DÜŞÜNCE

Kilis Aynasında Osmanlıdan Cumhuriyete Modernleşmenin Taşrası ya da Taşranın Modernleşmesi-2

01 Nisan 2016

Kaçakçılıkta, devletin Kilis’e tanıdığı ve resmi olmayan bir imtiyaz vardı. Belki de, Cumhuriyetin ilanıyla bahtı kararan, Ankara anlaşmasıyla tarım alanları ile birlikte 30-40 bin nüfusunu kaybeden Kilis’e nefes aldırmak için verilmiş bir çeşit imtiyazdı bu.  Kaçakçılığı kısmen meşrulaştıran bu imtiyaza göre kaçak mal, Kilis’teki pasajlara girene kadar yasadışı, girdiği andan itibaren serbestçe alınıp satılan yasal mal hüviyetine bürünürdü. Bu yüzden şehir içinde kaçak mallar motosikletlerle taşınırdı. Şehrin daracık sokaklarında bu iş için en ideal araçtı motosiklet. O günlerden gelen bir alışkanlıkla Kilis halen kişi başı en çok motosiklete sahip ildir.

Dinin Asaleti Dindarın da Asaletini Gerektirir

31 Mart 2016

20. yüzyılı ‘bilgi çağı, uzay çağı' gibi adlandırmalarla anmak modaydı. 21. yüzyıl için de ‘bilişim çağı, virüs çağı’ ve benzeri adlandırma ve tasvirler yapılıyor. Ben de pek takip etmesem de bu modaya uyarak gerek geçtiğimiz gerekse içinde yaşadığımız yüzyılı ‘gerilimler çağı’ diye anmak istiyorum. ‘Gerilimler çağı’ fantastik ya da romantik, bir tanımlama değildir. Neredeyse hayatımızın bir parçası haline gelen gerilim hali, uzun süredir zihnimi meşgul ediyor, sadece meşgul etmiyor aynı zamanda da rahatsız ediyor. Bu durum bizim çevremizle sınırlı değil, yaşadığımız coğrafyada, hatta dünyanın her tarafında böyle bir durum var. “Ne zaman kurtulacağız…?” diye başlayan bütün cümlelerin asıl sebebi, gerilimlerin yarattığı ruh halini yansıtır.

Derrida Bizim Neyimiz Olur?

28 Mart 2016

Başlığa itirazı olan var mı? Klişe kokuyor değil mi? Neyimiz Olur’la biten bir sürü başlık var. Zaten ben de bunun farkında olduğum için sadece ödünç aldım. Kullanıp iade edeceğim. İfadeyi uydurandan helallik dilerim. Haklısınız son zamanlarda çok fazla intihal var. Kopyala yapıştırla, şipşak bitiyor yazı. Sadece yazı mı? İlim dünyamızda da benzer menfur işler oluyor. Bir ara, ünlü bir Üniversitemizde onlarca insan hakkında intihal/çalıntı soruşturması açılmıştı, sonra unutuldu gitti. Diğer üniversitelerimizde de zaman zaman benzer şeyler  oluyor sanırım. Sanırım kelimesini ağız alışkanlığıyla söyledim. Fiilen öyledir. 

Postmodern Oryantalizmin Bir Yansıması Olarak İslamofobi

24 Mart 2016

Bütün bu gelişmelerin ışığında İslamofobi konusunu Batı’nın düşünce kodlarından, tarihi geleneğinden, Müslüman coğrafyasının yeraltı kaynaklarından, Avrupa’ya göç hadisesinden, dünyadaki güç dengelerinin çıkar mücadelesinden bağımsız düşünmek ve analiz etmeye çalışmak mümkün değildir. Bu süreçte Müslümanların iki büyük günahı olduğu anlaşılıyor; birincisi üzerinde yaşadıkları toprakların altındaki büyük enerji kaynakları ve ikincisi Avrupa’ya işçi sınıfında göç etmek zorunda kalmalarıdır.

Dünya Göç-Terör Kıskacında

23 Mart 2016

Foucault ‘’Hukuk “hayır!” derken, disiplin “evet” der; hukuk belli davranışları yasaklar, disiplin belli davranışların kanıksanmasını sağlar.  İkisi de sınır çizer, iktidarın nesnesi üzerinde denetim kurmayı hedefler. İkisi de riski sıfıra indirmek ister, “anomaliden” hoşlanmaz.’’ diyordu. Terörün –özellikle canlı bombalamaların- tam bir anomali olduğu açıktır. Bu, hukuku askıya alacak sıkı tedbirleri gerektirir ve disipliner toplumlarda olduğu gibi herkes bunu gerekli görmeye ve onaylamaya hazırdır. Uluslararası politikalar, devletler/iktidarlar için ‘’nüfusun belirli bir kısmını’’ gözden çıkarılabilmek uygulanagelen bir tercihtir. Güvenlik, anomalileri yadsımaz; bilakis, sistemin işleyebilmesi için anomaliye ihtiyaç duyar. Nüfusun bir kısmı “harcanabilir” olmalıdır.’’ Her devlet bu anlayışı gizli bir gündem olarak ajandasında saklar. Uluslararası politikalarda ise devletlerin vatandaşları için kitlesel ölümler göze alınabilecek bir ihtimaldir. 11 Eylül olayını hatırlayalım.

“Reisu’l-Ulema” Hâcı Hâfız Bedri Efendi Hamid (Abaz)

22 Mart 2016

Raporda ayrıca, Müslümanlara yönelik yapılan haksızlıklardan da özellikle Osmanlı Devleti’nin buralardan ayrılmasından sonra uygulamaya konulan Agrar Reformu (toprak kanunu) ile Türklerin ve tüm Müslümanların torpaklarının ve mallarının ellerinden alınması, bunun sonucunda da bu toprakları terkedip buralardan göç etmek zorunda bırakılmalarından bahsedilmektedir. Devlet okullarındaki din derslerinin eksikliği ve yetersizliği ile resmi devlet okullarına çocukların ve ailelerinin ilgisizliği de vurgulanmakadır. Türklerin ve diğer Müslüman ahalinin anadillerinde eğitim haklarının Sırplar tarafından verilmemesi, bu olumsuz durumun oluşmasına neden olan en önemli hususlardan biridir. Raporun devamında, tüm zorluklara rağmen Müslüman ahalide birlik ve beraberlik ruhunun devam ettiğine, milli ve manevi değerlere bağlılıklarının sürdüğüne de temas edilmektedir.

Din, Tarih ve Medeniyet Algısı-I

21 Mart 2016

Her şey, Devlet-i Aliyye’nin son iki yüzyılında medreselerde fen ve matematik bilimlerinin önce ikinci plâna itilmesi, sonra kaldırılmasıyla başladı (3). Devlet ve toplum olarak geri gidişe çözüm aramak üzere Avrupa kapılarına giden devlet erkânı, “Batıdan teknoloji getirecekti”. Dönüşte Batı kültürünü öğreten okullar açtı, zamanla hızla yaygınlaştırdı bunu. Tanzimat döneminden beri büyük bir gayretle dairesi içine girmeye çalıştığımız Batı, ayağına kadar getirilen bu okullarda kendisine doğru gelen mağluplarının önce beynini felç etti; sonra kültür kodlarını mefluç hâle getirdi; ardından da bu insanların ülkelerini bir bir işgal etti (1914-1922). Bu ülkelerin bazıları şu anda bile maddi işgal altındadır. Bu işgaller, Cemil Meriç’in ifadesiyle ‘efendisin ilâçlarını çalıp içen ahmak uşak’lar, yani aydınlar eliyle gerçekleştirildi. Şimdi bu topraklardaki insanların derin bir kimlik bunalımı vardır.

Para Noya

16 Mart 2016

Ne zaman televizyon izlesem, haberlere baksam aklıma hep Necip Fazıl’ın Pencereye koştum kızıl kıyamet,  Dediklerin çıktı ihtiyar bacı dizeleri gelir. Ya da Atasoy Müftüoğlu’nun Bunca Tuğyan, Bunca Issızlık’ı geliyor çınlıyor kulaklarımda. Tabutlar, siren sesleri, çığlıklar, yanık et kokuları, etrafa saçılmış metal parçaları, korku ve panik içinde insanlar, dizlerini döven analar, babalar, bacılar. Zamanla tepkilerimizin azaldığını, sayı saymaya başladığımızı fark ettim. Ionesco’nun Gergedanına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bugün sayı nispeten az diyerek teselli bulmak.  Dualar ve beddualar yarışıyor. Hakkı savunmaktan çok, haklı çıkma peşinde mi koşuyoruz? (And the ghost enters). 

Avrupa Birliği Merkezli Küreselleşme-Batılılaşma Kıskacındaki Türkiye

14 Mart 2016

Açıkça ifade edilmemiş olmasına karşın, Avrupa Birliği’nin kuruluşunda bu ortak kültürün etki etmediğini ileri sürmek gerçekçi olmaz. Belki de bu yüzden kimi çevrelerce Avrupa ortak kültürüne dâhil olmadığı gerekçesiyle, kimi zaman da daha açık olarak ve Avrupa Birliği’nin bir Hıristiyan kulübü olduğu iddialarıyla Türkiye’nin üyelik başvurusuna karşı çıkılmaktadır. Her ne kadar Avrupa Birliği yetkilileri bunu derhal yalanlasa ve Avrupa Birliği’nin birincil mevzuatında (Avrupa Birliği-Maastricht Anlaşması, Roma Anlaşması ki, 2009’da yürürlüğe giren ve AB’nin birincil mevzuatı içerisinde yer alan Lizbon (Reform) Antlaşması ile adı “Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşma” (ABİDA) olarak değiştirilmiştir) içerisinde doğrudan böyle bir atıf olmasa da Avrupa Birliği’nin kuruluş felsefesi içerisinde Hıristiyanlığın hiçbir etkisinin bulunmadığını ileri sürmek tarihi misyonuyla da bağdaşmaz.