"Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" önermesi çeşitli platformlarda, son zamanlarda artık biraz basitleşmiş, klasikleşmiş, anlamını yitirmiş bir cümle olarak karşımıza çıkar.
Bu cümleye olan aşinalığımız ve cümleyi kulak arkası etmemiz, uzun zaman öngörülebilir bir dünyada yaşamış olmamız ile ilintilidir. Fakat bu öngörülebilirlik durumu bizim için bile tarih olmaya başladı.
Bu durumu aslında yakın tarihin bir olayı ile yaşadık. Trump dönemine kadar demokratik bir zeminde ele alabileceğimiz bir devlet olan Amerika'da yaşanan kongre baskını, Amerika için bile demokratik öngörülerimizi değiştirdi. Kongre baskınında oluşan resim ile Trump yeni Amerika’nın kodlarını bize hissettirmişti. Taraftarları yüzyıllardır aynı zamanda ve günlerde yapılan bir seçimin sonucunu kabul etmeyerek Trump’ın da kışkırtmaları ile Amerika’da “Kongre Binasını“ bastılar. Yazması çok kolay olsa da bir ülkenin meclisi kendini mağdur olarak hisseden Trump taraftarı olan halk tarafından işgal edilmiş oluyordu. Bu baskının sonucunda Trump ne yaparsa yapsın isyanı yeterli gelmedi. Bir süreliğine iktidardan uzaklaşmış oldu. Biden iktidara geldi.
Hikayenin sonunda Amerika halkı Biden’ ın etkisiz ve renksiz yönetimine son verdi. Seçim süreci Amerika için kaos dolu günleri ve ayları ifade ettikten sonra hayli renkli bir Trump yönetimine denk geldik. Bütün azametiyle beyaz kovboy sarı saçları ile sahneye çıktı. Bu dönemin henüz başında Volodimir Zelenski’ nin Beyaz Saray'da nobranca aşağılanışının pespaye görüntülerini dünya izlemek zorunda kaldı. Zelenski bu derece saygısızlığı hak etti mi ? Trump ile yaşadığı söz düellosunda üstün geldi mi? Zelenski Batı konusunda yanıldı mı? Bu sorular başlı başına başka yazı ve tartışmaların konusu.
Asıl benim dikkatinizi çekmek istediğim konu, yeni örnekleriyle birlikte yeni otoriter kimlik inşasında olan kişilerin dünyanın bir çok yerinde ya ülkelerini yönetmeleri ya da iktidara geliyor olmaları.
Almanya da ırkçı görüşleri olan bir partinin seçimi kazanması en yeni örneğimiz. Bu partinin ancak bir koalisyon ile iktidara gelebilir olması olayın belki güzel yanı. Veya yine başka bir koalisyon kurulması ile iktidara da gelemeyebilir. Bu partinin seçim kazanmasında Almanya'da oluşan hayat pahalılığı ve Rusya’dan gelen doğal gazı pahalıya almaları önemli etkenler olarak karşımızda duruyor. Asıl önemli neden ise kendilerini ilgilendirmeyen bir savaşın tarafı olmaları. Bununla birlikte ülkelerine yönelen göçmen dalgaları Alman halkını şu şekilde düşünmeye sevk etmiş olabilir: “Savaşan Ukrayna ve Rusya kaybeden Avrupa“
Dünyadaki yakın zamanlı oluşan savaşlar, bunlardan Suriye iç savaşı, Arap Baharında oluşan gerilim, bunların yanında Ukrayna Rusya savaşının ekonomik dayatmaları Avrupa'da köklü değişimlere yol açacakmış gibi görünüyor. Özellikle göç hareketliliği Avrupa halkının huzurunu kaçırmakta, bu sebeple ki Avrupa da bile yeni tarzda milliyetçi otoriter liderler kendilerine zemin bulmakta. Öncesinde İtalya ve şimdi de Almanya. Bu durumun yine asıl konumuzun gizli öznesi olan Trump ile ilgili olan yanları da var. Trump'da görülen, "kendi ulusunun çıkarlarını savunuyor gibi görünme gösterisi" bazılarına bayağı karizmatik görünüyor. Bu görüntü yeni çeşit Trumplar ortaya çıkarabilir. Trump'ın Avrupa’ya “Başınızın çaresine bakın. Ben Rusya ile iş tutabilirim“ iması, hatta Beyaz Saray'da Zelenski özelinde bunu hissettirmesi gösteriyor ki Avrupa Ülkeleri kendi ordularını ve kendi savunma biçimlerini kurmak zorunda. Önceden sağlık, yaşam, insan hakları, sanat için ayrılan fonlar kesintiye uğrayabilir. Bütün bunlar pek tabii olarak milliyetçi refleksler türeten yeni toplumları, bu oluşan yeni toplumlar da yeni otoriter politikacıları yaratmak zorunda.
Bu yeni süreç, özünde kendi sınırlarında kalan/olan yeni modern imparatorluk çağının ayak sesleri de olabilir. Bu imparatorlukların özünde ulus paradigması hakim unsur olacak gibi duruyor. Amerika, Rusya, Çin bu duruma dünden razı ve sanki durmaksızın hazırlanıyorlar gibi. Özellikle Amerika yeniden bir imparatorluk gibi hareketler yapmaya başlıyor görünüyor. Bu durum aslında kendi içinde bir imparatorluk gösterisinin zeminini de hazırlıyor. Başrolde Trump ve sadık Başkan Yardımcısı James David Vance görünüyor. Bu sahnede daha önceden Ürdün Kral’ı ve İngiliz Başbakan’ı arasında bir tuzak sahnesi olarak çekilmişti. Maalesef bu liderler Trump ve JD Vance’nin alaylı tarzlarına maruz kaldılar.
Roma, İmparatorluk zamanında her kentiyle birer sahneydi. Bunu bize Shakespeare de söylemişti “ Dünya bir sahnedir “ diye. Kolezyumlarda İmparator bütün haşmeti ile dururken onun huzurunda parçalan gladyatör bedenleri görürdünüz. O devrin eğlencesi, medyası bu mekânlardı. Şimdi ise diplomatik mekânlardaki tavırlar ve harcanan insanlık onuru kolezyumlarda olanlardan çok farklı değil. Artık demokratik değerlerden bahseden bile yok. Trump kendi ülkesinin devasa gücüne, kapitalizmin cennet olarak sunduğu devasa toprakları ve şehirleriyle yetinmeyip gözünü zavallı Filistin halkının yıkılmış Gazze kentine dikiyor. Bununla birlikte devasa altın heykellerinin olduğu eski kralları andırmayan görsellerden oluşan klipler çekiyor. Trump, Gazze’den bir turizm cenneti yaratma girişiminde. Yaptığı bütün eylemler kapitalizmin ruhuna uygun. Kapitalizm eskiye set çeken, tekrar tekrar değer olup, tekrar meta olan nesneleri yaratmaya ve tüketmeye mahkum bir ideoloji. Emin olun eskilerin zalim kralları gelse aynı sahneleri bu yüzyıla taşırlardı. Şimdi ise narsist liderler o kralların yerine geçiyor.
Bu yeni imparatorluk çağının sessiz yığınları geçen yüzyılda yaşadığı iki küresel savaştan sonra ve bu yüzyılda da aynı duygu eşiklerinde psikolojilerini bırakmak durumunda. İnsanlık, mutlaka inanıyorum ki; insan denilen evrensel değerin bütünleştirici gücüyle tekrar buluşacak. Kendi gerçekliğiyle yeni bir dünyada var olacak.
Yeni yorum ekle