Hak nedir? Hukuk Nedir?

28 Aralık 2022
Image

Mustafa Erdoğan Hoca Ankara’ya gelmiş. 27 Aralık Salı günü, Özgürlük Araştırmaları Derneği'nde “Hukuk Nedir?” başlıklı bir konuşma yaptı. Ben de orada kendisini dinleme fırsatını buldum.

Mustafa Erdoğan Hoca’yı dinlerken aklıma üşüşen birkaç fikri, kısa başlıklar yahut “değiniler” altında yazıya dökmek istiyorum.

Aslında bir hukuk felsefesi dersiydi dinlediğimiz. Hoca, “doğal hukuk” ve “pozitivist hukuk” başlıkları üzerinden yürüyerek hukuk nedir sorusunun cevabını merak edenlere bir ufuk turu yaptırdı.  

 

Hukukta “egemen” kavramı olur mu?

Hocamızın dersinde önemli bir ikazı şuydu: Eğer adaletten bahsedeceksek “hegemonya” kavramından bozma “egemenliğin” -devlet ve millet dahil- hiç kimseye ait olmaması gerekir. Aksi halde hukuku ihlal eden devletse, -bunu millet adına yapsa bile- adil bir yargılama söz konusu olamaz. Davacının birey ya da sivil bir organizasyon, davalının “devlet” olduğu bir mahkemede hâkimlerin elleri kolları bağlanır. Devlet adına yetki kullanan kimselerin de -tıpkı sivil vatandaşlar gibi- yaptıkları hukuksuzlukların cezasını çekmediği bir ülkede hukuk eksiktir, kusurludur.

 

Hukuka insanlar neden uyar?

Acaba kitleler hukuka sadece ceza korkusundan dolayı mı uyar? Yani insanlar rasyonel olarak “ben başkalarının hakkına riayet edeyim ki başkalarının da benim haklarıma riayetini talep edebileyim” diye düşünmezler mi? Yahut doğuştan getirdikleri, hukuka itibarın zeminini teşkil edecek bir “ahlak” anlayışları yok mudur?

İnsan "vardır" diye düşünmek istiyor ama yaşanan hadiseler tersini işaret ediyor. Hocayı dinlerken aklıma ABD’yi etkisi altına alan kar fırtınası esnasında New York eyaletinin Buffalo kentinde yaşanan yağma hadiselerine dair haberler geldi:

Acaba bu yağmaları yapanlar sadece yakalanmama ve dolayısıyla cezalandırılmama “fırsatı” buldukları için mi birbirlerinin hukuku ihlal ediyorlar yoksa açlıktan, fakirlikten, imkansızlıktan, çaresizlikten mi? Onları durduran “ahlaki” frenlerin boşalmasının esas sebebi nedir?

 

Akıl ve Zeka

Mustafa Erdoğan Hoca bize hukuk kavramını hangi kaideye nasıl oturtacağımızı anlatırken aslında “aklî” bir çaba sarf ediyor diye düşündüm.

Akıl ve zekâ arasındaki farkı Sinan Canan Hoca’dan fikircografyasi youtube kanalına verdiği bir röportajda öğrenmiştim.

Zekâ, -İngilizcede “intelligence”- sorunları küçük parçalara bölüp çözmek için kullanılan kabiliyet, hızlıca problem çözebilme yeteneği.

Akıl dediğimiz meleke ise kavramları, nesneleri, tecrübeleri, çok boyutlu olarak birbirine bağlayıp insanın zihninde kendine has anlamlar ve hikayeler bütünü oluşturabilmesini sağlıyor. Yavaş yavaş, dura dura düşünmeyi ve ince bir işçiliği gerektiriyor.

Ülkemizde epeyce zamandır “akıl” adeta tatile çıkmış gibi.

Problemlerimize hızlı ama anlık, ad hoc, palyatif çözümler üreten zekaların peşinde savruluyoruz.

Fırtınalı denizdeki bir gemide olduğumuzu düşünün.

Kaptan çok “zeki”, kriz anında problemleri çözmede, dalgalarla savaşmakta, inanılmaz manevralarla gemiyi su üzerinde tutmakta pek mahir.

Ama kaptanın, "neden bu gemideyiz, nereden yola çıktık, nereye varmayı hedefliyoruz, rotamız nedir, yönümüzü nasıl buluruz, geminin uzun vadede batmaması için ne yapmak gerekir, gemide açılan gedikleri kapatmak için ne yapmak gerekir, hızla azalan stoklarımız bitince ne olacak, yarın ne yiyip ne içeceğiz" gibi sorulara doğru dürüst bir cevabı yok! Çünkü kaptanın zihninde geçmiş yok, gelecek yok, sadece "bu an" var: 

"Dem bu demdir dem bu dem" diyor başka da bir şey demiyor!

Eğer deniz çarşaf gibi olsa insanlar elbette nereye gittikleri sorgulayacaklar. Ama dalgaların altüst ettiği midelerin sahipleri, hissettikleri yoğun ölüm korkusuyla "boğulmamaktan" başka bir şey düşünemiyorlar.

Beka” söylemi tam da buradan çıkıyor zaten.

Kriz ve kaos istisnai hâle, istisnai hâl alınan istisnai tedbirlere rıza üretilmesine yol açıyor.

O yüzden krizin azalması ya da bitmesi, yönetim modelinin sorgulanması ve değişmeye zorlanması demek. Egemenlerin arzuladığı bir şey değil bu. Bilakis kaçındıkları bir şey.

Ve bu tablonun en çok yansıdığı saha -maalesef- hukuk.

Kimse hukukun tarifini, başka içtimai müesseselerle irtibatlarını, felsefi bağlamlarını merak etmiyor.

Kimse uzun vadede ne olacağını, korsan kat çıkıp durduğumuz binanın temellerinin sağlam olmamasının orta ve uzun vadelerde yaratacağı felaketleri, bütüncül ve kendi içinde tutarlı bir hayat felsefesi geliştirmeye çalışmanın önemini düşünmüyor.

Zira bugün hukuk bıçak gibi, pense gibi, keser gibi anlık problemleri çözmeye yarayan bir araçtan ibaret.

O yüzden de Mustafa Erdoğan Hoca’nın okuyucularını, dinleyicilerini, talebelerini dolaştırdığı zihinsel ufuklar bugünlerde çok az insanın ilgisini çekiyor.

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 218 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.