Tartışmalara yol açan Kızıl Goncalar dizisinin ilk bölümünü izledim...
Kamera açıları, geçişler, müzikler, renkler, ışıklar, kostümler açısından değerlendirildiğinde üst seviye sayılacak bir yapım olmuş. Diziyi sinematografi açısından başarılı buldum.
Muhtevaya gelince aynı şeyleri söylemem zor.
Aldığım notları şöyle paylaşabilirim:
- Sinemalarda, dizi filmlerde bir zamandır görmediğimiz, artık unutulduğunu düşündüğümüz Kemalist, pozitivisit, modernist klişeler bu diziyle horlatılmış. Seküler, Kemalist, batılı, şehirli, modern, "aydınlanmış" tiplere karşı cahil, köylü, çıkarcı, kötü niyetli, ahlaksız, pre-modern dindarlar karşıtlığı üzerinden yürüyen bir dizi olmuş "Kızıl Goncalar".
- Neredeyse hiç "iyi" dindar karakter yokken "kötü" seküler karakter de yok gibi dizide. Sadece sekülerler arasında "vatan haini yetmez ama evetçi" diye nitelenen bir liberal var. Bir de aralarında ufak tefek çatışmalar... Bu da diziyi kartonlaştırmış, plastikleştirmiş. İdeolojik bağnazlıkla iyilerin ve kötülerin karikatürleştirilmesi gerçekçilik hissine ağır bir darbe vurmuş.
- Kemalist dindarlığın, Atatürk kültüne bağlılığın İslam'a ya da başka bir dine bağlılıktan daha üstün bir şey olduğunun propagandası var. Miyadını çoktan doldurmuş, bir çok problemleri ve başarısızlıkları yüzünden tarih sahnesinden çekilmeye mahkum olmuş bir ideolojinin irrasyonel nostajisi tütüyor dizinin üzerinde.
Dindarlar için söylenen "hastalık gibi sardılar memleketi..." türünden "laik atak" cümleler işittim... Sanırım ilerleyen kısımlarda bu sözü sarf eden adam hata yaptığını anlayıp nedamet getirecek. Ultra laik ihtiyar karakteri ölümden tesettürlü anne kızın kurtarmış olması bu tür ipuçları veriyor.
Image- Seküler yapımcıların dindarları tasvir ettiği sahnelerde göze batan bir sürü ufak tefek hata var. Burada tasvir edilmeye çalışılan dindarların dünyasını yakından tanıyıp bilen iyi danışmanlarla çalışılmadığı anlaşılıyor. Zaten dizinin her yanına sindiği hissedilen küçümseme tonu, yapımcıların basit ve sathi tipler olarak gördükleri dindarların "çok da karmaşık olamayacak" hayatlarını tasvir etmeyi çocuk oyuncağı saydığını düşündürüyor. Bu hatalara bir kaç örnek verirsek:
- Dindar karakterlerin hepsi ağızlarını doldura doldura "esselamunaleykum" diyor. Halbuki dindar çevrelerde yetişen herkes doğal olarak bilir ki ya "esselamualeykum" ya "selamunaleykum" denir.
- Güya taşradan gelen kadınlar, tarikatçıların eşleri kızları falan hep tesettür mağazası kataloğundan fırlamış gibi giyiniyor. Fakirlik yok, yöresel kıyafetler yok. Muhtemelen yapımcılar tüm cemaatlerin, sosyal medyada gördükleri tesetttürlü fenomenlerden müteşekkil olduğunu zannediyorlar.
- Kadınlar gezme için giydikleri kıyafetle yemek yapıyor, iş yapıyor hatta o kıyafetle yatıyorlar. Hatta bir genç kız başının örtüsüyle yatıyor.
- Sıradan tarikatçılar durup durup ayetler okuyor. Halbuki bunu cemaatten ziyade hocalar yapar. Oyuncuların dilleri de zaten pek dönmüyor ayetlere. Geveliyorlar ağızlarında.
- Dindar karakterlerin hepsi ağızlarını doldura doldura "esselamunaleykum" diyor. Halbuki dindar çevrelerde yetişen herkes doğal olarak bilir ki ya "esselamualeykum" ya "selamunaleykum" denir.
- Tarikatçılar adliye ve emniyet üzerinde büyük nüfuz sahibi olarak gösteriliyor. Savcılar, hakimler hep kontrollerinde. Kanunun etrafından dolanıyorlar. Kuralları eğip büküyorlar.
- Çok tartışılan sahnede tarikattaki küçük kızlarının tarikat şeyhinin oğluna hayranlık duyacak şekilde yetiştirildikleri ima ediliyor. Aslında söylemeye çalıştıkları şey, bu tür kapalı cemaatlerdeki tüm kız çocuklarının cemaatin önde gelen erkekleri için potansiyel eş adayı oldukları.
- Özge Namal taşralı dindar rolünde maalesef hiç başarılı değil. Şiveli konuşmaları son derece yapmacık oluyor. Kızını "Gara Guzum" diye seven anne diğer sahnelerde Gülse Birsel gibi konuşuyor.
- Kemalist/sekülerlerin dindarlara sürekli üstünlük taslamaları, onları sürekli aşağılamaları, sekülerlerin en iyilerininse dindarlara ancak acımaları çok rahatsız edici.
- Ulusalcı, Atatürkçü doktor ülkede kalıp bütün geri kalmışlıklarına rağmen "cahil" halkı adam etmeye çalışırken seküler doktor karısı Almanya'ya göçüyor. Yani bu cahil halkın eğitilebilir olduğunu düşünenlere karşı "bunlar eğitilmezdir" diye ümidini kesip ülkeyi terk edenleri görüyoruz.
- Naim Tezel, rolünde fena değil ama kendince samimi bir dindarı oynamıyor. Kötü niyetli, kötü bakışlı, samimiyetsiz bir adamı oynuyor. Bu da oynadığı karakteri çok zayıflatıyor. (Not: Bu yazıyı yazdığımda bahse konu karakteri canlandıran oyuncunun Fırat Tanış olduğunu sanıyordum. Nazik yorumuyla bu hatayı düzelten okuyucuma çok teşekkür ediyorum. Keşke ismini yazsaydı da ismiyle teşekkür edebilseydim.)
- Dindar (ve cahil) kadının bir şekilde terk ettiği (veya terk etmek zorunda bırakıldığı, orası henüz belli değil) ikizlerinden birini evlat alıp yetiştiren Atatürkçü doktor... Biri gerici tarikat mensubu, diğeri modern seküler ikiz kızlar... Dizinin hikayesi bu tema üzerinde dönecek gibi görünüyor...
Kızıl Goncalar disinde "Bir Başkadır" dizisindeki derin empati, kendini sorgulama ve karşıdakini anlama gayretinden eser görünmüyor.
Dizinin belli bir ideolojik grubu melekleştirip karşıtlarını şeytanlaştırması, toplumun kutuplaştırılmasından beslenenlerin ekmeğine yağ sürecektir. Sırf bu yüzden bir müddet devam etmesine izin verileceğini düşünüyorum...
Nazik bir düzeltme yapayım,…
Nazik bir düzeltme yapayım, Fırat Tanış değil Naim Tezel. Ben de ona benzetmistim.
https://www.fox.com.tr/Kizil-Goncalar/oyuncular
"Dindar karakterlerin hepsi…
"Dindar karakterlerin hepsi ağızlarını doldura doldura "esselamunaleykum" diyor. Halbuki dindar çevrelerde yetişen herkes doğal olarak bilir ki ya "esselamualeykum" ya "selamunaleykum" denir." Bu iki cümlede 'ağzı doldurma'nın dışında başka ne fark var? Şöyle de sorulabilir: Bu iki cümle yan yana getirilerek ne hedeflenmiş olabilir? Hani diyorum keşke; "doğal olarak bilir ki ya"dan sonra örneğin, "sadece", "abartmadan", ya da ne bileyim "sade bir biçimde" gibisinden bir sonraki adıma bir köprü kurulsaydı. Bu arada bir dipnot size: Bu yazıya oturmadan önce sinirleri yatıştırması anlamında keşke bir adaçayı içseydiniz, içseydiniz çünkü o zaman ortaya iyi bir yazı çıkabilirdi belki...
Kesinlikle çok başarılı ve…
Kesinlikle çok başarılı ve son sahnede elini muma tutup ateşe dayanabildiğin kadar günah işle teması bile mükemmeldi...
Bu dizi analizi değil, laik…
Bu dizi analizi değil, laik kesme öfke bildirme olmuş. Diziyi izlediğinizden emin misiniz? Tarikat üyelerinin hepsi dürüst, ahlaklı, namuslu gösterilmiş. Önyargılı olan taraf hep laikler. Gerçek hayatta bu kadar iyi ve doğru bir tane tarikat gösterebilir misiniz?
Yeni yorum ekle