DÜŞÜNCE

Selam Bodriyar

20 Nisan 2016

Sırası değil şimdi Ortadoğu’da, Uzakdoğu’da, Yakındoğu’da, Afrika’da ne haltlar yediğinizi sorgulamak. Ama samimi bir soru soracağım; Sence şu an Irak’ta, Suriye’de, Libya’da daha birçok yerde yaşanan modernizm mi yoksa post modernizm mi? Simulakr mı, yoksa kanlı canlı bir zulüm mü? Bana ne mi diyorsun? Öyle ya sana ne. Ama şükret ki karşında ben varım, ya Ayhan Yıldırım ya da İhsan Töre olaydı, seni felsefe manyağı, Selamet Soysal da yorum manyağı yapardı, Hüseyin Yavaş aforizmalarıyla nevrini döndürürdü. Ben halim selim bir insanım, hırpalamaktan hoşlanmam 

Ömer Dinçer'in Göremediği

19 Nisan 2016

Prof. Dr. Ömer Dinçer'in “Türkiye'de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?” ismini verdiği kitabını heyecanla okudum. Ömer Dinçer, Başbakan başmüşavirliği, Başbakanlık müsteşarlığı, milletvekilliği ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı gibi çok önemli görevlerde bulunmuş, hem önemli hem de değerli bir isim. Ülkemizde nitelikli, kalbur üstü yöneticilerin ancak bir kısmı aktif çalışma hayatlarında yaşadıkları tecrübeleri kaleme alıp kitaplaştırıyorlar. Bu tür kitaplar genellikle enteresan ve eğlenceli hatıraları yâd etmek, kayda geçirmek maksadıyla yazılmış oluyorlar. Dinçer'in kitabının başlığını görünce belki bu sefer geçmiş zamanların acı-tatlı hatıralarını değil de “alınan dersleri” gelecek nesiller için kayıt altına almaya çalışan bir devlet adamıyla karşı karşıya olabiliriz diye aklımdan geçirmiştim.

 

Doğrusu kitap beklentilerimi pek de boşa çıkartmadı.

Önden Gidenler ve Avrupa'daki Müslüman Algısı

18 Nisan 2016

2014’te gittiğim Strasbourg’ta bir alt geçitte, duvarda şöyle bir yazı görmüştüm. “L'islam est la mort” (İslâm ölümdür) Avrupa’da İslâmiyet’in terörle yan yana getirilmesi Batı medeniyetinin kodlarında var olan hırsızlıkla ilgilidir: Bir asır önce İslâm ülkelerinin kaynaklarını çalmayı hedefine koydu. Savaşlar çıkardı ve işgallere başladı. Bir bir işgal ettiği ülkelerdeki yerlileri zincire vurdu ve zenginlik kaynaklarını (altınlarını, petrollerini, kütüphanelerini) talan etti; ülkesine taşıdı. Son iki yüz yılda Batının öldürdüğü veya öldürülmesine zemin hazırladığı savaşlarda ölen Müslüman sayısı 5 milyonun üzerindedir. Batı, işgal topraklarında Müslümanların varlıklarının en hassas bölgelerini acıttı, onurlarını kanırttı. Yavuz hırsızlar, zamanla, bu topraklardaki haydut varlığını korumak için önce Usame bin Ladin gibi uç figürler, Işid ve Taliban gibi karanlık örgütler üretti; onları besledi, 

İslamofobinin Arkeolojisi

15 Nisan 2016

Batı açısından yeni ‘öteki’ tespit edildiğine göre, artık onun antipatik özelliklerini de halka iyi anlatmak gerekiyordu. Buna göre İslam’ın “Batılı değerlerle” uyumsuzluğu, Müslümanların geçimsizliği ve hatta İslam’ın başından beri hep kötülük kaynağı olduğu, yerine ve zamanına göre belli ölçülerde kamuoyuna aktarılmalı ve kitleler ikna edilmeliydi.Buna mukabil, ara sıra Müslümanların içinden de iyi insanlar çıktığı, onların “Batılı değerlere” uyum gösterdiklerini vurgulamak da ihmal edilmemeliydi. Böylece Müslümanlar içerisinde de bahsedilen ‘iyi’ gruba dahil olma ve kendilerinin “Batı”ya zararsız olduğunu ispat etme gayreti gelişecekti. Bu arada Avrupa’da İslam korkusu ve onun yansıması olarak ortaya çıkan nefret suçlarını farklı bir bakış açısıyla ele alarak İslam’dan ve Müslümanlardan neden korkulması gerektiği şeklinde irdelemek daha yararlı olabilirdi.O halde İslamofobi, Batının düşünce kodlarında öteden beri var olagelmiş, yeri ve zamanı geldiğinde dönemin şartlarına göre siyasi ve ekonomik hegemonyayı garanti edecek bir enstrüman olarak kullanılan, sihirli bir kavram olarak her dönemde farklı şekilde karşımıza çıkabilir.

Kaçırılan Altın Fırsat: Dış Politikada Revizyon Şart!

13 Nisan 2016

Peşinen söyleyelim: Bu satırların yazarı ne müzmin bir “Erdoğan düşmanı,” ne “Ak Parti muhalifi,” ne de Kemalist rejimin ve askeri vesayetin gerilemesiyle ayrıcalıklarını kaybetmiş, bunun için de morali bozuk ve öfkeli bir “endişeli modern”dir. Yerine göre Erdoğan’ı da, Ak Parti hükümetlerini de hararetle savunmuş, ama yerine göre eleştirmesini de bilmiş biridir. Kimseye yaranmak gibi bir derdi olmadığı gibi, kimsenin nefretini kazanmaktan da medet ummayan, sadece memleketin selametini önemseyen, merhum Akif’in deyişiyle “dili yok kalbimin, ondan pek bizârım” diyen, sıradan bir insandır. Maksatlı bir gündemi, bir ikbal kaygısı sözkonusu değildir, Allah’tan başka kimseye de minnet borcu yoktur. Gerektiği zaman “nalına da mıhına da” vurmaktan çekinmez; doğruları takdir etmekten geri durmadığı gibi, yanlışları eleştirmekten de gocunmaz…

Doğum Günüm ve Baudrillard

08 Nisan 2016

 

Bugün 8 Nisan benim doğum günüm. 62 yaşına adım atmış oldum. Yaşımı hiç gizlemedim. Gizlemekten de hoşlanmam.Facebook marifetiyle dostlarım da bugün iyi dileklerini ve dualarını esirgemediler, sağolsunlar. Facebook’un bu işlevi McLuhan’ı  de yeniden anmamıza neden olsun. Mesaj, aracın kendisidir, demişti. Yani mesajınızı vermek için seçtiğiniz araçlar, ister istemez mesajınıza yön veriyor, ona kendi rengini katıyor demek istemişti. İletişimin gelişmesiyle bunun böyle olduğu daha açık anlaşıldı. Kullandığınız biçim de özü ifadede etkiliydi. Dolayısıyla iletişim araç ve imkanları ideolojileri, bilgiyi, ahlakı, sanatı…herşeyi etkiledi. Bununla kalmamış bir yandan herşeyi dönüştürme gücüne sahip oldu. Dahası bizi de dönüştürüyordu. Üstelik dönüştüğümüzü farkettirmeden, sahip olduklarımızı albeniyle donatarak dönüştürüyordu.  İletişimin teknolojiyle sofistikeleştiği bir dönemde düşüncede ‘selefilik’ de zorluklar yaşamaya başlamıştı.

 

Üsküplü Bir Hocaefendi: Hasan Efendi Bekir ( 1914- 1965 )

07 Nisan 2016

Üsküb şehri, alimleriyle, şairleriyle, edibleriyle, üstadlarıyla, medrese ve mektepleriyle meşhur olan bir Osmanlı şehri. Üsküp, Veysi Efendi'nin, Şair Aşık Çelebi'nin, İshak Çelebi'nin, Valihilnin, Atâullah Efendi'nin, Yahya Kemal'in, Fettâh Efendi'nin, Hasan Efendi'nin doğup büyüdükleri şehridir. Üsküb, İshakiye, Meddâh, İsa Bey, Mustafa Paşa, Yahya Paşa, Mehmed Paşa gibi ilim kaynağı olan medrese ve mekteplerin diyarıdır aynı zamanda. 20. asrın ikinci çeyreğinde Üsküb'ün en meşhur medresesi olan Meddah Medresesi, mezun ettiği öğrenciler, uzun yıllar Üsküb ve civarında, hatta eski Yugoslavya topraklarının bir çok bölgesinde dini alanda iz bırakan alimlerin yetiştiği bir medresedir.  Üç nesil öğrenci mezun eden bu medresenin oluşturduğu İslami atmosferin hala bugün bile bu topraklarda hissedilir olduğuna yerlisi, yabancısı herkes buna şahittir.

Foucault Foucault Dedikleri

07 Nisan 2016

Edebiyat, eleştiri ve felsefe vs. kuramlarının hemen tamamı yabancı kaynaklı olduğu için, doğal olarak bu alanlarda yapılan çalışmaların çok büyük bir bölümü de çevirilerden ibarettir (Benim yazdıklarım tamamen özgündür diyenler, bu cümleyi yok sayabilirler). Türkçe yazılmış kaynaklar, yazanların bu kuramlara ilişkin bazı itirazları ya da yorumlarını içermekten öteye geçmemektedir. Onlarca örnek bulabiliriz. Diskur Analizi ifadesini Türkçeye Söylem Çözümlemesi olarak çevirerek, Foucault konusunda yeni bir şey söylemiş olmayız. Zinhar bu faaliyeti kötülediğimiz anlamı çıkarılmamalıdır.  Burada sorun kuramlar konusunda yapılan çalışmaların Türkçeye aktarılmasında yaşanmamaktadır.  Bazen, özgün metinden okumak (dil bilenler için) daha kolaydır. Konuya tam anlamıyla vakıf olamamanın getirdiği sıkıntı, özgün metnin zorluğuyla buluşunca karşımıza, aşılması gereken engebeli bir yola dönüşmektedir. Hele de kavramların bizde bir karşılığı yoksa,  -ki sıklıkla karşılaşıyoruz-, sıkıntı daha da büyümektedir.  Derrida, Foucault, Saussure, Delueze, Baudrillard gibi son zamanların popüler isimlerinin çalışmaları çevrilmekte, ancak görebildiğim kadarıyla okuyucu metinleri anlamakta sorunlarla yaşamaktadır.

24 Nisan: Türkiye’nin Kâbusu

06 Nisan 2016

Tanzimat’la başlayan sürecin Ermeniler açısından çıkan en önemli sonucu; özellikle 1870'li yıllardan itibaren yavaş yavaş oluşturulan milliyetçilik ve Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan bu acı dolu günlerdir. Etkileri artan bir şekilde hissedilen olaylar bu sürecin bir sonucudur. Bir başka deyişle kendi halinde ticaretle uğraşan bu halk dış güçlerin zorlaması ve Tanzimat’la devlet hayatına giren "eşit vatandaşlık" düzenlemeleriyle siyasetle tanıştırılmış ve milli uyanışlarının zemini hazırlanmıştır. Bu süreçte Ermeni toplumu arasından aralarında Osmanlıda hizmet veren paşalar ve bakanlar da çıkmıştır. Zira ittihatçıların öncüleri Jön Türkler gibi onlar da batıda eğitim almaya başlamışlardı. Sürece etki eden diğer bir husus ise Berlin Anlaşmasında yer alan hükümlerdir. Batılılar bu anlaşmada Osmanlıya Ermenilerle ilgili bazı düzenlemeler yapılması konusunda baskı yapmak amacıyla hükümler koydurmuşlardır.

Medeniyet, Din ve Dindarlık Algısı-II

02 Nisan 2016

Kimse, seküler bir süreci ya da İslâmî renk ve tonlarla paket yapılıp ambalajlanmış taşralılığı, kabalığı veya arabesk bir hayatı bize medeniyet diye sunamaz artık. Sorunlarının tartışılmasından ürken veya korkan veya onları sürekli ‘halı altına atarak’ gizleyip erteleyen toplumlar, başkalarının müdahalesine açık olur. İslâm ülkelerinin provokasyonlara açık bir arena hâline gelmesinin sebebi budur. Müslümanların geçirdiği zorlu zamanlardan ve acı tecrübelerden sonra insanlığın ulaştığı nokta da dikkate alınarak yeni bir tefsirin ve yeni bir ilmihalin yazılmasına; içtihat kapısının açılmasına şiddetle ihtiyaç vardır.