Kendimize gelelim: Karşımızda şeytanlar yok!

25 Mart 2025
Image

Türkiye hızla bir şiddet sarmalına doğru savrulurken çok tehlikeli, çok endişe verici sosyal medya paylaşımları yapılıyor. 

Bir örneğini yazının başında paylaştığım bu tür mesajları görünce ne kadar endişelendiğimi anlatamam... 

Telaffuzu bile ağır geliyor ama ülkemiz resmen bir iç savaşa sürükleniyor olabilir. Bu tür paylaşımları yapanlar sebep olabilecekleri korkunç acıları düşünmeden birbirlerine karşı kini, nefreti körüklüyorlar. 

"Düşmanlarının" kabul edilemez sözlerini eylemleri paylaşarak taraftarlarını konsolide etmeye çalışanlar aslında "kabilecilik" yapıyorlar. 

Bunu alışkanlık haline getirenlerin aslında bir özgüven problemleri var. Korkuyorlar, korkularından emin olmanın çaresini "düşman kabileye karşı safları sıklaştırmakta" ve bir fırsatını bulup "ötekileri" yok etmekte arıyorlar. 

Çünkü "birey" değiller. Varlıklarının sadece bir bütünün parçası olmakla anlam kazanacağını düşünüyorlar. Hayatta bir sürünün/kabilenin üyesi olmadan var olmak gibi bir alternatif olabileceğine inanmıyorlar.

Meselelere ilkel kabile mensubu perspektifinden, kesin inançlı cemaatçi zaviyesinden bakarsak, her şeyi biz-onlar karşıtlığı içinde anlamaya çalışırsak, hayırlı, doğru, faydalı bir neticeye varamayız.

Herkes karşısında düşman gördüğü "ötekiler" için, "onlar şöyle yapıyor böyle yapıyor" diye asla kabul edilemez saydığı onlarca şeyi sayıp döküyor. 

Kimsenin empati yapmadığı, karşıdan gelen sesleri dinlemediği, hatta elinden geldiğince bağırarak kendisininkinden başka her sesi boğmaya çalıştığı ortamlar, zulümden başka bir şey üretmiyor!

İnsanlar kendilerini ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri hayali bir "biz" içinden konuşuyorlar. O "biz" adına endişeleniyorlar. O "bizin" çok tehlikeli bir saldırı altında olduğunu düşünüyor, hatta belki o "biz" için bir ölüm kalım savaşına girmiş olduklarına inandırmış bile olabiliyorlar kendilerini...

O "biz" adına konuşan, kaygılarını paylaşan herkesin söylediklerini bağrına basarken "bizin" argümanlarını sorgulayan, onlara kendileri kadar itibar etmeyenlere şüphe ile bakıyorlar.

Bu tabloda "onlar" dediklerini ise özleri itibariyle kötü, düşman, ahlaksız, vicdansız, tehlikeli sayıyorlar... "Onlardan" asla iyi bir şey sadır olmaz. Oluyormuş gibi görünse bile bu bir aldatmacadır. "Onlar" asla iyi, doğru, hayırlı bir iş yapmaz! diye düşünüyorlar.

Dünyayı böylesine basite indirgenmiş bir "biz-onlar karşıtlığı" içinde anlamlandırmaya başladığımızda hayatın nüansları kaybolur, renkleri solar. Dünya bizim için artık siyah-beyaza indirgenir. Birisi ya "bizdendir" ya "onlardan". Eğer "bizden" değilse otomatik olarak "onlardandır". Bu işin üçüncü tarafı yoktur!

Eğer provake edilmeseler, aslında makul, ahlaklı insanlar çoğunlukta olsa da her "kabilede" her zaman, yüzde üç beş oranında marjinal, ahlaksız tip oluyor. Onlar öyle azgınca ve fütursuzca işler yapıyorlar ki görenler derhal ajite oluyor. Her kabilenin "azgınları" düşman kabilenin azgınlarının yaptıklarını işaret ederek makul çoğunluğu kendi yanlarına çekmeye çalışırlar. Onları gören, nispeten makul tipler de grup asabiyetiyle tetiklenip azgın azınlıkların argümanlarını tekrarlamaya başlıyorlar...

Image

Bir birey olarak kendisini herhangi bir "sürünün" ya da "kabilenin" mensubu olarak görmeyen, hiçbir grubun argümanlarını tamamen benimseme mecburiyeti hissetmeyen insan olmak zor iştir. Sorsan herkes kendisinin öyle olduğunu düşünmek ister ama öyle olup olmadıklarına ancak dışarıdan bakan gözler karar verebilir. Neden? Çünkü, 

"ol mahiler, derya içredir deryayı bilmezler" 

Yani denizde yüzen balıklar, içinde bulundukları, yokluğunu tasavvur bile edemedikleri suyun farkında olamazlar. Suyu, suyun rengini, bulanıklığını ancak dışarıdan bakabilen görür.

Kabilecilik başa bela bir şeydir. İnsanın bilincini ele geçirir, algılarını kapatır, sürekli bir haklılık hissi verir. Konforludur, güvende hissettirir. O yüzden de ağına düşeni sarmaladıkça sarmalar, içine çeker. Bu karanlık girdaba düşmekten kurtulmanın çaresi vicdana, ahlaka, empatiye, yani daha evrensel insanı hasletlere tutunmaktır.

Eğer "âdil şahitler" olmaya niyet edersek her şeyi bambaşka bir ışığın altında görmeye başlarız. Ama sürü psikolojisi, kabilecilik, bir kanser gibi sarmışsa bünyemizi, böyle vicdanlı, ahlaklı ve "âdil" olma çağrıları bile düşmanın oyunu ya da en azından gaflet gibi görünür gözümüze.

Bu fitne ortamında sağlıklı, insani, ahlaki ve medeni bir (mücadele değil) müzakere yürütmek istiyorsak;

  1. Karşımızdakilerin iblisin çocukları falan değil, bizim gibi etten, kemikten insanlar olduğunu aklımızdan çıkarmadan,
    1. kimsenin "özü" itibariyle melek ya da şeytan olmadığını,
    2. başkalarının da bizim gibi haksızlıktan, adaletsizlikten rahatsız olabileceğini,
    3. başkalarının da bizim yapabileceğimiz haksızlıklara uğramaktan korkabileceğini,
    4. başkalarının da bu memleket daha iyi, müreffeh, özgür olsun isteyebileceğini kabul edeceğiz.
       
  2. Karşımızdakinin argümanlarını gerçekten empati yaparak dinleyeceğiz.
     
  3. Yargısız infaz yapmayacağız. Masumiyet karinesi ilkesine saygı göstereceğiz.
     
  4. "Bizimkilerin" bir kısmının hiç de masum olmadığını aklımızdan çıkarmayacağız.
     
  5. Kendi argümanlarımızı duygu zemininde değil akıl zemininde sunacağız.
     
  6. Yapılanlardan inciniyorsak neden ve ne kadar incindiğimizi açık açık anlatacağız.
     
  7. Eğer onlar incindiklerini ifade ediyorlarsa anlattıklarına kulak vereceğiz.
     
  8. Aynı fikirde olmadıklarımızın hukukunu korumanın da bize düştüğünü aklımızdan çıkarmayacağız.
     
  9. Maddi çıkarlarımızın ve endişelerimizin adalet duygumuzun önüne geçmesine izin vermeyeceğiz.

Unutmayalım: Alah bize yarın ahirette, dünyada rahat yaşayıp yaşamadığımızı değil, âdil olup olmadığımızı, kimsenin hakkına girip girmediğimizi soracak.

Bir Müslüman için "adaletsizlik" göz ardı edilemeyecek kadar mühim bir meseledir:

Maide 6: Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

İnşallah hesabını yüzünün akıyla verebilenlerden oluruz. 

Allah hepimize rızasına uygun olan yolu göstersin.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
KONTROL
Bu soru bir bot (yazılımsal robot) değil de gerçek bir insan olup olmadığınızı anlamak ve otomatik gönderimleri engellemek için sorulmaktadır.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
7 kez görüntülendi. 129 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.