Dönüşüm, Döneklik ve Demokrasi

26 Şubat 2025

Yazı başlığı çarpıcı olmasının yanında, bir o kadar da insanı tedirgin eden çağrışımlar yapmakta. İlk etapta akla gelen, "-ne alakası var döneklikle demokrasinin?" sorusuyla  negatif tepkilere yol açmış olmalı. 

Döneklik bizim geleneğimizde pek de hazzedilmeyen bir kavram. Her konuda olduğu gibi, sözcüğe yüklenilen farklı anlamlar içinde, her daim olumsuzluğu çağrıştıran anlam öbekleri tercih edilmekte. Oysa sözcüklerin, günlük (piyasada kullanılan) ve sıradan anlamlar yerine daha derin ve biraz da yeni düşüncelere ışık tutması, bir açıdan yeni düşüncelerin üretimine katkı sağlaması da hedeflenmelidir.

Gelelim döneklik meselesine... Genel çağrışım ve kullanım olarak döneklik, dönek olma durumu; dönek ise, bir sıfat olarak inanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, kaypak (kimse) olarak tanımlanır. Sözcük, terim olarak farklı bilim dallarında örneğin kimyada, asitli ortamda baz, bazlı ortamda asit özelliği gösteren kimyasal bileşikler (aminoasitler) olarak da kullanılmaktadır. Kimyasal terimi kişiliğe uyarlarsak (tevil edersek); kendine ait bir değer yargısı bulunmayan, her daim çıkarının peşinde olan, işini yürütmek için bulunduğu ortamın rengine bürünen düşük profilli kişiler için kullanılan bir terimdir. Görüldüğü üzere, dönek sözcüğü pek hayrı çağrıştırmıyor. Lakin sözcüğü biraz daha çözümlersek belki farklı anlamlar yakalama fırsatı bulabiliriz.

Her şeyden önce insan yaşama, genetik kodlarında saklı mizaç özellikleri dışında özellikle “bilgi” noktasında nötr olarak dünyaya adım atar. Her aşamada kendi yetileri ve ona sunulan bilgiler ışığında kendi varoluşu ve yaşamın tüm unsurlarına dair bilgi ve yargılarını "ömür" denilen kısıtlı zaman içinde, aşama aşama oluşturur. İnsanın biyolojik yapısı da aşama aşama ve her aşamada farklı bir forma girerek gelişim seyrine devam eder.

İnsanın düşüncel serüveni aşama aşama gelişen/değişen ve her aşamada farklı anlayış, kavrayış ve yargılara ulaşan bir seyir takip eder. Doğduğumuz andan itibaren içinde bulunduğumuz ailenin, kültürel dokunun ve formal/informal eğitim süreçlerinde yoğrularak kimlik ve kişilik kazanırız. Başlangıçta bilgiye ulaşma imkanımızın kısıtlı olması ve sorgulama becerimizin belli bir eşiğe ulaşmaması nedeniyle bize sunulan/dayatılan yaşam tarzlarını hakikat olarak kabul etmek zorunda kalırız. Zaman içinde, bize sunulan şeylerin aslında doğru şeyler olmadığını, birçoğunun muhayyile ve şartlandırmadan ibaret olduğunu anlamaya başladığımız andan itibaren işler değişmeye başlar. Bize öğretilen bilgilerin, dayatılan hakikatlerin, yaşam tarzı olarak sunulan ideoloji/ontolojilerin ne olduğunu/ne olmadığını anlamaya başladığımız anda tercih/kabullerimiz doğal olarak değişmeye başlar. Yani "döneklik", özelikle düşünen/taşınan ve sürekli bir arayış içinde olanlar için kaçınılmaz bir sıfat olarak yakalarına yapışacaktır. 

Binlerce yıl öncesinden Heraklitos, yaşamın her aşamada bir değişim olduğunu belirmek için, “bir ırmakta iki kez yıkanılmaz” diyerek insanın sürekli değişip/dönüştüğünü, dünkü “ben” in, şimdiki “ben” olamayacağını izah etmeye çalışmıştır.

Yani insan sürekli değişim dönüşüm üzerine (kemalata yönelen) olan bir canlıdır. Değişim olmuyorsa, orada düşünce, yani insan yoktur aslında.

Gelelim demokrasiye... Demokrasi, insanlık tarihinin ürettiği ve halen de gelişimini devam ettiren (yenisini üretene kadar) en ideal yönetim şekli olarak değerlendirilebilir. Ona ideal nitelemesinin yapılması aslında demokrasinin oldukça zor bir yönetim şekli olduğuna bir atıftır. Zor olanın eyleme dönüşmesi de elbette güç olacaktır. Zor olduğu için (fazlaca kafa yorulmasına rağmen) demokrasinin kadir kıymeti pek anlaşılamıyor. Zor olanın özgül ağırlığı fazladır ve taşınması o nispetle zordur. İnsan doğası genellikle zordan kaçma eğilimindedir. Alışılagelmiş ve kendine sorumluluk yüklemeyen usulleri tercih eder insan. Oysa yaşamı daha anlamlı kılmak ve kendini daha değerli hale getirmek için zoru yani sorumluluğu tercih etmelidir. Bunun olması da bir tekâmül sürecidir. Birden olmaz. (İnsan olarak) istisna hale gelebilmek için, bilincin yüzlerce yılı aşan tekamül sürecini sağlıklı bir şekilde yürütmesi gerekir. Bunun için sorup, sorgulama, okuma, anlama, kavrama yani idrak etme ve kendi aklıyla olayları değerlendirme becerisine sahip olunması lazımdır. Oysa bize öğretilen neydi? Demokrasi “halkın kendi kendisini yönetmesidir” Peki bu nasıl olacak? Daha doğrusu bu tanımın içi nasıl doldurulacak? 

Evlenme yaşına geldiği halde, kiminle evleneceğine büyüklerin karar verdiği, yetkin olmadığı kabulüyle inisyatif alamayan, neyin iyi neyin kötü olduğuna kutsadığı yüksek iradelere bakarak karar veren, yaşamsal(ontolojik/ideolojik/politik) tercihlerini kendi öz bilinciyle değil de, ona dayatılan, sosyolojik ve aile mirasıyla devredilen kabullerle yapan, onları hiç değiştirme ya da sorgulama zahmetinde bulunmayan insanlardan müteşekkil yapılarda demokrasi, sadece görüntüden ibaret kalacaktır. 

Belli dönemlerde sandığa giderek ve genellikle miras alınan, şartlandırılan politik tercihlere yönelerek ve işin içine (irrasyonel) değer alanlarını da katarak yaşayanların demokrasisi ne yazık ki gelişim göstermez. Dolayısıyla insan bilinci ve tercihinin hesaba katılmadığı dönemlerdeki uygulamalar isim değiştirerek devam eder.

Sahici, samimi ve kendine has üslubuyla tanıdığımız felsefe hocası Ahmet Arslan bir söyleşisinde çarpıcı bir deyim kullanmıştı: “demokrasi dönekler rejimidir” Bu söz dizini yine ilk bakışta, sevimsiz bir algı oluşturmakta. Meseleyi biraz daha deşelediğimizde, hiçbir tekâmül sürecine tabi olmayan, değişip, dönüşmeyen insan,  zaten düşünmeyen canlıdan öte bir özellik taşıyamaz. İnsan her aşamada düşünüp, taşınarak, eski ezberlerini sorup sorgulayarak tekemmül eder. Ve her süreçte yeni kabulleri benimser. Her eşikte farklı bir noktaya ulaşır. Bundan dolayıdır ki, kişinin politik tercihleri de zamanla değişim gösterecektir. Bu hal, yadırganması gereken değil, bilakis daha da desteklenmesi gereken bir gerçekliktir. İlerleme, statik ve stabil kalmakla olmaz. 

Lakin, düşünerek değişmek, yukarıda da belirttiğimiz gibi, kişiye ağır sorumluluklar yüklemektedir. Kişinin bunun için öncelikle kendi aklıyla karar verme seviyesine, ardından sorup sorgulama ve gerekirse ezberlerini bozma noktasına ulaşması; bunun için de “birey” olmanın şartlarını taşıması gerekir. Buna cesaret gösteremeyen toplumlar, feodal dönemlerdeki tutum ve davranışlarına devam etmesinin yanında, sanki bu “hali” kendi tercihleriymiş gibi görerek, ve tercihlerine kutsiyette atfederek kendilerine etkili bir savunma mekanizması bulurlar.

Bundan dolayı demokrasinin gelişebilmesi ve dolayısıyla daha sağlıklı, şeffaf ve hesap verebilen bir sistemin köklü olarak yerleşebilmesi için, idrak gücü yüksek/bilinçli “döneklere” ihtiyaç var.  Şöyle bir örnekle(önerme ile) meselemizi özetleyelim: Birbirine karşıt olan iki siyasi partinin taraftarları; kendi iradeleriyle, ölçülebilir kriterler üzerinden karar değiştirerek hiçbir ontolojik, vicdani kaygı duymadan rahatlıkla her seçim döneminde karşı oldukları siyasi partiye oy verebiliyorlarsa orada demokrasi filizi yeşermeye başlamış ve hatta fidan olma noktasına gelmiştir. Böyle bir tavır halen geliştirilemediyse, o yerde demokrasi hiçbir zaman yeşermemiştir. Esenlikle…

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
3 kez görüntülendi. 420 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.