Kadınlar günü için tekrarlanan klişeleri, bayat, çoğu kez de cinsiyetçi esprileri bir kenara bırakalım. Şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gereken çok mühim bir meselemiz var: Kadın tasavvurumuzu, özellikle de Müslüman kadın tasavvurumuzu yeni baştan tanımlamamız gerekiyor. Bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var. Hem de acilen!
Ben şahsen içinden çıktığım toplumun, kadını sadece cinselliği üzerinden tanımlama anlayışından son derece rahatsızım. Benim gibi rahatsız olanların sayısının gün be gün arttığını gözlemliyorum. Sosyal medyada, gazetelerde, televizyonlarda yükselen itirazlar, benzer rahatsızlıkların izlerini taşıyor. Toplumumuzda hem dindar kadınların hem dindar erkeklerin kafalarındaki kadın tasavvurunda düzeltilmesi gereken ciddi çarpıklıklar olduğunu düşünüyorum.
Bir zamandır bazı ilahiyatçılar, Allah resulünün bize aktardığı dinin, nasıl -doğrulukları şüpheli- bazı rivayetlere başkalaştırıldığını anlatmaya çalışıyorlar. Bu zayıf rivayetlere dayalı olarak üretilen kadın tasavvuru yüzünden, kadınlarımızı gayr-i tabi, kendi sosyolojimize aykırı hayat tarzlarına mahkûm ederken, erkeklerimizi de olmadık cenderelere sokuyoruz.
Geçmiş asırların tasavvurlarını inatla bugüne taşıyıp dinin aslı gibi pazarlayan hocalara kulak veren erkekler, Allah’ın emrinin gerektirdiğini yaptıkları vehmiyle, kadınlar üzerinde korkunç bir tahakküm kuruyor ve onları bunun "normal" olduğuna ikna etmek istiyorlar.
Tevbe suresi 71. ayette Allah şöyle buyuruyor:
"Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir."
Lütfen etrafınıza bakın. Bakalım yüce Allah'ın bu tanımına uygun hareket eden Müslüman kadın ve erkekler görebilecek misiniz? Nerede bu birbirlerini kötülükten alıkoyan, birbirlerine iyiliği emreden mü’min kadın ve erkekler?
Kadınlarımız böyle bir görevleri olduğunu çoktan unutmuş görünüyorlar. Kendilerini uyaran mümin kadın fikrinin bile tüylerini diken diken etmeye yettiği erkeklerimiz, zaten bu uyarma görevini kendi tekellerine almış durumdalar. İyiliği ve kötülüğü tanımlamak ve insanları (tabi en çok da kadınları) kendi tanımlarına uymaya zorlamak erkekliğin şanından görülüyor.
Halbuki mümin kadınların mümin erkeklere söyleyecekleri o kadar çok uyarı cümlesi var ki! "O çirkin bakışlarınızı bizden başka yöne çevirin", "bize bir takım peşin hükümlerle zulmetmeyi bırakın", "aklımızla, kabiliyetlerimizle topluma fayda sağlayan birer fert olmamızın önünü almaktan vazgeçin" gibi…
Ayette geçtiği şekilde kadınlar ve erkekler dost olarak birbirlerine "mümin aynalığı" vazifesi icra edecekler. Birbirlerine kusurlarını gösterecekler ki toplum erkeğiyle kadınıyla mütemadiyen arınsın, temizlensin.
Peki, kadınlarla erkekleri ateş ve barut gibi asla bir araya gelmemesi gereken tehlikeli maddeler olarak gören anlayışı terk etmeden bu mümkün mü gerçekten? Bırakın birbirleriyle konuşmayı, aynı ortamda bulunmaları bile günah sayılan kadın ve erkekler nasıl birbirlerinin dostu olacak? Nasıl birbirlerine iyiliği emredip birbirlerini kötülükten sakındıracaklar?
Mümin kadın ve erkekleri mümkün olduğunca izole etmenin Allah'ın emri olduğuna inanan
"hocalarımız" dindar erkekleri kendi inançları doğrultusunda “dolduruyorlar”. Şehir hayatının kaçınılmaz bir sonucu olarak okullarda, hastanelerde, sinema salonlarında, otobüslerde bir araya gelen insanlarımız, günah işlediklerine inandırılıyorlar. Bu hem anlamsız hem gereksiz hem de temelsiz söylem, neticede kadına şiddete varan bir gerginlik doğuruyor. Kapıları kapatıyor. Hatta en kötüsü gençlerin itikadî sorgulamalara girmesine sebep oluyor.
Ne alâkası var demeyin! Yabancı film ve dizilerde, kadınlıkları ile değil meslekleri ile var olan kadınları izleyen, hayatlarının baharındaki genç Müslüman kadınlarımızın ne düşüneceklerini tahmin etmeye çalışalım. Amerika'da, İngiltere'de, Fransa'da kadınlar, fedakâr doktor, zeki detektif, ilham verici öğretmen, usta siyasetçi rollerinde kendilerini gerçekleştirebilirken, neden bizde ne iş yaparlarsa yapsınlar önce "dişilikleri" akla geliyor?
Bu çok çarpık bir anlayış değil mi?
Neden kadınlarımızı kısıtlamaya, onları özenle seçtiğimiz kafeslere hapsetmeye bu kadar meraklıyız? Ve neden kadınlarımız o kafeslere tıkılmaya böyle kolay razı oluyorlar?
Dünya kadınlar günü gerçekten anlamlı bir gün olsun, bugün kadınlar için işe yarar bir şeyler yapalım istiyorsak hiç olmazsa bu mevzularda biraz kafa yormak lazım.