Genel olarak Avrupa söz konusu olunca Yunanistan eskiden beri ikiye bölünmüş durumdaydı. Zaten Yunanistan kurulalı beri gerek Batı ve gerek Rusya, Yunanistan’ın bağımsızlığını onların Yunan halkına uygun gördüğü bir imtiyaz gibi lanse etmiş ve siyasi manevralarıyla da bunun böyle görünmesini Yunan halkına lanse etmiştir. Oysa ki sırf petrol ve diğer hidrokarbon kaynakları bakımından zengin Osmanlıyı yıkmak için diğer politikaların yanı sıra Yunanistan’ın kurulmasını isteyen veya buna müsamaha gösteren batı dünyasından farklı olarak Yunan halkının büyük bir çoğunluğu, ezelden beri süre gelen bir özlem olarak bağımsız bir Yunan devletinin kurulmasını gerçek manada istiyordu.
İşte bir taraftan Yunan halkının Osmanlıya isyan ile bağımsızlık mücadelesi neticesinde bağımsız olan ve diğer taraftan da bu göz yumulan bir bağımsızlık anlayışı altında kurulan Yunanistan, batı dünyası ve özellikle Büyük Güçler tabir edilen İngiltere, Fransa Almanya ve Rusya gibi batı ülkeleri için gerçek manada bağımsız olmadı, hiç olmazsa siyasi olarak onlara bağımlıydı. Yakınlara kadar İngiliz taraftarı, Alman taraftarı vs siyasi partiler vardı. Sürecinin çoğunda krallıkla idare edilen Yunanistan, Alman ve İngiliz sülâlelerinden krallarla idare ediliyordu.
Özellikle 2. Cihan harbinden sonra ülke genelinde devam eden iç harp, Yunanistanı kapitalist ile komünist sempatizanları arasında siyasi olarak ikiye ayırdı. Yunan halkının yarısı komünizm idaresini istiyordu. Malum Yunanistan daha Osmanlı idaresinde iken, Yunanlılarla Ruslar arasında çok sıkı ilişkiler vardı. Bunda Ortodoks akrabalığın da payı yüksektir.
1950’li yıllara yaklaşırken bir taraftan Alman işgali ve diğer taraftan iç harpten sonra devlet de millet de perişan olmuş, Almanlar Yunanistan’a savaşta büyük zararlar vermişlerdi. Yunanistan işgali kabul etmediğinden bir çok insanı katlettiler. Devletin bütün hazinesini aldılar ve savaş masraflarını da Yunan hazinesini borçlandırarak yürüttüler. Tayin ettikleri ‘Çolakoğlu Kabinesi’ ile tamamen Almanların çıkarları doğrultusunda hareket eden bir Yunanistan Kabinesi vardı. Marşal yardımları ile yapılandırılan Almanya bu sefer tıpkı Türkiye’den olduğu gibi Yunanistan’dan da işçi almaya başladı, ama bu Yunanlıların Almanlara sempati ile bakmaları için yeterli olmadı. Daha sonra devam eden uluslararası bloklaşmanın da etkisi ile Yunanistan halkı, siyasi olarak yarısı batıcı ve diğer yarısı da batıya karşı olarak devam etti. 1981 yılında Ortak Pazara tam üyeliği ile bu süreçte uzun yol katedildikçe, Yunanistan halkında bunun yansıması görülmeye başladı ve bu vaziyet ilerledikçe ve ortakpazarın zaman içerisinde Avrupa Birliği’ne dönüşmesi ile AB Yunan halkı için olmazsa olmazlardan oldu. Yunan halkında refah git gide yükselmekte, ekonomideki tüm göstergeler pozitif seyretmekte idi. Artık nasıl ki Yunanlıların ortodoks olmadıkları düşünülez ise aynı şekilde Yunan halkı için AB dışında bir Yunanistan düşünülemez hale gelindi. Daha önceki yazımızda da bahsedildiği gibi bu refah sürecinde kamu maliyesinde izlenen yanlış politikalar ve özellikle de açığa çıkmış ve gizli kalmış skandallar ile Yunanistan ekonomisi içten kemiriliyordu. Fakat bu iktidarı kaybetmekten korkan siyasi partiler ve onlara endeksli medya bunu bir şekilde meydana çıkarmıyordu ya da gerçekten bunu anlayacak durumda değillerdi. Sonuçta ekonomi patlamaya hazır bir bomba gibi kalmaya devam etti. Aslında 2004 yılında sinyal vermiş idi. 2009 senesinde ülkede başlayan kriz ile uygulanmaya konulan ve kalkınmayı pozitif değerlerden negatif değerlere sürükleyen reçeteler ile ardı arkası kesilmeyen fakirleşme almış başını gitmişti. Halkın kenarda köşedeki birikimleri eridikçe Yunan halkı yine eskisi gibi AB konusunda da ikiye bölünmeye başladı ve şu an zannederim ki AB dışına çıkışı kurtuluş olarak görenlerin oranı çok daha yüksek. Bu oranın daha da yükselmiyor olmasını daha çok Yunanistan’ın artık milli parasının olmamasına bağlıyorum. Bunun sebebi de bence şu: AB dışına çıkarsa kurtulacağından emin aslında ama, milli parası olmadığı için (milli paranızın olmadığı durum ordunuzun olmadığı durum ile eşdeğerdir) yeni piyasaya süreceği para ve kur yönünden büyük endişeler duymaktadır. Denebilir ki Yunanistan para birliğine girmeseydi ve bu krizi yaşasaydı AB’den kesinlikle ayrılırdı. Şu an eli mahküm, çünkü her ne kadar kanaat bu yönde olsa bile bu yöne hareket edecek siyasi yapı yoktur. En çarpıcı örnek bugünkü iktidar. Bugünkü iktidar, oyu %3’lerdeyken AB’ni Yunanistan için son derece olumsuz değerlendirenlerdendi. Ama şimdi iktidarda ve AB dışında bir çözüm düşünemiyor.
Kısacası ülkemiz Yunanistan AB tarafından (Avrupa Birliği idarecileri ve Yunanistan idarecilerinin ağır ihmalleri ile) köşeye sıkıştırılmış olduğundan AB’den, ne çıkabilir ne de kalmakla bir fayda görebilir. İşin ilginç olanı seçim sonrası halk da artık bunun tamamiyle farkında ve farkında olmasına rağmen bu konuda kesin irade beyanından kaçınmaktadır.
Şu an Yunanistan, AB’den ziyade kendisine çıkışı gösterecek reel politikalarıyla güvenebileceği ve etrafında kenetlenebileceği bir lider beklentisindedir. Bu boşluk açıkça görülmektedir. Ama durum öyle gösteriyor ki Yunanistan’ın Asenası daha doğmamıştır.