İbadetlerin Bir Kısım Hikmet-i Teşriiyesine Dair

02 Nisan 2022

 

 

İbadetlerin hikmet-i teşriiyesi üzerine pek çok şey söylenmiş ve yazılmış olmakla birlikte, bu meyanda söylenebilecekler tüketilmiş değildir. Çünkü hikmetlerin illetler gibi munzabıt, standart olmaları öngörülmez. Aksine ucu açık ve genişletilmeye müsaittir. Bir hükm-i şer’înin meşruiyetinin çeşitli zamanlara, mekanlara, kişilere ve toplumlara göre çok farklı hikmetlerinden söz etmek mümkündür.

Namaz, oruç, zekât, hac ve cihat gibi ibadetler birçok amaçları, hikmetleri ve faydaları yanında; Müslümanlara tabir caizse bir tür “insaniyet formasyonu” kazandırır. Öte yandan bu ibadetler “insan imek”ten yola çıkarak “insan olmak” basamaklarında yükselmek arzusundaki insanlar için büyük kolaylık ve nimettir. Şöyle ki:

1. Efendimiz (sav) günde beş vakit namaz kılan kimseyi, “evinin önünden bir ırmak akan ve günde beş kez o ırmakta yıkanan kimse”ye benzetmiş ve sormuştur: “O kimsenin vücudunda herhangi bir kir kalır mı?” “Hayır ey Allah’ın elçisi!” diye cevap verdiklerinde de “işte Allah, günde beş vakit namaz kılan kimsenin hatalarını onunla temizler” buyurmuşlardır. (Buharî, Mevakit: 6; Tirmizi, Edeb: 80)

Vicdanı rahatsız eden günahkârlık duygusu beş vakit namazla dengelenir ve kişi günahlarının affedildiğini kendisi de hissedebilir; ruhen huzura kavuşur. Günde beş vakit namaz kılan insanın psikolojik hastalıklara ve sapmalara musap olma riskinin, beynamaz kimselere göre daha düşük olduğunu gözlemlemek mümkündür. Namaz ehli bir Müslümanın ruhunun da, evinin önünden akan ırmakta günde beş kez yıkanan kimsenin bedeni gibi tertemiz olması icap eder.

2. Peki, namaz kıldığı halde ruhu temiz kokmayan insanlar yok mudur? Namaz kıldığı halde davranışları, alışverişleri müstakim olmayan kimseler nadir midir? Hayır. Peki bu durumun bir açıklaması var mıdır? Evet vardır:

“Sana vahyedilen bu ilahî kelâmı [başka insanlara] ilet, ve namazında dikkatli ve devamlı ol: çünkü namaz, [insanı] çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyar; Allah’ı anmak gerçekten en büyük [erdem ve iyilik]tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut: 29/45 ESED)

Bu ayet-i kerimeyi Cenab-ı Hakk’ın namaz tariflerinden biri olarak da okuyabiliriz. Namazı emreden zatın bir namaz tarifi de budur: Namaz, insanı kötülüklerden; kaba ve çirkin davranışlardan/ hallerden alıkoyan şeydir. Yani namaz insana öyle bir formasyon kazandırır ki, o formasyonu kazanmış olan kişiden kaba bir sözün sadır olması mümkün değildir. O insandan kimsenin malına, canına, şerefine, iffetine herhangi bir kötülük gelmesi beklenmez.

Yoksa, yani böyle değilse o kimsenin “namazlarına aldırış etmeyenler”den (Maun: 107/5) olmasından korkulur. “Onlar gösteriş yapanlardır” (Maun: 6)

Bu kimsenin en iyi ihtimalle namaz kılanlara öykündüğü ileri sürülebilir. Onları taklit etmekte, namaz hareketlerini şeklen tekrar etmektedir.

O halde insan zaman zaman kendi nefsine dönerek Yunus Emre’nin şu kıtalarını nasihat makamında tefekkür etmelidir:

“Bir kez gönül yıktın ise

O kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil"

 

3. Günde beş vakit ve bir ömür kılınan namaz, insanın hayatını bir düzen ve disipline sokar; hayatın ritmi haline gelir. Namaz vakitleri doğal bir zaman ölçüsüne göre ayarlanmıştır. Böylece insan psikolojik olarak da doğayla, kendini kuşatan çevreyle bütünleşme fırsatı bulur. Güneşin doğması, batması ne kadar doğalsa namaz da o kadar doğaldır.

Namazı terk eden bir kimsenin hem kendini evrenin bitimsiz güzelliğinden ve pozitif enerjisinden mahrum bıraktığını, hem de doğanın dengesini bozduğunu iddia edebiliriz. Nasıl ki sigara içen kimse hem kendi sağlığına zarar veriyor, hem de ekolojik dengeyi bozuyorsa; namazı terk eden kimse de hem kendi ruh sağlığına zarar vermekte, hem de çevresine negatif enerji yaymak suretiyle psiko-ekolojik dengeyi bozmaktadır.

4. Namazın amacı sadece mahut hareketleri tekrar etmek olmadığı, orucun amacı sadece aç susuz kalmak olmadığı, zekâtın amacı sadece kazancın bir bölümünü vermek olmadığı, haccın amacı sadece seyahat olmadığı, cihadın amacı sadece ganimet elde etmek olmadığı gibi hayatın amacı da sadece yemek, içmek, yatmak, tuvalete gitmek değildir.

Rahmetli dedem “yavrum” derdi, “şu eşeği bir ağaca bağlasan, akşama kadar yem ve su vermesen, eşek oruç tutmuş olmaz!” Öyle ya, şekil bakımından ikisi de aynı... İnsan aç ve susuz kalınca ulvî bir amacı yerine getirmiş oluyor da, eşek niye aynı mertebeyi ihraz etmiş olmasın? Demek ki insanın tüm davranışlarında, özel olarak da Allah’a tapınma kasdıyla yaptığı davranışlarında, ona mahiyetini kazandıran bir sır var. Bu, niyettir. Meleklerin ya da hayvanların niyetinden söz edilemez. Demek insan niyet etmeye ehil bir yaratıktır.

Salih bir ameli, halis bir niyetle ve sahih bir bilgiye dayanarak yapan kimseler, işte sözün başında işaret ettiğimiz “insaniyet formasyonu”nu kazanır ve geliştirirler. İbadetlerin kazandırdığı formasyon, kişinin “insan”dan beklenen en yüksek davranışları kolayca ve gayet tabiî bir biçimde benimsemesini sağlar.

Belki namaz, oruç, zekât gibi ibadetler teşri kılınmamış olsaydı bile bazı yüksek seciyeli insanlar bu ibadetlerden beklenen formasyona sahip olabilirlerdi. Nitekim Allah katında yegane hak din İslâm’dan başka millet ve mezheplere mensup yüksek karakterli insanlar vardır. Bunlar ruhlarında dengeyi kurabilmişler, evrenin ritmine uyarak, fıtratlarını koruyabilmişlerdir. Fakat sayıları bir elin parmaklarını geçmez. Öyleyse insanlara fıtratlarını korumalarını, “kalubela” sözleşmesini hatırlamalarını sağlayacak temrinlere ihtiyaç vardır.

Cenab-ı Hak nihayetsiz lutf u kereminin bir atıyyesi olarak akıl ve temiz fıtrat vermekle, peygamberler ve kitaplar göndermekle kalmamış; bir de insanı her yönden olgunluğa taşıyacak ibadetleri emretmiştir. Bu ne büyük lütuf, bu ne azim kolaylıktır! “Kuşkusuz [bu] din mahza kolaylıktır” (Buharî, İman: 29; Nesai, İman: 28, Ahmed, 5: 69) hadis-i şerifinin bir işareti burada da parlar ve ruhları aydınlatır.

Cenab-ı Hak bizi “ahsen-i takvim”de yani en güzel kıvamda, dengede yaratmış; akıl gibi bir rehber ihsan etmiş; aklı örten pasları temizleyecek elçiler, kitaplar göndermiş ve bizim, yaratıldığımız denge hali üzere kalmamızı istemiştir. En güzel dengede yarattığı gibi, o dengeyi koruyabilmemiz için de en güzel araçları, yardımcıları bize lutfetmiştir. İşte bu yardımcı gereçlerden bir kısmı da ibadetlerdir. Cenab-ı Hak sadece “iyi, mutlu, huzurlu, güzel, verimli, yüksek seciyeli ilh.” olmamızı istememiş, aynı zamanda öyle olmamızı sağlayacak araçlarla da bizi donatmıştır.

Hamd sana Allahım! Sena, övgü, medih sana! Şükür sana, şükran sana!

 

Yeni yorum ekle

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

İstatistikler

Bugün Toplam Toplam
0 kez görüntülendi. 211 kez görüntülendi. 0 yorum yapıldı.