Image
Diamond Tema ile Asrın Tok arasındaki youtube münazarasından sonra alevlenen ve önemli bir gündem maddesi haline gelen Hz. Aişe'nin evlilik yaşı tartışması, Tema hakkında yakalama emri çıkartılmasıyla iyice dallanıp budaklandı.
Bu hamur daha da çok su kaldıracak gibi duruyor.
Çünkü bu tartışma, arkasında çok önemli bir meydan okumayı saklıyor.
Modern çağın Müslümanları, uzunca zamandır erteleyip durdukları yüzleşmeyi yapmaya zorlanıyorlar.
On dört asırlık İslam literatürü üzerinden aktarılan geleneksel din yorumunu sorgusuz sualsiz benimseyen dindarlar, pozisyonlarını, tutumlarını radikal biçimde değiştirmeden kolay kolay kurtulamayacakları bir açmaz karşısındalar.
Geleneksel dindarların din sandıkları şeylerin çoğu, bugünün Müslümanlarının kabul edeceği şeyler değil.
Yedinci asır Arap örfünü Allah'ın gönderdiği mesajdan ayırt etmek zorunluluğu bir kez daha kendini dayatıyor.
Aslında mesele antropolojik açıdan bakıldığında hayli basit: Farklı zaman ve coğrafyalarda farklı ahlaki, kültürel ve insani standartlar geçerlidir. Bugünün normları ve standartlarıyla geçmişi yargılamak anakronizmdir.
O günün toplumunda ortalama insan ömrü 25-30 arasındaydı. Evlenmek, çoluk çocuk sahibi olup onları yetiştirmek için 18-20 çok geç bir yaştı.
Image
10 yaşına gelenler ömürlerinin yarısına erişmiş sayılıyorlardı.
O yüzden sadece kızlar değil, erkekler de bûluğ çağına erişir erişmez evlendiriliyorlardı.
Ortalama insan ömrü ancak 20. asırdaki modern buluşlardan sonra 30'un üzerine çıktı.
Bugünün standartlarına erken sayılan yaşlarda evlenme, sadece Arap toplumunda değil dünyanın her coğrafyasında yaygındı.
Ortalama insan ömrü ancak 20. asırdaki modern buluşlardan sonra 30'un üzerine çıktı.
Bugünün standartlarına erken sayılan yaşlarda evlenme, sadece Arap toplumunda değil dünyanın her coğrafyasında yaygındı.
Yani burada bir gariplik, sübyancılık, pedofili, istismar falan yok!
Bambaşka zamanlardan, bambaşka coğrafyalardan, bambaşka kültürlerden bahsediyoruz!
Fakat dindarlarımızın çoğunun açısından meseleyi çatallaştıran, -kendi anladıkları şekliyle- dinlerinin tüm zaman ve tüm coğrafyalarda geçerli, tüm hayatı ihata eden evrensel standartlar getirdiğini iddia etmeleri!
Fakat dindarlarımızın çoğunun açısından meseleyi çatallaştıran, -kendi anladıkları şekliyle- dinlerinin tüm zaman ve tüm coğrafyalarda geçerli, tüm hayatı ihata eden evrensel standartlar getirdiğini iddia etmeleri!
Geleneksel algıya göre "din", tuvalete hangi ayağımızla gireceğimizden başımızı nasıl örteceğimize, neyi yiyip neyi yemeyeceğimizden kaç yaşından itibaren evlenebileceğimize kadar her konuda kesin kurallar koyuyor...
Bu kadar detaylı kurallar Hz. Muhammed'in hayatına, yapıp ettiklerine, söylediklerine dair yazılan devasa külliyattan devşiriliyor.
Allah, sadece yedinci asır Mekke-Medine'sinde geçerli bir din indirmiş olamayacağına göre bu kurallar tüm zamanlar ve coğrafyalar için geçerli sayılmak zorunda!..
Ancak o kurallardan (kölelik, cariyelik, çocuk yaşta evlilik vs. gibi) bazılarının bugünün toplumlarında kabul görmesi mümkün değil!
Allah, sadece yedinci asır Mekke-Medine'sinde geçerli bir din indirmiş olamayacağına göre bu kurallar tüm zamanlar ve coğrafyalar için geçerli sayılmak zorunda!..
Ancak o kurallardan (kölelik, cariyelik, çocuk yaşta evlilik vs. gibi) bazılarının bugünün toplumlarında kabul görmesi mümkün değil!
Müslümanların "fevc fevc" dinden çıkması istenmiyorsa, Allah'ın emirleri ile zamanın ve coğrafyanın örfüne dair uygulamaların birbirlerinden ayrıştırılması gerekiyor.
Geleneksel yorumları benimsemekte ısrar eden dindarlar, bu 9 yaşında nikah konusunda yöneltilen anakronik eleştiriler karşısında dört ana argümanla çıkış arıyor:
Birinci çıkış: "Evet öyledir ve bu çok normaldir. Ayrıca bugün de geçerlidir. Allah'tan daha iyi mi bileceksiniz!" diye meydan okumak, yani bu görüşü 14 asırdır kabul edilegeldiği gibi kabul etmeye devam etmek.
Ama bu yapılırsa, Allah'ın 9 yaşında kız çocuklarının hemen adet görür görmez evlendirilmelerini meşru saydığını, peygamberin de bunu fiilen yaparak örneklik teşkil ettiğini kabul etmeleri gerekecek.
Bu ister istemez bugünün bakışı ile herkesin iğrendiği pedofilinin İslam tarafından normalleştirildiği eleştirilerini beraberinde getirecek.
Bu eleştiriler kulak tıkamak, iktidarın elde edildiği yerlerde itirazları şiddetle bastırmak da bir çözüm olmayacak.
Gelenekselciler, bunu göğüslemeyi, savunmayı göze alamıyorlar.
İkinci çıkış, bu bilginin yanlış olduğunu, bu konuda elimize ulaşan bilgilerin uydurma olduğunu, bunların yazılı olduğu kaynakların eksik, yalan yanlış ve kusurlu kaynaklar olduğunu ileri sürmek.
Fakat bu asırlarca İslam'ın çerçevesini çizmiş kaynak metinlerin dibine dinamit koymak anlamına gelecek!
Çünkü bu bilgi en muteber sayılan tüm kaynaklarda tekrarlanan, üzerinde 20. asra kadar herhangi bir tartışma bile olamayan bir bilgi!
Bu bilginin "uydurma" olduğunu iddia etmek, o hadis ve siyer kaynaklarında yer alan tüm diğer bilgileri tartışılır hale getirecek.
O yüzden "Buhari yıkılırsa İslam yıkılır" diyen, hadisleri Kur'an'la eş değerde gören tayfa bu tarafa da gidemiyor.
O yüzden "Buhari yıkılırsa İslam yıkılır" diyen, hadisleri Kur'an'la eş değerde gören tayfa bu tarafa da gidemiyor.
Image
Üçüncü çıkış: İslam'ın temel kaynaklarından saydıkları eserlerde yazılanları eleştirmeden, seçici bir okumaya tabi tutarak "teviller" üretmek.
Aynı kaynaklardaki başka bilgilerden hareketle bir takım akıl yürütmelerle "bugüne uymayan" uygulamaların aslında yaşanmadığını, Hz. Aişe'nin evlendiğinde 18-19 yaşında olduğunu iddia etmek.
Aynı kaynaklardaki başka bilgilerden hareketle bir takım akıl yürütmelerle "bugüne uymayan" uygulamaların aslında yaşanmadığını, Hz. Aişe'nin evlendiğinde 18-19 yaşında olduğunu iddia etmek.
Yani tarihi yeniden yazmak!
Ancak buradan bir çıkış arandığında, "Peki bu kaynaklar doğruysa nasıl ve neden böyle birbirini tekzip eden bilgiler var?", "Bunların hangisine güvenebileceğimizi nereden bileceğiz?", "Eğer bu konuda şüpheler varsa 1400 senedir gelmiş geçmiş sayısız alim neden bu tenakuzları hiç tartışmamış?" soruları cevapsız kalıyor!
Ancak buradan bir çıkış arandığında, "Peki bu kaynaklar doğruysa nasıl ve neden böyle birbirini tekzip eden bilgiler var?", "Bunların hangisine güvenebileceğimizi nereden bileceğiz?", "Eğer bu konuda şüpheler varsa 1400 senedir gelmiş geçmiş sayısız alim neden bu tenakuzları hiç tartışmamış?" soruları cevapsız kalıyor!
Dördüncü çıkış: tarihselci bir pozisyon almak, Kur'an'ın ve sünnetin bütün zaman ve mekanlarda geçerli olmadığını söylemek!
Müslümanlar olarak yapamız gerekenin, Allah'ın mesajını "şekli" unsurlarından ziyade "özü" itibariyle anlayıp, değişik zaman ve mekanlarda o "öze" göre hareket etmemiz gerektiğini kabul etmek. İslam'ın 7. asır Arap kültürüne ait birçok yerleşik kültürel unsuru sürdürmüş olmasının onların İslami olduğu, Allah'ın emri olduğu anlamını taşımadığını söylemek.
Müslümanlar olarak yapamız gerekenin, Allah'ın mesajını "şekli" unsurlarından ziyade "özü" itibariyle anlayıp, değişik zaman ve mekanlarda o "öze" göre hareket etmemiz gerektiğini kabul etmek. İslam'ın 7. asır Arap kültürüne ait birçok yerleşik kültürel unsuru sürdürmüş olmasının onların İslami olduğu, Allah'ın emri olduğu anlamını taşımadığını söylemek.
Bu da din anlayışları sarıktan, cübbeden, sakaldan, namazda elini nasıl bağlayacağından vs. ibaret olanların işine gelmiyor. Zaten böyle bir yola girildiğinde, "özün" ne olduğuna dair çok farklı fikirler çıkacağından bugün bildiğimiz anlamda İslam'dan geriye pek bir şey kalmayacağı görünüyor.
Tüm bu sebeplerden dolayı yaşadığımız tartışmaları önemli buluyorum. Sürekli sümen altı edilip ertelenen, konuşulmayarak, göz ardı edilerek savuşturulan konular tekrar tekrar gündeme geliyor ve görünen o ki bunlar doğru düzgün ele alınıp tatmin edici cevaplar verilene kadar gelmeye de devam edecek.
Tüm bu sebeplerden dolayı yaşadığımız tartışmaları önemli buluyorum. Sürekli sümen altı edilip ertelenen, konuşulmayarak, göz ardı edilerek savuşturulan konular tekrar tekrar gündeme geliyor ve görünen o ki bunlar doğru düzgün ele alınıp tatmin edici cevaplar verilene kadar gelmeye de devam edecek.
Yeni yorum ekle