Tanzimat Devrinden Gelen Işık ile 2000'li Yılların E-Devlet Macerasına Bir Bakış - 3
1856 Islahat Fermanı yabancı yatırımları teşvik ettiği için eleştirilir. Ekonomik ve teknolojik gelişmeler bu düzenlemeleri bir ölçüde mecbur kılmıştır. Devlet yabancı devletlere demiryolu imtiyazı vermek zorundaydı. Çünkü kendisinin bu teknolojileri üretmesi söz konusu değildi ve 19. yüzyılda imparatorluk demiryolsuz yönetilemezdi.
21. asra gelindiğinde bu sefer devletin bilişim sistemleri olmadan yönetilmesinin söz konusu olamayacağı görüldü. Maalesef 150 sene öncesinde olduğu gibi bu teknolojileri ülkemizde üretecek bilgi, beceri ve insan kaynaklarına sahip değildik. Ne milli bir işletim sistemimiz, ne milli bir arama motorumuz, ne milli bir veri tabanımız, ne de milli kriptolama algoritmalarımız vardı. Çaresiz, gerekli teknolojileri yabancı devletlerin şirketlerinden temin ettik.
Şurası ilginçtir ki bahsedilen imkânsızlıklara rağmen Osmanlı yöneticileri hiçbir zaman kritik buldukları telgraf, karayolları ve posta taşımacılığı konusunda dış sermayeye taviz vermemişlerdi.
Bugünün devlet adamları ise en mahrem, en kozmik bilgilerini yabancı teknoloji şirketlerinin sağladığı sistemlere teslim etmekten başka çare bulamadılar.
***
Modern çağda merkeziyetçilik, devletlerin büyük ölçüde mali, idari, hukuki alanda standart ve bütüncül bir kontrol kurmalarıyla ortaya çıkar. Merkeziyetçi devlet; uzmanlaşan ve kalabalıklaşan bir bürokrasiye, toplumun üzerindeki güçlü kontrol nedeniyle mükemmelleşen bir bürokratik kayıt sistemine sahip olan devlettir. Merkeziyetçi bürokrasinin gelişmiş teknolojiyi kullanarak kontrol gücünü arttırması evrensel bir olgudur.
Burada anahtar kelime “uzmanlaşmadır”.
Cumhuriyetin kurucu kadrosu Ziya Gökalp’ten, Gökalp ise Emile Durkheim’dan hayli etkilenmiştir. Durkheim toplumların evrimini, birey toplum ilişkisini ve toplumdaki fikir birliğini, işbölümü olgusu çerçevesinde açıklar. Ona göre toplumdaki düzen ve dayanışmanın kaynağı işbölümü ve uzmanlaşmadır.
Aslında Alman sosyolog Ferdinand Tönnies’in Gemeinschaft-Geselschaft ayrımı da, temelde benzer bir tekâmül çizgisine işaret eder. Her işi yapan adamlar eliyle yönetilen ilkel toplum tekâmül edince taazzuv/organizasyon gerçekleşir. Artık her işi yapan insanlar yerlerini uzmanlara bırakırlar. İş bölümü gerçekleşir ve herkes belli bir işte ustalaşır.
Tanzimatçıların idari düzenleme sırasında karşılaştıkları iki büyük eksik vardı; nitelikli eleman (uzman) ve para. Yeterli sayıda nitelikli elemana sahip olmak, sadece “kaleme çırak olan” gençleri yetiştirmekle mümkün değildi, yeni okullar gerekiyordu. Onlar da bahse konu uzmanları yetiştirmek üzere devasa eğitim reformlarına giriştiler.
Endüstri çağında Osmanlı imparatorluğunun küçük sanayii, geri ve ithal edilen bir teknolojiye dayanmaktaydı ve Batı endüstrisi ile rekabet şansına sahip değildi.
2000’li yıllarda e-dönüşüm peşinde koşan devlet adamlarının işi daha da zordu. Yukarıda bahsedilen olumsuzluk aynen sürerken e-dönüşümü sağlayacak uzmanları çok daha hızlı yetiştirmek gerekiyordu. Çünkü teknolojik gelişmeler bir an yavaşlamadan başını alıp gidiyordu.
Aynı hatayı tekrarlayıp farklı bir netice elde etmeyi ummak
Sanyileşmek istiyorduk. Tek tüfek çalışan esnafın imalathanelerinde yapılan üretimle sanayileşme söz konusu olamazdı. 1863 yılında yayınlanan bir talimatnameyle esnafın şirketleşmesi istendi. Ama bu girişim başarısız oldu. Kurulan şirketler kısa sürede iflas ettiler. Çünkü ne ciddi bir üretim ne de pazarlama söz konusuydu. Dikkatten kaçan husus şuydu: Şirketleşme ve sanayileşme, uzmanlaşmayı gerektiriyordu. Bir üretim bandında her çalışanın başka bir parçayı üretip birleştirdiği bir yapı kurulmalıydı. Esnaf ise her işi kendi başına yapıyordu. Böyle bir üretim tarzına geçecek zihni hazırlığı yoktu.
2000’li yılların devlet adamları özellikle ileri teknoloji konularında girişimciliği teşvik edecek bir takım düzenlemeler yaparak teknokentler kurdular. Yüksek teknoloji ileri düzeyde uzmanlaşma gerektirdiği halde, bir-iki kişiden oluşan start-up firmalarında çalışan ve ister istemez uzmanlaşamayıp her işi yapmaya mecbur kalan genç girişimcilerin dünya ile rekabet edecek teknolojiler üretmelerini beklediler.
Aralarında 150-200 sene bulunan reform çabalarının mukayese edilebilecek çok tarafları var. Benzerlikler ve farklılıklar çok ilginç ve ilham verici bir araştırmanın konusu olabilir.
Genel olarak görülen o ki Tanzimat dönemi devlet adamlarının ülkeyi ve insanı dönüştürmek, çağı yakalamak, köhne kurumları ıslah etmek noktasında çok ciddi gayretleri söz konusu olmuş. “Tarih olmak” herkesin kaderi ama “tarih yapmak” çok az sayıda seçkin insan nasip olan bir ayrıcalık. Aralarındaki derin görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp “tarih yapmak” için, vatanlarını ve insanlarını daha iyi bir noktaya taşımak için çırpınan Tanzimat aydınları, gerçekten takdir ve saygıyı hak ediyorlar.