Seçim anketleri niçin yapılır?
Siyasi olsun olmasın tüm kampanyalar hedef kitleyi, belirli bir amaç doğrultusunda yönlendirmek için düzenlenir. Seçim kampanyaları da, seçmeni etkilemek ve seçmenin oyunu kazanmak için yapılır. Bu yüzden seçim döneminde kullanılan tüm araçların manipülatif işlevinin olması gayet doğaldır.
Seçim kampanyasında kullanılan araçlardan biri olarak seçim anketleri, birbirini tamamlayan iki amaçla yapılır. Birinci amaç , mevcut zaman dilimi itibari ile, seçmen tercihlerini ve eğilimlerini en az hata payı ile tespit etmektir. İkinci amaç ise, elde edilen sağlam nicel verilerin ışığında seçmen kitlesini etkilemek ve yönlendirmek yani manipüle etmektir. Sağlam veriler ise, ancak güvenilir bir araştırma ile sağlanır.
Birbirinden ayrılmayan bu iki amaç seçim anketleri için, ‘olması gereken’i gösterir. Ne var ki, ‘olan’a baktığımızda, güvenilir nicel verilere ulaşmaktan ziyade, manipülatif veri amacı ile yapılan seçim anketlerinin çoğunlukta olduğu anlaşıldı.
‘Etkili bir manipülasyonun temeli olacak sağlam nicel veriler’ elde etmek amacı ile, ‘manipülatif nicel veriler’ elde etmek amacı arasında dağlar kadar fark vardır. Bu, anket verilerinin yol gösterdiği bir manipülasyon ile manipüle edilmiş bir araştırmanın sonuçları arasındaki fark demektir. Moda deyimle, ikisi de algı yönetimidir. Ancak ilkinde, güvenilir araştırma ile elde edilen sağlam nicel veriler propaganda sürecine ışık tutar ve manipülasyon amacı ile kullanılır. İkincisinde ise sözde-araştırmanın verileri, manipülasyon amacı ile sağlam veriler imiş gibi sunulur.
Şüphesiz sözde-araştırmaların, güvenilir bir araştırmadaki gibi, titizlikle düzenlenmiş bir metodolojik arkaplanı yoktur. Manipülasyon için ihtiyaç duyulan sayı ve yüzdeleri söyleyecek, ‘dostlar alışverişte görsün’ kıvamındaki bir araştırma yeterlidir. Bu tür manipülasyoncu şirketler bir anlamda particilik yapar. Nitekim, son üç dört seçim için araştırma şirketlerinin oy tahminleri ve seçim sonuçlarını gösteren bir listeye bir göz atmak bile çok şeyi anlamaya yeter. Hangi şirketin, ısrarla, hangi parti (veya partilerin) oyunu yüksek, hangisininkini düşük tutmak istediği hemen görülecektir.
İleriye bakan güçlü bir siyasetçi, kendi stratejisini ve taktiklerini geliştirmek için sağlam nicel veriler ister. Yine altını çizelim. Metodolojinin kurallarına sıkı sıkıya uymuş güçlü bir araştırma ile elde edilen sağlam nicel veriler gerekir. Biraz da temenni babından şunu söyleyelim: Akıllı siyasetçi, kendini memnun edecek sonuçları getiren değil, sahanın gerçek verileri ile kendini yüzyüze getiren araştırmacılarla çalışır.
Siyasetçinin seçmenin görüş ve tutumları hakkındaki bilgisi, gözlem ve tecrübelerinden kaynaklanan doğrudan bilgidir ve siyasetçi her zaman bu konuda araştırma şirketinden daha fazla bilgiye sahiptir. (Bu yüzden araştırma şirketleri konu ile ilgili akademisyenlerin, uzmanların hatta siyasetçilerin danışmanlığına ihtiyaç duyar). Saha hakkında herkesten daha sistematik ve keskin gözlemler yapan güçlü bir siyasetçinin ihtiyacı olan, ‘ne kadar?’ ve ‘yüzde kaç?’ gibi soruların cevablarıdır. Böylece hem kendi gözlemlerini ve beklentilerini sınayacak, hem de değerlendirme ve yorumlarını dayandıracağı sağlam bir bilgi zemini elde etmiş olacaktır.
Nicel veri, sayılar ve yüzdeler ile ifade edilen bilgilerdir. Nicel veriler, saha taramaları (survey) ve kamuoyu yoklamaları ile elde edilir. Sahadan anket yolu ile toplanan veriler, istatistik analizlerle nicelleştirilir. Böylece anket sonuçları, sadece sayılarla değil yüzdelerle de ifade edilmiş olur; çeşitli grafiklerle görselleştirilerek anlaşılır hale getirilir. Görülüyor ki, araştırma şirketlerinin varlık nedeni, seçmen kitlesinin belirli konulardaki görüş ve tutumları hakkında siyasi partilere ve siyasetçilere kesin bilgi sağlamaktır. Onlar toplumdaki bazı tercihleri, davranış ve eğilimleri güvenilir ve geçerli yüzdeler olarak ortaya koymak için vardırlar. Seçim sonuçları ile araştırma verileri arasında affedilmez bir mesafe/hata payı olduğunda işlevlerini yerine getirememiş, yani ‘bitmiş’ demektirler.
Aslında sadece siyasetçiler değil, olan biteni izleyen herkes doğal olarak, durum hakkında bazı tahminde bulunur, yorum yapar. Saplantılardan kurtulmuş olanlar seçim öncesinde , AK Parti oylarındaki artışı görebiliyordu. PKK baskısı azaldığı oranda istikrar isteyen Kürtlerin oy tercihlerinin farklılaşacağı bilinen bir gerçekti. Ya da MHP’nin oy kaybedeceği apaçık ortaydı. Siyasetçilerin ve toplumun, anketçilerden öğrenmek istediği, yaptıkları tahminler ile ilgili sayısal verilerdi, sayısal öngörülerdi. Ama ne oldu? Araştırma şirketlerinin ‘ben yaptım, oldu!’ özgüveni sayesinde, hepimiz ortak bir şok yaşadık.
Seçim anketleri yapan sekiz şirketten yedisinin sınıfta kalmış olmasının, bir önceki yazıda açıkladığımız üzere, sektörde yapısal bir değişikliğe yol açması beklenemez. Ne var ki, araştırma şirketlerinin büyük bir çoğunluğunun, kamuoyunu tespit etmekten çok, kamuoyunu yönlendirme işlevini yüklenmiş oldukları iyice açığa çıktı. Anlaşılan bu işlev öylesine özümsenmişti ki, kimi araştırma şirketi başkanları kendi tahminlerini ve mahallerindeki beklentileri araştırma verilerinden daha geçerli saydıklarını, hiç çekinmeden söyleyebildi. Hem de öylesine rahatlıkla söylediler ki, sanki bu öncelik, araştırmanın doğasından kaynaklanan bir durumdu.
Şirket başkanının beklentisi ile araştırma bulguları arasında önemli bir fark varsa ne olur?
Kırk yıl daha yaşasak, böyle abes bir soru ile iştigal edeceğimiz aklımıza gelmezdi. Ne var ki son seçim anketleri ile Türkiye, metodoloji literatürüne geçecek, hatta geçmesi gereken bir duruma şahit oldu.
Yöntemi ve konusu ne olursa olsun araştırma, araştırma nesnesi hakkında kesin bilgiye ulaşmak için yapılır. Seçim araştırmalarının varlık nedeni ise, seçmen kitlesinin belirli konulardaki görüş ve tutumları hakkında siyasi partilerin ve siyasetçilerin nicel veri edinmelerini sağlamaktır.
Özellikle kamuoyu araştırmalarında, hele konu alevli ise, araştırmayı finanse edenlerin ve araştırmacıların kişisel tahminlerde bulunmamaları neredeyse imkansızdır. Aslında bu tahminler, olaya dair beklentilerin yansımasıdır. Bu yüzden seçim anketlerinin manipülatif özelliği hazırolda bekler.
Nihayetinde kimse android değil. Kimseden insansı makineler, robotlar gibi davranması beklenemez. Ne var ki, kişisel tahminlerin araştırmanın önüne geçmesi de kabul edilemez. Zira araştırma sonuçları ile ilgili beklentileri/tahminler, araştırma ile sınanmakta olan geçici ön fikirlerden başka bir şey değildir. Mihenk taşı, araştırmanın güvenirliği ve sonuçlarıdır. Beklentiler veya tahminler veya inançlar değil. Güvenilir bir araştırmada beklentiler ile veriler arasında fark ne olursa olsun, veriler esas alınır.
1 Kasım Erken Genel Seçim sonuçları ile ilgili olarak, bir araştırma şirketi hariç, açıkça veya dolaylı biçimde kendi araştırmalarına güvenmediklerini söyleyen şirketleri gördük. Seçimin kaybedeni olan araştırma şirketlerinden kimileri açık, kimileri de örtülü biçimde kişisel tahminlerini öne aldıklarını söyledi. Böylece araştırma kavramına yüklenen anlam ve araştırmaların ne amaçla yapıldığı gerçeği de ortaya serilmiş oldu.
Bir şirket başkanı, kendisini özrü kabahatinden büyük durumuna düşürdü. Büyük bir örneklem ile araştırma yaparken AK Parti oylarında yüzde 49,6 bulduklarını ama bu rakamın beklentilerine hiç uymadığını ve buna bir de mahalle baskısı eklenince araştırmayı ‘hemen’ durdurduğunu söyledi. Vakit geçirmeden küçük bir örneklem ile araştırma yapmışlar ve kafalarına uygun sonucu bulmuşlardı. Araştırmacının bu sözlerini, üçüncü yazıda örneklem bahsinde tekrar ele alacağız.
Yılların tecrübeli bir başka araştırmacısı, sistemin nasıl işlediğini bilmenin verdiği rahatlıktan olsa gerek, açıkca “ben araştırmama güvenemedim” diyebildi. Peki, güvenmediğiniz sonuçları niye açıkladınız? Araştırma güvenilir bilgi elde etmek için yapılıyorsa, güvenenilmeyen bir araştırma için onca emek, para, zaman harcamanın mantığı ne olabilir? Neden araştırmanıza güvenemediniz? Hangi özellikler bir araştırmayı güvenilmez yapar?
Beyaz saçlı en kıdemli araştırmacı, “AK Parti’nin bu düzeyde oy alacağını, halkın iktidarı AK Parti’ye vereceğine inanmıyordum” dedi. Bu ne tür bir özgüven? İnancın, araştırmadan önce gelmesi mümkün mü? Madem kendinize güveniniz tam, inancınız bu kadar sağlam neden araştırma yapıyorsunuz? Araştırma için onca emek, para, zaman harcamaya ne gerek var? İnandığınız şeyi, kamuoyunda etkili hale getirecek yüzdeler bulmak için mi?
Neyse ki seçimin kazananı A&G, yaptığı araştırmaya güvendiği için, yanlışlanma ve eleştirilme riskini de göze alarak sonuçları önceden açıklamıştı. Böylece mahallenin namusu ‘sekizde bir’ kurtulmuş oldu.
Seçimin asıl kaybedeni araştırma şirketlerinin hiç faydası olmadı da değil. Sayelerinde, sağlam bir araştırma için ‘güvenirlik ve geçerlik’ diye tutturmuş olan metodoloji literatürü, “yaptığı araştırmaya güvenenemek” gibi bir ifadeye kavuştu. Belki zamanla bu ifade için uygun bir metodolojik terim bulunur!
Seçimi kaybeden bu araştırmacıların ‘özrü kabahatinden büyük’ hale düşmeleri ile, ünlü bir şefin “Size özel, enfes bir yemek hazırladım. Ancak malzemenin kalitesine, yemeğin hazırlanışındaki hijyen koşullarına, sofra malzemelerinin temizliğine güvenmiyorum. Ama yemeğin hoşunuza gidecek yepyeni bir lezzet olduğuna inanıyorum” demesi arasında ne fark var? Açlıktan ölseniz bile, bir daha oraya yemek yemeğe gider misiniz? Aslında bu soru bizlere değil, araştırma şirketlerine araştırma yaptırttan siyasetçilere sorulmalı.
Bir sonraki yazıda güvenilir bir araştırmanın bazı özellikleri üzerinde durmaya çalışacağız. Örnekleme, saha denetimi ve seçim araştırmalarında zaman faktörü ele alınacak. Türkiye’de belki de tek, tam bağımsız kuruluş olan araştırma şirketlerine, ‘zincirleme denetimsizlik’ açısından da bir göz atacağız.
Yeni yorum ekle