve kabullerine uygun  mağrur bir  başkaldırı duruşu olarak görünmüştür. Bu başkaldırı duruşu bir ölçüde de Türkiye’de sanayileşmeye bağlı olarak kentleşme süreciyle ilgilidir. Bu süreçte kentin çekiciliği ile köyün, daralan imkanlardan kaynaklanan iticiliği kırsal nüfusu kentlere taşımıştır. Bu sürecin ivme kazanmaya başlaması 60’lı yılların sonudur. Nitekim sosyalizmin, devrimci retorikle meydana çıkması, kentte oluşan yeni işçi sınıfının potansiyel gücüne umut bağlamıştır. Türk Modernleşmesi içinde adeta kent dışı alanlarda yaşama imkanı bulmuş geleneksel dindarlık, aynı süreçte kentte hem yeni imkanlarla karşılaşmış, hem de yeni meydan okumalarla başa çıkmak durumunda kalmıştır.

Kazakistan'da Latin Alfabesine Geçiş Hazırlıkları

29 Şubat 2016

Türk dünyasını Latin alfabesinde birleştirme girişimleri bilindiği gibi 1926 yılında Azerbaycan’ın Bakü şehrinde toplanan ‘Dil Kurultayı’ ile başlar. Bu kurultaya Türk dünyasından ve Türkiye’den delegeler katılmış, ilk defa Türkçenin geleceği tartışılmıştır. Kurultayda alınan en önemli karar Türk dünyasını Latin alfabesinde birleştirmek olmuştur. Bazı delegeler itiraz etmişse de çoğu delege alfabe değişikliğinden yana oy kullanmış, oluşturulan alfabe kimi farklılıklarla 1939-40 yılına kadar Sovyetler Birliği'ni oluşturan cumhuriyet ve topluluklarca kullanılmıştır.1939-40 yıllarında bütün Türk toplulukları Rus kökenli Kiril alfabesine geçirildi ve bu yıllardan itibaren alfabe meselesinin üzeri küllendi. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 1949 yılında Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle Türkiye ile Sovyet Birliği ilişkileri karşılıklı olarak donduruldu. Böylece Türkiye’nin Türk dünyasıyla kültürel bağları tarihimizin en zayıf noktasına indi. Bu karanlık dönem 1985 yılına kadar sürdü. Bu süreçte bırakın alfabe meselesini, bağımsız Türkiye'de dahi Türk dünyası gündeme getirilemedi.

Zeka-Ahlak-Motivasyon

28 Şubat 2016

Çağ atlayan Türkiye, küllerinden doğan medeniyet, İslam dünyasının geri dönen hamisi gibi retorikler bir çoğumuzu ne kadar heyecanlandırsa da, içinden geçtiğimiz müthiş duraklama dönemi, görebilen gözlerin önünde acı bir hakikat olarak duruyor. Sanki üzerimize ölü toprağı serilmiş gibi.Mütemadiyen iş değil, boş laf üretiyoruz.Mesela siber saldırıya uğruyoruz. Bu tür bir saldırıya dayanmak için hiçbir hazırlığımız olmadığı, bugüne kadar bu iş için hiçbir kapasite oluşturmadığımız ortaya çıkıyor. Bir Bakan daha yaşadığımız hezimetin üzerinden daha üç gün bile geçmemişken  "Siber savaşa hazırız" diye gazetelere beyanat veriyor.

Bazı İzâhat

17 Şubat 2016

Felsefe tarihi alanında akademik çaslışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay, uzunca süren bir çalışma takvimiyle, geçtiğimiz Ekim ayında "Tanzimattan Günümüze Türk Düşünürleri "(7 cilt) adlı eseri yayınladı. Yazarımız Bilal Kemikli, daha evvel "Tanzimattan Günümüze Türk Düşüncesinde Ne Eksik" ve "Türk Düşüncesine Dair Birkaç Not" başlıklı iki yazı kaleme almıştı. Prof. Bolay, bu yazılar etrafında, yazarımıza hitaben bir mektup yazarak, işaret edilen eksikliklere ve eleştirilen konulara ilişkin bir cevap vermiş oldu. Yazarımız Sayın Kemikli, kendisine hitaben yazılan mektubu, hocası da olan , projenin editörü Prof.Bolay'ın iznini alarak burada yayınlamanın doğru olacağını düşündü. Sözkonusu mektup aşağıdadır.  

Demokrasi Din Olmamalı

16 Şubat 2016

Demokrasi belki diktatörlüğe, belki oligarşiye, belki vesayetçi-jakoben anlayışa, belki faşizme göre daha iyidir, ama o kadar. Bu sıralama kendi kategorisi için geçerlidir. İslam bir dindir ve demokrasi bunun yerine ikame edilemez. İslam’ı bütünüyle demokrasi sınırları içerisinde yorumlamak, dini değil demokrasiyi esas almaktır. Bir başka deyişle demokrasiye uymayan din kurallarının sizin nezdinizdeki kabul edilebilirliği nedir? Eğer dinin demokrasiye uymayan taraflar sizin kafanızda sorun teşkil ediyorsa burada din açısından bir sorun var demektir.

Tercüme Kaynaklarının Getirdiği Sorunlar, Lodos Rüzgârları*

13 Şubat 2016

Topraklarında, uzun yıllar, Batılı devletlerin işgalini, kaynaklarının yağmalanışını yaşayan -dolayısıyla bir işgal kültüründen geçen- İslâm toplumları, yaşadıkları travmanın da etkisiyle muktedirlere öfke doluydular. Yazar ve bilim adamları, kitaplarını bu öfke ve tepki ile kaleme aldılar. Özellikle “cihat” kavramına güç kullanma ile sınırlayıcı bir yorum getirdiler; bir yanıyla bir barış dini olan İslâm’dan şiddete “cevaz” aradılar. Oysa Hz. Peygambere göre asıl “büyük cihat” nefisleri dizginlemekti.